7 Mayıs 2024 Salı

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Savunma yargının haysiyeti için yürüyor

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, baro başkanlarının yürüyüşünü selamladı, "İradesine göz dikilen, hassiyeti hedef alınan herkes açıkça cesaret göstermesi gerekiyor. Barolar da bu cesareti gösterdiler. O nedenle baroların yürüyüşüne haysiyet yürüyüşü diyorum" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Grup toplantısında konuştu. Mithat Sancar, "Darbeye karşı demokrasi yürüyüşü"ne yapılan engellemelerle konuşmasına başladı. 

'HALKIMIZLA YÜREK YÜREĞE BULUŞTUK'
Tüm engelleme girişimlerine karşı yürüyüşlerini tamamladıklarını söyleyen Sancar, "Buluşma sadece fiziksel temasla olmaz, biz halkımızla sesimizle, bakışımızla, yüreğimizle buluştuk. İşte her şeye rağmen engelleyemedikleri şey budur. Biz halkımızla yürek yüreğe buluştuk" dedi. 

'KORKU DUVARI AŞILMADAN ÖZGÜRLÜK OLMAZ'
İktidarın itiraz eden herkesi hain ve terörist ilan ettiğini söyleyen Mithat Sancar, baro başkanlarının yürüyüşüne dikkat çekti. Baro başkanlarının ve avukatlarının yürüyüşlerini "haysiyet yürüyüşü" olarak tanımlayan Sancar şöyle konuştu:

"İktidar itirazdan korkuyor. İtiraz eden herkesi hain, terorist ilan ediyor. Korkunun bundan daha açık ifadesi olabilir mi? Bir ülkenin yüzde 60-70'i nasıl terörist olarak damgalanabilir. Bu iktidar halktan ve haktan korkuyor. O yüzden sokağa çıkan, itiraz eden herkesi boğmaya çalışıyorlar. Onların yarattığı korku duvarı aşılmadan, hak olmaz, hukuk olmaz, özgürlük olmaz. Biz korkuya karşı yürüdük. Korku duvarını yıkmaya yürüdük. Korku duvarı yıkılmadan da insanların özgür olmaları mümkün değil.

'ARALARINDA ÖĞRENCİLERİM VAR, HEPSİYLE GURUR DUYUYORUM'
"İradesine göz dikilen, hassiyeti hedef alınan herkes açıkça cesaret göstermesi gerekiyor. Barolar da bu cesareti gösterdiler, haysiyet mücadelesindeki yerlerini sağlamca yerini aldılar. Aralarında öğrencilerim var, meslektaşlarım var. Hepsiyle gurur duyuyorum.

'HAYSİYET İÇİN MÜCADELE EDİYORLAR'
"Yargı üç ayaktan oluşur. İddia, savunma ve hüküm. Tek bir ayağı eksik olursa o kuruma yargı denmez artık. Türkiye'nin yargının iki ayağı gitmişti. Yargı hakim ve savcılar iktidarın kontrolü altında. Yargı muhalefeti kontrol etmek için kullandığı sopaya dönüştü. Geriye tek ayak kalmıştı. Savunma. Yargının iki ayağındaki insanların da haysiyeti için mücadele ediyor. O nedenle baroların yürüyüşüne haysiyet yürüyüşü diyorum. Onlar adaleti savunuyorlar ama bir de yargıdaki herkesin haysiyetini savunuyorlar."

Hukuksuzluk nedeniyle gazetecilerin, akademisyenlerin ve çok sayıda muhalifin tutuklandığını söyleyen Mithat Sancar'ın devamında şöyle konuştu:

GÖZ GÖRE GÖRE YARGIYI KULLANARAK DEMİRTAŞ'I REHİN TUTUYORLAR
“Bugüne kadar yargı eliyle sahneye konulan oyunlar, akla ziyan denecek kadar komik, absürt ve tehlikeli. Göz göre göre, herkesin gözü önünde, hiç sakınmadan büyük bir pervasızlıkla yargı mekanizmasını kullanarak Selahattin Demirtaş'ı içeride siyasi rehine olarak tutmaya devam ediyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar veriyor, onu boşa çıkarmak için yeni bir operasyon yapıyorlar. Bir mahkeme tahliye kararı veriyor, başka bir mahkeme daha o kararın mürekkebi kurumadan yeni bir tutuklama kararı veriyor. Anayasa Mahkemesi karar veriyor, bin dereden değil bir milyon dereden su getiriyor 'nasıl olur da AİHM'in gözünü boyarım ama bu arada da nasıl Demirtaş'ı içeride tutarım' diye. İşte böyle bir yargı ile karşı karşıyayız. Adalet, böyle bir yargının ezdiği o yüce değer hepimizi derinden yaraladığı için itiraz ediyoruz. 

HDP'DEN, SELAHATTİN DEMİRTAŞ'TAN, FİGEN YÜKSEKDAĞ'DAN KORKUYORLAR
Peki, bu kadar oyunun sebebi nedir Selahattin Demirtaş operasyonunda? Korku, yine korkuyorlar. Güçlü itiraz eden her sesten korkuyorlar. İnançlı yürüyen herkesten korkuyorlar. Tabii ki HDP'den korkuyorlar, HDP'nin birikiminden korkuyorlar. Tabii ki Selahattin Demirtaş'tan korkuyorlar, Figen Yüksekdağ'dan korkuyorlar. Şu an rehin tuttukları binlerce yoldaşımızdan korkuyorlar. Ama hatırlatmama gerek olmayan, hepimizin bildiği bir atasözü var: Korku ecele fayda getirmez. Sadece ruhları kemirir, içine girdiği yapıyı bitirir. 

BU MESELE HEPİMİZİN, HERKESİN MESELESİ
İşte bu korku onları bitirecek. O nedenle bizler durmadan bir demokrasi ittifakı çağrısı yapıyoruz. Bütün bunlar ancak birlikte mücadeleyle durdurulabilir. 

Bizim gücümüz var, bizim kararlılığımız var. En çok da bu nedenle bize saldırıyorlar. Biz yine direniriz, biz yine yürürüz. Ama artık herkes görmeli ki bu mesele sadece HDP'nin meselesi değildir. Türkiye'de yaşayan herkesin, bütün halkların meselesidir. Adaletten yana derdi olan, demokrasi isteyen, özgürlüğü arzulayan herkesin meselesidir. Barışı özleyen herkesin meselesidir. O nedenle hepimiz birlikte hareket edelim diyoruz. 

DARBELER ARASINDA AYRIM YAPARSANIZ DARBECİLER KADAR KÖTÜ BİR ŞEY YAPMIŞ OLURSUNUZ
Şimdi bu iktidar bir de darbelerle mücadele ettiğini, bir de darbelere karşı olduğunu söylemiyor mu? Sanıyorlar ki toplum bunları anlamaz, toplum saftır, kavrayıştan yoksundur. Bir zamanlar 'toplumu aşağılayanlara karşı itiraz eden en önemli güç biziz' diyorlardı bu iktidarın temsilcileri. Şimdi kendileri bu politikalarla toplumu aşağılıyorlar. Mesela iktidar ortakları, 27 Mayıs darbesinden sonra kurulan Yüksek Adalet Divanı'nın kararlarını geçersiz sayan bir kanun teklifi hazırladılar ve Meclis'e sundular. Çok iyi yaptılar. Evet darbecilerin kurduğu mahkemelerde yapılan yargılamalar geçersizdir. O nedenle 27 Mayıs'tan sonra kurulan Yüksek Adalet Divanı'nın kararları ile idam edilen merhum Menderes, Polatkan ve Zorlu'nun idamları bu ülkenin tarihindeki en kara sayfalardandır. Bu kararları geçersiz saymak da doğrudur, iyi yapılmış bir hamledir. Ancak inandırıcı olabilmeniz için bütün darbecilerin kurduğu mahkemelerde yapılan yargılanmaları geçersiz saymalısınız. Darbeler arasında ayrım yaparsanız, darbeciler kadar kötü bir şey yapmış olursunuz. 12 Mart da, 12 Eylül de darbeydi. 12 Mart'ta kurulan Sıkıyönetim Mahkemeleri meşruydu, öyle mi? O mahkemelerinin verdiği kararlarla idam edilen Denizlerin Yusufların ve Hüseyinlerin ölümleri bir sorun değil midir, bir yara değil midir? O mahkemelerin kararlarına niye dokunmuyorsunuz? 12 Eylül''den sonra yapılan yargılamalar meşru mu? Yüzlerce örnek verebilirim. Sadece 18 yaşından küçük olduğu halde idama mahkum edilen ve idam edilen Erdal Eren'i hatırlatmak yetmez mi? Erdal Eren'i idam sehpasına gönderen o mahkemeler meşru mu? 

SADECE MENDERES'E İTİBARINI İADE ETMEKLE YETİNİRSENİZ AYRIMCILIK, BÖLÜCÜLÜK YAPARSINIZ
Bizim çağrımız şudur; darbelere ve darbecilere ayrımsız karşı çıkacaksınız. Adalet sadece bir kesim için isteniyorsa en büyük adaletsizliktir. Adalet isteğinde ayrımcılık en büyük adaletsizliktir. Çünkü vicdansızlıktır, çünkü çürümüşlüktür. O nedenle evet getirin 27 Mayıs'la ilgili kanun teklifini evet Yüksek Adalet Divanı kararlarını geçersiz sayalım, evet o kararlarla idam edilen Menderes'i, Polatkan'ı, Zorlu'yu buradan yeniden itibarlarını iade edecek bir duruma getirelim. Ama orada durmayalım. Orada durursanız ayrımcılık yaparsınız, orada durursanız bu toplumda adaletsizlik konusunda bölücülük yaparsınız.

GELİN HEP BİRLİKTE YÜRÜYELİM, SESİMİZİ YÜKSELTELİM
Biz HDP olarak adaleti herkes için istiyoruz. Darbelere ayrımsız karşı çıkıyoruz. Bu konurda sicilimizde en ufak bir leke bulunamaz. Hiç kimse geçmişimizde en ufak bir yalpalama göremez. Biz de toplumun bu şekilde yaralanan bütün kesimlerine çağrımızı yeniliyoruz. Gelin, Hep Birlikte karşı çıkalım, gelin hep birlikte gerçek adalet için yürüyelim. Hep birlikte sesimizi yükseltelim. Seslerimiz mutlaka buluşacaktır. Tek bir kişi bile kopkoyu karanlıkta haykırdığında o ses mutlaka duyulur. O ses mutlaka yankı bulur. O nedenle bu konuda inancımızı asla ve asla kaybetmeyelim. 

GELİN BİZE KATILIN DEMİYORUZ, HERKES BULUNDUĞU YERDEN İTİRAZ ETSİN YETER
Biz inandıklarımız için yürüyoruz, biz değerlerimiz için yürüyoruz. Bu yürüyüşümüz de devam edecek. Bu yürüyüşte haksızlığa adaletsizliğe uğrayan herkesin ve herkesin yan yana durması için çağrı yapıyoruz. Hiç değilse yürek birlikteliğini yaratalım diyoruz. Herkes bulunduğu yerden itiraz etsin yeter. Kimse gelip bizim yürüdüğümüz yerde arkamıza dizilsin demiyoruz. Sadece biz yürüyelim siz de gelin katılın demiyoruz. Bu yürüyüş özgürlük yürüyüşüdür, adalet yürüyüşüdür ve haysiyet yürüyüşüdür. Haysiyeti, adaleti, özgürlüğü, önemseyen herkes bulunduğu yerden itiraz etsin. 

BU HALKIN UMUDUYUZ VE BUNDAN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİMİZE SÖZ VERİYORUZ
Bu itirazı yapabilecekleri bin çeşit yol vardır. Onurlu insanlar için itaat dışında, teslimiyet dışında çok farklı çok renkli yollar vardır. Umut inançtan gelir, umutsuzluk teslimiyete götürür. İnanç, mücadeleyi güçlendirir. Umut, mücadelenin çiçeğidir. İşte biz bu halkın umuduyuz. Biz bu halka, bu çiçekleri çoğaltacak bir iradeye sahip olduğumuzu söylüyoruz. Bundan asla vazgeçmeyeceğimize de söz veriyoruz. Sevgili halkımız, işçiler, gençler, kadınlar, yazarlar, aydınlar ve Kürtler, herkes kendi hak mücadelesi için elinden geleni yapmalıdır. 

SURİYE'DE KÜRTLER VARLIKLARI, ONURLARI, ÖZGÜRLÜKLERİ İÇİN BİR ARAYA GELDİLER, NE İYİ ETTİLER
Bakın Suriye'de çok sayıda Kürt partisi, uzun bir diyalog sonucunda büyük adım attılar. Niye yaptılar bunu? Çünkü varlıklarına yönelen bir tehdit var, saldırı var. Varlıklarını, kimliklerini, haysiyetlerini korumak için bir araya geldiler. Ne güzel yaptılar. 

KÜRT HALKININ BİRLİK İRADESİNE BOMBA YAĞDIRIYORLAR
Haksızlığa adaletsizliğe uğrayan her kesim buradan ilham almalıdır. Bir araya gelmeyi becerebilmemiz lazım. Buna bile iktidar ortakları etmedik laf bırakmıyorlar. Kürtler bir araya gelemezmiş gelseler suç işlerlermiş gibi sözler sarf ediyorlar. Söz sarf etmekle kalmıyorlar, bu birlik iradesine gölge düşürmek, korku salmak için bombalar yağdırıyorlar. Ama ben inanıyorum ki Kürt halkının temsilcileri varlık, hak, kimlik ve haysiyet mücadelesinde, bu yolda çok daha büyük adımlar atacaklardır ve bütün ezilenlere örnek olacaklar. 

BİZ HAK VE ADALET YOLUNDA KENDİMİZİ BİR YOLCU OLARAK GÖRÜYORUZ
Biz inandıklarımızın ve hakikatin peşindeyiz. Bizim öykümüz öyle karmaşık değil, sadedir. Biz öykümüzü doğru anlamak ve anlatmak istiyoruz. Bunun için yıllardır yollardayız ve yürüyoruz. Bir Alevi deyişi vardır, “Gönül kalsın ama yol kalmasın. Yol kalmasın çünkü insan yolda öğrenir kendini ve mücadeleyi”. Biz kendimizi, hak ve adalet arayışında bir yolcu olarak görüyoruz. Bu yolda nice arkadaşımız büyük bedellerle hırkayı taşıdı ve şimdi bize teslim etti. Biz de yarın bu hırkayı onurla başkalarına devredeceğiz. 

YOLUMUZ TOPLUMU SAVUNMAKTIR, KARARLILIĞIMIZ TAMDIR
Yol inadı ve inancı olana açıktır. İnancımızdan ve inadımızdan şüphemiz yok. Yol ahlakı olana açıktır, şükür ki ahlakımızdan şüphemiz yok. Yol, toplumu savunanlara açıktır. Bu konudaki kararlılığımızdan şüphemiz yok. Yol, buluşmak ve kavuşmak isteyenlere açıktır. 

Mutlaka kavuşacak, her şartta buluşacağız. Yol, korkuyu geride bırakır. Biz korkuyu terk edeli çok oldu. Cesaretimizden şüphemiz yok. Yürüyüş ve yol Ankara'da bitmedi tabii, barışa, demokrasiye ve özgürlüğe doğru devam edecek. Bu ülkenin her karışı nefes alıyorum diyene dek sürecek bu yolculuk.

NE MUTLU BİZE Kİ DOSTLARLA HAKİKAT YOLUNDAYIZ
İşte o ana geldiğimizde ise büyük insanlık arayışımız ve yürüyüşümüz sıfırdan başlayacak. Yeniden başlayacak. Konuşmamı çok değerli bir düşünürün sözleri ile tamamlamak istiyorum. Hayatta yaşayabileceğimiz en değerli şey, hakikati arayan insanlarla karşılaşmak ve aynı yolda olmaktır. Bu dostluklar insanı özgürleştirir. O halde biz de diyoruz ki, ne mutlu bize ki dostlarla hakikat yolundayız. Dönmek yok bu yoldan, inancımız kuvvetli, kararlığımız kesindir.