18 Mayıs 2024 Cumartesi

Kollantai'ın gerçekleşen düşü Sovyetler 100. yaşında

"Başlarında eşarp (çok nadiren kızıl bir bandana), eski bir etek, yamalı bir kışlık ceket? Genç ve yaşlı kadın işçiler ve asker eşleri, köylü kadınlar ve kentli yoksul ev kadınları." Böyle tanımlıyordu Kollontay, Ekim Devrimi'ne can veren kadınları. Kadın devriminin yolunu açan Ekim Devrimi 100. yılında. Çoğu erkeklerden oluşan Bolşevik Parti'de yer alan kadın devrimciler, devrimin inşasında büyük rol aldı ve iç savaş yıllarında muazzam bir özveriyle mücadele etti. İşte devrime can suyu olan kadın önderler...

Hayatını "İsveç'lilerin deyimiyle gül bahçesinde değildim" diye tanımlayan Aleksandra Kollantay hayatı boyunca neredeyse her şeyi yaşadı. Başarı, çok çalışma, takdir, kitlelerce sevilme, izlenme, nefret, hapishane, başarısızlık, düşünce ayrılıkları, büyük bir aşk ve kıskançlık. Ancak hayatının en büyük ve en anlamlı günü Sovyet iktidarının ilan edildiği gün oldu. Neredeyse 40 yıl boyunca yürüttüğü komünist mücadelesinde hayatı dolu dolu yaşadı. Kollantay, bu cümlelere otobiyografisinde yer verdi.

Sovyetler'in ilk kadın bakanı olan Kollantay, burjuva bir ailenin çocuğu olarak 31 Mart 1872'de Petersburg'da dünyaya geldi. Ailesinin beklentilerini karşılamak yerine Marks ve Engels üzerine okumaya başladı. 20 yaşında evlendi ve "berbat bir tutsaklık" dediği evlilikten Zürih'e giderek kurtuldu. Çarlık Rusya'sında kadınların yüksek öğrenim görmesine izin verilmediği için İsviçre'de ekonomi okudu. Üniversite yıllarında Alman Komünist Partisi kurucularından Rosa Luxemburg'dan çok etkilendi. Bolşevik Devrimi'nden hemen önce Rusya'ya döndü ve bir tekstil fabrikasında çalıştı. İşçi kadınlar üzerine yazılar yazdı. Aleksandra devrimin en ünlü propagandacılarındandı.

Kollantay, kadın özgürlük mücadelesine öncelik verdi. Çeşitli kadın gruplarının inisiyatifiyle kadınların ilk büyük gösterisi 1905 Nisan'da gerçekleşti. Söz alan burjuva kadın hareketlerinin temsilcileri ile Menşevikler, ortak kadın platformunu savundu. Ancak Kollantay, devrimci sosyalistlerle kadın hakları savunucularının işbirliğine karşı çıktı ve hakaretlere maruz kaldı. Ona bu süreçte tek bir kadın işçi destek oldu...

Aralık 1908-Mart 1917 yılları arasında zorlu bin dönem yaşadı. Sekiz yıl boyunca Almanya, İngiltere, Fransa, Norveç, Danimarka, İsveç, İsviçre, Belçika ve ABD'de sığınmacı olarak yaşadı. Ancak gittiği her ülkede çalışmalarını sürdürdü.

CLARA İLE BİRLİKTE 8 MART'IN YARATICISI
Clara Zetkin ile yaptığı çalışmalarla kadın işçilerin mücadeleye katılmasını sağladı. 1910 yılı 26-27 Ağustos'ta Kopenhag'ta yapılan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda Clara ile birlikte 8 Mart'ın her yıl kutlanmasını kabul ettirdi. Kollantay birçok ülkede kadın işçilerin örgütlenmesi için mücadele etti, birçok broşür ve makale yazdı.

Bakan olduğu yıllarda kadının tam eşitliğini sağlayan çalışmalar yürüttü. "Özgür aşk" kampanyası başlatan Kollantay, başlattığı kampanya ve sonrasında savunduğu ve mücadelesini verdiği aile kurumu, evlilik, aşk, kadın sorunu vb. konularda Sovyet liderlerle fikir ayrılıkları yaşadı. Kollantay'ın bu düşüncelerini "aşırı" bulan Stalin ve Lenin tarafından Almanya'ya sürgün edildiği belirtilse de anılarında buna yer vermedi.

SOVYETLER'İ TEMSİLEN BÜYÜKELÇİ OLDU
Kendisine verilen işi "küçük" ya da "büyük" diye değerlendirmeden yerine getiren Kollantay, Sovyetler Birliği'nin güçlendirilmesi politikasına en önemli katkılardan birinin de 1922-45 arası Kollontai'ın sürdürdüğü diplomatik faaliyetler olduğu bilinmektedir. Lenin'in talimatıyla solcuların II. Enternasyonal'den ayrılmasını sağladı, Sovyetler'in dünyaya açılan kapısı oldu. Kollantay, Sovyetler Birliği'ni temsilen Büyükelçi olarak atandı. 1926'dan 1945'e kadar çeşitli ülkelerde büyükelçilik görevleri üstlendi.

1933'te kadınlar arasındaki çalışmaları nedeniyle Lenin Nişanı ve 1942 ve 1945 yıllarındaki diplomatik çalışmaları nedeniyle İşçi Sınıfı Kızıl Sancağı'na layık görüldü. 1945 yılından sonra SSCB Dışişleri Bakanlığı danışmanlığı görevinde birçok eser yazdı.

Geçirdiği kalp krizi nedeniyle felç kalan Aleksandra, 1952 yılında Moskova'da yaşamını yitirdi. Kollantay, mücadelesi için otobiyografisinde şunları söylüyordu: "Sovyet ülkesine gerçekleşmiş bir düş olarak çok değer veriyorum. Bu, benim düşlerimin devletinin kusursuz olmasını ve orada insanların kaygısız ve mutlu yaşamalarını istiyorum…"

Yarın: Nadya Konstantinovna Krupskaya