5 Mayıs 2024 Pazar

HDP: İklim krizi salgının etkisini artırıyor

HDP Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüleri Menekşe Kızıldere ve Naci Sönmez, "Türkiye'nin herhangi bir iklim ve ekoloji politikası olmaması koronavirüs krizinde ülkeyi kırılgan hale getirmiştir. Bu salgına karşı ivedi önlemlerinin alınmasının yansıra doğayı, ekolojik dengeleri ve halkın yararını gözeten politikaların artık vakit kaybetmeden uygulanması gerektiğini en acı şekilde hatırlatmıştır" dedi.

HDP Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüleri Menekşe Kızıldere ve Naci Sönmez, iklim krizinin koronavirüs salgınına etkilerine ilişkin yazılı açıklama yayınladı.

İklim krizi insanlığın yaşamakta olduğu en büyük ve en uzun vadeli felaket olduğu ifade edilen açıklamada, "İnsanlığın doğaya karşı yıkıcı faaliyetleri sonucunda geri dönüştürülemez hale gelmiş bir ekonomi problemidir. Bu krizler ile mücadele bir çevre mücadelesinden ziyade bir adalet mücadelesidir. Hem etkilerinin hem de önlemlerinin yansıması devletlerin sistemlerine ve ekonomilerine dokunmaktadır" denildi. 

Kapitalist sistem sebebiyle iklim krizinin sınıfsallaştığı vurgulanan açıklamada, iklim krizinin yoksulları vurduğunun altı çizildi. İklim krisinin yaşadığımız tüm sistemleri etkilediği için dünya genelinde gerçekleşen bütün felaketlerle doğrudan ilgili olduğu vurgulanan açıklamada, "Yaşanan tüm felaketleri çok daha ağırlaştıran, etkilerini arttıran ekolojik krizlerin bütünüdür. İklim krizi yoksullaştıran bir kriz olduğu için devletlerin salgınla baş etme kapasitelerini de düşürmektedir. İklim krizi halkları da yoksullaştıran bir krizdir ve yoksulluk halkları salgınlara karşı kırılgan hale getirmektedir" diye kaydedildi.

İklim krizi sağlıksız yaşam koşulları yarattığı için salgın hastalıkların artmasına, çabuk yayılmasına, hastalanan insanların semptomlarının ağırlaşmasına yol açtığı kaydedilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Bu kriz tüm canlıların hayatını etkileyen bir felaket haline gelen koronavirüs pandemisini çok daha ağır bir hale getirmektedir. Koronavirüs salgını, tüm dünya devletlerinin birçok sistemini durdurup, insanları karantinaya mahkum etmiştir. Sağlıksız yaşam koşullarına mahkum olan insanlar salgından çok daha fazla etkilenecektir. Koronavirüs hava kirliliğinin yoğun olduğu bölgelerde daha ölümcül etkilere neden olacaktır. Salgına karşı su hijyen için kritik öneme sahiptir. Salgın zamanında su tüketimi artmaktadır. Hastalığın önlenmesi için suya erişim ve su varlıklarının yeterli miktarda olması kritik rol oynamaktadır. Sağlıklı ve sürdürülebilir bir gıda sistemimin önemi salgın günlerinde hayati öneme sahiptir. Herkesin sağlıklı gıdaya ulaşımı ve gıdanın sürdürülebilir olması gerekmektedir.

"Türkiye'nin herhangi bir iklim ve ekoloji politikası olmaması koronavirüs krizinde ülkeyi kırılgan hale getirmiştir. Bu salgına karşı ivedi önlemlerinin alınmasının yansıra doğayı, ekolojik dengeleri ve halkın yararını gözeten politikaların artık vakit kaybetmeden uygulanması gerektiğini en acı şekilde hatırlatmıştır. Devlet, sağlıklı çevre koşulları sağlamakla yükümlüdür, sağlıklı bir çevrede yaşama anayasal bir haktır. Fakat ne çevreyi, ne de ekolojiyi gözeten rant odaklı politikalar ile yurttaşların anayasal hakları olan barınma, hava kalitesi, sağlıklı gıda, temiz suya ulaşım gibi temel ihtiyaçlar tehdit altındadır. Covid-19 pandemisi yayılırken ülke genelindeki hava kirliliğinin durumu gözden geçirilmelidir. Hava kalitesinin kötü olduğu yerler tespit edilip önlemler artırılmalıdır. Hava kirliliği yaratan, kömüre dayalı enerji politikalarından vazgeçilmelidir. Tüm yurttaşlara salgın dönemi boyunca temiz ve içilebilir su sağlamalıdır. Karantinanın önlem olarak sunulduğu günlerde, barınma giderlerini dahi karşılayamayacak şekilde yoksullaşan halkın acil barınma ihtiyacı giderilmeli, fakat uzun vadede rant odaklı konut politikaları yerini dil ve kapsayıcı konut politikalarına bırakmalıdır. Alım gücü düşen ve yoksullaşan halk bu dönemde gelirini de kaybettiği için herkesin sağlıklı gıdaya ulaşması; özellikle yaşlıların ve çocukların gıda ihtiyaçlarının karşılanması genel devlet politikası olarak uygulanmalıdır. Yoksullaşan halkın kullandığı devlet kaynaklarına ilişkin faturaları bu dönemde devlet tarafından karşılanmalıdır.

"Paris İklim Anlaşmasını onaylamayan tek G-20 ülkesi olan Türkiye'nin bir iklim krizi politikası yoktur ve yeni iklim rejiminin dışında kalmıştır. Bu da elbette değişmek istemeyen rant odaklı enerji ve inşaat politikalarına dayanmaktadır. Ülke bir salgının pençesindeyken yapılan mega proje ihaleleri, devletin rant odaklı politikasına karşı çıkan belediyelere atanan kayyımlar sadece küçük bir grup için kurulmuş çıkar düzeninin göstergesidir. Türkiye karbon emisyonlarından, ormanları tahrip eden inşaat yatırımlarından, su varlıklarını ticarileştiren ve tüketen projelerden vazgeçmediği müddetçe salgınlara ve iklim krizine karşı kırılgan olmaya devam edecektir."