19 Mayıs 2024 Pazar

Işık Bulut yazdı | Aşı patenti derhal kaldırılsın

Bütün özel mülkiyet ilişkilerine karşı olduğumuz gibi patente de karşı olduğumuz aşikar. Lakin günün öncelikli konusu, aşıda ve sağlık sektörlerinde patent kurumuna karşı somut bir mücadele dili ve eylemi tutturmak. Çünkü mevcut pandemide ve devam etmesi kuvvetle muhtemel başkaca salgınlarda halk sağlığını güvenceleme mücadelesi bunu gerektiriyor.

Toplumun geniş kesimlerinde, bir dizi hastalığa karşı aşı geliştiril(e)memesinin emperyalist tekellerin çıkarlarından kaynaklandığına dair yaygın bir fikir mevcut. Bu fikir gerçeğe uygun bir yaklaşım. Kanser, HIV/AIDS ve başkaca hastalıklarda kullanılan aynı zamanda uzun süreli satışı yapılan ilaçlar emperyalist tekellere yüksek karlar kazandırıyor. Üstelik patentler nedeniyle ilaçların ucuz muadilleri geliştirilemiyor ya da kullanılamıyor. Bundan kaynaklı olarak, insanlar uzun ve sancılı hastalık süreçlerine ve ölüme terk ediliyor.

Bu meselenin temel köşe taşlarından biri kapitalist sistemin patent kurumudur. Patent, keşfedilen bir buluşun özel mülk edinilmesidir. Bu mülk sahipliği hem fikri hem de sınaidir.

İçerisinde bulunduğumuz pandemi sürecinde, emperyalist ilaç tekelleri Covid-19'a karşı hızla ilaç geliştirme çalışmalarına koyuldu. Bu ilaç tekelleri ortaya çıkan yeni aşı pazarından büyük dilimler almak için kıyasıya yarışa girişti. Bunun gereği olarak da aşı geliştirme çalışmalarında her şirket kendi sağladığı ilerlemeyi diğer aşı geliştiricilerinden sakladı. Oysa keşfedilen her bulgu aşı çalışmasındaki diğer araştırmalarla paylaşılsaydı ve ihtiyaca göre ortak çalışmalar organize edilseydi, aşı çalışması sıçramalı bir ilerleyiş sergileyecekti. Bu sayede daha kısa sürede, daha etkili, kaliteli ve yeterli aşı üretimi sağlanabilecekti. Dünya halklarının aşıya çok geç ve yetersiz ulaşmasının sebebi, emperyalist devletlerin ve dünya tekellerinin aralarında yukarıda özetlendiği biçimde aşı savaşları vermeleridir.

CERN deneyi olarak bilinen Higgs kütlesi üzerine çalışma bize daha somut bir veri sunabilir. Bu deneyi gerçekleştirmek için çok gelişmiş bir teknoloji ve alanlarında uzman birçok bilim insanı gerekiyordu. Neredeyse dünyanın her yerinden on bin bilim insanı bir araya geldi. Elde edilen verilerin işlenmesi ve analizinin zorlukları vardı. Bu zorlukları gidermek için dünyanın çeşitli yerlerindeki merkezlere özel internet ağları çekildi. Bu biçimde kolektif bir çalışma gerçekleştirildi. Covid-19'a karşı yürütülen aşı geliştirme çalışmalarında bu tip bir kolektif yaklaşım olmadığı gibi aşının üretim aşamasında da böyle bir durum söz konusu değildir.

Gazetemizin 19 Mart 2021 tarihli sayısında, "Aşıların Linux'u" başlığıyla, Finlandiya'da gerçekleşen bir çalışma hakkında bir çeviri makale yayınlanmıştı. Bu yazıda aktarılanlara göre Helsinki Üniversitesi Viroloji Bölümü'nde çalışan bilim insanları Mayıs 2020'de patentsiz bir aşı geliştirmişlerdi. Aşı tamamen bitmişti ve diğer aşılara göre üstünlükleri mevcuttu. Keza çalışmalar ve bulguları kamuya açılmıştı. Aşı erken dönemde tamamlanmasına, üstünlüklerine ve halka karşı şeffaf olmasına rağmen, bu bilim insanları patent almadıkları için başta Finlandiya devleti olmak üzere kapitalist devletlerden ne çalışmaların geliştirilmesi için destek bulabildi ne de testler için izin sağlayabildi.

İşte bu patent tekeli, sermaye ilişkilerinin had safhadaki çürüme derecesinin, toplumsal ihtiyaçlardan kopuşundaki derinliğin yalın bir göstergesidir.

BİLİM VE MÜLKİYET İLİŞKİSİ
Yukarıdaki örneklerden de kolaylıkla görüldüğü gibi bilimin önündeki en büyük engellerden biri özel mülkiyettir. Bilim, kendinden önceki gelişime yaslanarak ilerler. Dayandığı bu birikim insanlığın ortak zenginliğidir. Bu zenginlik, kaynağını kolektif doğasından alır. Mevcut kapitalist/emperyalist dünya düzeni ve onun kurumları, bizim örneğimizdeyse ilaç tekelleri, bu kolektif zenginlikten yararlanır ama onun doğasına ihanet eder ve onu aşağılık mülkiyet düzeninin bir aracı haline getirir.

Lenin, "Emperyalizm" kitabında, Owens adında birinin şişe imalatında devrim yapacak bir makine geliştirdiğini söyler. Bu makinenin patentinin Alman şişe kartelleri tarafından alındığından, fakat kullanılmak yerine çekmeceye konulduğundan ve bu yolla teknik ilerlemenin yapay olarak frenlendiğinden bahseder. Çünkü o sırada, halihazırdaki teknikle ucuz işgücüne dayalı üretimi sürdürmek daha karlı olmaktadır. Burada, patent alımı yoluyla buluşun çekmeceye konulması, zaten ilk bakışta, kar için yapılmış bir eylem olarak görünüyor. Ama bu aynı zamanda, toplumsal gelişmeye karşı gerçekleştirilmiş kirli bir eylemdir. Kar için bilime vurulmuş bir prangadır. Kapitalizmin özel mülkiyet temeli, sermayelerin rekabetine dayalı işleyişi ve patent tekeli, zihinsel emeğin sınırsız kolektif üretkenliğini gerektiren bilimsel atılımları gemler. Varoluşsal krize tutulmuş sermaye ilişkileri ise bilimsel devrimin günümüzde artık mutlak engeli haline gelmiştir.

Pandeminin daha ilk aylarında, emperyalist neoliberal politikaların sonuçları çok çıplak bir biçimde otaya çıktı. Özelleştirilen, niteliksizleştirilen ve daha fazla paralı hale getirilen sağlık sistemi çöktü. Koca koca devletler maske, dezenfektan, koruyucu ekipman, hastanelerde yeterince yatak ve solunum cihazı sağlayamadılar. Bunca gelişmiş üretim araçları ve üretim kapasitesine rağmen, ortalığa kaos hakim oldu. Çünkü sağlık sistemi, bir bütün olarak özel mülkiyet düzenine teslim edilmişti.

Bu yılın başından beriyse aşılama gerçekleştiriliyor. Ölümler katlanarak artmaya devam etmesine rağmen, aşıların geliştirilmesindeki gecikme, üretimindeki sınırlılık, yüksek kar için pahalıya satış, emperyalist devletlerin tekelci güçlerine dayalı öncelik "hakkı" yüzünden dünya nüfusunun sadece yüzde ikisine aşı yapılabilmiş durumda. Dünyada bazı ülkeler nüfuslarından kat kat fazla aşı sipariş ederken, Fas, Seyşel Adaları ve Santa Helena dışında kalan 54 Afrika ülkesinin 20 tanesinde hiç aşı yok, nüfusu 18 milyon olan Zambiya'da toplam sadece 106 aşı var, diğerlerinde ise 100 kişi başına düşen doz 0,009, 0,7 veya 1,9 gibi son derece düşük oranlarda. Bu durum, sadece Afrika ülkeleri için değil dünyanın başka yerlerindeki bütün yoksul ülkeler için de geçerli. Buna karşılık, örneğin Kanada'da kişi başına 9 aşı düşüyor.

SOMUT TALEP, SOMUT MÜCADELE
21. yüzyılda dünya her zamankinden daha küresel ve sınırların aşılması her zamankinden daha kolay. Bununla birlikte, mevcut sermaye üretim ilişkileri, sera gazı salınımı, genetiği değiştirilmiş organizmalar, biyolojik ve kimyasal silah geliştirme çalışmaları gibi nedenlerle, kapitalist toplumun dünyaya verdiği zarar artıyor. Bu da küresel ısınma ve doğa kirliliği gibi dünya ekosisteminde derin değişimleri tetikliyor. Değişen ekosistemde canlıların ve virüslerin etkileşimi artıyor. Dolayısıyla, yaşamakta olduğumuz koronavirüs gibi pandemi süreçlerinin kısalan zaman aralıklarında tekrar tekrar meydana gelme potansiyeli artıyor.

Covid-19 pandemisinde gördüğümüz üzere, aşılama virüslere karşı çok önemli bir silah. Ne yazık ki patent de eşit ve hızlı aşılamaya karşı güçlü bir silah.

Bütün özel mülkiyet ilişkilerine karşı olduğumuz gibi patente de karşı olduğumuz aşikar. Lakin günün öncelikli konusu, aşıda ve sağlık sektörlerinde patent kurumuna karşı somut bir mücadele dili ve eylemi tutturmak. Çünkü mevcut pandemide ve devam etmesi kuvvetle muhtemel başkaca salgınlarda halk sağlığını güvenceleme mücadelesi bunu gerektiriyor.

Yazımızın girişinde, halkın büyük kısmının ilaç tekellerine karşı taşıdığı olumsuz duygu ve düşüncelere değinmiştik. Bu, emekçileri ve ezilenleri politik saflaşmaya ve mücadeleye seferber etmeye dönük adımlar atmanın zeminidir. Bugün coğrafyamızda aşı bulunamıyorsa, bunun bir sebebi kapitalist sistemin patent kurumudur. Diğer sebebi de faşist şeflik rejiminin, kaynakları halk yararı yerine, silahlanmaya ve sömürgeci kirli savaşa, parti vurgunculuğuna ve büyük müteahhitler çetesine aktarmasıdır.

Kapitalist karı değil insani ihtiyaçları temel alan Küba'nın, küçük bir ülke olmasına ve ABD ambargosu altında bulunmasına rağmen, halk sağlığını korumaya dönük çalışmalardaki ileri düzeyini örnek gösterebiliriz. Mesela, ABD'de satılan bir ilacın patentsiz muadili, Küba'da binde biri fiyatına, neredeyse bedavaya temin ediliyor.

ODTÜ Mezunlar Derneği "Güneşin patenti olmaz", TTB ise "Patent toplumun olmalıdır" şiarlarıyla kampanyalar başlattı. Bu tarz girişimler yaygınlaştırılmayı, ortak platformlarda geliştirilmeyi hak ediyor. Hem halk sağlığı için patent karşıtı yasal güvenceler talebiyle güncel mücadele yürütmek hem de böylece sermayenin varlığına son verme bilincini yaymak büyük önem taşıyor.

Emperyalist küreselleşmenin bir kurumu olarak '95'te kurulan Dünya Ticaret Örgütü'nün bir görevi de bu patent işlerini denetimde tutmaktır. Yani patent karşıtı mücadele, aynı zamanda enternasyonal bir karaktere sahiptir, dünya işçilerinin ve ezilenlerinin antikapitalist nitelikte enternasyonal hareketleri için bir imkandır.

Düpedüz insan hayatı için bilcümle patent derhal tarihin çöplüğüne gönderilmelidir.