24 Nisan 2024 Çarşamba

Küresel Finans Hegemonyası

Trump'a ve politikalarına bu krizden yalıtık şekilde bakılamaz. Trump bu krizi Amerika lehine çözmek istiyor, neoliberalizmin neden olduğu bu krizi neoliberalizmin sınırları içinde kalarak, onun temel özellikleriyle çelişmeden yani sermayenin küresel serbest hareketini ihlal etmeden çözmek istiyor.
Tricontinental: Institute for Social Research, "halklar arası entellektüel tartışma ortamı yaratmayı amaçlayan taban hareketleri tarafından beslenen uluslararası bir enstitü"* tarafından,  Hindistan Yeni Delhi'de Jawaharlal Nehru Üniversitesi'nde (JNU) Sosyal Bilimler Akademisi Ekonomi Çalışmaları ve Planlama Merkezi'nde emeritus profesör Prabhat Patnaik** ile yapılan röportajı Ivana Benario ETHA için çevirdi.
 
Trump tarafından başlatılan "ticaret savaşları" hakkındaki ilk izleniminiz nedir? Sizce bu ciddi bir politik değişim mi yoksa dikkat etmemiz gereken başka bir nokta mı var?
 
Bana göre Trump'ın korumacı politikaları hakkındaki bütün tartışma yanlış bir çerçevede yürütülüyor. Trump denen bir kötü aniden normalde mutlu mesut yaşayan dünyaya bir ticaret savaşı açıyor gibi bir tablo resmediliyor tipik olarak. Bu tamamen yanlış. Bütün bir kapitalist dünya neoliberalizmin sonucu olan süreğen ve ciddi bir krizin kıskacında. Liberal burjuva kurumlar krizin varlığını ya kabul etmiyor ya da sadece gönülsüzce dile getiriyorlar. Trump ise bunu kendi acayip tarzıyla ifade ediyor. O, bunun için 'diğerlerini' suçluyor, yani, Meksikalıları, Çinlileri, Müslümanları; ama sistemi değil. Tam da krizi bu şekilde tanımasından dolayı Amerikan halkı onun  gibi rezil birini başkanlık için seçti.
 
Trump'a ve politikalarına bu krizden yalıtık şekilde bakılamaz. Trump bu krizi Amerika lehine çözmek istiyor, neoliberalizmin neden olduğu bu krizi neoliberalizmin sınırları içinde kalarak, onun temel özellikleriyle çelişmeden yani sermayenin küresel serbest hareketini ihlal etmeden çözmek istiyor.
 
Neoliberalizmin bu krize hangi mekanizmalarla yol açtığı açıklığa kavuturulmalıdır. Neoliberalizm gelir dağılımında ücretlerden artık birikimine doğru küresel bir kaymaya neden oldu. Bu tür bir kayma, dünya ekonomisinde daima aşırı üretim krizine doğru önsel bir eğilim yaratır. Bu eğilim, ABD'de  'dotcom' ve 'konut' balonlarıyla kontrol altında tutuldu. Bu balonların birbiri ardına patlaması önsel olarak var olan krizi, bir gerçek haline getirdi. Küresel sermaye, Keynes tarafından savunulan 'talep yönetimi' aracılığyla devlet müdahalesini reddettiğinden dolayı bu kriz neoliberal çerçeve içerisinde ancak yeni bir balonun oluşturulması yoluyla yatıştırılabilir. Ancak bu balonlar işlevsel olamaz; oluşturulsalar bile, eninde sonunda yeni bir krizi hızlandırarak çökerler.
 
Trump işte bu durumdan bütçe açığını genişleterek çıkmaya çalışıyor, ki bu ABD'nin 'altın kadar kıymetli' para birimiyle sahip olduğu dokunulmazlık nedeniyle (ve buna ek olarak aynı zamanda faiz oranlarını son dönemde arttırarak ve daha da arttıracağına söz vererek tüm dünyadan sermayeyi ABD'ye doğru çekmesi nedeniyle) altından kalkabileceği bir şey; ancak bu talep itkisi Keynesyen anlamda bir 'sızmaya' yol açmıyorsa ve yalnızca, daha fazla dış borç pahasına başka bir yerde istihdam yaratma sonucunu veriyorsa, o zaman korumacılık ABD için gerekli bir hal alır.
 
Bu nedenle Trump, normalde iyi huylu liberal düzene yapılan herhangi bir müdahale değildir sadece; o tutarlı bir politik hattı temsil ediyor. Öte yandan bu politik hat yürümeyecektir çünkü bu hat 'komşuyu süründürme' politikasına dayanıyor ve hatalı bir şekilde diğer ülkelerin misilleme yapmayacağını varsayıyor.
 
Trump'ın diğer büyük ülkelere önerisi tabi ki misilleme yapmaları değil, onun önerisi daha büyük askeri harcamalar yoluyla kendi ekonomilerini güçlendirmeleri. Fakat, böyle bir harcama sermayenin onların ekonomisinden çıkışını hızlandıracaktır, faiz oranlarında bir artış ortaya çıkaracaktır, ki bu da ekonomilerinde herhangi bir güçlenmeye olanak vermeyecektir. Böyle bir güçlenmenin yokluğunda, böylece, basitçe ABD korumacılığı karşısında dezavantajlı duruma düşmek yerine, kendileri de korumacı bir çizgiye geleceklerdir, ki bu da Trump'ın stratejisini boşa çıkaracaktır.
 
Gümrük vergilerini, ciddiyeti asla küçümsenmemesi gereken ABD'de içindeki krize bir tepki olarak görüyorum temel olarak, ancak tabi ki başka eş zamanlı etkileri de var bunların. Krizin keskinliğinin sadece bir göstergesinden bahsetmek gerekirse beyaz erkek Amerikan işçileri arasında ölüm oranı son yıllarda yüksek durumda, savaşta olmayan herhangi bir batılı ülkeden daha yüksek. Bu yüksek ölüm oranını güvencesizlik ve insanları uyuşturucu ve alkol bağımlılığına iten, her daim işsizliğe eşlik eden özsaygı yitimi de beslemektedir.
 
Otomasyonun krizin nedeni olduğuna inanan bazıları da mevcut. Otomasyon, veya daha genel olarak emek tasarrufu sağlayıcı teknolojilerin gelişimi, başından beri kapitalizmin, sıkıntısını değişmez bir şekilde işsizlikle ortaya koyan bir özelliğidir. Ancak küreselleşme, ABD sermayesinin üretim tesislerini dünyanın düşük ücret bölgelerine kaydırmasıyla, kesinlikle ABD'deki işsizlik durumunu daha da kötüleştirdi.
 
Bu soruyla bağlantılı olarak Trump'ın bu manevraları mevcut 'serbest ticaret' sisteminde kalıcı bir değişikliğe mi denk düşüyor yoksa sadece geçici, seçimlere endeksli dolambaçlı bir yolu mu?
 
Bu politikaları geçici seçim hamleleri olarak görmek kapitalizmin krizini küçümsemek olur, ki bu kriz aynı zamanda sistem için varoluşsal bir krizdir, kendini faşizmin güncel yükselişinde en bariz şekilde ortaya koymaktadır. Sistem eskisi gibi devam edemiyor. Trump, 'serbest ticarette" değişiklikler yaparak ama "mali sermayenin serbest akışını" bozmadan koruyarak sistemi kurtarabileceğini düşünüyor. Bu yanlış çünkü sermaye kontrolleri(***) yürürlüğe konmadan mevcut ulus devletler dünyasında küresel bir ekonomik genişleme mümkün değildir.
 
Ama Trump, üstü kapalı bir biçimde de olsa, en azından şu an denediği gibi kalıcı bir değişiklik ihtiyacının farkında görünüyor. Öte yandan ona yönelik liberal eleştiriler onun eylemlerini sadece mantıksız ve kaprisli olarak değerlendiriyor.
 
Trump ve danışmanları, bu politik değişimin son otuz yıldan fazladır kaybolan ABD'nin üretim alanındaki istihdamının iyileşmesine yardım edeceğini düşünüyor. Sizce ABD'nin böyle bir istihdam iyileşmesini sağlaması mümkün mü?
 
Trump stratejisi, diğer ülkeler Trump'ın "komşuları süründürme" politikasını kabul ederlerse belki tutabilir. Fakat, apaçık bir şekilde kabul etmeyecekleri görünüyor. Yani, şu an strateji tutmuş gibi görünse de diğerleri karşılık verdiğinde meseleler değişecektir. Ve karşılık verdiklerinde de, bir "ticaret savaşı" gerçeğinin kendisi kapitalistlerin dünya ekonomisine yatırım iştahını kaçıracaktır, dolayısıyla da krizi şiddetlendirecektir.
 
Bu yeni ticaret savaşının bir 'de-globalizasyon' üreteceği düşüncesine karşı eleştirel yaklaşıyorsunuz. Neden küresel sistemden bu bariz geri çekilişin, otarşi için olanak üretmeyeceğine inanıyorsunuz?
 
Bana göre, mevcut küreselleşme, finansın küreselleşmesi. Bu anlamda, küreselleşmenin önceki tüm aşamalarından farklı, ve devletin doğası üzerinde derinden bir etkisi var: ulus devlet olarak kalmaya devam eden devlet küreselleşmiş finansın taleplerine razı gelmek zorunda kalmıştır (aksi halde ülkeden sermaye kaçışı söz konusu olacak ve bununla beraber bir finansal kriz). Malların hareketinde bir korumacılık olsa bile, bu küreselleşmiş finansın hegemonyası gerçeğini kendiliğinden bir milim bile sarsmaz, değiştirmez. Hiçbir büyük devlet lideri sermaye kontrolleri uygulama konusunda konuşmadı şu ana kadar; yani tüm bu 'deglobalizasyon' lafları benim düşünceme göre geçerlilikten yoksun.
 
ÇİN VE ABD
 
IMF eski baş ekonomisti ve Hindistan Rezerv Bankası eski Yöneticisi Raghuram Rajan, bir defasında Çin ve ABD'nin 'şeytani bir sarmalda' olduklarını ve karşılıklı ilişkilerinin dengesiz ve tehlikeli olduğunu söylemişti. Bu görüşe katılır mısınız?
 
Bu söylemin terimlerini kabul etmem mümkün değil. Daha büyük karlar için üretimini Çin'e taşıyan Amerikan sermayesidir. Yani sorun 'Amerika'ya karşı Çin' sorunu değildir, sorun 'Amerika'ya karşı Amerikan sermayesidir'. Bunun özellikle de mevcut uzatmalı ekonomik kriz sürecinde ABD'de yarattığı toplumsal sıkıntı ve öfke nedeniyle Trump korumacılığı yoluyla Amerikan sermayesinin üretimi ülke dışına taşıma dürtüsünü belli bir noktaya kadar dizginlemeye çalışmaktadır, ama Amerikan küresi boyunca serbest hareketi değil, daha doğru deyişle uluslararası sermayeyi değil. Amerikan sermayesine bu korumacılık nedeniyle hasıl olan kayıplar içinse, Trump esaslı kurumsal vergi indirimleri biçiminde telafiler önermektedir. Ben, bu nedenle, Amerikan sermayesini analizimde ön plana alıyorum.
 
ABD ekonomisinin yatay seyreden performansının Çin'deki politikalara bir etkisi olur mu? Trump'ın bu savaş hamlesine karşılık, ilk tepki olarak kendi gümrük vergilerini arttırmasından ayrı tutarak Çin'in ne tür bir tepki vereceğini düşünüyorsunuz?
 
Şu açık ki, kendi gümrük vergilerini arttırmak dışında, Çin şu an için büyüme temposunu devam ettirmek için kendi iç pazarına dayanmak zorunda. Bu daha fazla devlet harcamasını şart koşmaktadır, daha yüksek bir tarımsal büyümeyi ve Çin içerisinde daha eşitlikçi bir gelir dağılımını. Bu politikalar geleneksel olarak sosyalizmle özdeşmiş olan politikalar (hükümetin eğitim, sağlık ve toplumsal hizmetler harcamalarını varsayarak konuşursak). Trump'ın önlemlerinin Çin'i uygulamak zorunda bırakacağı düzenlemeler bu nedenle Çin'i daha sosyalizan politikalar izlemeye doğru itme etkisi yaratabilir. Bu, bana göre, en makul şey olur.
 
Çin bu anlamda büyük bir avantaja sahip, şöyle ki bu tür bir evsel iç pazara dayanan politikaya çok ufak bir hasarla geçiş yapabilir. Çünkü, Hindistan farklı olarak, Çin hiçbir zaman tamamen sınırsız mali akışa açık olmadı zaten, yani böyle bir geçiş sırasında herhangi bir sermaye kaçışı sorunu olmayacak. Ve yine Hindistan farklı olarak, ödemeler dengesinde hali hazırda bir döviz hesabı fazlasına sahip, ki bu da geçiş dönemi boyunca döviz açığını finanse etme gibi bir sorunun Çin'in canını sıkmayacağı anlamına geliyor.
 
Bana göre, daha eşitlikçi politikalara doğru böyle bir geçişe muhalefet daha çok politik olacaktır, zira baskılar Çin'in yeni filizlenen şehirli orta sınıfında gelecektir. Çin'in şehirli orta sınıfı, Hindistan'daki eşdeğerleri gibi, daima Batı'daki fırsatlara göz dikmektedir; Çin'in hızlı büyümesinden ve bu eşitsizlikçi eğiliminden büyük kazanç sağlamaktadır.
 
DOLAR EMPERYALİZMİ
 
Birkaç yıl önce, Peter Gowan Dolar-Wall Street rejimi ve Dolar Hükümranlığı hakkında yazmış, dolar ve Wall Street'in birbirinin iktidarını güçlendirdiğini ve dolar hükümranlığının ABD'ye büyük açıkları idare etme ve ABD finansal sistemine de dünyanın ana kredi kaynağı olma olanağı tanıdığını belirtmişti. Bu sistem bugün hala hayatta mı?
 
Ttrump'ın korumacı politikalarına ve bütçe açığında bir artışa rağmen, normalde doları zayıflatacak olan Birleşik Devletler, tüm dünyadan finansı çekmektedir. Bu dinamik doların değerlenmesi sonucunu doğuruyor. Doğru, ABD faiz oranlarında bir artış oldu, daha fazla artış da ufukta görnmektedir. Ancak, bu bende doların dünya ekonomisinde zenginliği tutmanın istikrarlı aracı olma rolünün hasarlı olarak kalmaya devam ettiği düşüncesini doğuruyor. Ve doların hasarlı iktidarı aynı zamanda Wall Street'in hasarlı iktidarını zorunlu kılıyor.
 
Siz, Trump'ın bu politik hatta devam etmesi halinde doların dünyanın temel para birimi olma ve Wall Street'in ana kredi kaynağı olma rolünde yineleyen ciddi soru işaretleri olacağına inanıyor musunuz?
 
Doların rolü, ve bununla birlikte Wall Street'in bağlantılı rolü, gibi bir rol ortaya çıkıyor çünkü kapitalist dünya ekonomisi zenginliği tutmak için istikraarlı bir araca ihtiyaç duyuyor, ve şu an böyle bir rolü üstlenecek bir para birimi yok. Her daim doların arkasında ikincil olan ama bir süreliğine ona meydan okuyabilecek bir potansiyele sahipmiş gibi görünen Euro gücünü kaybetti.
 
Tabi ki, bir para biriminin istikrarına herhangi bir bireysel oyuncunun güveni, herkesin istikrara inanıyor olmasına inanıyor oluşundan gelmektedir. Diğer bir deyişle, bir sürü içgüdüsü hakim bu konuda ama bu sürü içgüdüsü rastgele değildir, yani öyle gidip kendini herhangi bir para birimine bağlamaz. Bir para biriminin 'altın kadar kıymetli' olarak kabul edilebilmesi için, bazı kesin özelliklere sahip olması gerekir. Ait olduğu ülkenin egemen olduğu alan içerisinde kapitalist mülkiyet ilişkilerinin güvenliğini garanti etmesi gerekir. Bu ülkenin aynı zamanda müdahaleleriyle, buna askeri müdahaleler de dahil, başka yerlerdeki kapitalist mülkiyet ilişkilerinin güvenliğini de garanti etmesi gerekir. Benzer şekilde para birimine yönelik herhangi bir enflasyonist tehdidi yeteri kadar yedek iş gücü barındırarak ve ana meta üreticilerine askeri gücünün kudretiyle desteklediği küresel ekonomik rejim aracılığıyla 'gelir deflasyonu' uygulayarak savuşturabilmelidir (böylece insanların bu para biriminden gerçek altına geçiş yapmalarının önüne geçilir, yani para birimi 'altın kadar iyi' kalmaya devam eder). Ve buna benzer özellikler. Kısacası, bu ülke lider emperyalist güç olmak zorundadır, dünya kapitalizminin ana üssü veya kalesi olmalıdır. Bütün ekonomik sancılarına ve politika değişimlerine karşın ABD böyle olmaya devam etmektedir, bu nedenle para birimi 'altın kadar iyi' görülmektedir. Öngörülebilir gelecekte de böyle kalmaya devam edecektir.
 
İronik bir şekilde konut balonunun çökmesinden sonra ABD'nin orta yerinde finansal bir kriz patlak verdiğinde, sermaye kaçmak yerine tüm dünyadan ABD'ye aktı. Bu panik atak geçirirken ana üssünüz etrafına düz bir çizgi çizmeye benziyor. Bugün de sermaye benzer şekilde ABD'ye sel gibi akıyor. Sermayenin ana üssü oluşu bu nedenle sadece ABD'nin belirli politikalarından veya performanslarından daha derin faktörlerle ilişkili.
 
ALTERNATİFLER?
 
Bu bağlamda ilerici hükümetler kendilerine alan açmak için ne yapabilirler? Örneğin, Meksika'nın yeni hükümeti bir sosyal demokrat plan için neler yapmalı? Diğer bir deyişle, bu bağlamda ne tür mali politikalar tavsiye edersiniz?
 
Halkçı politikalar uygulamaya çalışan her hükümetin er ya da geç sınırlardan sermaye akışına sınırlamalar getirmesi gerekeceğine inanıyorum. Bunun nedeni çok açık: ya sermayeyi dinleyecek ya da halkı, ve ikincisini dinlemeye karar verirse o zaman sermayenin gazabına uğrayacak, buna karşılık olaraksa sermayenin akışını kontrol etmek zorunda olacak.  Bana göre, Meksika'daki López Obrador hükümeti gibi hükümetlerin sermaye sınırlaması uygulama niyetlerini yüksek sesle bağıra çağıra ilan etmek yerine ilk adım olarak bazı halkçı politikaları uygulamaya koymaları gerekir. Ve sermaye bu tür politikalara kaçış eğilimiyle karşı çıktığında ise sermaye kontrolünü hayata geçirmeleri gerekir. Böylece, hükümetin bu hareketi sadece ideolojik temelli olmak yerine herkese sermayenin kaprisleri nedeniyle gerekili olan bir şey olarak görünecektir.
 
Korumaclığa rağmen finansal küreselleşmenin halen canlı olduğunu belirtiyorsunuz. Finansal küreselleşmenin bu uzamış döneminde ilerici bir hükümet alternatif bir gündemle ortaya çıkabilmenin maliyetini nasıl karşılayabilir?
 
Burada finansal sermaye ile tasarruflar arasında bir ayrım koymak gerekir. Finansal sermaye (Euro bölgesindeki ülkelerdeki gibi) Merkez Bankası'nı ortadan kaldırarak veya Fon Bankacılığı yetkilileri tarafından yönetilmesi anlamına gelecek şekilde Merkez Bankası'na tamamen özerklik vererek kendi elini bağlamadığı sürece kendiliğinden hiçbir ülke için problem olmamıştır. Sermaye kaçışı sermaye kontrolleri ile önlendiğinde ve Merkez Bankası üzerindeki demokratik kontrol geri getirildiğinde ilerici hükünetler finansal problemlerle yüzleşmeyecektir.
 
Öte yandan gerçek sorun tasarruflarla ilgilidir, ve bunlar halkçı politikalar uygulamak isteyen her hükümet tarafından, küreselleşme döneminde çok daha fazla zenginleşen varsılları vergiledirerek seferber edilebilir. Hindistan gibi nüfusun en zengin yüzde 1'inin toplam zenginliğin yüzde 60'ını elinde buludurduğu, ki bu oranın neoliberal politikaların uygulandığı dönemde çarpıcı şekilde büyüdüğü ve şimdi bile büyümeye devam ettiği bir ülkede örneğin, utanılacak bir durum olarak bahse konu bir varlık vergisi yoktur. Bu, aşağı yukarı her ülke için de geçerlidir.
 
Bundan dolayı ilerici bir hükümetin karşılacağı zorluklar, yüzleşeceği nesnel ekonomik sıkıntılardan kaynaklanmayacaktır, dünya emperyalizminin gücünden, bugün sadece Amerikan, Alman veya Japon emperyalizmi olarak değil aynı zamanda uluslararası mali sermayenin emperyalizmi olarak görülmek zorunda olan emperyalizmden kaynaklanacaktır.
 
(*)Tricontinental: Institute for Social Research, "halklar arası entellektüel tartışma ortamı yaratmayı amaçlayan taban hareketleri tarafından beslenen uluslararası bir enstitü." (Tricontinental tanıtım metninden)
 
Enstitü'nün "the imperialism of finance capital and 'trade wars'" başlıklı "dosya No:7" sayılı Ağustos 2018 yayınında Prabhat Patnaik ile yapılan röportaj.
 
(**) Prabhat Patnaik, Hindistan Yeni Delhi'de Jawaharlal Nehru Üniversitesi'nde (JNU) Sosyal Bilimler Akademisi Ekonomi Çalışmaları ve Planlama Merkezi'nde emeritus profesör. Marksist ekonomist Patnaik'in yazdığı kitaplar arasında, Time, Inflation and Growth (1988), Economics and Egalitarianism (1990), The Retreat to Unfreddom (2003), The Value of Money (2008), Re-Envisioning Socialism (2011), A Theory of Imperialism (2016) bulunuyor.
 
(***) Sermaye kontrolleri nedir? Sermaye kontrolleri, bir hükümet tarafından alınan, ülkeye giren ve çıkan sermayenin akışını düzenleyici önlemlerdir. Bu tarz önlemler, transfer vergilerini, sermayenin minimum ülke içinde kalma gerekliliklerini, sınırdan geçirilebilecek döviz miktarı sınırını, vb. kapsamaktadır. Sermaye kontrolünün ülke içi bir versiyonu bütün borsa işlemlerine, bond işlemlerine ve türev ticaretlerine bir Finansal İşlem Vergisi'dir.