28 Mart 2024 Perşembe

Hastaneye soruşturma yetmez, istismarcılar açığa çıkarılsın

Çocuk istismarı bireysel bir sorun değildir. Ortada kocaman bir bataklık var ve yaydığı pis koku artık saklanamıyor. Ancak çare kokuyu yok etmek değil bataklığı kurutmak. Gerçekten çocuk istismarının son bulmasını ve çocuklarımızın gülüşlerine gölge düşmemesini istiyorsak sesimiz değil çığlığımız ortalığı inletmeli.
EBRU YİĞİT - En son Ensar Vakfı'nda 45 çocuk cinsel istismara maruz kaldığında toplum olarak 'Bu kadarı da fazla' duygusu ile refleks vermiştik. Her ne kadar dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı 'Bir kereden bir şey olmaz' dese de '45=1' olmadığını bilecek kadar matematik bilgisi ve vicdanı olan herkes çocuk istismarına isyan etmişti. Maalesef ülkemizde bir durum ile ilgili duyarlılık oluşması için olayın birden fazla kişiyi mağdur etmesi gerekiyor. Şimdi de İstanbul'da bir hastanede 115 çocuğun cinsel istismar sonucu hamile kalması toplumsal duyarlılığımızı harekete geçirdi. Her gün onlarca çocuğun cinsel istismara uğradığını, çocuk yaşta evliliklerin yaygınlığını hamile 115 çocuğun hasır altı edilen raporlarının ortaya çıkmasıyla bir kez daha gördük.
 
Aynı bölgede 5 ayda cinsel istismar sonucu hamile kalan 115 çocuk, hastaneye başvuruyor, sağlık kontrolleri yapılıyor ancak bu durumun üstü örtülüyor. Tepkiler üzerine Sağlık Bakanlığı durumu rapor etmeyen hastane ile ilgili soruşturma başlatmak zorunda kalıyor.
 
Halbuki bu durumu şikayet eden başka bir personelin iki kez yeri değiştiriliyor. Toplumsal algı, ana akım medya eliyle hemen hastanenin bu durumu rapor etmemesine odaklanıyor ve hastane ile ilgili soruşturma başlatmanın toplumsal vicdanı rahatlattığı algısı yayılmak isteniyor.
 
Oysa bu ortadaki suçun bir kısmı. Asıl suç o çocuklara cinsel istismarda bulunanlar ve buna göz yumanlarda. Ana akım medya 'Bu çocuklara istismarda bulunan kimler' diye sormuyor. Bu çocukların akıbeti ile ilgili de değil. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ise tam bir sessizlik içinde, sanki bu vahşet yaşanmamış gibi. Herkes yasalardan ve rızaya bakılmaksızın 15 yaşın altındaki her çocuğun evliliğinin ve ya gebeliğinin istismar olmasından dem vuruyor. Ama bu ülkede çocuk yaşta evliliklerin devlet eliyle yaygınlaştırıldığını görmezden geliyor. Geçtiğimiz haftalarda '9 yaşındaki kız çocukları evlenebilir' diyen diyanete soruşturma açılmaması hemen unutturuluyor. Çocuk istismarında tahrikten iyi hale kadar bir dizi indirim uygulayan hukuk sistemi sözde adalet dağıtıyormuş gibi yapmaya devam ediyor. Ve bütün bu erkek egemen devlet sisteminin aygıtları aynı suçun ortağı olduğu için susuyor ve birbirlerini kolluyor. Zaman zaman da Ensar'da İstanbul'da olduğu gibi suçüstü yakalanınca göstermelik soruşturma ve mahkemelerle işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.
 
Peki, bu çocuklar nasıl istismara uğradı ve şimdiye kadar koskoca devlet, bakanlık, polis vb. nasıl oldu da bu durumun farkına varmadı? Bu bir hastalık salgını olmadığına göre hastanenin olduğu bölgede çocuk istismarı sistematik olarak yaşanıyor demektir. Din, gelenek-görenek vb. adı altında cinsel istismara bir kılıf bulunuyor. Ve bir kılıf bulunduktan sonra toplumsal rıza üretmek kolay oluyor. Çocuklardan 39'unun Suriyeli olması ise göçmen çocukların nasıl bir istismar bataklığında olduğunu gözler önüne seriyor. Ülkelerindeki savaştan kaçan çocuklar cinsel istismardan kaçamıyor. Kimi babası yaşındaki erkeklere satılıyor kimi de cezasızlığın pervasızlığı ile hareket eden erkeklerce istismar ediliyor. Sonuç değişmiyor: çocuk bedenlerini yetişkinler savaş alanına çeviriyor. Her istismarda suçu tekil insanların sapkınlığına indirgeyen erkek egemen akıl bu örnekte tutulmuş durumda anlaşılan. Çünkü bu defa ortada bütün suçu yükleyebilecekleri tek tek insanlar değil organize bir suç örgütü var. Ve bu korkunç rakamlar bu suçu işleyenlerin sayısının hiç de az olmadığını gösteriyor bize.
 
Ortada kocaman bir bataklık var ve yaydığı pis koku artık saklanamıyor. Ancak çare kokuyu yok etmek değil bataklığı kurutmak. Gerçekten çocuk istismarının son bulmasını ve çocuklarımızın gülüşlerine gölge düşmemesini istiyorsak sesimiz değil çığlığımız ortalığı inletmeli. Çünkü çocuk istismarı bireysel bir sorun değildir. Çocuk istismarı erkek egemen sistemin ürettiği, erkek devletin besleyip büyüttüğü toplumsal bir sorundur ve ancak sorunun kaynağına inerek çözülebilir. Başta çocuk istismarını meşrulaştıran Diyanet, politikaları ile istismarı yaygınlaştıran bakanlıklar, söylemleri ile istismarı özendiren din insanları ve istismarcıları aklayan mahkemeler olmak üzere bu suça ortak olan herkesten hesap sorma mücadelesi büyütülmelidir. Bataklık ancak böyle kurutulabilir.