19 Nisan 2024 Cuma

Güçlükonak katliamı 25. yılında: Mücadeleden vazgeçmeyeceğiz

Güçlükonak katliamının 25. yılında, mücadeleden vazgeçmeyeceklerinin altını çizen Cumartesi Anneleri, faillerin yargılanmasını ve adaletin sağlanmasını istedi.

15 Ocak 1996 tarihinde Şırnak'ın Güçlükonak ilçesinde gözaltında tutulan 11 köylü bir minibüs içerisinde kurşunlanıp yakıldı. Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetleri ve failerin yargılanması için mücadele eden Cumartesi Anneleri, 824. hafta açıklamalarını Güçlükonak katliamı faillerinin yargılanması talebiyle gerçekleştirdi.

Kayıp yakınları, Covid-19 salgını nedeniyle bu hafta da eylemlerini online gerçekleştirdi.

EMİNE KAYA: POLİS EV BASKININDA BABAMIN FOTOĞRAFINI DA GÖTÜRDÜ
Babası Ahmet Kaya'yı katliamda kaybeden Emine Kaya, yıllardır mücadele ettiklerini hatırlattı. "Bugün elime alacak fotoğrafım yok çünkü polis evimi bastığında babamın fotoğrafını da götürdü" diyen Kaya, Kürt halkının tüm zulüm ve baskılara rağmen yine de barış için mücadele yürüttüğüne dikkat çekti. Kaya, "Yıllardır baskı yapıyorlar, yıllardır tehdit ediyorlar, yıllardır işkence, zindan ve ölüm görüyoruz. Ama buna rağmen diyoruz ki 'artık yeter'. Bu zulüm ve eziyetler dursun" dedi.

HATİCE KAYA: CENAZELERİMİZİ GÖMMEMİZİ ENGELLEDİLER
Halit Kaya'nın kızı Hatice Kaya da 11 kişinin evlerinden alınarak götürüldüğünü kaydetti. 3 gün boyunca gözleri yolda götürülenlerin geri gelmesini beklediklerini dile getiren Kaya, bu bekleyiş sırasında vadide çatışma çıktığını öğrendiklerini belirtti. Askerlerin, gözaltındakileri katlettiğini ifade eden Kaya, "Cenazeyi de karakola koydular, ne yaptıysak görmemize izin vermediler" diye konuştu.

Cenazeleri gömmelerinin de engellendiğini vurgulayan Kaya, "Bu topraklara da adalet gelsin" diye vurguladı.

MENCE KAYA: NE HAKINIZ VARDI, ÇOCUKLARIMI ÖKSÜZ BIRAKTINIZ
Eşi Halit Kaya ve katledilen 11 kişi için mücadeleden vazgeçmeyeceklerinin altını çizen Mence Kaya ise şu ifadeleri kullandı: "Artık kimsenin yüreği yanmasın. Sonsuza dek bu şekilde mi yaşayacağız? Ne hakkınız vardı, çocuklarımı öksüz bıraktınız. Kapıların ardında bıraktınız, kimsesiz bıraktınız. Eşimi götürdünüz, kaynımı götürdünüz. Sağ olduğum sürece mücadelemin arkasındayım."

AV. ERCAN KANAR: KATLİAMIN DEVLET TARAFINDAN YAPILDIĞINA DAİR KANITLAR VAR
Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu üyesi Avukat Ercan Kanar da katilamın ardından olay yerinde yaptıkları incelemeyi aktardı. 4 hafta sonra olay yerine gittiklerini aktaran Kanar, "Hala yakılan korucuların kemikleri, vücut parçaları yerlerde duruyordu. İçinde yakıldıkları araba da gittiğimiz zaman o yolun ortasında bulunuyordu. Katliamın devlet tarafından yapıldığının en önemli kanıtlarından biri, iki karakol arasında olan bir yerde olayın vuku bulması ve gündüz saatlerinde öğleden önce yapılmış olması. Askeri kuvvetlerin denetimi altında olan bir mahal" diye konuştu.

Genelkurmay hakkında suç duyurusunda bulunduklarını hatırlatan Kanar, bundan dolayı da haklarında dava açıldığını dile getirdi. Kanar, sorumluların muhakkak yargı önüne çıkarılması gerektiğini söyledi. 

'KAÇ YIL GEÇERSE GEÇSİN GÜÇLÜKONAK KATLİAMINI UNUTMAYACAĞIZ'
824. haftanın basın metnini Gülay Bakışkan okudu. Açık ve net şekilde taleplerinin yargı makamlarının etkin soruşturma ve kovuşturma yapması, Güçlükonak'ta gözaltına alınan, devletin güvencesi altındayken yaşam hakları ihlal edilen yedi köylü ve dört korucu için adalet sağlanması olduğunu söyleyen Bakışkan, şöyle devam etti: "Kaç yıl geçerse geçsin Güçlükonak katliamını unutmayacağız. Kayıplarımızdan ve 125 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray Meydanı'ndan vazgeçmeyeceğiz."

NE OLMUŞTU?
15 Ocak 1996 tarihinde Şırnak'ın Güçlükonak ilçesinde gözaltında tutulan 11 köylünün bir minibüs içerisinde kurşunlanıp, yakıldı.

Savcılıklar, Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği ve Genelkurmay kayıtlarına da geçen Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu'nun raporuna göre:

"1996 yılının 10-12 Ocak tarihleri arasında askerler, Şırnak'ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerine baskın yaptı. Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç'u gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar Taşkonak Jandarma Taburu'na götürüldü. Köylüler burada ağır işkence sonucunda öldürüldü."

15 Ocak 1996 tarihinde de Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner'i arayan jandarma, gözaltındakileri serbest bırakacaklarını, onları almak için tabura bir minibüs göndermelerini istedi. Durumdan şüphelenen Öner, sürücüyü yalnız göndermek istemedi. Korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz ve Lokman Özdemir'i de yanına alarak Ramazan Nas'ın kullandığı 56 AH 320 plakalı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu'na gitti.

Taburdakiler korucuların gelmesini beklemiyordu. Gelen korucular da öldürüldü ve daha önce öldürülen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cansız bedenleri minibüsün koltuklarına bağlandı, başlarına da çuval geçirildi. Ramazan Nas'ın kullandığı minibüs jandarmanın kontrolünde yola çıktı. Yol askerler tarafından trafiğe kapatıldı.

Minibüs bir noktaya gelince aracın içindeki jandarmalar inerek uzaklaştı, ardından minibüs önce silahla tarandı. Atılan roketler sonucu minibüsün içindeki 10 kişinin bedeni kömür haline geldi. Kaçmaya çalışan sürücü de taranarak öldürüldü. Adeta kül olmuş bedenler, ailelere teslim edilmedi.Üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeler yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldü.

Genelkurmay Başkanlığı, 16 Ocak 1996 günü Ankara'dan yerli ve yabancı gazetecileri helikopterle Güçlükonak'a getirdi. Gazetecilere açıklama yapan Albay Oğuz Kalelioğlu "Katliamı PKK'nin gerçekleştirdiğini" açıkladı.

Olay yerinde yalnızca 20 dakika tutulan ve köylülerle konuşmalarına izin verilmeyen gazetecilerden bazıları resmi açıklamaları kuşku verici bularak bu kuşkularını İHD ve Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu ile paylaştı.

Bu paylaşım üzerine Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu bir heyetle olay yerine gitti. Heyetin ulaştığı bilgi ve tanıklıklar resmi açıklamalar ile tümüyle çelişiyordu. Olay yerinin tamamen güvenlik güçlerinin kontrolünde olması, minibüste bulunan silahlı 5 korucunun üzerlerine açılan ateşe hiçbir biçimde karşılık vermemesi, Sürücü dışında aracın içindekilerin kaçmaya çalışmaması, ağır hasar alan minibüse eşlik eden askerlerin ve askeri araçların zarar görmemesi, adeta yanarak kül olmuş kişilerin kimliklerininin sapasağlam olması gibi çok sayıda çelişkili durum vardı.

Heyet ulaştığı bütün bilgi, bulgu ve belgeler ışığında kamuoyuna "Bu katliamı devlet güçleri yapmıştır." açıklamasında bulundu ve raporlarıyla birlikte Diyarbakır DGM, Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği ve Genelkurmay'a başvurdu. Defalarca savcılıklara suç duyurusunda bulundu. Ancak bir sonuç alınamadı. Yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı. AİHM'e taşınan davada ise Türkiye, etkin soruşturma yükümlülüğünü ve ailelerin ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma haklarını ihlal ettiği için mahkûm oldu.

Katliamdan 13 yıl sonra, 2009 yılında dönemin bakanlarından Adnan Ekmen, "Olayı araştırınca arkasından devlet çıktı. JİTEM'in işiydi, söyleyemedik." dedi.

2012 yılında dönemin Şırnak İl Jandarma Merkez Bölük Komutanı Yüzbaşı Özcan Tozlu Ergenekon yargılamaları sırasında mahkemede tanık olarak verdiği ifadesinde ve basına yaptığı açıklamalarda "bölgede askerden habersiz kuş bile uçamazdı" dedi. Güçlükonak Katliamının emir vereni ve uygulayıcıları olduğunu öne sürdüğü subay ve korucuların isimlerini verdi.

Bu gelişmeler sonrasında, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığının yürüttüğü soruşturmada o dönemde bölgede görev yapan pek çok kişinin ifadesinin alındığı, savcının önemli tanıklara ulaştığı ve Güçlükonak katliamında şüphelilerin JİTEM'le bağlantılı görevliler olduğu şeklinde haberler basına yansıdı. Ancak bugüne kadar suçun failleri yargı önüne çıkarılmadı.