21 Aralık 2024 Cumartesi

İbrahim Okçuoğlu yazdı | Dünya ekonomisinin seyri

Covid-19 krizin patlak vermesinin kesinlikle bir nedeni değildir. Sadece ve sadece krizin patlak vermesini hızlandıran, ona vesile olan bir faktördür. 2008'de patlak veren dünya fazla üretim krizi konjonktür hareketini 2019 sonu itibariyle tamamladı. Şimdi söz konusu olan dünya ekonomisinde yeni bir konjonktür hareketidir; dünya ekonomisi yeniden kriz, canlanma ve inişli-çıkışlı durgunluk aşamalarını belli bir dönemde tamamlayacaktır. Şayet bu sömürü ve talan sistemini o güne kadar yıkmazsak.

Burjuva hükümetler, birtakım burjuva ekonomi analistleri, ekonomi kurumları yaşanmakta olan dünya ekonomik krizini -fazla üretim krizi- patlak vermesinden bu yana yanlış değerlendirdiler. Yaklaşan krizi görenler de vardı, ama hepsi, patlak veren krizi Covid-19'un sonucu olarak değerlendirdiler ve bu yönde açıklamalarda bulundular. İşlerine geliyordu, çünkü bu türden değerlendirmenin diğer anlamı, "Salgın olmasaydı ekonomik kriz de patlak vermeyecekti" oluyor.

Aslında dünya çapında ekonomik kriz, daha 2018'in ortalarında tekil ülkelerde patlak vermeye başlamıştı. Salgın sürecinde henüz krizde olmayan ekonomiler de krize girdi. Böylece salgın neredeyse krizde olmayan ekonomi bırakmadı. Covid-19 krizin patlak vermesinin kesinlikle bir nedeni değildir. Sadece ve sadece krizin patlak vermesini hızlandıran, ona vesile olan bir faktördür.

Salgınla birlikte propagandanın yeni biçimi, "Ekonomi kısa zamanda düzelecektir, V biçimde bir gelişme gösterecektir; yani hızla gerileyen üretim hızla yükselecektir" olmuştu. Ama bu tutmadı ve bugün hemen hiçbir hükümet krizden hızlı bir çıkışın yaşanacağından bahsetmemektedir. Tabii diktatör Erdoğan ve hükümeti hariç.

Emperyalist ülkelerde burjuvazi, 2008 krizi dönemindeki imkanlara da sahip olmadığı için şimdiki krizi yönetmede güçlük çekmektedir. 2008 krizi döneminde trilyon dolarla ifade edilen "ucuz para" saçıldı; özellikle Brezilya, Türkiye, Güney Kore gibi ekonomisi dinamik olan ülkelerin kısa zamanda krizden çıkmaları, emperyalist ülke tekellerinin bu alanlara yönelmeleri, yapay da olsa sermaye akışının devamının sağlanması mümkün olmuştu. Ama bu sefer durum hiç de o zamanki gibi değil; "ucuz para" saçamadılar, ekonomisi dinamik olan ülkeler de krize girdi, Türkiye ekonomisi zaten krizdeydi ve Covid-19, hepsinin yaklaşık eş zamanlı krize girmesine vesile oldu.

Covid-19, sanki zebani, elinde topuz, ülkelerin kafasına vuruyor; yani salgın hiçbir ülkede tamamen durdurulamadı, ilk dalgayı ikinci dalga takip ediyor; "Salgını önledik" diyen ülkelerde de yeniden yayılıyor. Bu durum, ekonomik krizin dünya çapında kontrolsüz gelişmesine; yaygınlaşmasına ve derinleşmesine yol açmaktadır. Sorun sadece ekonomiyle de sınırlı kalmamaktadır; birçok ülkede sağlık sistemi çökmüştür, salgın nedeniyle kapanan işletmeler, özellikle hizmet sektörü, aynı zamanda milyonlarca insanın işsiz kalması demektir. Salgının önlenmesi için alınan tedbirlerin her zaman sonuç vermemesi, sonuç verdiği ülkelerde üretimi devam ettirmek için önlemlerin gevşetilmesi, Covid-19'un yeniden yayılmasını beraberinde getirmiştir. Bütün bunların toplamı her bir ülkede toplumsal çelişkilerin de oluşmasına, gelişmesine ve nihayetinde patlak vermesine neden olmaktadır.

2008 krizinin aksine bu krizde emperyalist ülkelerin, BM, AB, DTÖ, IMF gibi kurumların krizi yönetmek için ortak hareket edemediklerini veya etmediklerini görüyoruz. Dünya çapında her bir ülkenin kendi krizini yönetmek; yani zor durumda olan, batmak üzere olan banka ve üretim tekellerini kurtarmak için harcadığı para miktarı 14 trilyon avroyu geçmektedir. 2008 krizinde olduğu gibi "Önce kurtaralım, sonra veya aynı zamanda rekabet edelim" anlayışı yok bu kriz sürecinde. "Önce kendi bankamı, kendi tekelimi kurtarayım, dünya pazarına ilk çıkanlardan olayım ve rakipleri ezeyim" anlayışı var bu sefer.

2008 kriz sürecinin aksine bu seferki kriz sürecinde emperyalist ve bölgesel güce sahip ülkeler arasındaki jeopolitik içerikli çelişkiler oldukça keskinleşmiş durumdadır; Suriye savaşı, Rojava, Libya, Doğu Akdeniz, jeopolitik içerikli çelişkilerin ne denli keskinleştiğini ve savaş tehlikesinin küçümsenemeyeceğini göstermektedir.

Ekonomik kriz hakkında pek çok farklı düşünce var. Bu sefer, burada ekonomik krizin nedenini mali sektörde arayan anlayış üzerinde durmayacağım. Sadece şunu belirtmek gerekiyor: Fazla üretim krizi -ekonomik kriz- kapitalist üretim biçiminin nesnel bir yasasıdır. Belli aralıklarla patlak verir ve belli bir zaman sonra da sonlanır. Kriz kapitalist ekonomide konjonktür hareketinin bir aşamasıdır; diğerleri canlanma ve inişli-çıkışlı durgunluk aşamalarıdır. Bütün bunlardan bağımsız olarak kapitalizmin kendi ekonomik nesnel yasasından kaynaklanan krizini -ekonomik krizini- aşamayacağına, dolayısıyla kapitalizmin bundan sonra yeniden canlanamayacağına inananlar da var. Çok farklı çevrelerde bu düşünce savunulmaktadır.

Bunlar, "Kapitalizmi devrimle yıkacağız" da demiyorlar. Bütün savunu şundan ibaret: "Bu krizden sonra kapitalizm bir daha belini doğrultamayacaktır, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır" diyerek kapitalizm sonrasının ne, nasıl olacağının projeleştirilmesi. Yani kapitalizm sonrasını, popüler kavramla ifade edecek olursak "Post-Kapitalizm"i düşünmek. Tabi bu ayrı bir tartışma konusu.

Tabii her kriz dönemi aynı zamanda yaşanmakta olan krizi daha önceleyerek karşılaştırmasının yapılmasını da kaçınılmaz olarak beraberinde getirir. Örneğin, 2008 krizi, kapitalist dünyanın 2001, 1990, 1981, 1974 krizleriyle değil de en ağır krizi olan 1929-'32 kriziyle karşılaştırılmıştı. Bu kriz ise 2008 krizi ile değil de 1929-'32 kriziyle, ondan ne kadar derin ve ağır, sonuçlarının ne denli felaket olduğunu göstermek için karşılaştırılacaktır. Çünkü, Covid-19'un etkisinden dolayı bu kriz, kapitalizmin tarihinde görülmemiş derecede derin ve sonuçları felaket olan kriz olarak gösterilmektedir daha şimdiden. Burada yanlış olan bir şey yok; birçok ülkede üretim gerçekten de şimdiye kadar, ancak 1929-'32 krizi ile karşılaştırılabilecek derecede daralmıştır. Kapitalizmin tarihinde kısa zamanda milyonlarca işçinin sokağa atılması, işsiz kalması da görülmemiştir. Bunlar doğrudur. Ancak, aşağıda ele alacağımız veriler bu türden değerlendirmeler yapılırken işin abartı yanına teslim olunmaması gerektiğini de göstermektedir.

Şurası açık: Bu salgın devam ettiği müddetçe krizin ağırlığı devam edecektir, işsizlik oranı olağanüstü yüksek olacaktır; her bir ülkede farklı boyutlarda ve kapsamda olmak üzere toplumsal krizler oluşacak ve patlak verecektir. Ancak, salgın önlendiğinde kapitalist ekonomi kendi "normal" seyrine dönebilecektir. Salgının ikinci dalgası başladığına göre kapitalist ekonominin "normal" seyrine dönmesi şimdilik pek mümkün gözükmemektedir.

Burada ülke verilerini ayrı ayrı analiz etmeye gerek yok. Önde gelen birkaç ülkede -ABD, Almanya, Çin, avro bölgesi- sanayi üretiminin seyri ve kapasite kullanım oranları, dünya ekonomisinin genel durumunu açıklamak için yeterli olur.

AMERİKAN SANAYİ ÜRETİMİ


Amerikan aylık sanayi üretimi 2008 krizinden bu yana sadece Mayıs 2010'da ve Ekim 2017'de zincirleme endeks bazında (bir önceki aya göre) yüzde 1,5 oranında büyümüştür. Diğer bütün aylarda büyüme oranları yüzde 1,5'in altında kalmıştır; çoğu aylarda da üretim daralarak devam etmiştir. Yukarıdaki grafikte ise son dönemde büyümenin daralmaya dönüştüğünü, bunun da salgının etkisiyle derinleştiğini; üretimdeki küçülmenin Nisan 2020'de dibe vurduğunu, yüzde 12,8 oranında küçüldüğünü görüyoruz. Sonraki aylarda belli bir toparlanma olsa da üretimdeki kırılganlık devam etmektedir.

Yılın çeyreklerine göre sanayi üretimi değerleri ekonominin sadece kırılgan olmadığını, kriz içinde olduğunu göstermektedir. Amerikan sanayi üretimi bu yılın her iki çeyreğinde de mutlak olarak daralmıştır.

Sanayi üretimindeki bu seyri imalat sanayinde kapasite kullanım oranlarındaki değişimde de görmekteyiz. Şubat 2020'ye kadar kapasite kullanımı yüzde 76'nın üstünde seyrederken Mart ayında yüzde 73'e, Nisan ve Mayıs aylarında yüzde 64'e düşüyor, Mayıs ayında yüzde 64 ve Haziran-Temmuz aylarında da yüzde 71'e çıkıyor. Nisan-Mayıs ayları tam bir kriz durumunu ifade etmektedir.

ALMAN SANAYİ ÜRETİMİ


Benzer gelişmeyi Alman sanayi üretiminde de görmekteyiz. 2018'in ikinci yarısından bu yana kriz içinde olan Alman ekonomisi, somutta da sanayi üretimi, salgının etkisiyle de Mart ayında yüzde 11 ve Nisan ayında da yüzde 21,2 oranlarında daralıyor. Sonraki aylarda üretim artışı, ekonominin toparlanmaya başladığını gösterse de kriz devam etmektedir. Bunu da yılın çeyreklerine göre verilerde görmekteyiz.

Yılın çeyreklerine göre sanayi üretimi, Alman ekonomisinde devam eden krizi göstermektedir. 2020'nin ikinci çeyreğinde yüzde 19,2'ye varan daralma, ekonomiyi, tekelleri kurtarmak için Alman hükümetinin harcadığı milyarlarca avronun da pek işe yaramadığını göstermektedir.

Alman imalat sanayiinde kapasite kullanım oranları oldukça yüksek; yüzde 80-90 bandında. Ancak bu oran Şubat 2020'de yüzde 83,1'den Haziran ayında yüzde 70,6'ya kadar düşüyor.

Tekil ülkelerin toplamı anlamına gelen veya dünya ekonomisinde belirleyici önemi olan birtakım entegrasyonlar toplamında ekonominin durumu, dünya ekonomisinin kriz gerçekliğini de açıklamaktadır. Bu anlamda avro bölgesi toplamında sanayi üretimi yılın çeyreklerine göre 2019'un ikinci çeyreğinden 2020'nin ikinci çeyreğine kadar sürekli artan oranlarda mutlak küçülme içinde olmuştur. Sanayi üretimindeki 2019'un ikinci çeyreğindeki yüzde 0,7 oranındaki daralma 2020'nin ikinci çeyreğinde yüzde 16 oranına çıkmıştır; bu, avro bölgesinde sanayi üretiminin dibe vurduğunu gösterir.

Benzer gelişmeyi AB'de de (27 ülke) görmekteyiz AB'de toplam sanayi üretimi sürekli daralarak 2019'un ikinci çeyreğinde yüzde 0,6 gerilemeden 2020'nin ikinci çeyreğinde yüzde 15,9 oranında gerilemeye düşmüştür.

Aynı dönemde bu oran OECD-Avrupa'da yüzde 0,4'ten yüzde 16,3'e ve OECD-toplamında da yüzde 0,1'den yüzde 14,2'ye düşmüştür.

Aylık üretim bazında bakıldığında söz konusu bu entegrasyonlarda sanayi üretimi Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında artmaya başlamıştır, ama bu artış ekonomik kriz gerçekliğini ortadan kaldırmıyor.

Durum diğer ülkelerde de pek farklı değildir: Fransız sanayi üretimi 2020'nin ilk çeyreğinde yüzde 5,8 ve ikinci çeyreğinde de yüzde 16,8 oranında küçülmüştür. Aynı dönemde İtalyan sanayi üretimi, 8,9 ve 16,9 oranında; Brezilya sanayi üretimi, 2,4 ve 17,4 oranında; Rusya sanayi üretimi 1,1 ve 8,4 oranında küçülmüştür. Japon sanayi üretimi 2020'nin ikinci çeyreğinde 15,9 oranında, aynı çeyrekte G. Kore sanayi yüzde 7,1 oranında daralmıştır.*

ÇİN SANAYİ ÜRETİMİ
Salgının etkisi, ilk çıktığı, yayıldığı yer bakımından Çin sanayisini daha erken etkilemiştir. Bu nedenle Çin'de sanayi üretimi 2020'nin Ocak ve Şubat aylarında ülke tarihinde görülmemiş derecede gerilemiştir. Her iki ayda da sanayi üretimi yüzde 13,5 oranında küçülmüştür, sanayide daralma Mart ayında ise yüzde 1,1 oranında gerçekleşmiştir. Sonraki aylarda sanayi üretimi yüzde 3,9 ila yüzde 5,6 oranlarında büyümüş, Ağustos itibariyle yaklaşık olarak kriz öncesi büyüme bandını yakalamıştır.

Çin'in durumunu ele aldığımız diğer ülkelerden biraz farklı değerlendirmek gerekir. Diğer ülkelerde son bir-iki ayda sanayi üretiminde her ne kadar artmış olsa da bu ülkelerde krizden çıkıldığına işaret değildir. Çin'de toparlanma kısa sürmüş ve sanayi daha önceki seviyesinde üretmeye devam etmiştir ve bu beş aydır devam ediyor.

Bu nedenle, Çin'de ekonominin krizde olduğu değil, bir ara krize girdiği ve kısa zamanda da çıktığı söylenmelidir. Salgının, depremin vb. ekonominin çevrimsel hareketinde yeri yoktur. Ancak bu türden olgular ekonomi üzerinde olağanüstü etkide bulunursa sermaye hareketinin seyrini etkiler, onun çevrimsel hareketini değiştirebilir. Örnek: I. Dünya Savaşı o dönemde sermaye hareketinin devrevi hareketini (çevrimsel aşamasını) etkilemiştir. Sermaye hareketinin yasal gelişmesini devre dışı bırakabilmiştir. Bunun sonucudur ki, o dönem bir ara kriz patlak vermiştir.

Örneğin 17 Ağustos Marmara depremi Türk ekonomisinin çevrimsel hareketini bir ara krizin patlak vermesine neden olacak derecede etkilemiştir.

Ancak salgın, genel anlamda dünya ekonomisinde bir ara krizin patlak vermesinin değil, ama krize girmesini hızlandıran bir faktör, evet krizin patlak vermesinin bir vesilesi olmuştur.

Sonuç itibariyle:
2008'de patlak veren dünya fazla üretim krizi konjonktür hareketini -kriz, canlanma, inişli-çıkışlı durgunluk- 2019 sonu itibariyle tamamladı. Şimdi söz konusu olan dünya ekonomisinde yeni bir konjonktür hareketidir; dünya ekonomisi yeniden kriz, canlanma ve inişli-çıkışlı durgunluk aşamalarını belli bir dönemde (8-10 sene) tamamlayacaktır. Şayet bu sömürü ve talan sistemini o güne kadar yıkmazsak.

*Buraya kadar veriler, 21 Eylül 2020 itibariyle OECD'den alınmıştır. https://stats.oecd.org/index.aspx?queryid=21758)