23 Nisan 2024 Salı

Kahrolsun faşist şefin kontrgerilla-mafya rejimi!

Emekçiler ve ezilenler, Peker-Soylu kapışmasının, faşist şefin kontrgerilla-mafya rejimine karşı taraftır. Faşist şefin kontrgerilla-mafya rejimi yıkma ve politik özgürlüğü kazanma mücadelesinin devrimci ve antifaşist güçleri, demokratik kitle örgütlerini, insan hakları kuruluşlarını somut eyleme çağıran güncel bir uğrağını meydana getirmektedir. Bu çağrıyı yanıtlamak, adları gözaltında kayıplar listesinin son satırlarına yazılı Hürmüz Diril, Mehmet Bal ve Galip Küçüközyiğit'in akıbetlerini açığa kavuşturmak için politik eylemin diliyle konuşmaktır. Faşist katletme ve kaybetme saldırılarının sorumlularını yargılamak için Cumartesi Annelerinin Galatasaray siperini yeniden kazmaktır. Gökhan Güneş'i faşist kontrgerillanın elinden çekip alan birleşik antifaşist pratiğe yeni halkalar eklemektir.

Faşist mafya-kontrgerilla reislerinden Sedat Peker'in üç ay içinde toplam 12 bölüm çekeceğini duyurarak başlattığı video dizisi, her bölümünde milyonlarca izleyiciye ulaşarak, IMDb listelerinin bile birdenbire zirvesine yerleşti. Ve siyaseten baş aşağı gidişin alameti olsa gerek; faşist saray rejiminin, lüks bir araçta çekilen birkaç tutam kokain görüntüsüyle kadraja girmiş olan mikrokozmosundan, bu sayede birkaç ay içinde tonlarca kokainin okyanus aşırı ticaretinin ifşasıyla gündemleşen makrokozmosuna geçildi.

Emekçilerin ve ezilenlerin milyonlarcası, Sedat Peker ile Süleyman Soylu arasındaki "söz düellosu"nu izliyor. Birkaç yıl önce saray katında "hayırsever işadamı" sıfatını kapmış, faşist şef Erdoğan'a destek mitingleri düzenlemiş, o arada barış akademisyenlerinin kanlarıyla duş almaktan, HDP'li vekilleri hapishanelerde ortadan kaldırmaktan, CHP'lileri ağaçlarda sallandırmaktan bahsetmiş olan Peker, şimdi faşist devlet pisliğinin küçücük bir kısmını ortalığa saçarak, özellikle gestapo bakanı Soylu'yu hedef alıyor. Soylu'nun kendisini ve devletini kurtarmak uğruna yaptığı ve kadın düşmanı aşağılık sövgülerle donattığı manevralar ise onun siyasi koltuğunun günden güne daha şiddetli sallanmasını engellemek şöyle dursun, faşist şeflik rejiminin tümüyle çürümüş gerçekliğinin milyonlar nezdinde parça parça gün yüzüne çıkışına katkı sağlıyor.

Haddi hesabı olmayan miktarda kokainin, çoktandır saraya yamanmış faşist kontrgerillacı Mehmet Ağar ve oğlundan AKP genel başkan vekili ve eski başbakan Binali Yıldırım'ın oğluna uzanan bir şebeke eliyle, Kolombiya, Panama ve Venezuela'dan dağıtım merkezi olan Türkiye'ye getirilmesi. Ağarların Bodrum Yalıkavak'ta Azeri oligarktan zorla aldıkları marinayı uluslararası uyuşturucu nakil istasyonu olarak kullanmaları. Mehmet Ağar'ın oğlu AKP Milletvekili Tolga Ağar'ın Yeldana Kaharman'a tecavüz edip katletmesinin, tıpkı AKP Milletvekili Şirin Ünal'ın Nadira Kadirova'ya yönelik tecavüz ve cinayet saldırısının örtbas edilmesi gibi doğrudan devlet mercileri eliyle üzerinin örtülmesi. Peker'in vakti zamanında DP'nin başına geçmesi için Soylu'ya dayanak olması ve buna karşılık da kendi tetikçisini parti yönetiminde konumlandırması, AKP'li Metin Külünk'ü ise 10 bin dolar aylığa bağlaması. AKP'li milletvekilinin isteği üzerine Peker tarafından Hürriyet gazetesine baskın düzenlenmesi, böylece Doğan Medya'nın saray güdümlü Demirören'e devir sürecinin fitilinin yakılması. Yeni Şafak gazetesinin 2018'de "Sıra PKK'lı işadamlarında" başlığı altında yansıttığı içişleri bakanlığı raporuyla o sıralarda bir kez daha hatırlanan Behçet Cantürk ve Savaş Buldan gibi Kürt sermayedarların 90'larda katledilmesi. Soylu'nun, Peker'e polis koruması tahsis etmesi ve adliye haberlerini servis etmesi, tetikçilerineyse silah ruhsatları çıkarması. Soylu'nun amcaoğlununsa çevre ve şehircilik bakanlığına demir atıp resmi rant paylaşımından gayriresmi aslan payını alması. Bu arada bir basın toplantısında sarayın bakanlarına Peker'in iddialarını soran Anadolu Ajansı muhabirinin bir günde işten atılıp mahkemeye verilmesi.

Mehmet Ağar ve Korkut Eken imzalı Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı suikastlarından gazetecilerin ve milletvekillerinin tehdit edilerek ve dövdürülerek hizaya getirilmesine, Suriye ve Libya'daki politik İslamcı faşist paralı askerlerin donatılmasına varan birçok kontrgerilla faaliyeti, Kıbrıslı uyuşturucu baronundan karanlık Azeri oligarklara ve mafya babalarından damat Berat'ın Pelikancılarına uzanan, polis müdürlerini, bakanlık bürokratlarını, milletvekillerini, savcıları, patronları, saraya kapılanmış gazetecileri ve televizyoncuları kapsayan kirli ve gizli, halk düşmanı ilişkiler yumağı. Mehmet Ağar'ın, bir yanına Erdoğan-Bahçeli anlaşmasıyla hapishaneden çıkarılan faşist mafyacı Alaattin Çakıcı'yı, diğer yanınaysa faşist kontrgerillacılar Korkut Eken ve Engin Alan'ı alarak, mevzubahis Yalıkavak Marina'da çektirdiği dörtlü fotoğrafta en çarpıcı haliyle simgelenen, artık "vatan, millet, bayrak, ezan" naralarıyla da görünmez kılınamayacak olan devasa pislik yığını.

Peki, emekçi ve ezilen milyonlar bu kapışmanın tarafı mıdır?

Evet, tarafıdır! Çünkü emekçilere ve ezilenlere burada reva görülen, Peker-Soylu kapışması formundaki alıklaştırıcı ve kanıksatıcı bir mafya dizisinin ekran başında reyting yükselten pasif izleyicileri olmaktır. Ama aslında emekçilerin ve ezilenlerin karşısında dikilense, onların onurlu ve özgür bir yaşam özleminin baş düşmanı olan faşist şefin kontrgerilla-mafya rejiminden başka bir şey değildir.

Rejim içindeki yerinden edilmiş olan Sedat Peker'in bu şekilde harcanmaya hiç niyeti olmamasının, faşist şeften bir "dönüş bileti" koparmak için "Erdoğan iyi ama çevresi kötü" kıvamında konuşmasının, pislikten soyutlayıp kutsallaştırdığı sömürgeci faşist Türk burjuva devletine bağlılığını tekrarlamasının bu hususta bir önemi yoktur. Erdoğan'ın gestapo sorumlusu Soylu, TRT'deki savunma konuşmasında, "Türkiye'deki asimetrik ve simetrik bütün saldırılara karşı asimetrik ve simetrik yanıt verildi" derken, "Asimetrik hamleleri biz yaptık" diye böbürlenirken, "Organize suç örgütleri gayrinizami harbin en önemli aparatıdır" şeklinde açıklama yaparken, en önemli gerçeğe parmak basmış, faşist şeflik rejiminin bir kontrgerilla-mafya devleti olarak işlediğini itiraf etmiştir.

Hükümet edişinin ilk döneminde burjuva değişim programına bağlanmış, eski kontrgerilla cinayetlerine lanet okumuş, Ergenekon davasını açmış, mafyacıları hapse tıkmakla övünmüş, İmralı'da görüşme masasına oturmuş, halklarımızın adalet ve özgürlük taleplerini arkalamaya soyunmuş olan Erdoğan ve AKP, burjuva değişim programı siyaseten ıskartaya çıkarken ve saray darbesiyle faşist şeflik rejiminin kapısı açılırken, Ergenekon artıklarını, faşist kontrgerilla ve mafya ağlarını, Türk milliyetçiliğinin ve politik İslamcılığın en gerici odaklarını saray etrafında toplamaya girişmiştir. Siyasetin, bürokrasinin, sermayenin, kontrgerillanın, mafyanın faşist saray iktidarında bütünleşip kaynaşması, 3 Kasım '96'daki o meşhur trafik kazasının ardından yapılan adlandırmayla "Susurluk devleti"nin bugünkü faşist şeflik rejiminde içerilmesi demektir bu.

Erdoğan'ın faşist şeflik rejimi, halk gençliği geleceksizliğe, uyuşturucu ve çeteleşme batağına itilirken, artık bir uluslararası uyuşturucu ticareti şebekesi hüviyetindedir. İşçiler yığınsal işsizliğe ve yoksulluğa, esnaflar iflasa, köylüler mülksüzlüğe sürüklenirken, milyar dolarlarla oynayan, limanları, televizyonları, dereleri yağmalayan bir avuç asalağın doymak bilmezliğidir. Kadınlar cins kırımına uğrarken, kadın katillerinin ve tecavüzcülerin birleşme potasıdır. Kürt halkı şoven saldırıların ve sömürgeci işgallerin hedefi olurken, ırkçı cinayetler tezgahlayan zulüm karargahıdır. Emekçiler ve ezilenler özgürlük ve adalet yoksunluğunun acısını çekerken, onlara "vatan, millet, bayrak, ezan" soslu yalanları pazarlama merkezidir. Bu, Peker'in "Tayyip abim", Soylu'nunsa "sayın cumhurbaşkanım" diye hitap ettiği faşist şef Erdoğan'ın tüm ipleri elinde tuttuğu faşist saray devleti gerçeğidir.

Fakat bugün, hem de faşist şef Erdoğan'ın toplumsal-siyasal tabanındaki hızlı erimeyi durduramadığı, emekçi ve ezilen yığınlar nezdinde saray iktidarına rızayı yeniden üretme imkanlarını tükettiği, dolayısıyla faşist şiddeti tırmandırmaktan başka çare bulamadığı bir dönemeçte, bu faşist şiddet aparatları da bir iç kapışma ve dağılma koridoruna girmiş durumdadır. Faşist şefin başlıca gerici siyasi odakları birleştirme gücü derinden sarsılmaktadır. Yer yer AKP tabanında dahi, millet-parti-devlet-şef özdeşliği gitgide meşruiyet krizine yuvarlanmaktadır. Yaşanan, faşist şefin mafya babası, maliye bakanı, merkez bankası başkanı, polis müdürü, ordu komutanı, şimdi belki de içişleri bakanı kelleleri sunarak içinden sıyrılamayacağı bir rejim krizi lanetidir.

Bir kez daha vurgulayalım: Emekçiler ve ezilenler, Peker-Soylu kapışmasının tarafıdır, bu kapışmanın üzerinde cereyan ettiği zemin olan faşist şefin kontrgerilla-mafya rejimine karşı taraftır. Zira bu kontrgerilla-mafya rejiminin varoluş amacı, emekçileri ve ezilenleri zincire vurmaktır. Hemen hatırlayalım: Eylül 2015'te, Peker'in kontrolündeki faşist güruhun Hürriyet gazetesini basmasının ertesi günü, bunun türevi faşist güruhlar onlarca şehirde HDP'ye saldırmış, parti binalarını kundaklamıştır.

Demek ki, burada söz konusu olan siyasi pislik yığını, faşist şefin kontrgerilla-mafya rejimi yıkma ve politik özgürlüğü kazanma mücadelesinin devrimci ve antifaşist güçleri, demokratik kitle örgütlerini, insan hakları kuruluşlarını somut eyleme çağıran güncel bir uğrağını meydana getirmektedir. Bu çağrıyı yanıtlamak, adları gözaltında kayıplar listesinin son satırlarına yazılı Hürmüz Diril, Mehmet Bal ve Galip Küçüközyiğit'in akıbetlerini açığa kavuşturmak için politik eylemin diliyle konuşmaktır. Faşist katletme ve kaybetme saldırılarının sorumlularını yargılamak için Cumartesi Annelerinin Galatasaray siperini yeniden kazmaktır. Gökhan Güneş'i faşist kontrgerillanın elinden çekip alan birleşik antifaşist pratiğe yeni halkalar eklemektir.

Kuşkusuz ki komünistler, işçileri ve ezilenleri, henüz yalnızca çok küçük bir kısmı gün ışığına çıkmış bu siyasi pislik yığınına, bu yolsuzluk ve vurgunculuk, zalimlik ve adaletsizlik, zorbalık ve yasakçılık, keyfilik ve küstahlık devletine, faşist şefin bu kontrgerilla-mafya rejimine karşı antifaşist çizgide saflaştıracak, hesap sorma mevziine çekecek olan öncü bölüktür. "Faşist şef Erdoğan defol!", "Mafya bakanı Soylu defol!", "Kontrgerilla-mafya hükümeti defol!", "Özgürlük, adalet, halklara eşitlik için kahrolsun faşist kontrgerilla-mafya rejimi!" şiarları, komünist öncünün politik kitle ajitasyonundaki ve politik sokak eylemindeki saflaştırıcı kuvvet yoluyla ezilenlerin antifaşist savaşım bilincini aşılayacaktır.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 28 Mayıs tarihli 14. sayı başyazısı.