26 Nisan 2024 Cuma

Gezi-Haziran ayaklanması II: Onur ve özgürlük isyanının gündüz ve geceleri

Haziran'ın ilk günü, 36 saatlik kesintisiz direniş ve çatışmaların ardından 100 binler Taksim ve Gezi Parkı'nı yeniden özgürleştirmişti. Gezi Parkı artık iki hafta boyunca yeni bir yaşamın inşa edildiği özgürlükler ülkesi olacaktı.
“Ve kederli nehir yollarının
sürülmüş toprağın ve nehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman...”
Nazım Hikmet
 
Onların ağır ellerini toprağa basıp sırt sırta vererek doğruldukları şafak vakti, bu coğrafyada kentlerin, meydanların, parkların ve bilcümle halkların bahtı değişmeye başladı. 31 Mayıs 2013 şafağından Haziran günlerine taşınan özgürlük rüzgârı ve isyan dalgası siyasi ve toplumsal iklimi kökten değiştirdi. Zamanın unutulduğu günlerdi. Ayların, yılların gelişmeleri günlere sığdırılıyordu. Her günü ve gecesi direnişte geçen, ortak bir yaşam hayaline hayat verilen haftalar bütün kentleri, meydanları ve parkları birbirine bağlıyordu. Ayrı dünyalardan, farklı mecralardan milyonlarca insanın aklını, yüreğini ve eylemini birleştiriyordu. Gezi ruhu Haziran günlerine ve bütün bir döneme damgasını vuran onur ve vicdan ayaklanmasının duygusunu, düşüncesini ve davranışını tarif ediyordu.
 
Gezi Parkı eylemleri ve Haziran İsyanı, Latin Amerika'dan Avrupa'ya, oradan Arap coğrafyasına kadar yayılan yakın dönemdeki isyan dalgalarının yeni bir halkası oldu. Ancak Latin Amerika'daki ayaklanmalar gibi doğrudan ekonomik yıkım saldırıları ve kriz üzerinden patlak vermedi. Doğrudan siyasal iktidarı hedef alan, planlanmış geniş çaplı eylemler serisi olarak da gelişmedi. İlk eylemler başladığında, haftasını doldurmadan coğrafya genelinde bir halk isyanına dönüşeceği beklenmiyordu. Hareket bir çevre duyarlılığı ve park savunmasıyla başladı, hızla politik bir mecraya dönüştü. Siyasi iktidarın despotik tavrı, halkı yok sayan, aşağılayan, ötekileştiren, ezen, itirazlarını dikkate almayan, yasakçı, hak hukuk tanımaz uygulamalarına karşı biriken toplumsal tepkiler ve öfke ayrı ayrı mecralarda akarken, Gezi Parkı direnişi bu tepkileri birleştirmeyi başardı. Polis şiddetinin uyandırdığı öfke ve buna karşı gelişen kararlı direniş yeni bir yol açmıştı. Direniş politik özgürlükler temelinde derinleşti ve hızla yayılan bir yangına dönüştü. 
 
31 Mayıs şafağından itibaren gelişmelerin seyri radikal biçimde değişti. İstanbul ayaklanmış, Taksim ve Gezi Parkı kuşatılmıştı. Beşiktaş ve Dolmabahçe mücadelenin ana kollarından biri olmuştu. Emekçi semtlerde halk sokaklara dökülmüş, eylemler her yanı sarmıştı. Haziran'ın ilk günü, 36 saatlik kesintisiz direniş ve çatışmaların ardından 100 binler Taksim ve Gezi Parkı'nı yeniden özgürleştirmişti. Gezi Parkı artık iki hafta boyunca yeni bir yaşamın inşa edildiği özgürlükler ülkesi olacaktı. 
 
HER YER TAKSİM HER YER DİRENİŞ
 
31 Mayıs ve 1 Haziran günleri tarihi dönüm noktası oldu. Eylemler Ankara, İzmir, Eskişehir, Adana, Hatay, Dersim başta gelmek üzere onlarca kente yayıldı. Bu kentlerdeki eylemlerin hemen hepsi “Her Yer Taksim Her Yer Direniş” sloganıyla, esasta Taksim direnişiyle dayanışmak ve polis şiddetini protesto etmek amacıyla başlatıldı. Her kentte politik önemi bakımından öne çıkan ana meydanlar toplanma ve direniş merkezleri oldu. Ancak eylemler daha ilk anlarından itibaren polis şiddetiyle karşılaştı ve dayanışma eylemleri olmaktan çıkıp hızla o kentin kendi direnişine dönüştü. Siyasi iktidara tepkilerin dile getirildiği, politik haklar ve özgürlükler temelinde devletle halkın karşı kaşıya geldiği bir siyasi irade çatışması halinde derinleşmeye ve genişlemeye başladı. İsyanın hızla yayılmasında ve süreklileşmesinde en önemli etken politik özgürlükler sorunuydu. Her kent ve her kesim sürekli eylemleriyle ana isyan damarına bağlanıyor, oradan Taksim direnişine ulaşıyordu. İsyanın kalbi olan Taksim, kendisine bağlanan her alana siyasi ve moral güç pompalıyordu.
 
İsyanın ana damarlarından Ankara'da eylemlerin ana hedefi Kızılay oldu. Ankara'daki eylemlere dönük polis şiddeti İstanbul'dakini aratmıyordu. Buna rağmen Ankaralı ezilenler siyasi iktidarla irade çatışmasının en önemli siyasi simgelerinden biri olan Kızılay'a girmek, Taksim gibi orayı da özgürleştirmek için haftalar boyunca geceli gündüzlü mücadele etti. Bu şiddetli çatışmalar esnasında genç bir işçi olan 26 yaşındaki Ethem Sarısülük, 1 Haziran'da polis Ahmet Şahbaz tarafından yakın mesafeden sıkılan kurşunla başından vuruldu ve komaya girdi. 
 
 
İzmir'de protestoların ilk adresi ve direnişin ana merkezi Gündoğdu Meydanı oldu. Burada da geceli gündüzlü çatışmaların yaşandığı bir dönem başlamıştı. Ayrıca gerek polis şiddetinin yoğunluğu, gerekse protestoların yaygınlığı ve sürekliliği bakımından Eskişehir, Adana, Hatay, Dersim gibi kentler de öne çıkıyordu. Her ilde on binler sokaklarda, meydanlardaydı. Hakikaten “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” olmuştu. Nitekim 2 Haziran günü İçişleri Bakanlığı'nın açıkladığı veriler isyanın net tablosunu sunuyordu. Buna göre; 28 Mayıs'tan 2 Haziran'a kadar olan dönemde eylemler 67 ile yayılmıştı, ki bu sayı iki gün içerisinde 80'e çıkacaktı. Bu süreçte toplam 235 eylem gerçekleştirilmişti. Bu eylemlerde 1730 kişi gözaltına alınmış, 89 polis aracı, 42 özel araç tahrip edilmişti. Dördü İstanbul'da, ikisi Ankara'da olmak üzere 6 kişi yoğun bakımdaydı.
 
1 Haziran gecesi Taksim'de on binlerce insan Gezi Parkı'nda sabahladı. Sabah ilk iş olarak çevre temizliğine girişildi. Gezi Parkı'nda direnişin ruhuna ve fikrine uygun ortak bir yaşam ve dayanışma alanı inşası başlatıldı. 
 
 
Bugünden itibaren Taksim'in çehresi değişti. Bunun ilk nişanesi de Atatürk Kültür Merkezi oldu. Binanın ön cephesine dev bir pankart asıldı. Bundan sonra AKM'nin ön cephesi pankart, bayrak ve flamalarla isyanın en renkli panosu ve sahnesi oldu. Aynı görsellik Gezi Parkı ve Taksim Meydanı'na da yansıdı. Çadırlarla bir yaşam alanına dönüştürülen Gezi Parkı ve Taksim Meydanı devrimci, sosyalist parti ve örgütlerden sendikalara, Antikapitalist Müslümanlardan LGBTİ örgütlerine, kadın ve çevre örgütlerinden gençlik ve taraftar gruplarına kadar her rengin kendisini özgürce ifade edebildiği bir özgürlükler adası oldu. 
 
 Bu arada, siyasi iktidar eylemleri hedef alan açıklamalarını sürdürüyordu. Başbakan Erdoğan eylemcileri “Çapulcu” olarak nitelendirmişti.   Bu ifade, isyanın özgüveni ve afallatan orantısız zekâsıyla eylemcilerin karşı söylemine dönüştü. İsyancılar “Çapulcuyum çapulcu” diyerek   bu söylemi benimsedi ve bu nitelemeyi muhatabının elinden aldı, ona karşı bir meydan okumaya dönüştürdü. Karşı tarafın refleksini bozan   sıra dışı bir çıkıştı bu. Nitekim isyanın en özgün örnekleri olan şarkılarda, duvar yazılarında ve sosyal medya paylaşımlarında “çapulcu”   ifadesi yeni bir anlam ve içerik kazandı. Politik bir saflaşma ve mücadele ifadesi oldu. Muhataplarını bu lafı kullandığına kullanacağına pişman etti.
 
 Taksim Meydanı ve civarının havası bu yöndeydi ama hemen yanı başındaki Beşiktaş ve Dolmabahçe'de çatışmalar tüm şiddetiyle   sürüyordu. Ayrıca İstanbul'un emekçi semtleri de ayaktaydı. Gazi Mahallesi'nde her akşam saat 21.00'da toplanan kitle yakındaki karakolu   kuşatma altına alıyor ve sabahın ilk saatlerine kadar polisle çatışıyordu. Mahalle halkının bir kısmı da tencere ve tava çalarak evlerinin   balkonlarından eyleme katılıyordu. 2 Haziran akşamı çevre yolunu trafiğe kapatıp Taksim'e yürümeyi deneyen Gazi halkı şiddetli polis   müdahalesiyle karşılaştı. Bunun üzerine on binler, direnişi Gazi Mahallesi'nde sürdürmeye karar verdi. Gündüzleri Taksim ve Gezi Parkı'na   akan Gazi gençliği, akşam saatlerinde direniş mesaisini mahallesinde sürdürüyordu. 
 
İLK GEZİ ŞEHİDİ
 
Polis şiddetinden dolayı yaralananlar, hatta komada olanlar varken ilk ölüm haberi 2 Haziran gecesi Ataşehir 1 Mayıs Mahallesi'nden geldi. Binlerce insanın mahallenin ortasından geçen çevre yolunu kapatıp Taksim'e yürümek istediği eylemde, araçlardan birinin şoförü aracını eylemcilerin üzerine sürdü. Akşam saat 22.00 sularında yaşanan olayda 21 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş yaşamını yitirdi. Ayvalıtaş ilk Gezi şehidi oldu. 
 
Aynı akşam Beşiktaş ve Dolmabahçe hattındaki çatışmalar da şiddetlendi. Eylemcilerin Taksim'e çıkışına izin vermeyen polisin biber gazlı, TOMA'lı müdahalesi çok şiddetli oldu. Çok sayıda yaralı vardı ve birçok insan gazdan etkilendi. Bu nedenle yaralılar zorunlu olarak İnönü Stadı'nın karşısındaki Dolmabahçe Bezmialem Valide Sultan Camii’ne taşındı. İlk müdahaleleri burada yapıldı, ki bu olay ileriki günlerde Başbakan dahil hükümet yetkilileri tarafından yalan propaganda konusu yapılacaktı. Hükümet yetkililerinin camide içki içildiği iddiası, hem cami müezzini hem de kamera görüntüleriyle yalanlanacaktı. 
 
2 Haziran günü Ankara, İzmir, Eskişehir başta gelmek üzere diğer kentlerde de polis şiddetine karşı direniş sürüyordu. Ankara Kızılay'daki çadırlar ve revir dağıtılırken, sonraki günlerde hem Kızılay'a girmek hem de Güvenpark ve Kuğulapark'ta çadırlarla kurulan özgür yaşamı sürdürmek için kararlı bir mücadele yürütüldü. Polis müdahalesiyle kaldırılan çadırlar ısrarla yeniden kuruldu. Kızılay'a girme kararlılığıyla yürütülen eylemler ise zamanla mahalle direnişleri halinde süreklileşecekti. 
 
İzmir'de kordon boyunda oturan genç kadınların saçlarından çekilerek darp edilmesi polis şiddetinin bir başka resmiydi. İzmir'de polislerle birlikte eylemcilere saldıran eli sopalı sivil giyimli kişiler de vardı. Sonradan bu sivillerin polis olduğu açıklanacaktı. İzmir'deki eylemlerde binden fazla yaralı, 500 civarında gözaltı vardı. Aynı gece Eskişehir'de Anadolu Üniversitesi öğrencisi 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz polis şiddetinden kaçarken girdiği ara sokakta eylemcilere pusu kuran eli sopalı siviller ve polisler tarafından öldüresiye dövüldü ve komaya girdi. Eskişehir'de kent merkezini özgürleştiren eylemciler, zamanla sayısı 300'ü bulan çadırlarda 15 gün boyunca bir yandan kolektif bir yaşamı örerken, diğer yandan “Diren Ali” sloganıyla Ali İsmail Korkmaz'ın yaşam mücadelesine destek verdi. 
 
3 Haziran'da kadın örgütleri ile LGBTİ birey ve örgütlerin girişimiyle Taksim ve civarındaki duvarlarda yazan küfür ve cinsiyetçi yazılar silinmeye başlandı. Bu eylem, direnişte kullanılan dilde etkili oldu. Direniş aynı zamanda bir farkındalık ve zihniyet devrimi yaratıyordu. 
 
İsyanın siyasal basıncı iktidarı sıkıştırıyor, talepleri dikkate almaya zorluyordu. Ancak Başbakan Erdoğan tavrını değiştirecek gibi görünmüyordu. “Şu an evinde zor tuttuğumuz bu ülkenin yüzde 50'si var” diyen Başbakan, protestolarda tencere tava çalınmasına da “Tencere tava, bunlar aynı hava” diyerek gönderme yaptı ve ertesi gün birkaç günlük yurtdışı gezisi için Fas'a gitti. 
 
 
Aynı gün öğle saatlerinde bir grup eylemci NTV binası önünde eylem yaparak kanalın yayın politikasını protesto etti. NTV, direnişi görmemesinin yanı sıra AKM'ye asılan ve Başbakan Erdoğan'ı hedef alan pankartı sansürlemesiyle de en çok tepki çeken televizyon kanalıydı. NTV önündeki eylem ana akım medyanın suskunluğunun protesto edildiği en önemli eylemlerden biri oldu. Zira halk artık herkesin maskesini indiriyordu. Bu dönemde direnişin sesini soluğunu yansıtan televizyon kanalları, radyolar neredeyse 24 saat kesintisiz yayın yaparken, sosyal medya da en önemli bilgi ve iletişim alanı olmuştu. 
 
 
Parklarda kurulan ortak yaşam neşesinden, coşkusundan ve kararlılığından bir şey kaybetmeden devam ederken, kimi yerlerde çatışmalar da sürüyordu. 
 
 
Dolmabahçe'deki direnişte öne çıkan taraftar grubu Çarşı, herkesin gönlünü fethediyordu. Bu çatışmalarda bir buldozeri ele geçiren eylemciler, TOMA saldırısını püskürttü. “Polis Olaylarına Müdahale Aracı” POMA olarak adlandırılan bu araç, isyanın en çok konuşulan konularından biri oldu. Derken Hatay'dan bir ölüm haberi geldi. Hatay'daki Gezi eylemlerinin yoğunlaştığı Armutlu Mahallesi'ndeki direnişte 3 Haziran gece yarısına doğru 22 yaşındaki Abdullah Cömert başına isabet eden gaz fişeği nedeniyle yaşamını yitirdi. Abdocan, Mehmet Ayvalıtaş'ın ardından ikinci Gezi şehidi oldu. 
 
TAKSİM KOMÜNÜ
 
4 Haziran günü Başbakan'ın yurt dışına çıkmasının ardından siyasi tansiyon biraz düşer gibi oldu. Başbakan Vekili Bülent Arınç yumuşak mesajlar vermeye çalıştı. Aynı gün Gezi Parkı'ndan Taksim anıtına, AKM'den İstiklal Caddesi girişine kadar bütün alanda siyasi partilerin, sendikaların, derneklerin stantları, çadırları kurulmuştu. Gezi Parkı yüzlerce çadırın kurulduğu, geceli gündüzlü etkinliklerin yapıldığı bir yaşam alanıydı. Kütüphane, her şeyin ücretsiz olduğu ve halkın sınırsız paylaşım ve dayanışmasına yaslanan devrim market, revir, çay ocağı, ortak mutfak ve bostan ile Nazım ustanın “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” dediği kolektif bir yaşamın temelleri adım adım atılıyordu. Taksim Komünü, bir halklar ve özgürlükler adası, bir yeryüzü sofrası oluyordu. Eşitlikçi, özgürlükçü bir yaşamın mümkün olduğunu kanıtlıyordu. Bu arada, aydınlar, sanatçılar ve akademisyenler de direnişe destek sunuyor, eğitsel ve sanatsal çalışmalar ve sosyal etkinliklerle komünü zenginleştiriyordu. Gezi Parkı ve diğer kentlerdeki direniş alanları ideolojik-siyasi güç ve moral merkezi oluyordu.
 
 
Aynı gün KESK üyeleri dayanışma için coğrafya genelinde yarım günlüğüne iş bıraktı. Avukatlar Çağlayan Adliyesi'nde protesto eylemi gerçekleştirdi. Ankara, İzmir, Dersim gibi yerlerde çatışmalar sürüyordu. Hatay'da Abdullah Cömert'in cenazesinde yine polis şiddeti vardı. Gerek Mehmet Ayvalıtaş, gerekse Abdocan coğrafya genelinde eylemlerle sahiplenildi. Gece yarısına doğru İzmir'de ev baskınları başladı. 24 genç sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle sözde “Halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek”ten gözaltına alındı. 
 
Ancak bu polisiye uygulamalar ve sindirme çabaları işe yaramıyordu. Zira korku duvarı yıkılmıştı. Herkes ve her kesim eylemlerde tek ses, tek yürek olmuştu. Ezilenler bastırılan tepkilerini, yok sayılan taleplerini isyanın gücüyle, bir siyasi irade olarak siyasi iktidara dayatıyordu. Eskisi gibi yönetilmek istemediğini en yüksek perdeden dile getiriyordu. Başbakan'ın “Demokrasinin yolu sandıktan geçer” sözleri sokağın müdahalesiyle yerle bir edilmişti. Eylemler 81 ilin 80'inine yayılmakla kalmamış, Avrupa başta olmak üzere onlarca ülkede yankısını bulmuştu. Uluslararası alandan da isyana destek vardı. Bu ilgi, siyasi iktidarı baskılıyordu. Herkesin dilinde aynı sözler vardı, kalpler aynı ritimle atıyordu: Her Yer Taksim Her Yer Direniş!.. Tablo tastamam buna uyuyordu. 
 
5 Haziran'da Taksim Dayanışması üyeleri, Başbakan Vekili Bülent Arınç ile görüşerek taleplerini iletti. Bu talepler şöyleydi: Topçu Kışlası projesinin iptal edilmesi; AKM'nin yıkım planından vazgeçilmesi; halkın itiraz ettiği doğayı ve kent yaşamını tahrip eden projelere son verilmesi, İstanbul, Hatay ve Ankara'nın vali ve emniyet müdürlerinin görevden alınması; gaz bombası kullanımının yasaklanması ve Türkiye genelindeki meydanlarda gösterilere yönelik fiili engellemelerin sonlandırılması. Aynı saatlerde DİSK, KESK, TTB ve TMMOB, “Doğaya, yaşama, emeğe, Taksim'e sahip çık” sloganıyla coğrafya genelinde iş bırakma eylemi başlattı. Devrimci sosyalist parti ve örgütler ile demokratik kurum ve çevrelerin de destek verdiği iş bırakmada hemen hemen bütün illerde on binlerce insan sokaklara döküldü, hayatı durdurarak taleplerin kabul edilmesini istedi. Adana, Ankara, Hatay ve Dersim'de çatışmalar devam ederken, Rize'de eylemcilere dönük linç saldırısı yaşandı.
 
Gezi Parkı'nda o gece Miraç Kandili kutlandı. Ortak bir kararla içki içilmeyen alanda, Devrimci Müslümanlar kazan kaynatıp pilav ve kandil simidi dağıttı. Aynı akşam Ankara Kuğulupark'ta çadırlar yeniden kurulurken, Eskişehir’deki ve İzmir Gündoğdu Meydanı'ndaki çadırlara yenileri ekleniyordu. 
 
6 Haziran'da Ankara, Adana gibi illerde ve İstanbul'da Gazi Mahallesi ve Beşiktaş'ta polis müdahalesi yüzünden çatışmalar sürerken, Türkiye'nin en büyük meslek örgütlerinden Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Türk-İş, Hak-İş, Memur Sen de tavır açıklamak zorunda kaldı. Siyasi iktidara yakınlıklarına rağmen eylemlerin basıncını hisseden bu örgütler, Bülent Arınç'ın söylemlerine paralel olarak eylemlerin çevre duyarlılığıyla gelişen kısmına desteğini açıklarken, direnişin marjinal gruplarca saptırıldığını söylemesi tepkilere neden oldu. Fethullah Gülen de aynı gün bir açıklama yaptı, eylemcileri “Çerik çürük hale gelmiş, enkaz halinde bir nesil” diye nitelendirdi. Bu açıklamalar karşısında, Gezi Parkı'nda ve isyanın boy verdiği her yerde barış, kardeşlik ve özgürlük rüzgârları esiyor, zorbaya ve zorbalığa karşı direniş ve dayanışma daha da büyüyordu. Eylemcilerin siyasi tepkileri mizah ve sanatsal yaratıcılıkla birleşiyordu. Bunun en güzel örneklerinden biri de Kardeş Türküler'in hazırladığı, Başbakan'ın sözlerine nispet yapan “Tencere Tava Havası” adlı şarkı oldu. Bu orantısız zekâ ürünü tepkilerin ve yaratıcılığın devamı gelecekti. Taksim Meydanı'nda Sezen Aksu, Grup Yorum, Can Bonomo, Sertap Erener, Mor ve Ötesi, Duman'ın da aralarında olduğu sanatçı ve grupların katılımıyla yapılacak olan konser Gezi şehitleri nedeniyle iptal edilirken, onun yerine Galatasaray Lisesi önünden başlayan kitlesel bir yürüyüş yapıldı. 
 
7 Haziran Cuma günü Gezi Parkı'nda Antikapitalist Müslümanlar cuma namazı kıldılar. Başta Ezilenlerin Sosyalist Partisi üyeleri olmak üzere sol, sosyalist çevreler de onların etrafında bir koruma duvarı oluşturdu. 
 
Taksim Meydanı'nda hep bir ağızdan tek bir duygu ve sesle dile gelen yığınlar, siyasal iktidarın karşısında gerçek bir politik özne ve irade olmuştu. Her konu ve gündem anında siyasal bir tavra ve ortak cevaba dönüşüyordu. Siyasi iktidarın üzerindeki baskı da artıyordu. 7 Haziran'ın ilk saatlerinde Afrika gezisinden dönen Erdoğan, AKP'nin örgütlediği fiili bir miting ve gövde gösterisiyle karşılandı. Buradaki konuşmasında Gezi eylemlerinden “Faiz lobisini” sorumlu tutan Erdoğan, bundan sonraki günlerde de karşı mitingler örgütleyerek siyasi bir hamleye girişecekti. 
8 Haziran Cumartesi Taksim'in en kitlesel günlerinden biri oldu. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe Trabzonspor taraftarlarının çağrısıyla yüz binler Taksim Meydanı'nı doldurdu. Akşam saatlerinde Çarşı grubunun kitlesel bir yürüyüşle alana girip meşalelerle tribün gösterisi yapması, coşku ve zaferi doruğa çıkardı. Aynı saatlerde İzmir Gündoğdu Meydanı'nda 100 binden fazla kişi meşaleli gösteri gerçekleştiriyordu. Ankara'da da Kızılay, Güvenpark ve Kuğulupark'ta gösteriler sürüyordu. Bu muhteşem direniş ve şölen havası ile siyasi moral gücü karşısında siyasi irade yarışına girme ve yanıt verme ihtiyacı duyan AKP 15 Haziran'da Ankara'da, 16'sında İstanbul'da miting yapma kararı aldı. 
 
SALDIRILAR VE DİRENİŞ
 
 
9 Haziran günü Taksim'de yüz binlerin katıldığı bir miting yapıldı. Taksim Dayanışması'nın çağrısıyla yapılan mitingde Gezi direnişinde şehit düşenler anıldı. Meydan, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganıyla inliyordu. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu eylemcilere sıcak mesajlar vermeye çalışırken, alana müdahale edilmeyeceğini söylüyordu. Aynı gün Ankara'da karşı mitingde konuşan Başbakan Erdoğan, “Bu meydanları anarşistlere, teröristlere mi bırakacağız” diyerek Gezi eylemcilerini hedef aldı ve Taksim'e dönük saldırı tehdidinde bulundu. Bu yönde talimatlar verdiği ve hazırlıkların başlatıldığı da iki gün içerisinde anlaşılacaktı. 
Taksim Komünü ve direnişin meşruluğu ve haklılığı ile kararlı direnci karşısında topyekûn bir saldırıyı göze alamayan iktidar adım adım uygulayacağı bir müdahaleye girişti. Eylemlerin ve eylemcilerin meşruiyetine leke sürmek üzere yalan propagandalara da başvuruyordu. Buna göre, güya Dolmabahçe civarında eylemciler içki içip başörtülü bir kadına saldırmıştı. Başbakan dahil bütün AKP erkanının sarıldığı bu iddiaya yandaşların dışında inanan olmadı. Yalan ve kurgu olduğu sonraki günlerde görüntülerle de kanıtlandı. Ne var ki siyasi iktidar alana müdahale etmeyi kafasına koymuştu. 
 
Böylece 11 Haziran sabahı Taksim'e yönelik polis müdahalesi başladı. Başbakan'ın hedef gösterdiği pankart ve flamaların AKM'den ve anıttan toplanması amacıyla yapıldığı söylenen bu müdahalede Taksim Meydanı ve Gezi Parkı gaz bombasına boğuldu. Meydan boşaltılırken SDP il binasını basan polis 59 kişiyi gözaltına aldı. Polis müdahalesi karşısında ESP ve SDP'li sosyalistler başta olmak üzere çok sayıda kişi direnişe geçti. Taksim Meydanı ve civarı saatler boyunca çatışmalara sahne oldu. Çatışmalar sırasında en ilginç karelerden biri “Sapanlı Teyze” olarak simgeleşen kadın direnişçinin görüntüsüydü. Gezi Parkı'na müdahale olmayacağı söylenmesine rağmen polis Gezi Parkı'na da yoğun bir şekilde gaz bombası attı. Bu müdahaleyi Çağlayan Adliyesi'nde protesto eden 49 avukat da gözaltına alındı. Akşam saatlerinde polis AKM önüne çekilince kitle yeniden Taksim Meydanı'na girerken, Ankara ve İzmir başta olmak üzere bir çok kentte protesto ve destek yürüyüşleri yapıldı.
 
Polis müdahalesinin ardından 12 Haziran'da park ve meydan yeniden toparlandı. Devrim müzesi, kütüphane, bostan, mutfak ve market yeniden düzenlendi. Park merdivenlerinde oturma eylemi başlatıldı. Park çevresinde güvenlik amacıyla insan zinciri oluşturuldu. Parka dönük saldırılar coğrafya genelinde protesto edilmeye devam ediyordu. Ankara, İzmir, Denizli, Bursa gibi illerde avukatlar gözaltına alınan meslektaşları için eylemler yaptı. Uluslararası alandan da tepkiler geliyordu. Avrupa Parlamentosu Gezi gündemiyle toplandı. Avrupa ve Amerika'dan Birleşmiş Milletler'e kadar birçok ülke ve kurumdan yapılan açıklamalarda polis şiddeti kınanıyor, barışçıl gösteriler karşısında çok sert tutum alan iktidar eleştiriliyordu. 
 
Aynı gün Başbakan'ın 11 kişilik Gezi Parkı heyetiyle görüştüğü söylendi ancak bu heyet, eylemcileri temsil etmediği gerekçesiyle eleştiri konusu oldu. Bu görüşmenin ardından AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik Gezi Parkı için referandum yapılabileceğini söyleyerek, tepkileri hafifletmeye çalışıyordu. Ardından Başbakan, Necati Şaşmaz, Hülya Avşar ve Hasan Kaçan'la görüştü ama görüşmecilerin yaptığı açıklamalar eylemcilerin tepkisini çekti. Devlet ve hükümet yetkililerinden peşpeşe açıklamalar geliyordu. İstanbul Valisi Avni Mutlu eylemcilerin ailelerine seslenerek “Çocuklarınızı buradan alın!” dedi. Annelerin yanıtı gecikmedi. Ertesi gün el ele tutuşarak Gezi Parkı etrafında güvenlik zinciri oluşturan anneler çocuklarına desteğini gösterdi. 
 
Eylemlerin bir an önce sonlanmasını isteyen Başbakan Erdoğan, 13 Haziran gecesi Taksim Dayanışması heyeti ile görüştü. Taksim'de ise Gezi şehitleri anması vardı. Piyanist Davide Martello üst üste iki gece Taksim Meydanı'nda piyano çalmaya başladı.
 
Gece yarısından sabahın dördüne kadar Başbakan'la görüşen Taksim Dayanışması heyeti tartışmak ve ortak bir karar almak üzere Gezi Parkı'na döndü. Parkın 7 farklı yerinde eşit söz hakkı temelinde forumlar yapıldı. Bu sırada bir ölüm haberi daha geldi. Ankara'da 1 Haziran günü polis tarafından silahla vurularak komaya giren Ethem Sarısülük yaşamını yitirmişti. Ethem, 3. Gezi şehidi oldu. 
 
İSYANIN DÖNÜM NOKTASI
 
15 Haziran Cumartesi günü isyan için yeni bir dönüm noktası oldu. Başbakan Erdoğan Ankara Sincan'da düzenlediği mitingde; ertesi gün İstanbul’da yapacakları miting öncesinde, Taksim'in boşaltılmasını istedi, aksi halde zorla boşaltılacağını söyledi. Bu gözdağının ardından akşam saatlerinde Taksim Meydanı ve Gezi Parkı'na dönük polis saldırısı başladı. Müdahale bu kez, o güne dek yaşananlardan çok daha şiddetliydi. Çoluk çocuk, yaşlı genç, savunmasız demeden amansız bir şiddet uygulayan polis kısa sürede alanı ve parkı boşalttı. Kitle Harbiye yönüne çekilmek zorunda kaldı. 
 
Polis müdahalesine karşı direniş de aynı kararlılıkla sürüyordu. Çok sayıda eylemci yaralanmış ve çevredeki otellere sığınmak zorunda kalmıştı. Ancak polis, revir olarak kullanılan Divan Otel'in içi dahil açık ve kapalı her yere gaz bombası atıyordu. TOMA'lardan sıkılan sularda deriyi yakan kimyasallar kullanılıyordu. Yaralılara müdahale eden gönüllü doktorlar polis tarafından kelepçelenerek gözaltına alınıyordu. Harbiye-Mecidiyeköy hattındaki müdahaleye jandarma birlikleri de katılmıştı. Yüzlerce insan hastanelere kaldırıldı. Bütün coğrafya genelinde protestolar yükseldi. İstanbul'un semtlerinde ve Taksim civarındaki direniş ertesi günün sabahına kadar kesintisiz sürdü. Eylemciler barikatları aşa aşa, çatışa çatışa alana ulaşmaya çalışıyordu. 
 
Emekçi semtlerde de eylemler şiddetleniyordu. Ezilenler ilçe ilçe, semt semt direniyordu. İşte bu semtlerden Okmeydanı'nda, sabah ekmek almak için evden çıkan 14 yaşındaki Berkin Elvan başından gaz fişeğiyle vurularak komaya girdi ve aylarca yaşam mücadelesi verdi. 
 
 
17 Haziran'da sendikaların Taksim'de miting yapma çağrısıyla meydan yeniden kuşatmaya alındı. Polis, Taksim'e çıkan bütün yolları kapatmıştı. Direnişçiler tüm kararlılıklarına rağmen Taksim'e giremedi. Böylece 15 Haziran'daki saldırıdan sonra Taksim'de alan hakimiyeti ve komün deneyimi son buldu. 17 Haziran, eylemlerin düşüşe geçtiği ve başka biçimlere evrildiği bir dönüm noktası oldu. O akşam AKM'nin önünde hiç konuşmadan ve hareket etmeden duran performans sanatçısı Erdem Gündüz'ün “Duran Adam” eylemi hızla yayılmaya ve etkili olmaya başladı. Aynı günlerde Eskişehir ve İzmir'de de çadır direnişlerine polis müdahalesi yaşandı ve direnişlerin yönü değişmeye başladı.
 
18 Haziran sabahı ise ev ve kurum baskınları yaşandı. Siyasi iktidar Gezi İsyanının intikamını almak için harekete geçmişti. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya gibi illerde isyan süresince öne çıkan Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin üye ve yöneticilerinin evleri ile parti binaları basıldı ve çok sayıda sosyalist gözaltına alınarak tutuklandı. Bu tutuklama ve gözaltı furyası da direnç damarlarını kurutamadı. 
 
Aynı gün Ankara'da Ethem Sarısülük'ün vurulduğu yerde “Duran Kadın” eylemi başladı. Duran insan eylemleri siyasi tepki ve direniş ruhunu diri tutuyor, “Biz buradayız” diyordu. Bu hareket on yılların birikmiş özlemlerini ve mücadele gücünü dışa vurmuştu. İnsanlar hayallerine dokunmuş, o hayalleri yaşamıştı. Öyle bastırılmayla birden sönecek değildi. 
 
 
GEZİ RUHU
 
Nitekim eylemlerin yönü yerel alanlara çevrildi. Yerellerde ve mahallelerde park forumlarına dönüştürülerek direniş ruhu ve mücadele canlı tutuldu. 18 Haziran'da Beşiktaş Abbasağa ve Kadıköy Yoğurtçu Parkı'nda toplanan forumlar ertesi günden itibaren İstanbul'un birçok ilçesine ve diğer illere yayıldı. İstanbul'da 51, Ankara'da 13, İzmir'de 9 farklı yerde forumlar toplanıyordu. Doğrudan demokratik dayanışmaya dayanan forumlar bir yerde mahalle meclisi özelliği de taşıyordu. Gezi İsyanı ve Taksim Komününün geliştirdiği her değer ve kazanım bu forumlarda yaşatılıyordu.
 
Öte yandan, eylemcilerin siyasal sahneden çekilmeye niyeti yoktu. 22 Haziran'da Taksim'de Gezi şehitleri anıldı. Ellerinde karanfillerle alana gelen binlerce insan yine polisle çatıştı. Artık her toplumsal eylem ve gündem Gezi isyanının manyetik etki alanındaydı. Her eylem önce Gezi isyanının örgütlediği duyarlılığı harekete geçiriyordu. İşte Gezi ruhunun dört bir yanda kol gezdiği bu günlerde, 28 Haziran günü Diyarbakır Lice'de kalekol yapımını protesto eden eylemcilere ateş eden özel harekâtçılar Medeni Yıldırım'ı vurdu. Medeni Yıldırım Gezi ruhuyla hemen sahiplenildi ve İstanbul'dan Diyarbakır'a bir direniş köprüsü oldu. Kadıköy'de binlerce kişi “Diren Lice” sloganıyla toplanarak eylem yaptı. 
 
Sonraki günler ve haftalar boyunca eylemciler ve Taksim Dayanışması Taksim'e ve Gezi Parkı'na çıkma ısrarını sürdürdü. Bu süreçte Ramazan ayı dolayısıyla Antikapitalist Müslümanların çağrısıyla 9 Temmuz'da Yeryüzü Sofrası adıyla bir iftar sofrası kuruldu. Alana çıkamasalar da İstiklal Caddesi boyunca kurulan bu sofrada Gezi isyancıları yine bir aradaydı ve Gezi ruhunu yaşatıyor, dayanışmayı büyütüyordu. Gezi direnişinin sürdüğü en özgün mücadele alanlarından biri yaralı direnişçilerin, bilhassa komada olanların yaşama tutunma mücadelesiydi. 2 Haziran gecesi Eskişehir'de öldüresiye dövülerek komaya sokulan 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz 37 günlük direnişinin ardından, 10 Temmuz günü yaşamını yitirdi. Ali İsmail 5. Gezi şehidi olmuştu. 14 yaşındaki Berkin Elvan'ın yaşam savaşı sürüyordu.
 
Gezi isyanından sonra muazzam bir duyarlılık ve siyasi kararlılık gelişmişti. Halka sorulmadan yapılan ve itirazlara rağmen sürdürülen her proje hemen protestoların konusu oluyordu. Bu protestolar Gezi ruhunu yansıtıyordu. Eylül ayında Ankara'da hukuk dışı bir oldubittiyle ODTÜ arazisinden yol geçirmeye çalışan Ankara Büyükşehir Belediyesi, ODTÜ'lü öğrencilerin ve halkın tepkisiyle karşılaşmıştı. Onların direnişine diğer illerden de destek geliyordu. İşte bu destek eylemleri de Gezi direnişinin devamı olarak görülüyordu. Bu eylemlerde Hatay'da bir ölüm daha yaşandı. Kafasına gaz bombası isabet eden 22 yaşındaki Ahmet Atakan Gezi şehitlerine katıldı. 21 yaşındaki Hasan Ferit Gedik ise 29 Eylül'de Maltepe Gülsuyu Mahallesi'nde uyuşturucu çeteleri tarafından öldürüldü. Gezi şehidi sayılan Hasan Ferit de Gezi ruhuyla sahiplenildi. Polis şiddetinin son kurbanı ise Berkin Elvan'dı. 16 Haziran günü başından vurularak komaya giren 14 yaşındaki Berkin yaşama 269 gün tutunabildi. 11 Mart 2014 tarihinde hayatını kaybeden Berkin, ertesi gün İstanbul'da 1 milyondan fazla kişi tarafından uğurlandı. Diğer illerde ise onu selamlayan yüz binler Gezi ruhuyla adalet arayışını sürdürüyordu. 
 
Gezi İsyanında polis şiddetinin kurbanı olanlar bu kadarla sınırlı değildi. İsyan boyunca farklı tarihlerde polisin attığı biber gazından etkilenerek yaşamını yitirenler vardı. Ankara'da 47 yaşındaki İrfan Tuna, İstanbul'da 88 yaşındaki Selim Önder, 50 yaşındaki Zeynep Eryaşar ve 37 yaşındaki Serdar Kadakal bu şekilde yaşamını yitirdi. Mehmet İstif ise Mersin'de polisin direkt ağzına biber gazı sıkmasıyla dilkökü kanserine yakalandı ve 13 Mayıs'ta hayatını kaybetti. Onlarca eylemci de hedef alınarak atılan gaz kapsülleri ve plastik mermiler sonucu yaralandı. 12 eylemci gaz fişeği nedeniyle gözünü kaybetti.
 
Gezi İsyanına dair veriler de gösteriyor ki bu isyan bu coğrafyanın en büyük toplumsal başkaldırısıydı. Akılları ve vicdanları birleştirip ayaklandırdı. İsyancıların orantısız zekası, eylemlerdeki ve söylemlerdeki yaratıcılığı ile neşesi dillere destan oldu. Değme mizahçıları kıskandırdı. Ayaklanmayı sürükleyen ana kitle 90 kuşağı gençlerdi ve bu kuşağın hiç de apolitik olmadığı açığa çıktı. 
 
İsyanın en önemli dinamiği kadınlar oldu. Kadın özgürlük mücadelesi bütün dinamikleriyle isyanda sahne aldı ve ona kendi rengini kattı. Çevreciler, Çarşı başta olmak üzere taraftar grupları, kent yoksulları, işçiler, memurlar, esnaflar, Aleviler, demokrat mütedeyyinler, Kürtler, Türkler, Araplar, bilcümle ezilenler, ağırlığını sol ve sosyalist güçlerin oluşturduğu geniş yelpazedeki politik örgütler ve gruplar isyana kendi taleplerini taşıdı. Despotik, hak hukuk tanımaz iktidara karşı siyasi özgürlük isteğinde birleştiler. İsyana emekçi halk karakterini verdiler.
 
İsyan, Bayburt dışında kalan 80 ilin tamamına yayıldı. Resmi verilere göre toplam 5 bin 532 eylem ya da etkinlik yapıldı. Bu eylemlere 3 milyon 500 bin civarında kişi katıldı. Polis müdahaleleriyle ölenlerin yanı sıra 8 bin 163 kişi yaralandı, bunlardan bir kısmında kalıcı hasarlar oluştu. 3 bin 584 kişi gözaltına alındı. Ancak çok sayıda gözaltının resmi kaydı olmadığı için gerçek rakam bundan çok daha fazlaydı. 189 kişi tutuklandı, ki bunların ağırlıklı kısmı ESP'li sosyalistlerdi. 5 bin 653 eylemci hakkında 97 dava açıldı. Gezi davaları da mücadelenin bir alanı oldu. Mahkemelerde Gezi İsyanının haklılığı ve meşruluğu sonuna kadar savunuldu. Bu davaların büyük çoğunluğu beraatle sonuçlanacaktı. 
 
Gezi İsyanı siyasi atmosferi bütünüyle değiştirdi. Siyasi iktidarın eskisi gibi yönetemediği ve halkı ikna edemediği koşullarda ezilenler de eskisi gibi yönetilmek istemediğini eylemlerle ortaya koydu. Siyasi iktidarın üzerinde basınç oluşturdu, iktidar bloğunu çatlattı. Ezilenlerin bir siyasi irade olarak kendisini ortaya koyduğu ve her yeni gündemde bu tavrını yansıtarak iktidarı sınırladığı bir siyasi dönemin kapısını araladı. Bilinçleri uyardı, bir zihniyet devrimi yarattı. 
 
Taksim Komünü deneyimi ise bir hayali gerçeğe dönüştürdü. Eşit, özgür ve adil bir yaşamın mümkün olduğunu herkese gösterdi. Sonrasında forumlarla ve park dayanışmalarıyla süren bu deneyim, halkın mahallesini, kentini ve kendini yöneteceği, bu konularda birinci dereceden muhatap olacağı bir siyasi duyarlılığın ve örgütlenmenin temeli oldu. 
 
Bugün Gezi ruhu her yeni gündem ve eylemle yeniden sahne almaya devam ediyor. Bunun bir ayağı Gezi şehitlerinin faillerinin ve siyasi sorumlularının cezalandırılması için adalet mücadelesi olarak sürüyor. Bir diğer ayağı da politik özgürlüklerin kazanılması mücadelesidir. Gezi bu yolu açtı ve milyonları seferber etti. Ancak Gezi İsyanında hep beraber haykırıldığı gibi, bu daha başlangıçtı. Gezi ruhu, eylemdeki ve söylemdeki yaratıcılığı ve siyasi atılımcılığı ve direnişçiliğiyle sürüyor.
 
*Yazı Ali Haydar Saygılı'nın Ceylan Yayınları'ndan çıkan "Ayaklanmalar Çağı" kitabından alınmıştır.