30 Aralık 2024 Pazartesi

Kardeşlik İşçisi'ni unutmadık!

Paylaşarak çoğalmak için. Kişisel olanı toplumsallaştırmak, hüznü de üretilen değerleri de kolektifleştirmek için. Her şeyin hızla tüketildiği ve anlamsızlaştırılmaya çalışıldığı bir dünyada hatırlama barikatını güçlendirmek için. Bir lades gibi naif olmasa da yaşadıklarımız, Cemil Yıldız'ın her oyunu oynarken ki inatçılığı ile hep bir ağızdan diyoruz ki; "UNUTMADIK AKLIMIZDA!"
Anı biriktirmek, insan olmanın en güzel ve özel yanlarından birisi. Anılara sıkı sıkıya sarılmak her şeyin hızla tüketildiği ve anlamsızlaştırıldığı bir dünyada aynı zamanda bir direnme biçimi. İnsanlık değerlerini ve onları üreten insanları unutturmak üzerine kurulu bir düzen var karşımızda. Boşuna değil, MEB müfredatının ve burjuva medyanın iftira ve manipülasyon zihniyeti ile hazırlanması. Boşuna değil, adliyelerin ve hapishanelerin değerlerine sahip çıkan insanlarla dolup taşması. Boşuna değil, anıtların ve sembollerin sistematik olarak saldırıya uğraması.  Hiç  boşuna değil, özgürlük isteyenlerin en çok "Unutmadık, unutturmayacağız" sözünü yinelemesi!
 
Bazı insanlar, anıları kendine saklayarak ya da en yakınlarındakilerle paylaşarak yaşamayı tercih ediyorlar. Bazıları ise anılarını en fazla insanla paylaşmanın olanaklarını kullanıp anılarını toplumsallaştırmayı seçiyorlar. Bazıları için anılar derin bir kedere ve içe dönmeye neden olurken, bazıları için ise anıları paylaşarak yaşadığı kederi bölüşmeye neden olabiliyor.
 
20 Temmuz 2015'te Suruç Amara Kültür Merkezi'nde canlı bomba saldırısı sonucunda aramızdan ayrılan 33 Düş Yolcusu'nun anılarını yaşatmak için art arda kitaplar yayınlanmaya devam ediyor. Anılar dile geliyor, kardeşliğe adanmış 33 yüreğin düşleri çoğalıyor. En son kitap, Cemil Yıldız'ın yoldaşı ve eşi Sultan Yıldız tarafından hazırlandı. Hem aile bireyleri hem de yoldaşları tarafından kaleme alınan 23 yazıdan oluşan kitap, kolektif bir anı kitabı olarak düşünülebilir. Eş, baba, kardeş, enişte, amca, kayın baba Cemil ile yoldaş Cemil'in portresi 23 kalem ile çizilse de hiçbir çizgi ayrıksı durmuyor okuyucu karşısında.
 
"Duygularımı nasıl açıklayacağımı, seninle geçen 33 yılımızı nasıl birkaç sayfaya sığdırabileceğimi bilemiyorum" dese de Sultan Yıldız, 1980 darbesi sonrasındaki tanışmalarından başlayarak duru bir ırmak gibi akan yaşamlarını paylaşıyor bizimle. Aynı anda bir aylık gözaltı ve işkenceyi, aylar süren tutsaklığı, toplumsal bir yükü sırtlanmanın sorumluluğu ile gürültüsüz cümleler ile anlatıyor. Politik ve ekonomik şartların ağırlığı altında bir hayatın nasıl kurulduğunu ve sevdanın nasıl büyütüldüğünü her satırdan anlayabiliyoruz. Oğul Suphi'nin, "Onu ilk 4 yaşında tanıdım çünkü ben doğduğumda hapishanedeydi, sonra da askere gönderilmişti" cümlesi, darbecilerden alacaklı bir çocuğun ve babanın hikâyesine ortak ediyor hepimizi. Baba oğul çelişkisini, ailevi sorumluluklarla politik görevler arasındaki gerilimin tanıdık hallerine ortak oluyoruz.
 
Kardeş Emriye'den abisinin düşündüğü gibi yaşayan biri olduğunu devrimi ilk kendisinde başlattığını, kardeşinin derslerine yardım ederek ona sınavlar kazandırdığını öğreniyoruz. Yeğen Elif, satranç ve spor alışkanlığı kazanmasını amcasına borçlu olduğunu ve amcasının ideallerine uygun olarak ev yaşamında eşitlikçi halini, yaşamlarını nasıl kolaylaştırdığını paylaşıyor. Damat Cihan, "Cemil Baba, sabahın ilk ışıklarında okuduğu kitapların sakinliğine, hapishanede yalnız geçirdiği zamanların suskunluğuna, 18'lik bir delikanlının alevli gözlerine sahip bambaşka biriydi" diye yapıyor tarifini. Bir sohbette asgari ücreti ve ekmeğin fiyatını sorduğunda yanıt verememenin mahcubiyetini ve sonrasında dersine çalışıp gittiğini ama bu sefer de "kıymanın kilosu kaç lira" sorusu ile nasıl ters köşe olduğunu görüyor. Doğru bildiği yanlışları, Cemil babadan nasıl bilgece dersler aldığından bahsediyor.
 
Gamze Yıldız ise Gazi Mahallesi mezarlığında yatan babasına sesini duyurmak istercesine sesleniyor; "Her baba özellikle kızı için çok farklıdır eminim. Ama sen başkaydın baba. Sadece bizim babamız olmadın hiç. Sokakta üşüyen çocuğun da babası oldun, kimsesiz bir öğrencinin de." Babası ile öylesine güçlü bir empati yapıyor ki, okuyucunun da içini titretiyor; "Öyle eminim ki, eğer hala aramızda olsaydın, keşke önce ben gitseydim diyecektin. İçten içe belki üzülecektin bile hayatta olduğuna. Keşke o gencecik canlardan birini kurtarabilseydim diyecektin."
 
Cemil Yıldız ile birlikte Kobanê'ye doğru yola çıkan ve orada oğlu ve yoldaşı Çağdaş Aydın'ı kaybeden Fethi Aydın'ın anlatımı, hem aile içinden hem de dışından bir ses oluyor. İnsanlar bayram planları yaparken onların kapı kapı ilaç ve kıyafet toplamalarını, yolculuğa yetişmek için yoldaş Cemil'in birkaç saat uyku ile hareket saatine yetişmesini hayranlıkla tanık oluyoruz. Onu Kobanê'yi inşa yolculuğuna iten siyasi yaşamının duraklarını 59 yıllık ömrüne sığdırdığı yoldaşlarının bazılarından şöyle öğreniyoruz.
 
Ev arkadaşı Bayram Atik'ten Cemil Yıldız'ın darbe öncesi Amed'de siyasi faaliyetlerini; Eyüp Karatekin'den Fen Fakültesi'nde faşist saldırılara karşı gözüpekliğini, Mehmet Ali Yılmaz'dan Türk, Kürt ve diğer halkların birleşik mücadelesini her ortamda savunmasını dinliyoruz.
 
Üyesi ve emekçisi olduğu Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nin (ESP) Genel Başkanı Çiçek Otlu; "Biliyorum ki, anılarımız uzağa düşerse ölür içimizdeki özgürlük aşkı. Biter, yenilir devrim düşlerimiz" diyerek selamlıyor yoldaşını. 13 yıllık mücadele arkadaşlığını ama ille de Gezi İsyanı günlerini hatırlatıyor; "Gezi ayaklanmasında ilk andan itibaren seninle birlikteydik. Bir bakmışım gaz bombalarından bizi korumak için solüsyon sıkıyorsun yüzümüze, bir bakmışım çadırımızda çay dağıtıyorsun, bir bakmışım gençlerle sohbette, bir bakmışım barikatta nöbettesin."  Tutsak yoldaşlarından Hülya Gerçek'in anılar bohçasından şu cümleler dökülüyor; "Devrim, ertelenebilecek, zamanı belirsiz bir şey değildi  onun için. Dokunabileceği kadar yakındı, günceldi." Şahin Tümüklü, Serhat Demirtaş ve Şafak Özer, Esenler sokaklarında yaz kış, yağmur çamur demeden emekçileri özgürlük saflarına nasıl çağırdıklarını ve devrimci mücadele ile iyimserliğin, neşenin "ihtiyar delikanlı"da nasıl yaşam bulduğunu anlatıyor.
 
HDP'nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ise Cemil abisini "Gezi'den Kobanê'ye, Sinop'tan Suruç'a o büyük sevdanın, o büyük davanın cisimleştiği devrimci bir kişiliktir" diye tarif ediyor. "Elinde kostik kovasıyla afişten dönerken de hiçbirini pas geçmemek için eylemden eyleme koşarken de bir toplantının pasif katılımcısı gibi görünüp konunun bam telini beklenmedik bir hızla yakalarken de…" Cemil Yıldız'ın gözlerindeki ışığı anımsatıyor.
 
Ve diğer yoldaşlar, Cemil Yıldız'dan kalan anıları okuyucuların önüne seriyorlar. Paylaşarak çoğalmak için. Kişisel olanı toplumsallaştırmak, hüznü de üretilen değerleri de kolektifleştirmek için. Her şeyin hızla tüketildiği ve anlamsızlaştırılmaya çalışıldığı bir dünyada hatırlama barikatını güçlendirmek için. Bir lades gibi naif olmasa da yaşadıklarımız, Cemil Yıldız'ın her oyunu oynarken ki inatçılığı ile hep bir ağızdan diyoruz ki; "UNUTMADIK AKLIMIZDA!"