25 Nisan 2024 Perşembe

'Kadınlar kurtuluş mücadelesine devam ediyor'

Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu, devletin tüm saldırıları ve cezasızlık politikalarına karşı kadın ve trans kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye, biat etmeden devam ettiklerinin altını çizdi. 

1997'den bu yana kadınlara ve trans kadınlara ücretsiz hukuk yardım veren Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu, kadına yönelik şiddete ilişkin açıklama yaptı. Gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı bazı değişiklikler olsa da zihniyetin hala aynı olduğu kaydedilen açıklamada, bunda hükümetin politikalarının etkisi olduğu belirtildi.

Diyarbakır'da evli olduğu erkek tarafından annesi katledilen kendisi de yaralanan Nahide Opuz'un  erkeğe karşı kendisini korumadığı için T.C.'ye karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde dava açtığı belirtilen açıklamada, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu davada Nahide Opuz'u haklı buldu ve Nahide Opuz'u aile içi şiddete karşı koruyamadığı için Türkiye Cumhuriyeti deletini tazminata mahkum etti. Avrupa Konseyi, bu kararın ardından üye olan bütün devletlere, kadına yönelik şiddet ve özellikle aile içi ve yaşamın her alanında yaşanan şiddet konusunda bir sözleşme hazırlanması için çağrıda bulundu.

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ SON DERECE DUYGUSAL DESTEK SAĞLIYORDU'
İstanbul Sözleşmesi'nden çıkış noktasının Avrupa Konseyi'nin bu çağrısı olduğu kaydedilen açıklamada, "Özellikle, feodal ve militer değer yargılarının tartışmaya açılması, devletlere görev olarak veriliyor ve kadına yönelik şiddet konusunda, yargılamaların çok hızlı yapılması ve bu yargılamaların başlangıcında, kadın beyanının esas alınması öngörülüyordu. İstanbul Sözleşmesi, aslında tüm şiddet gören kadınlar için ve şiddet gören kadınların avukatlığını yapan biz hukukçular için, her şeyden önce son derece büyük duygusal destek sağlamıştı. Pratikte uygulanamasa da ya da uygulama iradesi gösterilemese de duruşmalarda, soruşturmalarda bu sözleşmeyi temel alan savunmalarda bulunmak bizim için bir güç kaynağıydı" ifadeleri kullanıldı. 

'BAĞIMSIZ HEKİM RAPORLARI DELİL OLARAK KABUL EDİLMİYOR'
Gözaltında, ev baskınlarında, sokak eylemlerinde ya da herhangi bir nedenle kadınlara ve trans kadınlara yönelik cinsel işkencenin daima bir cezasızlıkla son bulduğunun altı çizilen açıklamada, "Cinsel işkence, pratikte hem açıklanması en zor olan işkence biçimi, hem takibi hem de ispatlanması en zor olan işkence biçimi. Çünkü coğrafyamızda yargı makamları, gerek savcılıklar gerekse mahkemeler, cinsel işkencenin belgelenmesinde sadece Adli Tıp raporlarını delil olarak kabul ediyorlar. Oysaki Adli Tıp bir resmi kuruluş, bir resmi bilirkişi. Bu nedenle, siyasi iktidara tamamen bağımlı olan bir kurumdan işkencenin belgelenmesini beklemek zaten son derece anlamsız; Maalesef ki bağımsız hekim raporları, hastane raporları, delil olarak kabul edilmiyor" denildi. 

'BİAT ETMEDEN YOLUMUZA DEVAM EDİYORUZ'
Açıklama şöyle devam etti: "Kadına yönelik şiddet politiktir derken, kastettiğimiz şu anlama geliyor; devlet dilinin ve devlet politikalarının ve devletin fiiliyatta gösterdiği şiddetin artması, en çok kadınlara yansıyor. Bu nedenle yaşadığımız şu günlerde, ırkçı milliyetçiğin, şovenizmin artması, devlet dilinin sertleşmesiyle kadın cinayetlerinde ki artışı birlikte değerlendirmemiz gerekiyor. Ne yazık ki, kadına yönelik cinsel işkence, resmi işkence, hala varlığını devam ettiriyor. Kadınlar, gözaltında, ev baskınlarında, sokak eylemlerinde cinsel tacize ve cinsel saldırıya maruz kalabiliyorlar. Özellikle cezaevlerinde, birçok kadın mahpus cezaevlerine yerleştirilmiş kamera sistemiyle yaşamlarının her alanın takip edilmesini, açık bir taciz olarak değerlendiriyorlar. Kadınlar olarak işimizin zor olduğunu biliyoruz. Kadına yönelik şiddet devam ediyor; devletin hem kadına yönelik şiddet konusundaki yaklaşımları, hem LGBTİ+ mücadelesine yaklaşımları, son derece erkek egemen, feodal ve militer bir nitelik taşıyor. Ama biz kadınlar bu kurtuluş mücadelesinde hiç vazgeçmeden, biat etmeden, yolumuza devam ediyoruz."