18 Nisan 2024 Perşembe

Kuntiz kahraman

Bu bir tür düzen aslında. AKP-CHP veya bir sağ bir "sol" ana parti olacak ve toplum bunların etrafında toplanacak. Devrimci yükseliş zamanlarında üçüncü vektör olarak devrimciler girer devreye. Bugün de ondan bağımsız olamayan bir vektör var.

CHP'nin gözünü bir türlü Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden alamayan ve bu arada pek çok konuşmaktan iş yapmaya zaman bulamamakla kendinden önceki pek çok CHP belediyecisine benzeyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını övme ve bu aradan kendi PR'ını yapma gayesi güden "Kahramanın Yolculuğu" kitabı etrafında kopan fırtına dinmez ama bastırılabilir.

Joseph Cambell'in kurmaca bahsinde klasikleşmiş "Kahramanın Sonsuz Yolculuğu"na atıf yapması herhalde kitabın esaslı ilk sorunu. Toprağı bol olsun Cambell'in umuru değildir ama bir kampanyayla övünen şirketin bula bula bu çalıntı isimle yol almak istemesi gülünç.

Bu konu olmasa da konunun diğer yanı hepimizi ilgilendirir. Otoriter despotluğun boğuntusundan kurtulmak isteyen hemen herkesin, faşist olmayan alternatif herhangi bir adaya yönelme eğilimi zaten vardı ve İmamoğlu o zeminde kendi yolculuğuna başladı. Yoksa İmamoğlu'nun kurduğu yeni bir şey yoktu. Öyle olsa birkaç iyi kampanyayla her zaman sonuç almak mümkün hale gelirdi.

Bu bakıştaki saf idealizmle uğraşacak değiliz zira amaçlanan hiç de bu değil. Peki ne? Siyasal rant. Renksiz, hangi konuda ne dediği belli olmayan, CHP ile yan yana görülmekten, hatta anılmaktan bile sakınan, Kürdistan belediyelerini görmeyen belediye başkanının ne denli zayıf olduğunu saklamaya yetmez bu hamleler.

Siyaset esnafı olmanın esası, karşılaştığın herkese duymak istediğini söylemektir. Halihazırda böyle bir örnek var. AKP'nin kimi isimleriyle polemikler üreterek siyasi rant sağlamak, muhtemel bir seçimde Cumhurbaşkanı adaylığı gibi heveslerle meşgul olmak buna yarıyor. Mustafa Sarıgül vakasının benzeri denilebilir. Yeter ki mikrofon uzatılsın, yeter ki kamera olsun; kadraja girer, ses duyulur ve bilir ki unutulma da ne yaparsan yap, var oyun oyna. Gayet dayanaksız bir siyaset kumaşıdır bu.

CHP'nin genel ve güncel siyaset tarzında da yüzeysellik ve temelsizlik belirgin. Projelerin altı boş. Gürültü çıkarmaya odaklı. CHP'nin kurnazlığı da bu kadar işte, fazlası için malzemesi yetersiz.

Şimdi, İstanbul teşkilatını dağıtarak veya hizaya sokarak büsbütün sığlaşmaları mümkün. Bu arada Alevilerimiz ve gönlü sol-sosyalist bir hayatta olup da "reel politik" icabı oraya meyledenler bir kez daha hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Üstelik biliyoruz ki toplumsal mücadelelerde hayal kırıklıklarının şiddeti geometrik büyür.

Bunu; vekil dokunulmazlıklarında gördük, tezkere işlerinde gördük; ergen atışmalarını andıran içeriksiz milliyetçilik yarıştırmalarında gördük. CHP bize her defasında başarı varsa bile bunu heder etmenin yollarını gösterir, onun "olayı" bu. Vekiller tutuklanınca utanç duymuşlar mıdır, kayyumlar atanınca hata ettik diye düşünmüşler midir? Hayır. Peki daha açık soralım; HDP'nin aktif desteğine karşın bütün Türkiye çapında kaç HDP'liyi belediye meclislerine taşıdılar? Bunlar fazla lüks tartışmalar galiba.

AKP, topluma CHP umacısını gösterir ve tabanını konsolide eder. Tek parti diktatörlüğünün faşizmi aratmayan despotluğundaki pek çok uygulamayı da araçsallaştırır. Onun oyun planı budur ve işler. Bir ara, Kürdistan'daki isyanlara dönük CHP saldırganlığını kullandı. "Kürdistan hayali bu dağda gömülüdür"leri, "Vatandaş Türkçe konuş"ları, "Türk olmayanların tek hakkı köle olmaktır"ları unutmayalım lütfen. Hatta bu uğurda Dersim'i andı, özre benzer laflar geveledi ki bunu darbelerde idam edilen devrimcilerin mektuplarını okumaya dek vardırdı o vakitler. Hareket alanı genişti. Ancak CHP bu tehlikeli yoldan çabuk döndü. Çünkü devletleşecekti ve devletin bunlara tahammülü bulunmuyordu.

CHP'nin hareket sahası dar. Cumhuriyet etnisiteyi reddeden ulus devlet modelinin kökü onda, CHP hala buradan el alır. Dolayısıyla elinizi sallasanız CHP'ye değecektir faşizmde. Onun faşist olmaması bir şey değiştirmez, "demokratikleştirme"yi vaat ettiği devlet böyledir ve esasa dair her konuda o devletle anlaşır. Sorun bakalım, Kürt ulusunun kaderini tayin hakkını kabul ediyorlar mı? Altı oklardan birinin milliyetçilik olduğuyla övünen bir CHP'dir bahsettiğimiz ve basireti bağlıdır.

CHP de bize durmaksızın AKP kötülüklerini sayar döker. İster ki bu yolla bütün "muhalefet" onun yanında toplansın. Kitle düzleminde bunu son yerel seçimlerde başardı. Başardı başarmasına fakat düzenek işlemiyor, seçtikleri kişinin derdi başka. Haliyle bu, bir an evvel düzeltilmezse, hatta yeni bir öfke yaratmakla sonuçlanır.

70'li yıllarda devrimci mücadele toplumsallaşınca CHP belediyeleri bundan etkilenmişti ancak orada bile bütün dert, o yükselişin rantını almaktı, şimdi büsbütün imkansız. Dolayısıyla çok ama çok esaslı bir samimiyet sorunları bulunuyor.

Bu bir tür düzen aslında. AKP-CHP veya bir sağ bir "sol" ana parti olacak ve toplum bunların etrafında toplanacak. Devrimci yükseliş zamanlarında üçüncü vektör olarak devrimciler girer devreye. Bugün de ondan bağımsız olamayan bir vektör var ve o da Kürdistan özgürlüğü için yürütülen devrimci mücadelenin politik çıktılarından biri. Ancak onu ırkçı milliyetçilikle etkisizleştirmeye kilitlenmiştir yeni faşizm.

Ne olursa olsun, darlaşmayan, kendi içine konuşmayan, en geniş milyonların derdiyle dertleşen ve bunu çözmeye odaklanan geniş bir bakışa ve toplumsal zemine oturan ezilenlerin özgürlük cephesi ilkesel düzeyde önemlidir. Koşullar ne olursa olsun bundan vazgeçilemez. Pergel metaforu üzerinden düşünülebilir. Bir ayağı temel ilkelere sabitlerin ama diğeri alabildiğine, bugüne kadarkinden de geniş bir toplumsal zemini kapsar.