19 Mayıs 2024 Pazar

İngiltere'deki 12 Aralık seçim sonuçlarına dair

Nihayetinde İşçi Partisi ilerici bir manifesto ile seçimlere girmiş olsa da işçi sınıfı ve yoksul halklar Brexit'in kendisinin çıkarına olduğunu düşündü, bundan dolayı da Brexit'i en çok savunan partiyi destekleyerek, kendi çıkarlarına uygun oy kullandı. Brexit için yapılan oylamayı dikkate almayanları, demokrasiyi hiçe saydıkları için cezalandırdı.

12 Aralık tarihinde tüm Britanya içerisinde gerçekleşen erken seçimlerin sonuçları İşçi Partisi için büyük bir hezimet oldu. 11 yıllık muhafazakâr hükümetinin işçi ve emekçilerin hayatını zehirleyen kemer sıkma politikalarından kurtulmak için bir olanak olarak görülen erken genel seçimlerde, muhafazakâr parti ve onun başbakanı Borris Johnson'un parlamentodaki mevcut sandalye sayısını arttırarak tek başına iktidar olması sadece İşçi Partisi içerisinde değil, birçok değişik kesimde şok etkisi yarattı.

Britanya seçim sistemini anlamak, muhafazakâr partinin 2017 yılında gerçekleşen seçimlere göre toplam oy oranını arttıramadığı halde milletvekili sayısını nasıl bu derece arttırdığını anlamak bakımından önemli.

Britanya seçim sistemi First Past Post olarak adlandırılır ve "bir bölgede en çok oyu alan kişinin kazandığı" bir oylama metodudur. Yani bir partinin ülke bazında almış olduğu toplam oy oranının hiç bir kıymeti yoktur. Önemli olan seçim bölgelerinde gösterdikleri adayların o bölgede kullanılan toplam oyların çoğunluğunu almasıdır. O bölgede en çok oyu alan kişi partisinin genel seçimlerde elde ettiği başarıdan bağımsız bir şekilde milletvekili seçilir.

Bugüne kadar ülke genelindeki oy oranı ne kadar düşük olursa olsun, İşçi Partisi Kuzey İngiltere'nin işçi kentleri olan ve bir kısmı kuzey Galler'den Merseyside ve Lancashire'den Yorkshire'a kadar uzanan bölgeleri her daim korumayı ve oralardan milletvekili çıkartmayı başarmıştı. Ancak bu seçimlerde neredeyse tarihi boyunca buradan milletvekili çıkartamayan Muhafazakar Parti, bu bölgenin 66 milletvekilinden 33'ünü aldı.

Aslında Muhafazakar Parti geçen seçimlere kıyasla toplamda oyunu sadece %1.2 oranında arttırmış olsa da "kızıl duvar" diye adlandırılan bu bölgelerden almış olduğu milletvekilleri ile hanesine bir önceki seçimlere kıyasla fazladan 47 sandalye eklemiş oldu.

Jeremy Corbyn İşçi Partisi'nin başına geldiğinden bu yana hem ana akım medya hem de İşçi Partisi'nin sağında duranların akıl almaz saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. İşçi Partisi'nin parlamento grubunun büyük bir kısmı tarihinde başka hiç bir lidere karşı uygulanmayan taktikler uygulayarak Jeremy Corbyn'nin liderliğine son vermeye çalıştı. Parti içerisinde Jeremy Corbyn'e karşı 3 darbe gerçekleşti ve bu darbeler üyelerin Jeremy Corbyn'in arkasında sağlam durmalarından dolayı püskürtüldü.

Basın yayın organları Jeremy Corbyn'e karşı ancak Türkiye gibi diktatöryal ülkelerde karşılaşılabilir diyeceğimiz kadar taraflı ve saldırgan yaklaştı. Saldırı dalgası ardı ardına geldi. Medya tüm gücü ile Jeremy Corbyn'e saldırdı. Ne denilmedi ki, İRA ve Hamas ile yapmış olduğu görüşmelerden kaynaklı terör sevicisi, savaşlara karşı olduğu için vatan haini, özelleştirmeye karşı kamulaştırmayı savunduğu için ise azılı bir komünist olarak tanıtıldı.

Kuşkusuz bu darbe girişimlerinin ve medya saldırılarının Jeremy Corbyn'in İşçi Partisi'nin seçimlerde yenilgi almasında etkisi var. Ancak tek etki budur demek doğru değil. Hatta bu etki sanıldığı kadar büyük bile değildir.

İşçi Partisi'nin bu seçimlerde tarihinin en büyük yenilgisini almasının en temel nedeni, Avrupa Birliğinden çıkış (Brexit) konusundaki tutumudur.

2016 yılında gerçekleşen referandum da %52'ye %48 kazanan Brexit, son 3 yıldır ülkenin tüm gündemini işgal etti. Bu referandumunun sonuçlarını hiçe sayan İşçi Partisi'nin seçim stratejisi, büyük oranda Brexit diyen yoksul işçi ve emekçilerden büyük bir tepki topladı.

Halkın yarısından çoğu "Brexit olsun ve bu iş bitsin" diyordu, geri kalanı ise yeni bir referandum istiyordu. Tam da en başında olduğu gibi, kalmak isteyenler daha çok büyük şehirlerdeki maddi durumu iyi olan profesyonel, eğitimi iyi, uluslararası bağları olan ya da göçmen geçmişli kişilerdi. Tabii birde uluslararası tekellerin çok büyük bir kısmı.

Çıkmak isteyen solcular, sosyalistler, işçi sınıfı ve emekçi halklardı. İşçi Partisi ve Jeremy Corbyn, sosyalist ve solcu prensipleri savunup halkın talebi olan AB'den çıkışı manifestosunun bir parçası haline getirmiş olsaydı durum bugün çok daha farklı olabilirdi. Halkın iradesini hiçe saymanın karşılığını İşçi Partisi, kaybettiği sandalyeler ile ödedi. Solcular ve sosyalistler bu stratejiye rağmen İşçi Partisi'ne oy verdi, ancak sıradan işçi ve emekçiler, yani yoksul halk Brexit meselesini başka bütün gerekçelerin önünde tutu.

Bu arada, Türkiyeli göçmen örgütü olan GİK-DER, AB'den çıkış referandumunda, AB'den çıkılmasından yana çağrı yaptığında toplumumuza mensup yüzlerce liberal ve ortayolcu şahsın ve kurumun da hedefi haline geldi. Oysa sosyalistlerin, emperyalistlerin ve finans tekellerinin birliği olan AB'de kalmak istemeleri kesinlikle anlaşılabilir bir durum olamazdı.

AB'den çıkış için oy kullananlar, AB yanlısı olanlar tarafından ırkçılık ve gericilik ile suçlandı. Kuşkusuz bütün ırkçılar AB'den çıkış için oy kullandı, ancak unutmayın ki AB'den çıkış için oy kullananların hepsi ırkçı değildi. Böylesi bir önyargı anti emperyalist eğilimle oy kullanan milyonlarca insanı ırkçı ve gerici ilan etmektir ki bu tarihsel bir yanılgı olur.

Liberal ve orta yolcuların etkisi altında kalan İşçi Partisi ve Jeremy Corbyn ikinci bir referandum vaat ettiği anda, birinci referandumda çıkış eksenli oy kullanan hemen herkesin güvenini ve oyunu kaybetmiş oldu.

Öte taraftan seçim kampanyasını tamamen Brexit'i gerçekleştirmek eksenli kuran Muhafazakar Parti, bütün Brexit oylarını kendi etrafında kilitledi. Basının da rüzgarını arkasına alan bu parti Britanya'ya 5 yıllık daha kemer sıkma politikası, ücretli eğitim ve sağlık, daha fazla yoksulluktan başka bir şey vaat etmiyor ve etmeyecek de.

Sıkça sorulan şu soruyu da cevaplayarak geçelim. Madem İşçi Partisi'nin manifestosu ilerici ve demokratikti, hatta sosyalist prensipleri savunuyordu o halde neden halk oy vermedi? Yoksa halk ilericiliğe ve sosyalizme karşı mı? İşçi Partisi'nin ne kadar ilerici ve sosyalist prensipleri esas alan bir manifesto ile seçimlere girse de bir düzen partisi olduğu unutulmamalı.

Nihayetinde İşçi Partisi ilerici bir manifesto ile seçimlere girmiş olsa da işçi sınıfı ve yoksul halklar Brexit'in kendisinin çıkarına olduğunu düşündü, bundan dolayı da Brexit'i en çok savunan partiyi destekleyerek, kendi çıkarlarına uygun oy kullandı. Brexit için yapılan oylamayı dikkate almayanları, demokrasiyi hiçe saydıkları için cezalandırdı.

Brexit meselesi ortadan kalktığında ve vatan millet edebiyatı ile insanlar uyutulmadığında görülecek ki halk gerçekten sosyalist politikaların izini sürecek ve daha iyi bir yaşam için mücadele edecektir.

Bizler bakımında ise parlamento mücadele araçlarımızdan sadece bir tanesidir. Esas olan sokak mücadelesidir. Sokağın nabzını tutmayı başaran, sokakta mücadeleyi esas alanlar er ya da geç kazananlar olacaktır.