19 Mayıs 2024 Pazar

HDP Milletvekilleri: Meclis açlık grevlerine karşı üç maymunu oynuyor

Açlık grevlerine dikkat çeken HDP Milletvekilleri Meclisten seslendi: "Başta Leyla Güven olmak üzere, hem dünyanın her yerinde hem cezaevlerinde açlık grevinde olan eylemcilerin yaşam hakkına en ufak bir halel gelirse bunun sorumlusu AKP hükümetidir." Halkların Demokratik Partisi Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran, Mardin Milletvekili Ebru Günay ve Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, cezaevlerinde süren açlık grevlerine ilişkin TBMM'de basın toplantısı düzenledi.

“Hakkari Milletvekilimiz Sayın Leyla Güven’in açlık grevinin 106’ncı günü, Strazburg, Hewler ve birçok cezaevinde açlık grevleri devam ediyor ve talepleri halen karşılanmış değil. Meclis'in bir üyesi olan Hakkari Milletvekilimizin açlık grevine karşı var olan sessizlik kabul edilebilme ölçülerini çoktan aşmıştır” diyen Meral Danış Beştaş, Meclisin açlık grevlerine karşı üç maymunu oynadığını ifade etti.

İmralı'da tutulan Abdullah Öcalan'ın diğer mahpuslar gibi Anayasaya uygun koşullarda tutulmak zorunda olduğunu belirten Beştaş, “Ceza İnfaz Kanunu emredici bir şekilde şunu içermektedir: 'Vekaletname ibraz eden her avukat müvekkili ile görüşebilir. Hükümlü hakkında ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası hükümlünün avukatıyla görüşmesine engel değildir'. Bütün bu açık hükümlere rağmen, bugüne kadar avukat görüşü 8 yıldır keyfi ve hukuk dışı bir şekilde engellenmektedir. Avukatlara yönelik hukuk dışılıkları saymıyoruz. Buna dair Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na, üyeleri olarak başvurduk ve şimdiye kadar bize herhangi bir yanıt verilmedi” diye kaydetti.

Beştaş, “Gerçekten devletin bütün yurttaşları yaşatma yükümlülüğü vardır. Her türlü yaşam kaybı karşısında devletin anayasal olarak objektif sorumluluğu vardır. Bugün başta Leyla Güven olmak üzere, hem dünyanın her yerinde hem cezaevlerinde açlık grevinde olan eylemcilerin yaşam hakkına en ufak bir halel gelirse bunun sorumlusu AKP hükümetidir” şeklinde konuştu. AKP hükümetine seslenen Beştaş, “Leyla Güven'in talebine yanıt verin. Leyla Güven diyor ki: 'Tecride son verin. Türkiye’de barışın, demokrasinin, hak ve özgürlüklerin önünü açın, savaş politikasından vazgeçin, tecrit suçtur ve bunu bitirin'. Bunu bitirmeniz için yasa çıkarmanıza, Anayasa değiştirmenize gerek yok. Mevcut yasayı uygulayın yeter, aksi yönde talimat vermeyin yeter. Tecrit kaldırılsın, Leyla Güven yaşasın” dedi.

İKTİDAR ÖLDÜRMEK İÇİN ÇABA SARF EDİYOR

Basın toplantısında konuşan Ayşe Acar Başaran, “Bugün 300’den fazla politik tutsak aynı taleple açlık grevinde. Nasıl ki Leyla Güven’in talebine sessiz kalınıyor ve üç maymun oynanıyorsa, sanki bir lütuf bekleniyormuş gibi bir tavır sergileniyorsa şu anda cezaevlerinde, dört duvar arasında bedenlerinden başka hiçbir aracı olmayan politik tutsakların taleplerine de yanıt verilmiyor. Biz onların sesine ses olmak için buradayız. Ama siyasi tutsaklar taleplerini yükseltmeye çalışırken birçok hukuksuzlukla da karşı karşıya kalıyor. Burada vereceğimiz örnekler iktidarın politik tutsaklara nasıl bir yaklaşım geliştirildiğinin bir göstergesi olarak karşımızda duruyor. Yaşatmak için, Türkiye toplumunun daha özgür yaşayabilmesi için kendi bedenlerini açlığa yatıran insanları, iktidar öldürmek için çaba sarf ediyor” diye bildirdi.

“Sayın Leyla Güven 106 gündür ısrarla Sayın Öcalan üzerinde yürütülen hukuksuz, gayrimeşru mutlak tecridin kaldırılması için çığlık çığlığa sesini iktidara ulaştırmaya çalışıyor. Ama buna kulağını tıkayanlar, kısa vadeli politikalarını uygulamak ve seçim propagandalarını yapmak adına bu talepleri görmezden geliyorlar” diyen Başaran sözlerini şöyle sürdürdü: “Yine birçok cezaevinde artık 68 güne yaklaşan açlık grevleri sonucunda maalesef artık fiziki olarak da geri dönüşü olmayan noktalara gelindiğinin haberlerini her gün alıyoruz. Buradan bir kez daha çağrıda bulunmak istiyoruz. Leyla Güven’in ve 300’ü aşkın açlık grevi eylemcisinin talepleri çok net, hukuki ve meşrudur. Bu mutlak tecrit, şu anda Türkiye’de savaşın, çıkmazın ve çözümsüzlüğün nedenidir. Bugün eğer Türkiye abluka halindeyse, Türkiye AB'den uzaklaşma ile yüz yüze ise bu tecritten bağımsız değildir. Bunun tecritle bile bir bağlantısı olduğunu açıkça görüyoruz.”