19 Nisan 2024 Cuma

Gazeteciler 'Türkiye'de gazetecilik ve basın özgürlüğü'nü tartıştı

CPJ, Ben Gazeteciyim, DİSK Basın-İş, ÇGD, ÖGİ, RSF, Basın Konseyi ve Article 19'un desteğiyle İstanbul Gönen Hotel'de, "Türkiye'de gazetecilik ve basın özgürlüğü"nü tartıştı.
Pen International, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Ben Gazeteciyim, DİSK Basın-İş Sendikası, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Özgür Gazeteciler İnisiyatifi, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), Basın Konseyi ve Article 19 kurumlarının desteğiyle Gönen Hotel'de "Türkiye'de gazetecilik ve basın özgürlüğü" konulu panel düzenlendi. 
 
İki oturum şeklinde yapılan panelin ilk oturumunda, "Haberin peşinde ama tehdit altında" başlığı tartışıldı. Moderatörlüğünü Avukat Hürrem Sönmez'in yaptığı oturumda, gazeteci Ahmet Şık, Milliyet gazetesinden Gökçer Tahincioğlu, Posta gazetesinden Timur Soykan, Diken'den Tunca Öğreten, PEN International'dan Sarah Clarke konuşmacı olarak katıldı. 
 
Oturumda ilk olarak söz alan diken.com.tr gazetesi çalışanı gazeteci Tunca Öğreten, gözaltına alınma sürecini anlatarak, "Deniz Yücel ile görüşmem suç sayıldı. 6 kişi yargılanıyoruz. 6'sının da suçlaması birer paragraf. Ceza vermemeleri gerekir diye düşünüyorum ama verecekler" dedi.
 
ŞIK: BASKILAR YENİ DEĞİL
 
Cumhuriyet gazetesi çalışanı gazeteci Ahmet Şık da içinde bulundukları dönemde ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün çok tartışıldığı bir dönem olduğuna dikkat çekti. Basına yönelik baskıların ve gazetecilerin tutuklanmasının Türkiye'de yeni bir şey olmadığını ifade eden Şık, "Kürt medyasında çalışan 30 meslektaşımız öldürüldü. Korkunç yöntemlerle yapıldı. Bugün gazetecilerin yaşadığı şiddet sıklıkla tartışılıyor olsa da aslında geçmişten gelen bir şiddet söz konusudur. İşten çıkarılma, öldürme, susturma, gazetelerin bombalanması bunların hepsini yaşadık. En son Hrant Dink cinayeti yaşandı" diye ifade etti. Doğan medyasının satılmasına değinen Şık, bununla da toplu bir susturulmanın gerçekleştiğini aktardı. Şık, "80 milyon nüfus var ve binlerce gazeteci var. 100'ün üzerinde gazeteci tutuklu ama alternatif olarak sayacağımız çok az medya kuruluşu var. Bu vahim bir tablo" dedi.
 
'DİRENMEYE DEVAM EDECEĞİZ'
 
DBP'li belediye eşbaşkanlarının, HDP eş genel başkanları ve seçmenlerin, Boğaziçi üniversitesi öğrencilerinin tutuklamasına değinen Şık, bunların hepsinin de ifade özgürlüğüne girdiğini ifade etti. Şık, "Cezaevlerinde gazeteci sayısı her zaman fazlaydı, bu dönem daha fazla. Ama umutlu olmamız lazım. Bu baskılara rağmen bu kadar gazeteci direniyor ve mücadele ediyor olması umut verici. Direnmeye devam edeceğiz" diye konuştu.
 
SOYKAN: BEYEFENDİ RAHATSIZ OLUYOR
 
Son 4 yılda Türkiye'de gazetecilik anlamında karanlık bir dönemin yaşandığını belirten Posta gazetesinden Timur Soykan, "Önceden de sansür vardı ama bu geldiğimiz aşama bambaşka bir şey. Bir manşet attığımızda hoşlarına gitmediyse 'beyefendi (Erdoğan) rahatsız oldu' deniliyor. İşte medya iktidara göre şekillendiği vakit komik duruma düşüyor. Erdoğan'ın tek adam ilerleyişi ve suçların artmasıyla birlikte medyadaki baskının boyutu da arttı" dedi. Oto sansür meselesine de değinen Soykan,  son süreci kast ederek, "Bu süreç başladığında örgütlenmiş olsaydık, direnme mekanizmasını kurmuş olsaydık, belki bugün bunları yaşamazdık" dedi.
 
Daha sonra PEN International'dan Sarah Clarke skype üzerinden panele bağlandı. Bağlantının ardından toplantı soru cevap ile devam etti.
 
Konferansın ikinci oturumu Gazeteci Uğur Güç, bianet.org'dan Nadire Mater, Özgür Gazeteciler İnisiyatifi'nden Hakkı Boltan, Dilbilimci yazar Necmiye Alpay ve Agos gazetesi yazarı Pakrat Estukyan "Türkiye'de gazetecilik ve basın özgürlüğü" başlığını tartıştı.
 
'GAZETECİLERİN İÇERDE OLMASI ÖRGÜTSÜZLÜKTEN KAYNAKLANIYOR'
 
Gazeteciliğin suç olmadığını ama bugün 160'ın üzerinde gazetecinin içerde olduğunu belirten gazeteci Uğur Güç, bu kadar gazetecinin içerde olmasının nedeninin gazetecilerin örgütsüzlüğü olduğunu söyledi. Güç, "1980'lerden sonra 60'lardaki örgütlülük hızlıca bitirildi. Sendikalar basından uzaklaştırıldı. 90'lardan sonra iktidar kendine göre bir basın alanı oluşturarak devam etti" diye ifade etti.
 
'SENDİKALAR GÜÇLÜ OLSAYDI BU DURUMDA OLMAZDIK'
 
Bianet.org proje danışmanı Nadire Mater de "Bütün dünyada medya bir sorun. Gazeteciler öldürülüyor ve hapse atılıyor. Gazetecilerin içerde olması demokrasinin artı ya da eksi işareti de olmayabiliyor" diyerek Türkiye'nin durumunun daha çok katmanlı olduğuna işaret etti. "Gazeteciler ne kadar örgütleniyorlar" diye soran Mater, sendikaların olduğunu ancak üyelerinin olmadığını söyledi. Sendikalardaki üyelik sorunlarına değinen Mater, "Şu kurum olursa ben gelmem, bu kurum olursa ben gelmem ya da bu kurum yer alacak gelmem deniliyor. Bu bizim eski bir problemimiz" diye ifade etti. Mater, bunların ayrıca aşılması gerektiğini de kaydetti. "Gazeteciliği tartışırken, 90'larda daha mı iyi, daha mı kötüydü. 80'leri kimse anlatmıyor. Aslında 80'ler de çok kötü bir dönemdi. 80'ler öncesi de kötüydü. Her dönemin kendine göre kötü yanları vardır" diyerek, Türkiye'de güçlü bir sendika olmadığı için bu tür sorunların yaşandığını dile getirdi. Mater, "Sendikaları değiştirmek dönüştürmek gerekir. Böyle toplanabildiğimize göre pek çok işi yapacak güçteyiz" dedi.
 
'KONUŞMAKTAN ÇEKİNİYORUZ'
 
"Örtmece" kelimesinin "gerçekliğin örtülmesi" anlamına geldiğini ifade eden dilbilimci ve yazar Necmiye Alpay de basının içinde olduğu durumu "Bir örtmeceyle karşı karşıyayız" şeklinde tanımladı. Alpay, "Bunlar dönem dönem artıyor, netleşiyor. Ama her zaman iktidarların kullandıkları bir biçimleme yöntemidir" diye ifade etti. Alpay, "Kürt sorunu denilince benim dikkat çekemeye çalışacağım gazeteciliğin iç sorunudur. Farklı olmasa da bir çeşit kenara itilen gazeteciler" diye kaydetti. "Ülkenin iktisat durumunu anlamak için marjinal verilere bakılmalıdır" diyen Alpay, "Özgür basında da marjinal verilere bakılmalıdır" dedi.
 
Kürt meselesinin 30 yıldır marjinal mesele olduğunu kaydeden Alpay, şöyle devam etti: "Çoğu zaman söz konusu yapılmıyor. Konuşulmuyor ya da konuşmaktan kaçıyoruz. 90'lı yıllarda gazetecilik anlatıldığı zaman Özgür Gündem ve onun geleneğindeki gazetelerin kapanması akıllara gelir. Ancak bununla birlikte bunlar gazete midir diye bir soru oluşuyor. Basına yönelik baskılar konuşulduğunda bunlardan hiç bahsedilmiyor. Cezaevindekiler de gazeteci değiller 'terörist' oldular. 'Özgür Gündem gazetesi gazete midir değil midir?' diye soruyoruz. Mecbur olduğumuzda sözünü ediyoruz. Bugün de aynı şey geçerlidir. Buna değinmesek asıl meseleye değinmiş olmayacağız."
 
'TERİMLER ARASINDA BİR ANLAŞMAZLIK VAR'
 
Alpay, "Ana akım medya Kürt meselesini konuşmadığı sürece özgür olamaz. Böyle bir gerçek yanı da var. Kürt sorunu ve özgürlük deyince bunun içine Kürtçe dili de giriyor. Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat yasaklandı" diye kaydetti. Alpay, 2 gün önce Özgür Gündem'den 2 kişinin tutuklandığını hatırlattı.
 
Terimlerin kullanım şekline de değinen Alpay, "Hukuken büyük bir problem, hatta neredeyse çıkmaz bir terim var. Oda 'terör' ve 'terörist' kavramlarıdır. Türkiye'nin bu konudaki tanımlamasıyla Avrupa tanımları birbirine uymuyor. Bu bir dil meselesidir. Sonuçta terimler belli anlamlarla yaşarlar. Avrupa Birliğinde müzakereler sürecinde bir çatışma ortaya çıkıyor. Türkiye kendi terimiyle hareket etmek istiyor, Avrupa ise kendi terimleriyle hareket etmek istiyor. Büyük bir dil, kavram, zihniyet bulanımı içerisindeyiz. Ufukta bunun bir çözümü bulunmuyor" diye belirtti. Alpay şu ifadeler ile konuşmasını sürdürdü: "Öldürmek fiilinden kaçmak için 'etkisiz hale getirmek', 'ölü ele geçirmek', 'şehit' kavramları kullanılıyor. Aynı toplumun bireyleri birbirini öldürüyor. 'Şehit namirin' ve 'şehitler ölmez' şeklinde karşımıza çıkıyor."
 
'DAĞITIM ALANI EN BÜYÜK SORUN'
 
Agos gazetesi yazarı Pakrat Estukyan da "Gazeteciliğin işlevi haberleşmedir. Bugün ise tirajların düşüşünden bunu görebiliriz, insanların haber alma olasılığı gazetelerde azaldı" dedi. Gazetecilik okuyan gençlere ilişkin konuşan Estukyan, "Bu gençler mezun olduklarında nasıl bir dünya hayal ediyorlar. Gazeteciliği tercih ederken ana akımda torpile gireceğini ve iyi bir yere geleceğini mi düşünüyor. Yoksa hapishaneden hapishane beğenirim diye mi hazırlanıyor. Bunları çok düşünüyorum" ifadesinde bulundu. Gazetelerin tekelleşmesinden söz eden Estukyan, "Bugün gazetenin tekelleşmesi söz konusu ama dağıtım sistemi en büyük sorundur. Şimdi İstanbul'un birçok yerinde Agos gazetesi bile göremiyoruz. Gazete İstanbul'un sınırlı yerlerinde bulunuyor. Ulusal dağıtım ağına girmemiz için de bastığımız gazetelerinin 3 katını basmamız gerekiyor ve geri dönüşünü sineye çekmemiz gerekiyor. Bu bütün Türkiye'de basın için bir sorundur" diye ifade etti.
 
'KURUMLAR ARASI İLETİŞİM KOPTU'
 
Özgür Gazeteciler İnisiyatifi Sözcüsü Hakkı Boltan ise Türkiye'deki gazeteci kurumları ve bölgedeki gazeteci kurumları arasında iletişim kopukluğundan bahsetti. Boltan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Devlet her şeyi paralaştırdı. Paranın devletleştiği yerde çalışmanın bir önemi yok. Özel ve devlet sektöründe çalışırsam ne olur diye soruluyor. Ama özel sektör diye bir alan yok. Özel sektörler de devlet olmuştur."
 
'RAPORLARI ORTAKLAŞTIRMALIYIZ'
 
Özgür Gündem ile dayanışma için yapılan Genel Yayın Yönetmeni kampanyasından söz eden Boltan, "Bu devleti korkuttu. Bu nedenle de saldırdı. Özgür Gazeteciler İnisiyatifinin 192 üyesi cezaevinde. Buradakilere sorsak birkaç isim sayılacak. Diğerleri bilinmiyor. Bunun için diyoruz ki saklı olanı açığa çıkarmalıyız. Açıkta olanı açığa çıkarmanın anlamı yoktur. Ahmet Şık zaten ortada onu tekrar açığa çıkarmak yerine, açıkta olmayanları ortaya çıkarmak gerekir" dedi. "Birbirimizi kabul eder sorunlarımızla ilgilenirsek basını büyütüp özgürleştireceğimizden kimsenin şüphesi olmamalıdır" diyen Boltan, TGS'nin tutuklu gazetecileri sınırlı sayıda verdiğini belirterek, bu sınırlandırmanın yapılmaması gerektiğini ve yapılan raporların ortaklaştırılması gerektiği önerisinde bulundu. 
 
Soru cevap bölümünün  ardından panel sona erdi.