22 Aralık 2024 Pazar

Hitler'e karşı zafer bize de yol gösteriyor

8 Mayıs Hitler faşizmine ve savaşa karşı zafer günü. 8 Mayıs'ta Kızıl Ordu, Berlin'de Kızılbayrağı parlamento binasına dikerek, dünya işçi sınıfı ve özgürlüksever halklar adına zaferi ilan etti.
8 Mayıs Hitler faşizmine ve savaşa karşı zafer günü. 8 Mayıs'ta Kızıl Ordu, Berlin'de Kızılbayrağı parlamento binasına dikerek, dünya işçi sınıfı ve özgürlüksever halklar adına zaferi ilan etti.
 
Hitler ise Kızıl Ordu Berlin'i kuşatmaya aldığı tarih olan 30 Nisan'da sığınağında intihar etti. Nazi faşizminin sığınaktaki liderleri de intihar ayinine katıldılar.
 
Hitler ve Nazi kurmayları, dönüm noktası olan Stalingrad'da Nazi militarist savaş makinası püskürtüldüğünde, savaşı kaybedeceklerini biliyorlardı. Ancak, sosyalizme ve komünizme duydukları aşırı düşmanlık ve Alman halkını öldürme ve ölüm makinası olarak kullanma keyfiliği, Alman tekellerini dünya hakimi yapma hırsı, yenilgiyi kabullenmelerini önledi. Stalingrad'dan sonra da sosyalizme ve halklara karşı acımasız savaşı sürdürdüler.
 
On milyonları öldürmeye devam ettiler.
 
Hatta toplama kamplarındaki insanları gaz odalarına ölüme bu tarihten sonra daha çok gönderdiler. Zindanlardaki direnişçi komünist ve antifaşistleri özellikle 1944'te daha çok kurşuna dizdiler. Ernst Thâlmann ve Misak Manukyan bunların arasındaydı.
 
Kızıl Ordu Berlin'i kuşatmaya aldığında, Hitler ve Nazi şefleri, intihar etmeden hemen önce 15 yaş üstündekileri savaşa sürerek, insanların onlar için hiçbir değer taşımadıklarını son bir kez daha gösterdiler. Ama bu çaresiz saldırganlık da Kızıl Ordu'yu durdurmaya yetmedi. 8 Mayıs 1945'te Berlin merkezini ele geçiren Kızıl Ordu, faşistlere teslim anlaşmasını dayattı ve kabul ettirdi.
 
Savaşın ağırlıklı yükünü ve can kayıplarını Sovyet halkları ve komünistler öncülüğünde faşizme karşı savaşan halklar omuzladılar. Hitler faşizmi, soykırımı yalnızca Yahudilere değil, komünistler ve devrimcilere de uyguladı. Sovyet halklarının can kaybı 20 ila 26 milyon arasındaydı. Tarihin tanık olduğu en büyük soykırımlardan biri, 5 yıl gibi kısa sürede gerçekleşen tarihin en büyük soykırımıdır. Ve siyasi karekterli soykırımdır.
 
Hitler ve Nazi savaş makinası Stalingrad'da püskürtülünceye değin soykırımı ve savaşı kolayca yürüttüyse, bunda ABD-İngiltere'nin başını çektiği rakip emperyalist blokun, Sovyetler'i faşist canavara yedirip zayıflayacak faşizmi kolayca yenerek zaferi çalma taktiğinin payı büyüktür.
 
8 Mayıs zaferi tabii ki yalnızca Sovyet halklarının değil, Yunanistan'dan Çekoslovakya'ya, faşist işgale karşı çoğunlukla komünistlerin öncülüğünde savaşan halkların da zaferi oldu.
 
Bugün Erdoğan faşizmi de, Hitler karikatürü diktatörlüğünü inşa etmeye çalışıyor. Ezilenlere ve devrimcilere katliamlar uyguluyor, zindan ve yasağı, başlıca silah olarak kullanıyor, Rojava işgal savaşını, büyük devlet şovenizminin Türk halkının başını döndüren zehirli iksiri olarak değerlendiriyor.
 
Seçimde darbe alan diktatör, yavuz hırsız misali kendisinin KHK kanunsuzluğunu gerekçe yaparak halk iradesinin seçtiği Kürdistan belediyelerini gasp ederken, İstanbul belediyesini gaspetmeye hazırlanır ve Kürdistan belediyelerine sömürgeci kayyum için fırsat kollarken şu gerçeği bir kez daha kanıtlıyor: seçim halkın eğilimini açığa çıkardı ve kitlesel gücünü görerek moral kazanma işlevi gördü ama bu ancak kitle eylemine ve sert direnişlere dönüştürülürse, direnişin kitle desteği genişletilirse, faşizme karşı etkili olacaktır!
 
Erdoğan faşizmine karşı zafere gidecek yol budur.
 
1 Mayıs'ta alanlara çıkan yüzbinler, Leyla Güven öncülüğündeki tecridi kırma açlık grevi/ölüm orucu direnişi bu yolun kilometre taşları. İşçi sınıfı ve halkların kararlı eylemi, devrimci tutsakların sarsılmaz eylemi, mutlaka güçlendirilmeli, Erdoğan faşizmini gerileten güncel güçlü işlevini oynamalıdır. Eksiklikler, yetersizlikler bu yolda başarı kazanmanın, birlikte mücadelenin önüne engel yapılmamalı.
 
8 Mayıs antifaşist devrimlerin ve sosyalizmin büyük zaferinin kanıtladığı gerçek şu ki, faşizm ancak büyük çaplı halk eylemleri ve en çetin örgütlü direnişle yenilgiye uğratılabilir.
 
O halde 1 Mayıs'ta alanlara çıkan yüzbinlerin, işçi ve ezilen kitlelerin güncel taleplerle eylemlerini örgütlemeye kararlılıkla seferber olmaları gerekir. Tecridi kırma amacıyla açlık grevleri/ölüm oruçlarını destekleme eylemlerini büyütmeleri gerekir.
 
Hiçbir gerekçe bu mücadeleleri büyütmek için enerji, zaman ve çaba harcamanın engeli yapılamaz.
 
Seçimde diktatöre verilen dersin üzerine yatmak, bu mücadeleleri engelleyen kötürümselleştiriciliktir. Yanı sıra Erdoğan-Bahçeli-Perinçek bloğu ile Millet İttifakı bloğu arasındaki basit iktidar çekişmesinde, diktatörlüğü ve devletini koruma çerçevesinde yürütülen seçim düzeneğine, kötünün iyisinin seçimine, bel bağlama eğilimi- bu eğilim hala güçlüdür- diktatörü yenilgiye uğratacak mücadeleleri engelliyor.
 
Millet İttifakının lideri Kılıçdaroğlu'na linç ve öldürme tehditine karşı -egemenlerin siyasi krizini önlemek amacıyla- kitlesel mitingler yapmaktan bile vazgeçen kötünün iyisi alternatifin seçilmesine bel bağlamak, yalnızca diktatör Erdoğan'ın işini kolaylaştırıyor. Seçime her türden hile ve zorbalık katabilmesini de, Kürt halkına ve devrimci demokratik harekete karşı faşist zorbalığa, Rojava'ya işgalci savaşa kolayca girişebilmesini kolaylaştırıyor.
 
Oysa faşizme karşı mücadele, özgürlüksever halklar ve güçler için yaşamsal önemdedir. İhmale asla yer vermeden, diktatör zayıfken bütün olanakların değerlendirilmesiyle, kararlı örgütlü mücadeleyle, antifaşist mücadele zafere ulaştırılabilir.
 
8 Mayıs faşizme ve savaşa karşı devrimlerin büyük zaferinin yıldönümü bu gerçeği bize bir kez daha hatırlatıyor.