17 Mayıs 2024 Cuma

Evrim Kızılırmak yazdı | Kadınlar özgürlüğe!

Bu koşullar içerisinde sosyalist kadınların görevi, kadın kitleleri içerisinde bedenimize, kimliğimize, emeğimize yönelik sömürü politikalarına karşı öfkeyi açığa çıkaracak ajitasyon ve propagandayı örgütlemek, emekçi kadın kitleleri arasında sistematik ve sürekli bir çalışma yapmak, rejimin kadın cinsine yönelik politikalarına karşı ses yükseltmek, ezilen sınıfa mensup erkekleri saflaştırmak ve yedeklemek, cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadeleyi yükseltmektir.

Sezen Aksu'nun "dilini koparmaktan", "kafasına sıkmaktan" söz eden açıklamalar, Ezgi Mola'nın tecavüz faili Musa Orhan'a karşı attığı twitten dolayı linç edilmesi ve ceza alması, Gülşen'in, Melisa Sezen'in kıyafetlerinin ve Melek Mosso'nun konuşmalarının "ahlak dışı" bulunması, Aynur Doğan'ın Kürt kimliğine yönelik linç kampanyasının başlatılması ve konserlerinin yasaklanması AKP'nin son dönemdeki kadın düşmanlığını gösteren politikalarına yeni çarpıcı örnekler oldu.

Faşist rejim, kadınlara geri adım attıramadıkça, aralarındaki dayanışmayı bozamadıkça daha da erilleşiyor, dili çürüyor. Erdoğan'ın Gezi'de sokağa çıkanlara "sürtük" demesi bunun son örneği oldu. Kadınlar başta gelmek üzere ilerici, devrimci muhalefeti teslim alamadıkça, sonu yaklaştıkça öfkesi artıyor, istediği düzeni kuramıyor, aile ve nüfus politikalarını uygulayamıyor. Bürokratlarını, yandaşlarını kadınların "bekçisi" olarak atıyor. Bu politikaları hayata geçirmek için önümüzdeki dönemde cins savaşını "ahlaklı-ahlaksız" saflaşmasıyla, kendi varlığını kadın emeği, bedeni ve kimliğinin sömürüsüyle güvencelemeye çalışıyor. Bundan dolayı belirlediği toplumsal cinsiyet rollerini reddeden kadınların varoluş hakkını ve yaşaması için gerekli olan maddi olanakları elinden almaya çalışıyor. Onların kendisine biat etmesini bekliyor. AKP iktidarı kadına sadece iyi bir eş, anne ve hizmetçi olma rolü biçiyor. Kendinden ve kendince "ahlaklı" olmayan, "kutsal aileyi" korumayan kadının katlini vacip görerek cinsiyetçi politikalarını meşrulaştırmaya çalışıyor.

Faşist erkek egemen rejim kadın cinsine karşı yürüttüğü bu savaşta bir taraftan kendi tabanını yeniden konsolide etmek, diğer taraftan kadınları saflaştırarak karşı karşıya getirmek istiyor. Örneğin, konserini yasakladığı bir kadının karşısına bir başka kadını çıkarıyor. Bunu yapmak için bazı "milli-yerli kadınları" görev başına davet ediyor. Erkek egemenliğiyle işbirliği yapan kimi kadınlar -Seda Sayan, Işıl Karaca vs.- davete icabet ederek bu dümene su taşıyor. Faşist rejim bu sahtelikle kadınların rızasını üretmeye çalışıyor. Böylece kadınların bütün sosyal, kültürel, ideolojik, siyasal, ekonomik yaşamlarını denetim altına alarak erkek egemen rejimi kurumsallaştırmak, düzenin kadınlar üzerindeki erkek tahakkümünü sürekli kılmak istiyor.

Yeri gelmişken söyleyelim, Seda Sayan gibi sarayın gönüllü hizmetkarlığına soyunanlar, kadın bedeni ve özgürlüğü üstünden oynanan bu "kanlı" oyunun suç ortağıdır. Kadın dayanışması ve birlikteliğinden uzaklaşan her hareket erkek egemenliğinin gölgesinde yürümektir. Onun kılıcı olmaktır.

Cins savaşında erkek egemenliği önce kadının dilini, bedenini, emeğini ve kimliğini gasp eder. Önce nasıl giyindiğine, oturduğuna, güldüğüne, ne söylediğine, kaç çocuk doğuracağına, kiminle evleneceğine karışır. Dolayısıyla tutsak etmenin ve köle yapmanın yolları aranır. Erkek egemenliği kurumsallaşırken kadınlara en ufak söz, yaşam ve iktidar alanı bırakılmaz. Seda Sayan gibiler muhteşem bir "özgürlük" dünyasında sanarak kendini kandırır. Kadın özgürlük mücadelesi artık bu "işbirlikçiliği", "omurgasızlığı" kaldırmıyor. "Ahlaklı kadın" maskeleri ile kadınları köleleştiren, nesneleştiren, öldüren, tecavüz eden rejimin yanında yer alan kadınlar da düzenin erkek sahipleri kadar suçludur. Faildir.

2023 yılına doğru ilerlerken faşist rejim, kendi tabanını ve yandaşlarını sıkılaştırarak kadın düşmanı politikaları meşrulaştırmaya çalışıyor. "Kutsal aileyi ve makbul kadını yaratarak" erkek egemen rejimi-heteroseksist aile yapısını kurmak ve cinsler arası saflaşmaya götürmek istiyor. AKP tüm hazırlığını kadının adının olmadığı, köle olduğu bir sistemi kurmaya yöneltmiş durumda. Bundan dolayı önümüzdeki dönemde AKP iktidarı kadın kazanımlarına yeni saldırılar, soruşturmalar, gözaltılar, tutuklamalarla kadın hareketinin önünü kesmeye çalışırken, medyası, trolleri, Diyanet Başkanı, yandaş "sanatçılarıyla" kadınları teslim alma, biat ettirme, susturma ve korkutma politikasıyla ilerlemek isteyecektir. Bu anlamıyla önümüzdeki dönem bakımından politik islamcı faşist erkek egemen rejimin cins savaşının yönü ve içeriği; kadın bedenine ve LGBTİ+'lara yönelik olacaktır. Bu koşullar içerisinde sosyalist kadınların görevi, kadın kitleleri içerisinde bedenimize, kimliğimize, emeğimize yönelik sömürü politikalarına karşı öfkeyi açığa çıkaracak ajitasyon ve propagandayı örgütlemek, emekçi kadın kitleleri arasında sistematik ve sürekli bir çalışma yapmak, rejimin kadın cinsine yönelik politikalarına karşı ses yükseltmek, ezilen sınıfa mensup erkekleri saflaştırmak ve yedeklemek, cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadeleyi yükseltmektir.

Tüm bu kadın düşmanlığı çığırtkanlıklarına, lince, ötekileştirme, eril dile, ayrıştırma ve saflaştırma politikalarına karşı kadınlar itaat etmeyeceklerini, susmayacaklarını ve korkmadıklarını her yerde haykırmaya devam ediyor. Erkek egemen rejimin amacına ulaşmasını engellemek, kadın kitlelerinin mücadele çizgisini yükseltmekle, birikmiş öfkesini ve isyanını örgütlemekle mümkündür. Ancak o zaman bu tahakkümcü erkek egemen rejim yenilecektir.

Faşizmin en çok korktuğu şey kadınların özgür olmasıdır. O zaman önümüzdeki dönem, faşizmin korkusunu büyütelim. Hep birlikte, dayanışmayla erkek egemen rejime karşı özgürlük mücadelesini yükseltelim.