18 Mayıs 2024 Cumartesi

İlham Ehmed: Kürtler ve Araplar arasındaki provokasyonlarda MİT'in parmağı var

Kuzey ve Doğu Suriye'de yaratılan provokasyonlarla Kürt-Arap karşıtlığının çıkartılmaya çalışıldığını belirten MSD Yürütme Kurulu üyesi İlham Ehmed, bu tarz provkasyonlarda MİT'in parmağı olduğunu söyledi.

Demokratik Suriye Meclisi (MSD) Yürütme Kurulu üyesi İlham Ehmed Kuzey ve Doğu Suriye'de yaşanan son duruma ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Fırat Haber Ajansı'nda yer alan haberde, bölgede son dönemde bölgede yaşanan kimi provokatif eylemleri değerlendiren Ehmed, Suriye seçimlerinin sonuçlarıyla birlikte krizin derinleştiğini rejimin kazanç elde etmiş gibi Kürtlere karşı siyasetini sertleştirdiğini ifade etti.

PROVOKASYONDA MİT PARMAĞI
Kürtler ve Araplar arasında daha fazla provokasyon yaratılmak istendiğini belirten Ehmed, "MİT'in bu durumda doğrudan parmağı bulunuyor. Her zaman istikrarsızlık durumunu gösterme, her an savaş çıkma ihtimali ile her an halkların birbiriyle karşı karşıya gelme ihtimalinin olduğu görüntüsünü ortaya çıkarmak için çalışıyorlar. Halkın birbirine karşı tepkili olduğu, tarihte her zaman birbiriyle savaşmaya hazır olduğu görüntüsünü ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Minbic, Şedadê gibi bölgelerde zaman zaman sorunlar ortaya çıkıyor. Belki sorun toplumsaldır ya da idaridir. Ama bunu her zaman Kürt-Arap ayrımcılığına çevirmek için çalışıyorlar. Doğrusu bölge güçlerin oynadığı oyun oldukça hassastır ve tehlikelidir. Birçok ulustan kimliğin olduğu bir yerde herkesin kendi kimliğince diliyle yaşaması doğal haktır. Ancak bu kimlik çelişkilerin, kan dökmenin ve iç savaşın nedeni olmamalıdır. Bu oldukça önemlidir. Ancak ulus devletler yürüttükleri siyasetle her zaman diğer ulusları bir kimlik altında eritmek istemiştir. Buna karşı her zaman direniş oluyor ve olacaktır. Eritilmeye maruz kalan kimlik direniyor" dedi.

REJİM AŞİRETLERİ SİLAHLANDIRILIYOR
Minbic'te yaşanan gerilime de değinen Ehmed, aşiretlerin rejim tarafınca silahlandırıldığı yönünde bilgiler olduğunu aktararak, "Demokratik Ulus ve Özerklik projesi şimdiye kadar bu fitnelerin önünü almıştır. Minbic'de tamamen bu oldu. İnanıyoruz ki bundan sonraki süreçte de Özerk Yönetim daha detaylı düşünerek geniş bir ruhla herkesi kucaklayacaktır. Böylesi sorunlarda toplumu dinleyerek isteklerini elinden geldiğince yerine getirebilmeli ve yürütmelidir. Demokratik Suriye Meclisi (MSD) olarak bu kucaklama, diyalogla sorunları çözme ve şiddetten uzak durma siyasetini doğru görüyoruz. Beraber yaşama durumu esas alınıyor. Kim haksızlığa uğradıysa kanuni yol ve yöntemi kullanmak herkesin hakkıdır. Bu Kürttür, Araptır, Türkmendir, Süryanidir  ayrımcılıklar olmadan herkesin hakkı savunulmalıdır. Herkes bu ülkenin vatandaşı olarak birlikte yaşamalıdır. Bu MSD'nin en esas siyasetidir. Her türlü fitne ve karışıklığa karşı uyarıcılığı esas alıyor" ifadelerini kullandı.

EMİN İSA'NIN ÖLÜMÜ
28 Haziran 2021de Hesêkê'deki cezaevindeki tutuklu Emin İsa'nın kalp krizi sonucu ölmesinin kimi çevrelerce çarpıtılmak istendiğini söyleyen Ehmed şunları belirtti: "Emin İsa'nın vefatı gönülden acı duyduğumuz bir haberdi. Özerk Yönetim ya da ilgili kurumlar netleştirmek için taraflarınca böyle bir durumun olmadığına ilişkin belge gösterdi. Umut ediyoruz ki aile, bu mesele üzerinden prim yapmak isteyen tarafların elinden çıkmalıdır. İnanıyorum ki Özerk Yönetim ve ilgili taraflar da ne lazım olursa hazır olduklarını gösterdiler.Özerk Yönetim kurumları şimdiye kadar her ne kadar teknolojik önlemler alsa da bunu daha da güçlendirmesi gerekiyor. Gözaltına almadan sorguya daha fazla teknolojik önlemler alınması daha iyi olur. Özerk Yönetim kurumlarının çalışmalarını daha profesyonelce yürütmesi için yardımcı olmak gerekiyor."

KUŞATMA VE SU KESİNTİSİ
Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik düşmanca siyaset yürüttüğünü vurgulayan Ehmed şöyle devam etti: "Türk devleti her zaman düşman siyasetini yürütmüştür. Askeri saldırmıştır, soykırım, demografik değişimle saldırmıştır. Şimdi de kuşatma ve suyu keserek insan yaşamını tehlikeye sokuyor. Komşu ülkeler arasında yapılan uluslararası ittifak, Türkiye ile Suriye arasında da eskiden yapılan su ittifakı var. Ancak Türkiye bu ittifakı yerine getirmiyor. Suriye rejimi de Türkiye'nin bu ittifaka bağlı kalması için ciddi talepte bulunmuyor. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler (BM) bu konuda belki bir baskı uyguluyor ancak bu yeterli değildir.Türkiye'nin bu uygulamalarına karşı ciddi tutumları olmalıdır. Çünkü bu durum bölgede oldukça büyük bir tehlike oluşturuyor. Su olmayınca birçok hastalık yayılıyor. Milyonlarca insanın yaşamı tehlikeye giriyor. Ekonomi oldukça etkileniyor.

ORTAK KUALİSYON
"Bunun için Özerk Yönetimin ekonomisini çok özel yöntemlerle yürütmesi gerekiyor. Büyük ve uzun vadeli stratejisi olması lazım. Yine suyun bırakılması için Türkiye'ye ciddi bir baskı gerekiyor. İşgal edilen bölgelerde özellikle Elok Suyu her zaman kesiliyor. Daha önce de demiştik, bazı taraflara önerilerde bulunmuştuk. Bağımsız bir kuruluş bu sorunların önünü almak için yaşanan bu durumu takip etmeli ve denetim altına almalıdır. Bunlar dışında su sorununun giderilmesi için Özerk Yönetimin özel projeleri olmalı. Ne kadar sorunu çözme için girişimleri ve projeleri olduysa da, yapılan projelerde sorunlar ortaya çıktı. Kazılan kuyularda çıkan su içme suyu değil. Bunun için o suyun arıtılması gerekiyor. Bazı teknolojik önlemlerin alınması gerekiyor. Ve suyu her yere nasıl iletebilirim noktasında çalışılmalı. Elektrik konusunda da farklı tedbirler alınmalıdır. İleri teknoloji gerekiyor. Bunlar için yardım ve destek lazım.Özerk Yönetimin imkanları belki buna yetmez. Fakat IŞİD'e karşı mücadelenin devam etmesi, bölgede istikrarın olması için toplumsal ihtiyaçların karşılanması gerekiyor. İstikrar sadece savaşla bağlantılı değildir. Ekonomi de istikrar için gereken büyük bölümdür. Bunun için IŞİD'e karşı askerî açıdan destek veren Koalisyon, bölgedeki sivil alanı da esas almalıdır. İstikrar ve halk için fırsat oluşturmak için destek projelerde bulunmalıdır. Bu yönden de destek sağlamak için ortak koalisyon kurulmalıdır."

IŞİD YENİDEN ÖRGÜTLENİYOR
IŞİD'lilerin yargılanması için Özerk Yönetim ve MSD olarak Koalisyon ülkeleriyle diplomasi trafiği yürüttüklerini ancak şuana kadar bir sonuç alamadıklarını belirten Ehmed, "Artık bu ülkelerin karar vermesi gerekiyor. Ya vatandaşlarını götürüp yargılamalı ya da burada yargılanmalarını kabul etmelidir. Ya da Özerk Yönetimin yükünü azaltmak için yardım etmelidir. Bunun için ciddi çalışma yürütmek gerekiyor. Bunlar ülkelerle görüşmelerimizde gündemimizdedir. Hatta BM'ye kadar tartışması yürütülüyor. Bu durum artık değişmelidir. Eğer değişmezse ve karar alınmazsa Hol Kampı'nda IŞİD'e sadece yeni bir nesil değil yeni nesiler oluşturulur. Bu çok büyük tehlikeyle birlikte endişeler yaratıyor. IŞİD bir kez daha kendini örgütlüyor ve tüm bölge ve dünya için tehlike oluşturuyor" diye vurguladı.

KÜRT KARŞITLIĞI İLİŞKİSİ
Türkiye'nin Arap ülkeleriyle olan görüşmeleri de değerlendiren Ehmed, "Gerçekten her ülkenin sorunlarının çözüme kavuşmasını umut ediyoruz. Ve bu durum Suriye'yi de etkileyecektir. Ancak Türk devleti nereye giderse ve kiminle ilişkisini geliştirirse Kürt karşıtlığı amaçlı ilişkilerini geliştiriyor. Ülkelerin menfaatleri yan yana geldiği zaman halkın çıkarları çiğneniyor. Türkiye'nin son dönemdeki diplomasi ve ilişkilerinin çoğunu kaybettiğini görüyoruz. Şimdi bu diplomatik ilişkiler seviyesini geri döndürmek istiyor. Bunu diğer halklara ağırlık verme üzerinde gerçekleştirmeye çalışıyor. Şimdiye kadar IŞİD'e karşı koalisyonda yer alan ve DSG'yi destekleyen Arap ülkelerini önemli görüyoruz ve bu ilişki sürmelidir. Hatta siyasette bile taviz vermeden Türkiye'yle ilişkilerini iyileştirebilirler. Ancak bunu Suriye'de çözüm oluşturmak amacıyla gerçekleştirmeliler. Direnen halkların kimliğinin çiğnenmesine izin vererek değil" ifadesinde bulundu.

ASIL AMAÇ İŞGAL
Türkiye'nin Federe Kürdistan Bölgesi'ne yönelik saldırılarının amacının işgal olduğunu vurgulayan Ehmed, "Başûrê Kurdistan'a dönük saldırılarında esas amaç, Musul ve Kerkük'e ulaşmak. Başûrê Kurdistan'ı işgal etmek amacıyla saldırıyor. Gerilla güçlerinin oradaki varlığını bahane gösteriyor. PKK olmasaydı da Türkiye'nin Başûrê Kurdistan'a işgal saldırılarını götürmesi için başka bahaneleri de vardır. Türkiye için bütün Kürtler kırmızı çizgidedir. Hep saldırmak istiyor.Bunun için Türkiye'nin bahaneleri her zaman hazırdı. Çünkü Türk devletinin esas projesi topraklarını genişletme projesidir. Bu doğrultuda önünde engeller görüyor. Birinci olarak Başûrê Kurdistan'da topraklarını genişletmek için gerillanın varlığını engel görüyor. Bunun için en büyük saldırılarını gerillaya karşı yürütüyor. Türk devleti planlarını gerçekleştirmek için her Kürde ve her partiye karşı ayrı bir siyaset yürütüyor. Ve böylece bunlar arasında savaş çıkartmak istiyor. Rojava ile Başûrê Kurdistan arasında sınır kapısı krizi çıkarttı ve bu halk arasında büyük rahatsızlık oluşturdu. İnsani durumda çok engel var. Yine Bakur'da HDP'li yöneticilerle binlerce kişiyi bir kez daha cezaevlerine attılar. Halkın özgür iradesiyle seçilen belediyeler zorla gasp edildi ve belediye çalışanları cezaevine atıldı. Yine HDP binalarına dönük terör saldırıları gerçekleşiyor. Deniz Poyraz'ı bu saldırılarda katlettiler" dedi.

KÜRTLERE SOYKIRIM DAYATILIYOR
Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarının da sona ermediğini ve yeni saldırı alanlarının arandığına işaret eden Ehmed, "Erdoğan iktidarlığındaki Türk devleti varlık ve yokluğunu Kürtlerin tasfiye edilmesinde görüyor. Bunun için Kürtlerin tarihine ve coğrafyasına vahşice saldırılar gerçekleştiriyor. Türk devleti Ermeni Soykırımı'nı Kürtlerle yinelemek istiyor. Bunların hepsi tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşiyor. Özellikle Başur olmak üzere her yerde halkların tepkilerini göstermesinin önü açılmalıdır. Kürt birliğinin parçalanmasına izin verilmemeli. Yurt dışında tek bir tutumla alanlara çıkılmalı ve ilgili yerlere 'saldırıları durdurun' talebinde bulunulmalıdır. Maalesef uluslararası kamuoyu bu yapılanlara karşı halen sessiz. Bilmeliler ki Türk devleti çıkarları için onların da güvenliklerinde tehlike oluşturuyor" diye belirtti.