2 Mayıs 2024 Perşembe

Metin Göçer yazdı | AKP'nin kontrgerillası

SADAT "Türkiye'de hiçbir faaliyetimiz yok" dese de Türkiye'nin Suriye'de desteklediği cihatçı faşist çeteler, bizzat SADAT tarafından Türkiye topraklarında kurulan kamplarda eğitiliyor. Saray faşizminin 2015 7 Haziranı'nda hezimete uğramasının ardından devreye soktuğu savaş konseptiyle Suruç ve Ankara katliamları başta olmak üzere bütün katliamlar, buralarda eğitilen çeteci gruplar eliyle gerçekleştirildi. Efrîn işgalinde yine bu faşist çeteler kullanıldı.

Kontrgerilla örgütlenmesi sadece 90'lı yıllar gibi bir dönemin değil, Türkiye ve Kuzey Kürdistan topraklarında 40 yıldır var olan faşist rejimin temel örgütlenme biçimidir. Türkiye'de ilk kontrgerilla örgütlenmesi İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı'nın ardından Türkiye'nin Batı emperyalizmine ekonomik-siyasi-askeri tam entegrasyonu kapsamında 1952'de NATO'ya üye olmasıyla eş zamanlı Alparslan Türkeş'in de katkılarıyla oluşturulmuştu. 1953 yılında kurulan kontrgerilla karargahının adı Seferberlik Tetkik Kurulu'ydu ve Ankara Bahçeli Jussmatt (Amerikan askeri yardım heyeti) binasında faaliyet gösteriyordu. Seferberlik Tetkik Kurulu'nun amacı "düşman kuvvetlerin saldırısına karşı gayrinizami savaşa girecek mukavemet gruplarını örgütlemek"ti. Düşman, rejime muhalif kesimler, özellikle de devrimciler ve komünistlerdi.

"Mukavemet grupları"nın eğitilmesi için Amerika'dan eğitmenler getirildi ve aynı şekilde Türk subaylar ABD'ye gönderildi. 1965 yılında yeniden yapılandırılan Seferberlik Tetkik Kurulu'nun adı Özel Harp Dairesi olarak değiştirildi ve 1990'larda yeniden örgütlenerek Özel Kuvvetler Komutanlığı adını aldı. Faşist rejimin kontrgerilla geleneği politik İslamcı faşist AKP döneminde de sürdürüldü. Kendi kontra örgütlenmesini oluşturdu, geçmiş dönem bu faaliyetlerin içinde yer alanlarla iş birliği geliştirdi.

AKP'nin ilk kontrgerilla ve paramiliter örgütlenmelerinin oluşturulması 2009 yılında Osmanlı Ocakları'nın kurulmasıyla başladı, SADAT A.Ş. ile devam etti. AKP, paramiliter güçlerini esas olarak yasal dernek ve şirketler üzerinden örgütledi.

OSMANLI OCAKLARI
Osmanlı Ocakları 2005 yılında dergi olarak faaliyetine başladı, 2009 yılında ise dernekleşti. Neo-Osmanlıcılık üzerinden örgütlenen Osmanlı Ocakları başkanlığını Kadir Canpolat yürütüyor. Canpolat, 2006'da Türkiye'yi ziyaret eden Papa 16. Benedictus'a eylem yapacakları gerekçesiyle gözaltına alınan 6 kişiden biriydi. Üstelik Hrant Dink'in katledilmesinde adı geçen eski Trabzon Alperen Ocakları Başkanı Mustafa Öztürk, verdiği ifadelerin birinde Kadir Canpolat'ı Alperen Ocakları vasıtasıyla tanıdığını söylemişti. AKP, Osmanlı Ocakları ile hiçbir bağının olmadığını iddia etse de Kadir Canpolat'ın "Tayyip Erdoğan'a teşekkür ediyorum. Osmanlı Ocakları'nı ona borçluyuz, O olmasaydı şimdi bizler olmazdık" sözleri bunu yalanlıyor. Bu paramiliter yapının o dönem İstanbul Gençlik Kolları Başkanı olan Furkan Gök, Suruç Katliamını yapan canlı bomba için rahmet dilemişti.

HALKIN ÖZEL HAREKATI (HÖH)
15 Temmuz darbe girişiminin ardından kurulduğu belirtilen Halkın Özel Harekâtı (HÖH) kendini "Milli birlik ve beraberliğin buluşma noktası olan yerli STK Halk Özel Harekatı milletimizin gür sesi olmaya ve toplum içerisindeki vatanseverlerin bir çatı altında toplanması için öncülük eden milli bir oluşum" olarak tanımlıyor ve "Devletimiz, askerimiz, polisimiz her şeye hakim. Zamanı geldiğinde, 80 milyonluk millet olarak bize ihtiyaç duyulduğunda her zaman hazırız" diyordu. Tam da bu söyleme uygun olarak Aralık 2017'de çıkarılan "darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler" içerikli OHAL KHK'sı çıkarılarak paramiliter kuvvetlere yasal zırh getirilmişti. Kamuoyunda "paramiliter örgütlenmelerin korunması ve teşvik edilmesi" tartışmalarıyla İçişleri Bakanlığı tarafından uyarılan HÖH isim değişikliğine giderek Milli Seferberlik Hareketi Platformu adını aldı. İsim değişikliğine gidilmesinin tek nedeni HÖH isminin Jandarma ve Polis Özel Harekatı'nı çağrıştırmasıydı.

SADAT A.Ş.
Faşist mafya-kontrgerilla reislerinden Sedat Peker en son yayınladığı videoda, El Kaide'nin Suriye kolu olan El Nusra çetelerine silahları Türkiye'nin SADAT tarafından kendisi aracılığıyla gönderildiğini söyledi. Bir kontrgerilla örgütlenmesi olduğu kamuoyu tarafından uzunca bir süredir bilinen SADAT böylece tekrar gündeme geldi.

SADAT, 2012 yılında 28 Şubat sürecinde ordudan atılan 23 emekli subay ve astsubay tarafından özel harpçi Adnan Tanrıverdi başkanlığında kuruldu. Adnan Tanrıverdi, 2016 yılında istifa etmiş ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığına getirilmişti. Adnan Tanrıverdi'nin ardından SADAT başkanlığını Ali Kemal Tanrıverdi devraldı. 

SADAT A.Ş. kendini "Türkiye'de uluslararası savunma alanında danışmanlık ve askeri eğitim veren ilk ve tek şirkettir" şeklinde tanıtıyor. Adnan Tanrıverdi, 2018 yılında SADAT'ın Türkiye'de hiçbir danışmanlık faaliyeti olmadığını savunmuş, Türkiye'nin dış politikasına uygun olan ülkeler ile çalıştıklarını ancak yurt dışında ise ismini vermek istemediği tek bir ülkede faaliyetlerinin olduğunu söylemişti.

Fransız İstihbarat Araştırma Merkezi adlı kuruluş ise SADAT'ın o dönem 22 Müslüman ülkede askeri danışmanlık hizmeti verdiğini, Libya'da Hafter'e karşı savaşan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne destek verdiğini yazmıştı. Yine Rusya'da Federal Haber Ajansı Özgür Suriye Ordusu üyelerinin SADAT tarafından Libya'ya götürüldüğü iddia etmişti. Libya tezkeresinin Meclis'ten geçmesinin ardından faşist şef Erdoğan'ın yaptığı "Muhalif güç olarak bizim orada farklı ekiplerimiz olacak" açıklaması bu iddiaları doğruluyor.

SADAT "Türkiye'de hiçbir faaliyetimiz yok" dese de Türkiye'nin Suriye'de desteklediği cihatçı faşist çeteler bizzat SADAT tarafından Türkiye topraklarında kurulan kamplarda eğitiliyor. Saray faşizminin 2015 7 Haziranı'nda hezimete uğramasının ardından devreye soktuğu savaş konseptiyle Suruç ve Ankara katliamları başta olmak üzere bütün katliamlar, buralarda eğitilen çeteci gruplar eliyle gerçekleştirildi. Efrîn işgalinde yine bu faşist çeteler kullanıldı.

KONTRGERİLLANIN FİNANSMANINDA UYUŞTURUCUNUN YERİ
9 Haziran 2020 tarihinde Kolombiya'nın Buenaventura limanında toz kauçuk taşıyan konteynerlerde 265 milyon dolar değerinde 5 ton kokain yakalandı. Kokainin son varış noktası İzmir limanıydı. Kamuoyu bu olayı neredeyse bir yıl sonra çeteci Sedat Peker'in videolarından öğrendi.

Kolombiya hükümetinin açıklamasının ardından Türkiye tarafından ne bir araştırma ne de bir soruşturma gerçekleştirildi. Yine Peker'in iddiasına göre adres belliydi; ünlü kontrgerilla şefi Mehmet Ağar.

Uyuşturucunun geldiği ülke Kolombiya ile sınırlı değil. Yine 2020 yılının Ağustos ayında Brezilya'dan gelen ve Kocaeli Dilovası Yılport Limanı'na ulaşan gemide ihbar üzerine arama yapılmış, hiçbir şey bulunamamıştı. Ancak ne hikmetse ikinci bir aramanın yapılmasıyla 540 kilo kokain bulunmuştu. Yakın bir zamanda Panama basını ve uluslararası haber ajansları yine 2011 yılında kurulan Yılport Holding'in isminin geçtiği bir sevkiyatta, son durağı Mersin limanı olan bir gemide 616 paket kokain bulunduğunu yazdı. Konteynerler, Yılport'un işlettiği Bolivar limanından yola çıkmıştı.

Çeteci Peker sadece Mehmet Ağar'ı değil AKP kurmaylarını da hedef gösteriyor. Peker, "Eski Başbakan Binali Yıldırım'ın oğlu Erkam Yıldırım'ın uyuşturucu güzergahı kurmak için Venezuela'ya gittiğini" söylüyor, Binali Yıldırım ise yaptığı açıklamada "Oğlum Venezuela'ya maske ve test kiti yardımı götürdü" diyordu. Erkam Yıldırım'ın Venezuela'ya gittiği doğruydu, ancak maske ve kit götürdüğüne dair gümrük kayıtlarında hiçbir belge yoktu.

Kontrgerillanın finanse edilmesinde uyuşturucu her daim önemli bir yer tuttu. Türkiye'de uyuşturucu ticareti bizzat devlet eliyle ve kontrolünde gerçekleşti. Bu, 90'lı yıllarda da böyleydi, bugün de böyle.