28 Mart 2024 Perşembe

Kirli ittifak ve yeni işgal planı- Yeliz Yağmur Irmak

Dört parçaya bölünmüş Kürdistan'ın birleşik devrimi ile Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimi gerici, sömürgeci devletlerin ortak korkusu. Bu korku onları kanlı, kirli ittifakta yan yana getiriyor. Bu işgal operasyonunu; faşist Saray rejiminin Kürt halkını hedefleyen, çökertme planlarının bir parçası olarak da değerlendirmek gerekir.
Faşist AKP rejimi, Güney Kürdistan'da iki yıldır peyderpey devam eden işgalini genişletmek amacıyla Xakurkê bölgesine yeni bir saldırı başlattı. Saldırının daha ilk saatlerinden itibaren havuz medyası başta olmak üzere Türk burjuva basını işgalin zaferle ilerlediği propagandasına sarıldı. Sömürgeci işgal operasyonunu yöneten komuta merkezi, psikolojik savaş aracı olan basını da komuta ediyor. TV ekranlarında boy gösteren bildik ‘askeri uzmanlar' şanlı Türk ordusunun (!) nasıl bir askeri teknik donanım ve silah üstünlüğüne sahip olduğunu anlata anlata bitiremiyorlar. Burjuva basını apoletsiz generalleri daha da ileri giderek ajans temsilcilerini, gazetecileri sözde (!) ‘askeri stratejisyen' olarak çıkarıyorlar milyonların karşısına. Aktarılanlara bakılırsa, işgalci güçler SİHA ve İHA'lar eşliğinde savaş uçakları, helikopterler, ilk kez kullanılan uzun menzilli füzeler, yani türlü konvansiyonel silahlar kullanıyor. Yani 'bu ordu yenilmez' demek istiyorlar. Belli ki, ta Büyükanıt döneminde Zap'ta aldıklarına benzer ağır bir yenilgiden korkuyorlar. Keza geçen yıl Lelikan'da yedikleri darbelerle benzeri bir başarısızlığa da tahammülleri yok.
 
İşgal planının aynı zamanda algı operasyonu üzerine kurulu olduğu görülüyor. Bu algı operasyonunda kirli planlarını gizleme ihtiyacı da duymuyorlar, koydukları isim, ‘Pençe'. Niye pençe, saldırının amacı isime de yüklenmiş: Gerilla güçlerini, özgürlük savaşçılarını kıskaca almak. Dahası; Başur'dan Rojava' ya kadar uzanan bölgeyi kıskaca alarak Bakurla birlikte Kürdistan'ın üç parçasını işgal etmek, niyet belli, tarihi Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmanın hayalini kuruyorlar. 
 
Xakurkê operasyonu, geçtiğimiz yıl Lêlikan bölgesinde yoğunlaşan ve bozguna uğrayan savaş planlarının devamıdır. Korucularında kullanıldığı Xakurkê işgal operasyonuyla Şekîf, Evdilkovî, Lêlikanê ve Xakurkê bölgelerini ablukaya almak ve Qendil'e uzanmak istiyorlar. Eğer solukları yeterse Şengal'e ve o hattan devam ederek Rojava'ya doğru çemberi büyütecekler. Bunlar sömürgeci güçlerin masa başında yaptığı kanlı planlar. Birde hayatın gerçekliği var. PKK için ‘bitirdik, temizledik', önderlik kadrosuna dönük ‘darbe vurduk' söylemleri nakarat gibi birkaç yılda bir tekrarlana geliyor. Güney Kürdistan'a dönük saldırının ilk günlerinde sömürgeci, işgalci Türk ordu güçlerinin; verdiği kayıplara bakınca işlerinin öyle çok kolay olmadığı görülüyor.
 
Öncelikle vurgulanması gerekir ki, faşist AKP-MHP rejimi, küresel destekçileri ve bölgesel işbirlikçileri olmadan böyle bir adım atamazdı. Bu işbirliğinde öncelikle KDP'nin rolüne dikkat çekmek gerekiyor. Saldırı öncesinde Türk Dışişleri Bakanının Irak ve Güney Kürdistan seyahatleri işgal planının nasıl hazırlandığını gösteriyor. Saldırının başladığı günlerde KDP yetkililerinin Ankara ile trafikleri, bu işbirliğinin bir işaretidir. İşgal saldırısının ilk günü Neçirvan Barzanin Federe Kürdistan Başkanlığı koltuğuna oturması manidar oldu. Hatırlanacaktır geçtiğimiz yıl Güney Kürdistan Referandumu sonrası Türkiye ile bozulan ilişkilerini onarmak için yoğun diplomasi trafiği yapmış, kendilerini faşist Erdoğan'a bağışlatmak(!) için epeyce ter dökmüşlerdi. Barzanigillerin, faşist AKP rejimi ve sömürgeci Türk devletiyle geliştirdiği kirli ilişki karşılıklı politik, ekonomik çıkarlara dayanıyor. Bu işbirliğinin Kürt halkına Kürtlerin ulusal birliğine zarar verdiği ve kalıcı tahribatlara yol açtığı Başur halkına ısrarla anlatılmalıdır.
 
İşgal saldırısının başlamasıyla İran rejiminin Başûr ile Rojhilat sınır hattında bulunan Asos Dağı'na dönük top atışları da tesadüf değildir. Yine Irak Merkezi Hükümet temsilcilerinin Ankara trafikleri ve arkasından Suudi Arabistan'la teması vb. gerillanın tasfiyesi için kurulan ittifakı olarak okunmalıdır.  Kürt halkı söz konusu olduğunda tüm gerici bölge devletlerinin rekabet ve çelişkilerini bir kenara bırakıp, kuşatma saldırısında birleştikleri bu son işgal amaçlı saldırıda da görülüyor. Uluslararası güçler, ABD'nin de bu işgalci planın onay merkezinde olduğu söylenmelidir. 
 
Faşist Türk devletinin sınır ötesi saldırılarının evveliyatı 80'li yıllara dayanıyor. 1983 yılında Irak Devletiyle yaptığı "Sınır Güvenliği ve İşbirliği Anlaşması" ile Irak topraklarında Irak topraklarında 10 kilometre kara operasyonu yapma imkânı elde etmişti. Hem Saddam gericiliği döneminde hem de sonrasın da işbirlikçi Irak hükümeti bu anlaşmaya bağlı kaldı. Faşist Türk devletine Güney Kürdistan'da gerek sınır ötesi kapsamlı operasyonlar biçiminde, gerekse nokta operasyonlarıyla saldırılar gerçekleştirmesine olanak tanındı. Bu saldırılar kimi zaman taktiksel, bazen de stratejik düzeyde oldu. Anlaşmalara bağlı olarak Türk Devleti; Irak sınırları içinde askeri faaliyetler yürütmeyi, asker bulundurmayı güvenceledi. 2008 yılında, Güney Kürdistan bölgesinde Türk askeri gücüne ait 13 askeri karargâh, 3235 asker, subay ve ajan varken, askeri teçhizat olarak 58 tank ve 27 panzer bulunuyordu. Ancak bu sayının 2015 yılında değiştiği, asker sayısının 4000'ni aştığı ortaya çıkmıştı. Buna Irak/ Başika'da üssünde bulunan askerler de eklenince sayının 7000'i bulduğu biliniyor. Kullanılan her türlü askeri mühimmata, teknik üstünlüğe rağmen gerillayı kuşatma hamlesi her defasında boşa çıkartıldı. Kürdistan dağları özgür alanlar olarak varlığını koruduğu gibi Kürt halkının sömürgeci devletlere karşı ulusal özgürlük mücadelesinin güvencesi olma rolünü oynamaya devam etti.
 
Faşist AKP'nin sömürgeci planla hedeflediklerini birkaç başlıkta toplayabiliriz. 
 
Saray rejiminin tüm devlet terörüne, kayyum gasplarına, OHAL yasaklarına rağmen toplumsal mücadele dinamikleri varlığını koruyor. Son 31 Mart seçim sonuçları da AKP'nin taban desteğinin zayıfladığını ve karşıtlarının çoğaldığını gösterdi. Başta kadın hareketi olmak üzere toplumsal mücadele dinamiklerinin yeni ayaklanmalara doğru güç biriktirdiği görülüyor. 2Türkiye halkları ve ezilen emekçi milyonların öfkesi volkana dönüşmeden nasıl sönümlendirilir ve  yönetilebilir hale getirilir?', AKP-MHP faşist politik İslamcı ve ırkçı ittifakın arayışın yönü şimdi bu yönde. Sömürgeci rejimin başı her sıkıştığında olduğu gibi bugünde Kürt düşmanlığı, milliyetçilik ve şovenizm aynı etkili silah rolüne sahip. Güney Kürdistan işgal planında ‘terörü ezeceğiz' hezeyanıyla yine toplumu maniple ederek içine düştüğü yönetememe krizini aşmayı amaçlıyor.
 
Sömürgeci Türk devleti Kürt düşmanlığı üzerine kodlanmıştır. Bir yandan Misak-ı Milli sınırlarına erişerek, yayılmacı planlarını hayata geçirmek istiyor, bir yandan bölgenin zenginliklerinden  pay kapma çabasında. Bölgesel rekabette güç odağı olmak bölge politikasının zeminini oluşturuyor. Kürtlerin hangi biçimde olursa olsun statü kazanması, sömürgeci Türk devletinin tüm yayılmacı heveslerini ve tarihi Misakı Milli hayallerine geri dönmemek üzere mezara gömeceği için Kürt ulusal özgürlük mücadelesi her daim saldırı hedefinin merkezinde duruyor. 
 
Bu işgal operasyonun diğer ucunda ise hedef Rojava devrimidir. Rojava devrimi Kürt halkının öncülüğünde gelişen halkçı, demokratik, cins eşitlikçi bir devrim olarak Ortadoğu halkları için yeni bir yaşamın referansıdır. Rojava devrimiyle Kürt halkının elde edeceği ulusal kazanımın kalıcılaşması, faşist devletin işgal, ilhak ve yayılmacılık üzerine kurulu olan bütün kimyasını bozmaya yetiyor. Dört parçaya bölünmüş Kürdistan'ın birleşik devrimi ile Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimi gerici, sömürgeci devletlerin ortak korkusu. Bu korku onları kanlı, kirli ittifakta yan yana getiriyor. Bu işgal operasyonunu; faşist Saray rejiminin Kürt halkını hedefleyen, çökertme planlarının bir parçası olarak da değerlendirmek gerekir. Kuzey Kürdistan'da Sûr'dan, Nusaybin'e, Şırnak'tan Cizre'ye kadar yapılan, alçakça katliamlar, kentleri insansızlaştırma politikası, siyasi operasyonlar, Şengal'in bombalanması, Zeki Şengali'ye dönük suikast vb. çöktürme planı ile bağlı saldıralardı. Bu kapsamlı saldırı stratejisi Kürt halkının kararlı direnişi ve mücadelesiyle, gerillanın yaratıcı savaş taktikleriyle boşa çıkartıldı. En son SAG ve ÖO ile direnişiyle kazanılan başarı yine AKP'nin çökertme planına verilmiş bir yanıt olarak mücadele tarihinde ki yerini almıştır.
 
Medya Savunma Alanlarına dönük işgal saldırıları ile Türkiye işçi ve emekçi sınıflarına yönelik baskı ve hak gaspları biçimindeki saldırılar özü itibariyle birbirinden kopuk değildir. Sömürgeci devletlerin halkları düşmanlaştırma stratejilerinin, Rojava Kürdistanı'nda halkların eşitlik ve özgürlükçü çizgide inşa edilen yaşamla boşa çıkarıldığını başta Türkiye işçi ve emekçileri olmak üzere bölge ezilen halklarına göstermek ve kavratmak gerekiyor. Milli diye övündükleri silah ve teçhizatın faturasını, sınır ötesinde yapılan her askeri saldırının emekçilerin kendi ceplerinden, alın terinden gasp edilenlerle karşılandığı ısrarla anlatılmalıdır. SAG direnişi ve ÖO direnişiyle faşizmin tecrit politikasına karşı güçlü bir barikat örüldü. Tecrit saldırısı karşısında yakalanan birleşik mücadele ruhuyla Kürt halkını hedefleyen bu saldırı boşa çıkartılmalıdır. Türkiye halklarının aydınlık geleceği her zamankinden daha fazla Kürt halkının özgürlüğüne bağlıdır. Rojava Kürdistan'ında görüldüğü gibi halklar eşitlik, özgürlük temelli bir yaşamda gönüllü birliği gerçekleştirdikleri zaman ancak kardeşlik gerçek olabilir.