Koçyiğit: Ara zam derhal yapılmalıdır

Gündemdeki gelişmeleri değerlendiren Koçyiğit, yoksullaşma krizi her geçen gün derinleşirken iktidarın ara zam yapmayı düşünmediğini kaydetti. Yaptıkları zam için "enflasyonun çok altında kaldı, maaşlar eridi gitti, insanlar çöpten ekmek topluyor" yorumu yapan Koçyiğit, sermayenin yeni maden sahaları ihtiyacı için iktidarın harekete geçtiğinin altını çizdi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, gündemdeki gelişmelere ilişkin Meclis'te basın toplantısı düzenledi.
İsrail'in İran'a saldırısı ve ABD'nin de fiili olarak müdahil olmasını değerlendiren Koçyiğit, "Bütün bu savaş politikalarının ve çözümsüzlüğün sadece savaşın sıcak yaşandığı yerleri değil bütün bölgeyi istikrarsızlaştırdığının; sadece istikrarsızlaştırmakla ve insanların yaşamını kaybetmesiyle sonuçlanmadığının, aynı zamanda çok büyük küresel ekonomik krizleri de tetiklediğinin altını çizelim. İran'a yönelik savaş ve müdahale bunun kapısını aralamış durumda. Her geçen gün bu derinleşiyor" dedi.
DAİŞ'in Şam'da bir kiliseye yönelik gerçekleştirdiği saldırıya tepki gösteren Koçyiğit, "Bu politik ortam IŞİD'e hayat veriyor; herkes Rojava'daki mücadelenin kıymetini bilmelidir" ifadelerini kullandı.
'SERMAYE YENİ MADEN SAHALARININ AÇILMASINI İSTİYOR, İKTİDAR HAREKETE GEÇİYOR'
Komisyondan geçen ve salı günü Meclis gündemine gelecek olan, basında "zeytin yasası" olarak bilinen yasa tasarısına ilişkin konuşan Koçyiğit, şöyle devam etti: "Bu hafta Meclis'e toplum karşıtı, doğa düşmanı bir yasa geliyor. Geçen hafta Sanayi Komisyonuna zeytin ağaçlarını katledecek bir yasa tasarısı getirdiler. 26 saatlik görüşme sürecinin sonucunda da tek bir virgülü dahi değiştirmeden komisyondan olduğu gibi geçirdiler. Haftalık takvime göre bu zeytin talan yasasını Meclis Genel Kuruluna getirmek istiyor AKP iktidarı. Ama buna çok tepki geldi diye şimdi onu geri çekip iklim yasasını getirme gibi bir yaklaşımları olduğunu görüyoruz. Hiçbirinin diğerinden farkı yok. İklim yasasını komisyona çekmişlerdi, ilk 4 maddesi kabul edilmişti. Yeniden üzerine düşünelim, komisyonda konuşalım çok itiraz var, bir gözden geçirelim demişlerdi. Komisyonu toplamadılar, gözden geçirmediler ama şimdi zeytin yasasına yönelik muazzam bir toplumsal infial ve itiraz olduğu için bekletelim diyorlar. Öbür iklim yasası unutuldu, onu getirelim gibi bir yaklaşımları var. Bunu kabul etmediğimizin özel olarak altını çizmemiz gerekiyor. Siyasi iktidar doğayı sömürülmesi gereken bir meta olarak görüyor. Dağı taşı, her tarafı kazabileceğini, her yerden maden çıkarabileceğini düşünüyor. Sanırım madenin yenilebilecek bir şey olabileceğini de düşünüyor. Yarın öbür gün zeytin bulamadığımızda herhalde kömür koyacağız sofraya. Çünkü gerçekten gözlerini maden bürümüş bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız. İnsanların tarlasına, bağına, bahçesine, merasına, zeytinliğine el koyabilecek; o anlamıyla mülkiyet hakkını yok sayan bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız. Neredeyse gördükleri herkesin malına öyle ya da böyle çökmek istiyorlar. Depremde rezerv alanlarına çökmeye çalıştılar. Şimdi zeytin talan yasasıyla da insanların zeytinliklerine çökmek istiyorlar. Daha önce iyi kötü bir ÇED süreci, idari prosedürler vardı. Bunlar bir şekilde maden şirketlerinin ve sermayenin ayağına dolaşıyordu. Kısmen de olsa doğayı, üreticiyi koruyan yasalardı. Ama AKP iktidarı sistematik olarak yasaları değiştiriyor. Orman Kanunu'nu son 22 yılda tam 32 defa değiştirmişler. Peki, ormanlar lehine mi değiştirmişler? Orman ekosistemini korumak lehine mi değiştirmişler? Hayır. Ormanları yok etmek için, ormanlarda maden sahası açmak için değiştirmişler. Bu da yetmiyor, şimdi yeniden değiştirmek istiyorlar. Maden Kanunu'nu 85 yılından bu yana tam 22 kez değiştirmişler. Neden? Çünkü sermaye doymuyor. Sermaye her gün, 'Bana yeni maden sahaları aç' diyor, iktidar da 'hay hay efendim, hemen olur' diyor ve harekete geçiyor.
"Türkiye'nin dört bir yanında açlık ve yoksulluk var. Çocuklar okula aç gidip aç geliyor. Biz burada bağırıyoruz. Ara zam talepleri var. Sendikalar grevde. Tek bir yasa maddesi getiriyorlar mı? Hayır. Onun yerine bugün her birimizin geleceğini etkileyebilecek, ekosistemi yok edebilecek ciddi bir talan yasasını getirip önümüze koymuşlar. Bu yasanın geçmesi durumunda, maden şirketlerinin bütün tarım havzalarını ve zeytinlikleri yağmalayacağı yeni bir dönemin kapısı aralanacak. ÇED süreci tamamlanmadan ruhsat verecekler. Yani ÇED süreci devam edecek ama diğer taraftan ruhsatı alıp işletmeye başlayacak. Sonrasında ÇED uygun değil raporu geldiğinde de 'Kusura bakmayın, bu kadar yatırım yaptık, artık geri dönüş yok' diyecekler, yağmaya ve talana devam edecekler. Orman alanlarında madencilikle ilgili her türlü kararı MAPEG verecek. Yani Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü. Kararları MAPEG alacak, ruhsatlandırmayı MAPEG yapacak. Devlet ormanları MAPEG'e verecek, MAPEG de bu orman alanlarını maden şirketlerine tahsis edecek. Böylece bütün tarım alanlarını yok edecek bir sürece girmiş olacağız. Ne diyecek? Üstün kamu yararı. Üstün sermaye yararı deseler daha iyi olur ama bunu demeye şimdilik utanıyorlar. Peki, kurumlar arasında anlaşmazlık olduğunda ne olacak? Bu sefer üst kurula gidecek. Üst kurul kime bağlı? Cumhurbaşkanı yardımcısına. Demokratik kitle örgütlerinin, meslek odalarının, orada yaşayan yerel halkın hiçbir söz hakkı olmayacak. Bu anlamıyla yargıdan da kaçırılan bir süreçle karşı karşıyayız. Bunun yukarıdan aşağıya kadar tam bir yağma düzenini kuran bir sistem olduğunu ifade edelim.
'SERMAYENİN ÇIKARLARI İÇİN YAPMAYACAKLARI ŞEY YOK'
"Daha absürt şeylerle karşılaşıyoruz. Örneğin teklifin 11'inci maddesi zeytin ağaçlarının taşınabileceğini söylüyor. Her şeyi para olarak gören anlayış, zeytini de sadece bir ağaç olarak görüyor. Oysa zeytin bir gelenek, bir hafıza, bir yaşam şekli; zeytin, orada yaşayan insanların ekmek ve geçim kapısı. 300-500, hatta bin yıllık olan zeytin ağacı var. Bin yıldır hiç kimse o zeytin ağacına yan gözle bakmayı düşünmemiş. 500 yıldır hiç kimse o zeytin ağacını kesmeyi, taşımayı düşünmemiş. Ama AKP iktidarı maden için o zeytin ağaçlarını kökünden söküp götürmeyi düşünüyor. Buna sonuna kadar itiraz edeceğiz. Komisyon görüşmelerinde sözünü söylemeye gelen yaşam hakkı savunucularının salona alınmamasına, tartaklanmasına ve darp edilmesine tanıklık ettik. Bu da kimin iktidarı olduklarını, kimin hakkını savunduklarını bize gösteriyor. Ne yazık ki Meclis'te artık iktidar temsilcisi sermayenin baronu olarak oturuyor. Sermayenin hakları ve çıkarları için yapmayacakları şey yok.
'TÜRKİYE DOLAR MİLYONERİ SAYISINDA DA YOKSULLUKTA DA DÜNYADA BİRİNCİ'
"Değişmeyen bir gündem daha var: Açlık, yoksulluk ve geçinememe sorunu. Bu ülkede asgari ücret 22,104 TL. Türk İş verilerine göre açlık sınırı 25,092; yoksulluk sınırı 81 bin TL. Peki, ara zam yapmayı düşünüyor mu mevcut iktidar? Düşünmüyor. Yaptıkları zam enflasyonun çok altında kaldı, maaşlar eridi gitti. İnsanlar çöpten ekmek topluyor. Çocuklar okula aç gidip geliyor. OECD rakamlarına göre Türkiye'deki her 5 çocuktan birisi aç. Aile Bakanlığı verilerine göre Türkiye'de 20 milyon yardıma muhtaç insan var. TÜİK verilerine göre 12 milyon insan sosyal yardımlarla ayakta duruyor. Peki, bütün bunlar bize neyi gösteriyor? Muazzam bir yoksullaşma ve servet transferi olduğunu. Ama buralara dönüp bakan yok. Eurosat verilerine göre, Türkiye'de yoksulluk riski altındaki nüfus oranı yüzde 22,6'ya çıkmış. Yani 18 milyon yurttaş yoksulluk sarmalında. Bu tabloyu kaç ülke içinde görüyoruz? Gözlemlenen 29 ülke arasında birinci sırada Türkiye yer alıyor. AKP döneminde, İsviçre Bankası verilerine göre, dolar milyoneri sayısında Türkiye'nin dünya birincisi olduğu görülüyor. Yanlış duymadınız, dolar milyoneri sayısında Türkiye birinci. Ama halkın ortalama servetinin de yüzde 21 gerilediğini görüyoruz. Yüzde 21 servet geriledi. Halktan nereye transfer oldu? İşte zenginlere. Tam bir servet transferi süreciyle karşı karşıyayız. Ama bütün bunlara dönüp bakan yok. Bunu gören yok, buna dair söz söyleyen yok. Biz buradan bir kez daha söyleyelim. Emekli maaşları ve asgari ücret, insan onuruna yaraşır bir yaşam için en az yoksulluk sınırının yarısı olan 40 bin TL'ye çıkarılmalıdır. Ara zam derhal yapılmalıdır; işinin, emekçinin, asgari ücretlinin, dar gelirlinin, sendikaların sesine kulak verilmelidir. Yoksulluğu daha fazla dayatacak bir süreci hiç kimsenin Türkiye halklarına yaşatmaya hakkı yoktur. Bu ülkedeki bütün zenginliklerin sahibi çalışanlardır, işçilerdir, emeklilerdir, üretenlerdir. Bir avuç sermayedarın bütün bu zenginliklerin üzerinden milyoner olmasına hiçbirimizin göz yumması gerekiyor. İşçi sınıfının ara zam talebinin yanında olduğumuzun; onlarla beraber her yerde, sokakta, Meclis'te, mahallede, fabrikada, tarlada, ara zam talebi için mücadele edeceğimizin de altını çizmek istiyoruz."