22 Aralık 2024 Pazar

Kayıplar ve açık vahşet ile mücadele

Halklarımız, demokratik ve devrimci güçler; mücadele yoluyla kayıpları da, açık vahşeti de işgalleri de yenecek yolda ilerleyecek, dahası mücadele içinde deneyim kazanarak örgütlenmeyi, bir daha asla faşizmin gelişmemesinin halkçı iktidarı alternatifini yükseltmeyi de öğrenecekler.
17-25 Mayıs kaybederek öldürmelere karşı mücadele haftası. Hasan Ocak yoldaş Gazi başkaldırısı sonrası İstanbul siyasi polisi tarafından kaçırılarak öldürüldü. Fakat cesedi bulunamadığı gibi, polis ve o zamanın Çiller hükümeti ve cumhurbaşkanı Demirel, Hasan'ın kendilerinde olmadığını söyleyerek, kaybederek öldürmenin yaratacağı korkuyu yaşatmak istediler. Demirel önceki yıllarda kaybedilerek öldürülen Hüseyin Toraman'ın annesine gayet soğukkanlıca şu sözlerle bunu ifade etti: "cebimde mi ki çıkarıp vereyim"!
 
Mücadele yoluyla Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç'un cesetleri gizlice gömüldüğü yerden çıkarıldı. Daha sonra da kaybedilerek öldürülen bazı devrimcilerinki de gömüldüğü yerlerden bulunup çıkarılabildi. Cumartesi Anneleri ve Kayıplar Haftası bu mücadelenin ürünü oldu.
 
Kaybederek öldürme Batı'da devrimci kadroları hedef aldı ve onlarcasını kaybetti. Kürdistan'da ise ulusal özgürlük mücadelesini hedef aldı. Binlerce devrimciyi ve yurtseveri aramızdan aldı. Faşizm ve sömürgecilik bu yöntemle korkutarak, "akibetleri bile bilinmiyor" duygusunu yaratarak boyun eğdirmeyi amaçladı.
 
Geçmişte despotlar idamları halka seyrettirerek, halk önünde kılıçtan geçirerek, ateş kuyuları işleterek vahşeti dehşet saçan düzeye çıkararak ve açıktan yaparak korkuyla teslim almayı amaçlamışlardı. Fakat aynı zamanda Osmanlı'da Fizan zindanları örneğinde görüldüğü gibi "akibeti bile belli değil" duygusunu yaratan kaybederek öldürme yöntemini de kullanıyorlardı.
 
Arjantin'den Türkiye'ye, Endonezya'dan Brezilya'ya, askeri faşist darbeciler de kaybederek öldürmeye başvurarak korkuyla boyun eğdirmeyi amaçladılar. Endonezya'da, ABD'ci faşist Suharto diktatörlüğü, yüzbinleri katlederken Nahdetul Ulema ve milis örgütü Ansor Tugayları (Ensar) eliyle sınır tanımaz vahşetle açıktan katliamlar düzenledi. Bununla yetinmedi, kaybetmeye de başvurdu. Askerlerine gözaltına aldırtıp işkence yaptırdığı devrimcileri ve sempatizanları, yine bu örgüt eliyle gizlice infaz ettirdi. Bu gizliliğin başlıca yöntemi kör kuyular ile nehirlere atarak kaybettirmekti.
 
Arjantin'in askeri faşist cuntasının onbinleri bulan kaybederek öldürme yönteminin bir biçimi hava araçlarıyla devrimcileri okyanusa atmaktı.
 
Türkiye'nin 90'larda kaybederek öldüren yönetimleri kitle desteğini yitirdiler, iktidardan oldular.
 
Erdoğan ve AKP'si ise kaybederek öldürmekten çekindi ama açık katletme yöntemlerine başvurmaktan çekinmedi. Erdoğan, 28 Mart 2006'da Diyarbakır'da, kimyasal bombardımanla öldürülen gerillaları uğurlama yürüyüşüne, PÖH'leri ve JÖH'leri saldırtmakla yetinmedi. 9 yaşındaki Abdullah Duran, 7 yaşındaki Enes Ata, 8 yaşındaki İsmail Erkek, 3 yaşındaki Fatih Tekin adlı çocuklar dahil 13 insanı (Diyarbakır ve Kızıltepe ve Batman'da) kurşun ve gaz bombalarıyla katlettirirken TV'lerden kötü ünlü emrini verdi: "Çocuk da olsa kadın da olsa kim olursa olsun polis gerekli müdahaleyi yapacaktır"! Çocuk-sivil katliamını açık emir vererek gerçekleştirme yolunu seçti. Bir hafta önce de "aileler çocuklarına sahip çıksınlar, sonra ağlamasınlar" tehditini yapan Erdoğan'dı.
 
Erdoğan faşizmi öldürerek korku salma yöntemini, 2015'e kadar azalan-çoğalan bir eğriyle uyguladı. Roboskî Erdoğan'ın savaş uçaklarıyla bombalayarak kitlesel katliamıydı.
 
Fakat Erdoğan özellikle 2015'ten sonra yeni tipteki faşizmi inşa ederken katliamları sistematik ve açıktan yaptı. Suruç, HDP Amed mitingi, 10 Ekim Ankara katliamları en belirgin kitlesel katliamlarıydı. Erdoğan'ın karekteristik diğer katliamlar zinciri Cizre-Sur diye simgeleştirilebilecek Kürdistan'ın 18 ilçesinde, tank-top-helikopter bombardımanlarıyla halka yaşattığı soykırımcı vahşetti.
 
Erdoğan, bu süreçte Batı'da da devrimcileri teker teker öldürerek korkuyla boyun eğdirmeye çalıştı.
 
Erdoğan faşizminin diğer temel özelliği Rojava'da giriştiği işgaller oldu. İşgalci savaşın vahşetini gösterdi. Yetinmedi, Güney Kürdistan'a hava bombardımanlarıyla saldırdı, devam ediyor. Bu saldırılarda hem köylüleri katlederek hem de devrimcileri hedef alarak, "bir gece ansızın geliriz" sözlü tehditiyle korku salmaya ve bu yolla boyun eğdirmeye çalışıyor.
 
Erdoğan faşizmi bu açık öldürme, katliam ve işgal savaşları vahşetine yeniden kaybederek öldürmeyi ekler mi?
 
Tabii ki eklemek istiyor. Fakat Erdoğan'ın saldırılarına karşı direniş bu yöntemi yeniden kullanmasını engelliyor.
 
Hatırlansın Çöktürme Planı, 200-300 bin arası Kürt insanının konteynır kamplarda toplanması ve içlerinden seçilerek 10-15 binin katledilmesini kapsıyordu. Fakat saldırılan 18 ilçede çoğunda direniş gerçekleştiği için planın bu bölümlerini Erdoğan uygulayamadı. Ayrıca plan eğer direnişi ezerse, MHP, VP dışındaki partileri, muhalif sendika ve demokratik kitle örgütlerini kapatmayı, demokratik güçlerin genişçe bölümünü zindana tıkmayı öngören bir anlayışa sahipti.
 
Erdoğan bu anlayışını taşımaya devam ediyor. Ancak direnişi yenilgiye uğratamadığı için, ne bu uğursuz amacını ne de kaybetme silahını gerçekleştirebiliyor.
 
Burjuva muhalefet bile, bugün seçimlerde kitlesel oy alabiliyor ve belediye seçimlerinde çıkış yapabiliyorsa, Erdoğan faşizmine karşı dağda, kentte, işgal alanlarındaki direnişin sürebilmesinin yan ürünü olarak bu hakkı kullanabiliyor ve bu çıkışı yapabiliyor. Hem de adalet yürüyüşüyle Kılıçdaroğlu'nun tutuklanmasını engelleme dışında hiçbir mücadele vermeden ve Erdoğan faşizmiyle uzlaşarak, işgalci savaşta işbirliği yaparak.
 
Şimdi direnişin meyvesini ham ve ekşi biçimde Millet ittifakına tahvil etme manevrası, Erdoğan faşizmine karşı mücadele ürününün halkçı demokratik ve dahası sosyalist yönde gelişmesini önlediği gibi, az çok tutarlı antifaşist mücadeleciliğe sahip kitlenin de yetişmesini engelliyor.
 
Nasıl olsa oy kullanarak Erdoğan'ı indirebilirim yanılgısı diğer zamanlar mücadelesiz bekleme ruh haliyle, ne Erdoğan faşizmi yenilebilir, ne de 2023'e kadar Erdoğan faşizminin oyunları, yaşatacağı zulüm ve artısı önlenebilir!
 
Nefeslenmek ve moral kazanma ihtiyacı, kitlelerde, seçimle Erdoğan'ı iktidardan indirebileceğine inandırıyor olsa da, gerçeğin devrimciliğini kabul ederek devam eden mücadele isteği ve potansiyelini direnişe ekleyecek kitle eylemlerine dönüştürmek asıl tutulması gereken yoldur.
 
Erdoğan faşizmini iktidardan indirecek, kayıplar saldırısına geçişini önlecek, işgallerine son verdirecek, dahası bu süreçte faşizme karşı olan kitleyi eğitip deney kazandırarak örgütlenmesine yolaçarak geleceğin kurtarılmasını sağlayacak tek yol da budur.
 
O halde, bugün faşizme ve sömürgeciliğe karşı sürmekte olan Leyla Güven öncülüğündeki kitlesel açlık grevi ve ölüm orucu eylemine desteği büyütmek, evlatlarının grevini desteklemek için polis saldırısını göze alarak yürüyen direnişçi annelerin eylemini, cumartesi annelerinin eylemini kitlesel katılımla geliştirmek, irili ufaklı direnişleri yaygınlaştırmak, bu yoldaki kilometre taşlalarını inşa edecektir.
 
Halklarımız, demokratik ve devrimci güçler; mücadele yoluyla kayıpları da, açık vahşeti de işgalleri de yenecek yolda ilerleyecek, dahası mücadele içinde deneyim kazanarak örgütlenmeyi, bir daha asla faşizmin gelişmemesinin halkçı iktidarı alternatifini yükseltmeyi de öğrenecekler.