27 Nisan 2024 Cumartesi

Hasankeyf mücadelesi: Kurtaracağımız büyük bir vadi var

Hasankeyf ve Dicle Vadisi için yürütülecek mücadelenin konuşulduğu panelde, yıllardır "yapılacak bir şey kalmadı" söylemlerine karşı hala kurtarılacak alanlar olduğuna işaret edilen konuşmalarda, devletin "beka" ve "güvenlik" öne sürerek başlattığı projelerde ısrarcı olduğunun altı çizildi. Konuşmalarda, "Kurtaracağımız son derece büyük bir vadi var. Mücadelemiz devam edecek" denildi.

12 bin yıllık tarihe sahip olan ve hükümetin kar amaçlı politikaları nedeniyle sular altında kalacak olan Hasankeyf ve Dicle Vadisindeki doğa, tarih ve hafıza yok ediliyor. Buna karşı yıkım ve mücadele ekseninde Hasankeyf ve Dicle Vadisine yönelik talan ve katliam düzenlenen "Yıkım ve mücadele ekseninde Hasankeyf" panelinde tartışıldı.

Karaköy'de bulunan TMMOB Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi'nde düzenlenen panelde Hasankeyf Yaşatma Girişimi'nden Agit Özdemir, mimar ve koruma uzmanı Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, arkeolog Nevin Soyukaya ve Doğa Derneği'nden Levent Erkol konuşmacı olarak katılırken, Yüksek Mimar Mücella Yapıcı da moderatörlüğünü üstlendi.

Açılış konuşmasını yapan Hasankeyf Yaşatma Girişimi'nden Ali Ergül, yılardır Hasankeyf'i kurtarmak için mücadele ettiklerini kaydetti. Hasankeyf ve Dicle Vadisi'ndeki yıkımı görünür kılmaya çalıştıklarını belirten Ergül, milletvekillerinin de bu panele katılmasını istediklerini ancak Hasankeyf ve Dicle Vadisi'ne yönelik mücadeleyi popüler alanda yürüttükleri için katılmadıklarına dikkat çekti.

'POPÜLER OLMAK İÇİN HASANKEYF MÜCADELESİNE DAHİL OLDULAR'
"Ne yazık ki bütün yıkıma karşılık gerekli duyarlılığı oluşturamadık" diyen Ergül, bir savaş şehriyle karşı karşıya olduklarını dile getirdi. Hasankeyf'in bir kısmının taşındığını ve evlerin harabeye dönüştüğünü aktaran Ergül, mücadeleye yönelik şu eleştirilerde bulundu: "Yıllardır bu bölgede yapılan her işlem suç teşkil ediyor. Ilısu Barajı'nın gövdesini yapıldığı alandan itibaren tüm işlemler bir suç unsuru. Ve ne yazık ki siyasi alandaki duyarsızlık hukuk alanında da sürüyor. Hukukçular bu mücadeleyi sahiplenmediler. 30 küsur yıllık tarihte sadece 12 davadan bahsediyor ve bu davalar sadece avukatların popüler olmak için açtıkları dava olduğunu biliyoruz. Bir liman yapıyorlar ve tarihi alanı dinamitleyerek bir liman oluşturdular ve 'tarihi' diyorlar. 1950'lerden günümüze kadar süreçte iktidarlar Ilısu Barajı'ndan vazgeçmediler. Ama yeni bir yaşam imkanı olduğunu düşünen insanlar açısından onlar kadar ısrarcı olmadığımız için ne yazık ki bir harabe kentle karşı karşıyayız. Ekolojik olarak da kilometrelerce alan yok edilmeye devam ediliyor. Hasankeyf sular altında kalsa bile mücadeleye devam edeceğiz. Kurtarılacak alanlar var, bunun bilgisiyle mücadele ediyoruz. 15 yıl önce Hasankeyf için mücadele yürütmek imkanlıydı ama tam yıkımın yoğun olduğu bir dönemde en yakınlarımızın bile 'bitti, neyin mücadelesini veriyorsunuz' diyenlere verilen yanıt bu salonun dolu olması."

Yıllarca uluslararası alanda Hasankeyf ve Dicle Vadisi için mücadele yürüten Ömer ve Salman isimli arkadaşlarının Bağdat'ta gözaltına alındıklarını ve günlerce nerede oldukları öğrenmek için çabaladıklarını söyleyen Ergül, "En son bir karakoldu oldukları bilgisi geldi. Bu arkadaşlar yıllarca mücadele yürüttüler, Irak'taki sazlıkların mücadelesini yükselten kişiler ve bu mücadeleler sonucu sazlıklar UNESCO listesine alındı. Bu arkadaşların acil şekilde bırakılmalarını talep ediyoruz" dedi.

ÖZDEMİR: TOPLUMSAL VE RESMİ MÜCADELEYİ BİRARADA YÜRÜTTÜK
Yıllardır Hasankeyf ve Dicle Vadisi için mücadele yürüten Hasankeyf Yaşatma Girişimi'nden Agit Özdemir, sinevizyon gösterimiyle bir sunum yaptı. Dünden bu güne mücadele sürecini aktaran Özdemir, 86 kuruluştan oluşan Hasankeyf Yaşatma Girişimi'nin 2006 yılında kurulduğunu aktardı. Yürüttükleri mücadeleleri aktaran Özdemir, toplumsal mücadele yürüttükleri gibi resmi mücadeleyi de asla gözardı etmediklerinin altını çizdi. Hasankeyf mücadelesi için her türlü yolu denediklerinin altını çizen Özdemir, "Sunumu bu saatten sonra neler yapabiliriz sorusuna bir yanıt olsun diye yaptım" dedi.

'HASANKEYF ASLA KAYBOLMAYACAK'
Mücella Yapıcı moderatörlüğünü üstlendiği panele konuşma yapması için 10 yaşında Hasankeyf ve Dicle Vadisi için mücadele yürüten A.A.'yı kürsüye davet etti. A.A.'nın, "20 bin yıldır burada ve yıkılacak bu nasıl bir düşünce. Girmeye iznimiz olduğunu bile bilmiyorduk. 20 bin yıllık bir tarihi eser için yapılanlar adaletsizliktir. Hasankeyf, sonsuza kadar durmayı hak ediyor, sonsuza kadar bu dünyada durması lazım. Dicle Vadisi'ne de ne kadar zarar geldiğini bilmiyor olabilirsiniz. Dicle'yi de mahvettiler. Vadi yaklaşık 15 milyon yıl olmuştur kurulalı. Yani onu yok etmek insanlığı yok etmektir. Kim bu yetkiyi almış, nasıl harekete geçiriyor. Asıl kötü olan Hasankeyf'in yıkımı için bütün ülkelerin birlik olması. Ama Hasankeyf asla kaybolmayacak" sözleri alkışlarla karşılandı.

AHUNBAY: TAŞINMAYLA HASANKEYF'İ KORUMUŞ OLMUYORSUNUZ
İlk sunumu yapan Prof. Zeynep Ahunbay, sinevizyon gösterimiyle bir sunum yaptı. "Uzun bir mücadele hikayesi var Hasankeyf'in ve devam ediyor" diyen Ahunbay, meslek odaları, sanatçılar, tarihçiler, arkeologlar, planlamacılar ve mimarların çeşitli toplantılarla talanı engellemeye çalıştıklarını kaydetti. Ahunbay, "Taşınma ile korumanın nasıl mümkün olmadığını anlatmaya çalıştık. Bunlar mobilya değil, düz veya eğik koyduğunuz zaman Hasankeyf'i korumuş olmuyorsunuz. Zeynelbey Türbesi'ni dağın başına koyduğunuzda Dicle'yle ilişkisi kalmıyor. Bir eşyayla değerlendirilmiş oluyor. Bunu çeşitli platformlarda anlatmaya çalıştık" diye konuştu.

UNESCO'nun ikiyüzlülüğüne ilişkin yapılan konuşmalara atıf yapan Ahunbay, tek başına UNESCO'nun bir şey yapamayacağını Kültür Bakanlığı'nın koruma için başvuru yapması ve garanti vermesi gerektiğine dikkat çekti. Ahunbay, "Bugünkü anlayışla bakıldığında önce çevredeki kültür, doğa mirasını tespit etmek sonra baraj planlamak veya yapmak gerekirken bizde tersten yürütülen bir süreç. 2006 yılında Diyarbakır'da yapılan Hasankeyf'i Yaşatma sempozyumunda çeşitli bildiriler dağıtıldı. Biliminsanları görüşlerini açıkladı ve hepsi doğanın ve kültür mirasının korunmasından yana görüş bildirdiler. Flora ve faunanın ne şekilde zarar göreceği özellikle Dicle'de yaşayan Rafet olarak adlandırdıkları doğal varlıkların zarar göreceğine yönelik bilgilendirme yaptı Doğa Derneği" dedi. Ahunbay, yürütülen mücadeleleri yıl yıl aktardı.

Ahunbay, 2016 yılında Hasankeyf için kaleme aldığı izlenimi okuduğu sırada gözyaşlarına hakim olamadı. Duygusal anların yaşandığı salonda alkışlar yükseldi. Ahunbay, şöyle devam etti: "Doğayı tarihi değerleri suya gömerek medeni olmak mümkün değil. Mühendislik geçmişi ve geleceği, doğayı saygıyla biçimlendirmek, insanlığa hizmet etmektir."

SOYUKARA: TARİHİ İLKLERE ÖRNEKLER VEREN YERLEŞİMLER SULAR ALTINDA KALACAK
Diyarbakır'da kültürel ve insanlık mirası için mücadele eden arkeolog Nevin Soyukaya da "Suyla gelen ve suyla boğulan kültürler" sunumunu yaptı. Soyukaya, "Hasankeyf, Dicle Vadisi, Fırat Vadisi'ne de katmak lazım bütün Mezopotamya'da binlerce yıl öncesinden başlayan ve aralıksız süren yaşam suya yani Dicle ve Fırat'a borçlu. İnsanlık tarihi ilklerine dair ilk üretimler, tarım, yerleşik düzene geçişe dair yerleşim alanları bu iki nehrin kıyısı. Yapılan kazılarda Dicle Vadisi'nde 12 bin yıl önceye giden birçok bulgular elde edildi. Çok da hızlıca yapılan 'kurtarma' kazılarında tespit edilen kazılardı. Buna rağmen Boncuklu Tepe, Kortik Tepe, Hallan Çemi Ilısu Barajı altında kalacak; insanlık, kültür tarihi ilklerine dair örnekler veren yerleşimler. Dicle ve Fırat tabi ki ilkleri barındıran yerleşim alanlarına ev sahipliği yapmış ama yağış aldığı, Mezopotamya topraklarını suladığı için yaşama elverişli alanlar yaratmışlar. Ama Dicle ve Fırat'ın yarattığı yaşamdan sonra Orta ve Güney Mezopotamya'da farkı sistemlerin, farklı yaşantısal örgütlenmelere kentlerin, sulama sistemlerin oluşmasına ön ayak olmuş. Artı değerin de oluşmasıyla ticaret ihtiyacı ve ticaretin gelişmesinden daha çok Mezopotamya'nın Kuzeyinde yanı Ilısu Barajı'nın sular altında bırakacağı alanda gelişmiş" diye konuştu.

Ahunbay antik dönemde nehir ticaretinin önemli bir limanı olan Hasankeyf'in, insanlık tarihi bakımından çok önemli bilgilere sahip olduğunun altını çizdi. Ahunbay, "Dicle'nin yarattığı kültürler yine Dicle'ye boğduruluyor" dedi ve ekledi: "Ilısu projesi 1954 yılında dillendirildi, 1978 yılında Hasankeyf 1. Derece'de Arkeolojik SİT Alanı ilan edildi, 1982 yılında nihai proje hazırlanıyor, 1988 yılında da yatırım programına alınıyor."

'PARAYLA ÖLÇÜLEMEYEN DEĞERLER KAYBEDİLECEK'
Ilısu Barajı'nın öne sürülen gerekçesinin enerji olmakla birlikte ana gerekçenin bu olmadığının altını çizen Soyukaya, şöyle devam etti: "Kültür Bakanlığı 'kurtarma' çalışmalarını başlattığı süreçte ODTÜ TAÇDAM'la bir çalışma başlattı. ODTÜ TAÇDAM bir rapor hazırladı ve ilk kez bu barajların 'güvenlik' barajı olduğu vurgulandı. Enerji sulama barajından çok 'güvenlik' barajı olduğu vurgulandı." Kaybedilecek çok şey olduğunu aktaran Soyukara, "Tespit edilebilen 289 adet arkeolojik yerleşim yeri, binlerce kültür varlığı, 198 yerleşim yeri ve Hasankeyf, kesintiye uğrayan yaşam ve kültürel süreklilik, 11 bin hektar bereketli tarım toprağı, baraj sonrası erozyonla kaybedilecek topraklar, kara-demir yolları, haberleşme ağı alt yapı sistemleri, akan Dicle nehri, yer altı su kaynakları, doğal yaşam-floara -fauna endemik türler, toplumsal hafızamız, baraja harcanan milyarlar, değişen iklim ve oluşacak yeni hastalıklar. Bu liste aslında daha da uzayabilir. Ve bunların hiçbiri parayla ölçülebilen bir şey değil" dedi.

Soyuka, "Devlet  'güvenliği ya da bekasıyla' ilişkilendirdiği her projede ne yaparsak yapalım ödün vermiyor ne yazık ki. Devlet barajı 'güvenlik ve bekayla' ilişkilendirmişti" ifadesini kullandı.

'6 BİN TARIM ALANI PROJE İLE YOK OLACAK'
Dicle Vadisi'nin ekolojik açıdan değerlendirilmesine ilişkin Doğa Derneği'nin hazırladığı sunumu Agit Özdemir yaptı. Kaybedilecek değerleri tam olarak bilemediklerinin altını çizen Özdemir, "Hasankeyf' çevresinde 266 endemik türden, 66 türün GAP ile sınırı oldğu ve 129 türün de Türkiye'de ender olduğu tespit edilmiştir" dedi. Hasankeyf'in Musul'a kadar ticaretin önemli yerlerinden biri olduğunu kaydeden Özdemir, "Ilısu Barajı Gölü'nün altında kalacak olan 1. ve 2. Derece Tarım Alanları'nın oranı yüzde 20. yani yaklaşık 6 bin tarım alanı bu proje ile yok olacak" diye konuştu.

Ilısu Barajı'nın GAP kapsamında alındığını hatırlatan Özdemir, "Türkiye de sulanan 8,5 milyon hektar arazinin yüzde 20'si GAP Bölgesi'nde yer almaktadır. 1984'ten günümüze bitmeyen projeler var ve devletin açıklamalarına göre ısrarla GAP'ın kalkınma amaçlı olduğu söyleniyor" ifadesini kullandı.

Panelin, ardından Hasankeyf Formu'na geçildi.