2 Mayıs 2024 Perşembe

M. Taylan Savran yazdı: Ya hastalık ya açlık ikileminde sıra işçi avukatlarda

Salgın sürecini fırsata çeviren siyasal iktidar ya hastalık ya açlık ikileminde bıraktığı kitlelere avukatlar başta olmak üzere adliye çalışanlarını da eklemiş durumda. 

11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) “pandemi” ilan etmesi ile küresel anlamda birinci gündem olan yeni tip koronavirüs salgını ülkemizde 1 Haziran’dan itibaren normalleşme tartışmalarıyla beraber yeni bir boyut kazandı. Normalleşme için günlük yeni vaka sayılarının on ve katlarına düşmesi gerektiği, bu durum sağlanmadan normalleşme yönünde adımların salgını tetikleyip çok daha ağır sonuçlara yol açması muhtemel “İkinci Dalga”yı getireceği sıklıkla dile getirilir oldu.

Siyasal iktidarın yaklaşık iki aydan beri sergilediği genel yönetim politikası “siyasi talimatla salgını bitirme” olarak özetlenebilir. “Ramazan sonunda çifte bayram yapacağız”la başlatılan süreç “1 Haziran itibarıyla normale dönüyoruz”la devam etti ve “yeni normal”in propagandası yapıldı. Bu süreçte esasen tam manasıyla uygulanmayan karantinaların salgının seyrinde olumlu bir noktaya gelinmesini sağladığı da bu söylemlere eşlik etti. Yine de eğer salgının seyrinde olumlu bir değişiklik olmazsa karantina tarzı kısıtlamaların tekrar gündeme geleceği de belirtildi. Bir bütün olarak bu süreci “salgını bitirdik ama bakacağız” diyerek özetleyebiliriz. 

Ancak salgını bitirdik söylemi bu dönemde öne geçmiş ve salgın seyrine bakılmamıştır. 18 yaş altı ve 65 yaş üstü eve kapatılmış, evde kal çağrıları yapılırken, virüs yayılımının çok hızlı olduğu fabrikalarda üretim hiç durdurmamıştı. AVM’ler ise neredeyse 1 aydır açık. Propagandanın aksine günlük veriler ölüm oranının düştüğünü gösterse de vaka sayısının yeniden 1000’li seviyelere yaklaştığını gözler önüne seriyor. Bu koşullar altında salgının bittiğinden de bitme eğilimine girdiğinden de bahsetmek inandırıcı değildir. Sistem ‘çarkları döndürmenin’ derdinde olduğunu bir kez daha gösterdi. 

Bu rejim için önemli olan bir diğer çarksa adliyeler. Yargı faaliyetinin yürütüldüğü ve günlük ortalama insan sirkülasyonunun oldukça yüksek olduğu adliyeler için salgının başlangıcından itibaren alınan tedbirler uyarınca 15 Haziran’a kadar acil işler harici duruşmaların ertelendiğini ve süreli işler bakımından sürelerin yine 15 Haziran 2020 tarihine kadar durdurulduğunu gördük. Burada amaç kalabalık ve iyi havalandırılmayan kapalı mekânlar olan adliyelerin bir tür salgın üretim merkezine dönüşmesini engellemekti. Adliyeler konusunda hızla harekete geçen siyasal iktidar, kapalı ortamlarda çalışan işçi ve emekçiler yönünden çalışma yaşamının tamamını düzenleyecek önlemleri almaktan ise kaçındı. Tek başına bu çelişkili tavır bile siyasal iktidarın geniş kitlelerin sağlığını umursamadığının açık kanıtıydı. 

Adliyelerdeki yığılmanın önlenmesine dair önlemler de kısa vadede özellikle işçi avukat statüsündeki genç avukatların ciddi bir gelir kaybına uğramasına yol açarak dolaylı olarak da olsa avukatların da geçimlerini sürdürmelerini hissedilir biçimde zorlaştıran bir etkide bulundu. Bu durumu önlemeye ve ekonomik daralmanın etkilerini geciktirmeye yönelik geçici çözümler de salgının başladığı günden bugüne istenen düzeye ulaşmadı. 

Bu noktada avukatların ülke çapındaki meslek örgütü olan Türkiye Barolar Birliği’nin son derece eksik kaldığını belirtmek zorunludur. Gelinen aşamada ise 15 Haziran 2020 tarihinde adliyelerde tekrardan duruşmaların görülmeye başlayacak olması, salgının geldiği düzey de göz önüne alındığında belirsizlik ve endişeye yol açmıştır.

Bütün bu belirsizliğe rağmen bir son dakika değişikliği olmaz ise adliyeler “yeni normal” döneme uygun olarak 15 Haziran tarihinde faaliyete geçecektir. Zaten sürelerin durmasına ilişkin 30.04.2020 tarih ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararında 15 Haziran 2020 tarihine kadar durma kararı verilirken salgının seyrine göre bu tarihin erkene çekilebileceği belirtilmişti. Bu durum aslında 1 Haziran itibarıyla siyasal iktidarın normale dönme konusunda bir fikri olduğuna işaretti; fakat salgın buna engel oldu. Günlük vaka sayıları önemli düzeyde düşmediği gibi son birkaç gündür artış göstermeye başladı.

Adliyeler yalnızca acil işlere bakarken ve süreler ile takip işlemleri de durmuş durumdayken ciddi hak kayıpları ve olumsuzluklar da yaşandı. Örneğin kadına karşı şiddet olaylarındaki dikkat çekici artışa rağmen koruma kararlarının alınması zorlaştı. İnfaz yasası ile infaz rejiminde eşitsizlik kanuni zemin buldu ve tutukluların tamamı düzenleme dışında bırakılarak salgının insafına terk edildi. Bu durum da yargıya dair düzenlemelerin siyasal iktidar tarafından fırsatçı bir yaklaşımla kendi önünü açmak için gündeme getirildiği şüphesini öncelikle yargı sürecinin bir parçası olan avukatlar arasında doğurdu. Şimdi de “yeni normal” adı altında daha salgının bittiğine dair somut hiçbir veri yokken adliyeler çalıştırılmaya başlanarak adliye çalışanlarının tamamı salgının insafına terk edilecektir.

Avukatlar yönünden adliyelerin açılmasının avukatın ekonomik durumuna bağlı olarak farklı sonuçları olacaktır. İşçi avukat pozisyonunda çalışan ya da yeni ruhsat alan genç avukatlar uzun süredir iş yapamamış olmalarından kaynaklı uğradıkları ekonomik kayıpları adliyelerin açılmasıyla birlikte hızla telafi etmek isteyeceklerdir. Bu da maalesef bu konumdaki avukatların salgından etkilenme riskini artıracaktır. Mesleki anlamda belirli bir yol kat etmiş ve kendi bürosu olan avukatlar ise süreci muhtemelen daha tedbirli geçireceklerdir. Salgının ilk günlerinde halktan gelen karantina taleplerine siyasal iktidarın yanıtı “herkes kendi karantinasını ilan etsin” olmuştu. Salgın kontrolden çıkınca ilan edilen hafta sonuna ve yaş grubuna özgü karantinalar da salgının yayılımını bir düzeyde engellese de salgının bitmesine veya etkisini kaybetmesine yol açmadı. Bu şekilde “yasak savarak” geçirilen üç ay sonrasında yine başlanılan nokta olan “herkes kendi karantinasını ilan etsin”e dönüldü. 

İşçi ve emekçi sınıfların salgın boyunca zorla çalıştırılmasına 15 Haziran itibarıyla işçi avukatlar ile genç avukatlar da eklenecektir. Adliyelerin klimayla değil cam açılarak havalandırılması yönünde önerilen tedbirin İstanbul ili özelindeki büyük Adalet Sarayları nezdinde bir karşılığı yoktur. Bu durumda adliyelerde oluşacak kalabalığın salgının bitmesi bir yana daha da yayılmasına yol açması son derece muhtemeldir. Bütün bu veriler ışığında her bakımdan salgın sürecini fırsata çeviren siyasal iktidar ya hastalık ya açlık ikileminde bıraktığı kitlelere avukatlar başta olmak üzere adliye çalışanlarını da eklemiş durumdadır. Somut duruma yönelik avukatlar yönünden mesleki bir itirazın gelmesi de kaçınılmazdır. Ancak avukatların meslek örgütlerinin verili durumları itibarıyla bu itirazı dillendirip dillendiremeyecekleri şimdilik meçhuldür.