27 Nisan 2024 Cumartesi

Karar zamanı

Doğru an şimdidir. Sarayın karşı hamleye hazırlandığı, bunun yolunu döşediği açıkça görülmektedir. Ne Sarayın inisiyatifi ele geçirmesine ne de CHP'nin sorunu Sarayın mahkeme koridorlarında boğmasına müsade edilmemelidir. Kürdistan ve Türkiye'nin ezilenlerini antifaşist bir zeminde buluşturabilecek bu olanağa uzanmak ve koparıp almak yeni bir dönemin kapılarını aralayacaktır. Gerçek zafer o kapının ardındadır. Ve zafere ancak 'bedel kapılarından geçme' cesareti olanlar ulaşabilir. Bunu ancak HDP ve devrimci demokratik güçler başarabilir. Şimdi karar zamanı.
Atılım gazetesinin 372. sayısındaki "Gündem" köşesinde; 31 Mart yerel seçimleri sonrası HDP'nin kazandığı belediye başkanlıklarını YSK eliyle kayyum atanması sonrası devrimci demokratik güçlerin izleyeceği yol ele alınıyor.
 
Atılım Gazetesi'nin Gündem yazısı şöyle:
 
Mart yerel seçimleri 'son'a ereli günleri buldu. Ancak ne ateşi söndü ne de dumanı bitti. Gündeme geldiği ilk andan itibaren devrimci demokratik muhalefetin 31 Mart'a odaklanan bir taktik ve siyasi strateji izlemesinin yaşamsal tehlikesini vurgulamış, görüş açısını 31 Mart'ın ötesine çeviremeyen ve pratik olarak sokak ve direnişle güvenceye alınmamış her seçim taktiği ve stratejisinin akamete uğrayacağını belirtmiştik. Mart seçimlerinden bu yana yaşanan gelişmeler bu tehlikeyi somut biçimde önümüze koymuş bulunuyor.
 
Kürdistan'da yenilgiye uğrayan kayyum rejimi ve Türkiye'nin belli başlı büyük kentlerinde mevzi kaybeden AKP-MHP bloku çok geçmeden saldırı pozisyonuna geçti. İlk anda yenilgi hazımsızlığı, kitlesini konsolide etme ihtiyacı üzerinden başlayan tartışmalar, gelinen aşamada Kürdistan'da çeşitli biçimlerde belediyelere yeniden el koyarak kayyum düzenini sürdürme biçimi aldı. Türkiye bakımından ise Saray'ın yönetme gücünü düşürecek, rant kaynaklarını riske atacak ve en önemlisi de Saray'ın etkisi altındaki kitledeki dağılma eğilimini teşvik edip, karşısındaki kitlede ise kazanma ve özgüven duygusunu kamçılayacak bir değişikliğe müsade etmemek için somut bir yönelime dönüştü. Bu yazının yazıldığı saatlerde HDP'nin kazandığı 8 belediye, kazanan başkanların KHK kapsamında ihraç edildikleri gerekçesiyle AKP'ye teslim edildiği kesinleşmişti. İstanbul seçimlerindeki 'hile' üzerine sürdürülen psikolojik savaş ise gittikçe seçim yenileme yönünde derinleşiyor. Bu yönelimin sonuçlarına ulaşıp ulaşmamasından bağımsız olarak açık olan şey, Saray rejiminin bir parti-devlet sınırlarına doğru daraldığı ve seçimlerin meşruiyet üretme zemini ve vasfını bile yitirmeye başladığı gerçeğidir. AKP-MHP faşist bloku yeni sistem dengelerinde yerel yönetimlerin etkinlik sahasını daraltan yasa ve kararnameleri hızla hayata geçirmek ve Saray yerel yönetimleri rejiminin kıskacına alarak iç etmek, biçimselleştirmek hattından ilerleyecektir. Ezilenlerin siyasete müdahale kanallarından birini daha ortadan kaldırmaya doğru ilerleyen bu süreç karşısında devrimci demokratik öznelerin nasıl bir pozisyon alacağı sorunu hem anın ihtiyaçlarına yanıt vermek hem de önümüzdeki dönemin mücadele zeminlerinden, anti-faşist mücadelenin konularından biri olarak değerlendirilmeyi beklemektedir.  
 
Açık ki, CHP  beklendiği gibi Saray karşısındaki kitlelerde ortaya çıkan kazanma ve özgüven duygusunu düzen içinde tutacak, boşaltacak ve kendine bağımlı kılacak bir çizgiden ilerleyecek. Saray'ın elinde bir silaha dönüşen 'hukuk' üzerinde basınç oluşturarak sonuç elde etmek gibi daha baştan yenilgiye mahkum bir yöntemi esas alacak. Devrimci görüş açısına bağlı kalarak düşünüldüğünde bunda bir tuhaflık yok, kuşkusuz. CHP bir düzen gücü olarak rolünü oynuyor. Yani referandumda çıkan 'Hayır' iradesinin gasp edilmesine 'vahim olaylar çıkmaması için' göz yumduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu'nun ve CHP'sinin  'silahlı adamlarını sokağa' salmak için  diktatörün emrini beklediğini söyleyen Sedat Peker gibi mafyatik paramiliter faşist çeteler karşısında durabileceğini düşünmek için bir nedenimiz yok. Aksine, CHP'nin devletçi aklı gereği sımsıkı bu çizgide durduğunu bir dizi deneyimle gördük. İçinden geçtiğimiz süreçte bu gerçeği bir kez daha teyit ediyor.
 
Burada asıl üzerinde durulması gereken nokta, HDP başta gelmek üzere devrimci-demokrat güçlerin ortaya çıkan bu tablo karşısında nasıl bir pratik pozisyon alacağıdır. Saray'ın seçimlere bağlanmış bir stratejiyle alt edilemeyeceğini, bu eşiğin aşıldığını söylerken tam da bunu kastetmiştik. 31 Mart'ın ötesine işaret etmiş, anti-faşist kuvvetlerin direniş ve sokak hattına çekilmesi üzerine kurulmuş bir seçim stratejisi tartışmasını bu görüş açısına bağlı ele almıştık. HDP, belirlediği stratejiyle yeni bir siyasi denkleme yol açtı, rejim güçleri arasındaki iç dengeleri sarstı. Ancak esas sorun hala orta yerde duruyor. Kürdistan'da kayyumlardan sökülüp alınan belediyelerin nasıl savunulacağı, ya da Türkiye'de büyük kentleri Saray siyasetinin elinden alan halklarımızın özgürlük ve demokrasi isteğine nasıl sahip çıkılacağı sorusu anti-faşist, emekçi sol, devrimci siyasetin sınanacağı yeni bir zemin olacaktır. HDP başta gelmek üzere emekçi sol özneler ortaya çıkan yeni siyasi denklemin yarattığı yeni imkanlara  odaklanmalı; kayyum düzenine karşı Kürdistan ve Türkiye'nin anti-faşist potansiyelini sokak eksenli bir direniş çizgisine çekmek için inisiyatif almalıdır. CHP'nin Saray hukukunu oyun sahası haline getiren çizgisine karşı CHP tabanını da kapsayacak bir direniş kulvarı açmalıdır. Saray rejiminin toplumsal meşruiyetinin en diplerde olduğu, iç gerilimlerinin arttığı, tersinden Saray karşısındaki güçlerin özgüven ve kazanma azmiyle dolduğu mevcut durumda bunun imkanları açıkça görünür hale gelmektedir.
 
Doğru an şimdidir. Saray'ın karşı hamleye hazırlandığı, bunun yolunu döşediği açıkça görülmektedir. Ne Saray'ın inisiyatifi ele geçirmesine ne de CHP'nin sorunu Saray'ın mahkeme salonlarında boğmasına müsade edilmemelidir. CHP'nin tabanında azımsanmayacak kadar yüzünü sokağa dönmüş, gerilim içinde süreci takip eden anti-faşist zemine çekilebilecek güç vardır. Burada alınacak bir inisiyatif, halklarımızda gelişen özgüven ve kazanma duygusunu gerçek bir zafere dönüştürebilir. Aksi durumda ezilenlerin safında gelişebilecek yeni bir psikolojik yıkım toplumsal muhalefet bakımından gerçek bir tehlike olarak belirecektir. Kürdistan'da tecride kaşı mücadele, direnişçi potansiyeli Newroz alanlarında ve seçimlerde somutlaştırmıştır. Türkiye bakımından ise seçimler bunun açık bir göstergesidir. AKP'nin irade gaspına karşı alınacak bir inisiyatifin 1 Mayıs'a giden yolu döşemesi ve gerçek bir kitle mücadelesine evrilmesi açık bir olanak olarak önümüzde durmaktadır.
 
Kürdistan ve Türkiye'nin ezilenlerini anti-faşist bir zeminde buluşturabilecek bu olanağa uzanmak ve koparıp almak yeni bir dönemin kapılarını aralayacaktır. Gerçek zafer o kapının ardındadır. Ve zafere ancak 'bedel kapılarından geçme' cesareti olanlar ulaşabilir. Bunu ancak HDP ve devrimci demokrat güçler başarabilir. Şimdi karar zamanı!