2 Mayıs 2024 Perşembe

ESP Eş Genel Başkanları: En küçük kıvılcım isyan ateşini yakabilir

2022 yılında Kürt halkı, işçi ve emekçiler, kadınlar, dünya ezilen halkları bakımından yaşanan gelişmelere ilişkin ETHA'ya konuşan ESP Eş Genel Başkanları Gümüştaş ve Tümüklü, ezilen halkların direnişlerine dikkat çekti. Seçimlere ilişkin şu değerlendirmede bulundu: "Halklarımızın gerçek antifaşist seçeneği, faşist şeflik rejiminden kurtulmak için sandıkta da sokakta da kararlı ve militan bir direnişi yükseltmek, faşist rejimi yıkarak yerine işçi emekçi iktidarını yaratma görüş açısıyla siyasal mücadeleyi örgütlemektir."

2022 yılının son günlerinde Paris'te Kürt özgürlük mücadelesine yönelen ikinci katliam saldırısını yaşadık. Önümüzde seçimler var. İşçi sınıfı, emekçiler, kadınlar, dünya ezilen halkları bakımından nasıl bir yılı geride bıraktığımızı, 2023 yılında yaşanacak seçimlerde nasıl tutum alınması gerektiğini Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanları Özlem Gümüştaş ve Şahin Tümüklü ile konuştuk.

Gümüştaş ve Tümüklü sorularımıza şu yanıtları verdi:

KÜRT HALKININ SİYASAL VARLIĞI ORTADAN KALDIRILMAK İSTENİYOR

Paris'te yaşanan katliamın ardından partiniz bunun bir MİT-kontra saldırısı olduğunu söyledi. Bu katliamı ve katliamın ardından gelişen harekete ilişkin değerlendirmeniz nedir?
Şahin Tümüklü:
Yapılış tarzı, zamanlaması, hedefleri değerlendirildiğinde organize bir katliamla karşı karşıyayız. IŞİD'e karşı savaşta simgeleşmiş bir kadın komutan olan Evîn Goyi'nin doğrudan hedeflenmesi, katliamın yapıldığı sokağın seçimi ve Kürtlerin toplandığı mekanlara saldırı bunun organize bir iş olduğunu gösteriyor. 9 Ocak 2013'te Sakine Cansız dahil 3 Kürt devrimci yurtseverin katledilmesi organizasyonuyla benzemektedir. İlk katliamda, müzakere döneminde faşist devlet Kürt özgürlük hareketini bir çizgiye çekmeye, iradesini kırmaya çalışıyordu. İkincisi ise Suruç katliamından bu yana süren topyekun bir saldırı ve imhaya yönelen konseptin parçasıdır. Bu topyekun saldırı, Kürt halkının siyasal varlığını tümden ortadan kaldırmayı hedefliyor.

Katliama karşı başta Kürt mültecileri olmak üzere Türkiyeli antifaşist kuvvetlerin, Avrupalı devrimci ve antifaşist grupların, kadınların ortak hareketi son derece yerinde olmuştur. Ezilenler, emekçiler kendi yaşamlarına ve geleceğine sahip çıkmak için sokağa çıktı. Katliamın suç ortaklarını teşhir etti. Bu aslında yaşam hakkı ekseninde varlığını koruma, bir çeşit özsavunma yaratmanın ifadesidir. Irkçılığa, imha-inkara isyan etmek, ezilenlerin şiddetini üretmek meşrudur. Bunun dışındaki her söylem ya da kınama dili Kürt halkının imha ve inkarı politikasını desteklemek anlamına gelir. Bu isyanın ortaya çıkardığı bir politik eksen de enternasyonalist bir isyana evrilmesi ve emperyalizmin merkezlerinden birinde mültecilerin, o ülkenin antifaşistlerinin, kadınların, devrimci sosyalistlerinin yan yana gelmesidir.

SÖMÜRGECİ SAVAŞ PLANI DİRENİŞLE BOZGUNA UĞRADI

Yıl boyunca Türkiye, Güney Kürdistan ve Rojava'da Kürt halkına yönelik saldırılar sürdü. Öncelikle bu saldırılara ilişkin kısa bir değerlendirme yapmanızı istiyorum? Ardından, Kürt özgürlük mücadelesine emekçi sol hareketin aldığı tutum üzerinde duralım...
Özlem Gümüştaş:
AKP-MHP faşist bloku; Güney Kürdistan'da süren mücadeleyi ezmek, Kuzey ve Doğu Suriye'deki halkçı iktidarı tasfiye etmek, Kürt özgürlük hareketinin Kuzey Kürdistan ve Türkiye'deki tüm mevzilerini dağıtmak hedefli bir savaş politikası uyguluyor. 2015'den bu yana süren bu sömürgeci savaş planı direnişle bozguna uğradı. Şimdi bir kez daha, hava saldırısı, suikastlar, taktik nükleer bomba ve kimyasal silah kullanımı ile yeni bir düzeyde yoğunlaşıyor. NATO, sömürgecilerin arkasında. Rusya'dan Irak'a geniş bir cephe burjuva Türk devletiyle anlaşma halinde. Faşist inkarcı sömürgeciliğin Kürtlerle yürüttüğü bu savaşta hedeflediği sonucu elde etmesi; savaşının bundan sonrasının Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da devrimcilerin, antifaşistlerin, demokratik direniş kanallarının tümden susturulması amacıyla yürütülmesi demek. Bu tabloya rağmen demokratik kuvvetler, devrimci ve antifaşist partiler, gruplar, birleşik platformlar sessizliği kırabilmiş değil.

Şahin Tümüklü: Egemen şovenizmle dövüşmekten imtina eden ve hatta kemalizmin emekçi sol içindeki uzantısı olarak görmemiz gereken TKP ve Sol Parti ile simgeleşen bir eksen var. Bunlar birliği esasen HDP'nin merkezinde tuttuğu 3. cephe siyaseti ve hedeflerinden kaçmanın bir formülü olarak işletiyor. Sosyalist Güç Birliği adıyla emekçi sol örgütler içinde sosyal şovenizmin doğrudan temsilcileridir. Egemen rejimin sömürgeci karakteri bunlar için özel bir sorun değildir. İkinci kesimde ise son dönemde seçim tartışmaları ile daha fazla şekillenen HDP ile hareket etme isteğindeki örgütler geliyor. Emek ve Özgürlük İttifakı olarak bir araya gelen bu yapılar bir ve aynı şekilde davranmıyor. Kendi hedeflerine uygun olarak Kürt sorunu ve onun örgütlü mücadelesiyle ilişkileniyorlar. Bu ittifak kurulurken kendisini bir mücadele odağı olarak ortaya koysa da şu ana kadar çıkan pratik bunu somutlamıyor. Üçüncü kesimde ise her türden katliama, tutuklama ve saldırılara, hedef haline gelmeye rağmen Kürt özgürlük mücadelesi ile yan yana gelenler var. Hem HDP/HDK'de hem de BMG'de politik mücadele etmeye çalışan stratejik ittifaklar ve birlikler bulunuyor. Örgütsel darlıklara ve saldırılara karşın sokakta tecritten kimyasal silah kullanımına, hapishanelerdeki faşist kimliksizleştirme saldırısından Kürtlerin katledilmesine kadar temel bütün noktalarda yan yana gelmeye, tutarlı bir demokratlıkla yürümeye çalışıyorlar.

İŞÇİ SINIFI FİİLİ GREV, FABRİKA İŞGALLERİ İLE DİRENDİ

Yeni yıla sendikasız işçilerin direnişleriyle girmiştik. Yılı, sendikalaştıkları için işten atılan ve direnen işçilerin direnişleriyle kapatıyoruz. Sınıf mücadelesindeki bu gelişmeleri değerlendirebilir misiniz?
Özlem Gümüştaş:
İşçi sınıfının İstanbul'dan Antep'e, Hopa'dan İzmir'e kadar çok sayıda fiili grev ve direnişte kazanımlar elde ettiği 2022 yılının ilk yarısı, son birkaç yılın toplamından daha fazla grev ve direnişin yaşandığı bir dönem olarak kayıtlara geçti. Sendikasız işçilerin direnişi çoğunlukla ücret talepliydi. Bazı direnişlerin regl izni talebi gibi kadın kazanımlarını da içeren talepleri vardı. Cins ve sınıf talepleri iç içe geçti. Bu direnişler fiili meşru temelde yapıldı, çoğunluğu kazanımla sonuçlandı. Böylece sınıfın içinde yeni bir mücadele dönemi boy verdi. Yılın ikinci yarısında daha çoğalan TİS ve sendikalaşma mücadeleleri ve direnişleri oldu. Farplas, Migros depo, ETF, Ağaç AŞ fiili meşru zeminde yapılan direnişlerdi, işgal ve bir dizi zengin direniş biçimleri örgütlendi. Şimdi Bekaert işçileri, TİS talepleri ve grev hakkını savunmak için yasağa rağmen grevde.

İşçi sınıfının belirli bir bölüğü kapitalist sömürü düzenine, yoksulluğa, sefalet ücretlerine, işsizliğe, örgütsüzleştirmeye karşı harekete geçiyor. Fiili grev, fabrika işgalleri, yürüyüş ve gösteriler bu işçilerin ortak mücadele çizgisini oluşturuyor. İşçi sınıfı uzlaşmacı sendikal bürokrasiyi eylemle aşıyor. Eylemler sınıf dayanışması pratiğiyle ilerlese de henüz bir birleşik işçi hareketi yönü kazanmış değil. Bu hareketin yaratılması da politik öncülerin görevi.

AİLE ERKEK EGEMENLİĞİNİN YENİ DÜZEYDE ÜRETİLDİĞİ YAPIDIR

Siyasal iktidar "aile" üzerinden hem kadınlara hem de LGBTİ+'lara yönelik saldırılarla ne amaçlıyor?
Şahin Tümüklü: Aile; siyasal iktidar için her şeyden önce rıza üretiminin sağlandığı, erkek egemenliğinin yeni düzeyde üretildiği ve buna bağlı toplumsal rollerin sürdürüldüğü bir yapıdır. Politik islamcı düzenin kurulması ve sürdürülmesinde aile bu nedenle çok temel bir yerde duruyor. Rejim kendi politik islamcı toplumsal düzen tahayyülü ekseninde toplumsal saflaşma ve kutuplaşmanın yaratılmasını sürdürmek istiyor. Bununla kendi tabanını, o tabanın tarikat cemaat örgütlenmesini beslediği bir saflaşmayı sürdürmek istiyor.

KADINLAR GERİ ADIM ATMADI, SOKAKTA DİRENDİ

Türkiye ve dünyada gelişen kadın özgürlük mücadelesi ve kadınların birleşik mücadelesi ekseninde bir değerlendirme yaparsanız neler söylersiniz?
Özlem Gümüştaş: Türkiye'de ve dünyada kadına yönelik şiddet, kürtaj yasağı, ücret eşitsizliği, giyim-yaşam tarzına dönük müdahaleler karşısında kadınların özgürlük mücadelesi kitlesel biçimde gelişiyor. Bu mücadele toplumsal meşruiyet alanı ve militanlığı ile erkek egemenliğinin ve faşist erkek egemen iktidarların alanını daraltıyor, geniş bir toplumsal saflaşma yaratıyor. Kadınlar ayaklanmalarda ön saflarda yer aldıkları gibi, en son İran ve Rojhilat'taki devrimci ayaklanmada gördüğümüz üzere büyük bir toplumsal ayaklanmanın kaldıracı oluyor.

2022'de kadınlar dünyada ve Türkiye'de; Afgan kadınlarla enternasyonal dayanışma örmek, Nagehan Akarsel'i sahiplenmek, İran ve Rojhilat'ta kadın isyanı ile başlayan ayaklanmayla eylemli dayanışma kurmak konularında bir pratik ortaya koydu. Boyutlanan cins çelişkisi ve yükselen kadın isyanı Türkiye'de rejimi krize sokan temel mesele ve kadınlar toplumsal mücadele gündemleriyle daha çok buluşarak birleşmenin ve ilerlemenin pratik öncülüğünü yapıyor. Kadın hareketi; açlık, yoksulluk, işsizlik karşısında süren işçi direnişlerinde boy gösterdi, Farplas'ta Pas South'ta direnen kadın işçilerle sistematik dayanışma örgütledi; hapishanelerde koyulaşan tecrit, yaygınlaşan hak gaspları karşısında hasta tutsak Aysel Tuğluk'un tahliyesi için bir araya geldi; savaş ve işgal politikaları karşısında tutum açıkladı, Şebnem Korur Fincancı etrafında sömürgeci savaş politikalarına pratik tutum aldı. Ailenin güçlendirilmesi politikasıyla, devlet bürokratından yargısına istismar savunusu, yaşam tarzı dayatmasıyla, faşist baskı ve yasaklarla her düzeyde kadınlara savaş ilan eden faşist rejime karşı 25 Kasım'ı militan bir direniş anına çevirdi. Geri adım atmama kararlılığını, birleşik mücadele gücünü ve direnişçi dinamiğini sokakta ortaya koydu.

EN KÜÇÜK KIVILCIM İSYAN ATEŞİNİ YAKABİLİR

2022 yılında ekonomik ve siyasi krizin derinleşmesi ve Avrupa'da dahil pek çok ülkede faşist, diktatöryal yönetimlere karşı gelişen eylemler, halk ayaklanmaları yaşandı. Sosyalizm hayaleti dünyada dolaşıyor diyebilir miyiz?
Şahin Tümüklü: Ayaklanmalar devrimin güncelliğinin en somut verisi. Bu bize yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği, yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemediği somut durumunu gösteriyor. Buna bir de ezilenler ve emekçilerin eskisi gibi yaşamak istemeyişi eklendi. Bunun en çarpıcı verilerinden birisi Fransa'da katledilen Kürtler için mülteciler, antifaşistler, kadınlardan oluşan bir toplamın Paris'i kilitleyen isyanıdır. Bu, Fransa'daki banliyö isyanlarında, ABD'deki George Floyd isyanında kendini gösterdiği üzere mültecilik-göç hareketlerinin bir sonucudur. İran'da politik islamcı erkek egemenliğine karşı kadınların başlattığı ve idam tehdidine rağmen süren isyan, Belucilerin, Azerilerin isyana katılımı, faşist molla rejimine karşı eskisi gibi yönetilmek istemediğinin dışavurumudur. Artık en küçük bir kıvılcım bir ülkede hatta Arap Baharında olduğu gibi bir bölgede isyan ateşini yakabiliyor.

Devrimin güncelliğinin bir diğer halkası ekonomik göstergeler ve bunun sonuçlarında verilidir. 2008 krizinden bu yana varoluşsal kriz yaşayan kapitalizm, artık krizini çözme kapasitesini yitirdi. Sınıfsal uçurum ve kölece sömürü uç noktada. 2009'da en zengin 385 kişi dünya nüfusunun yarısı kadar servete sahipti. Bugün sermayenin merkezileşmesi o kadar arttı ki, sadece 26 kişinin serveti dünyanın yarısının servetine eşit. Son 4 yılda 500 milyondan fazla insan bu kölece yaşam koşullarına, savaşlara, faşist devletlerin baskılarına karşı emperyalizm merkezlerine mülteci olarak akıyor. Devrim bir heyula değil, çok canlı bir biçimde güncel ve mümkündür. Bugün bakımından eksik kalan şey bu hareketleri bir iktidar hedefiyle yönlendirebilecek kapasite ve dirayete sahip devrimci önderliğin yaratılamayışıdır. Rojava devrimi bu bakımdan 21. yy. devrimleri için son derece önemli bir devrimci önderlik deneyimidir.

SEÇİMLERE BAĞLI GÖRÜŞ AÇISI KAZANMAYA YETMEZ

Bir süredir en çok konuşulan konu seçimler. Yaşanan tüm gelişmeler seçimlere bağlanıyor. Öncelikle buna katılıyor musunuz? AKP-MHP iktidarının gitmesi için yapılan en geniş ittifak zemini önermelerine ne diyorsunuz?
Özlem Gümüştaş: Faşist rejimin savaş politikalarının, katliam saldırılarının, faşist baskı ve yasakların tümden seçim sürecine bağlanması siyasal yaklaşımın zaaflı yanı. Direnişçi tüm özneleri bastırmak hem savaşın hem de seçim stratejisinin güncel amacı. Fakat AKP-MHP faşist blokunun Kürt halkı ve kazanımları ile savaşı bundan daha geniş bir zeminde cereyan ediyor. Burjuva Türk devletinin yapısal krizinin bir unsuru olan Kürt sorunu faşist rejim lehine çözülmek isteniyor.

Rejimin kaderini tayin edici bir savaş yaşanıyor. Bu savaşım ve katliamlarda CHP/Millet İttifakı da iktidar ile yan yana tutum alıyor. Bu tabloda seçimlerle bağlı bir görüş açısında durmak; kazanmaya da kazandığını korumaya da yetmez. İktidarın savaş, suikastlar, cihatçı çeteler eliyle gerçekleşen kitle kıyımları yoluyla iç savaş pozisyonu alışı karşısında seçimle sınırlanmayan bir mücadele pratiğinin yaratılması en yaşamsal görev. AKP-MHP faşist blokundan kurtulmak ve bunun gerektirdiği ittifak gücünü ortaya çıkarmak da bu görevin yerine getirilip getirilemeyeceğine bağlı.

Bu tablo, faşist rejimden kurtulma isteğinin yerine neyin konulacağını somutlayan bir stratejiyi ve bunun ittifak gücünü inşa edebilmeyi gerektiriyor. Bu; Cumhur İttifakı'ndan kurtulmak adına burjuva restorasyoncu Millet İttifakı'na yedeklenme seçeneğini dışlar. Aynı zamanda 'en geniş ittifak' gayesiyle ve fakat iktidar hedefinden yoksun, bir çeşit toplumsal ağ/muhalefet çizgisi türünde yan yana gelişi de dıştalar. Halklarımızın gerçek antifaşist seçeneği faşist şeflik rejiminden kurtulmak için sandıkta da sokakta da kararlı ve militan bir direnişi yükseltmek, faşist rejimi yıkarak yerine işçi emekçi iktidarını yaratma görüş açısıyla siyasal mücadeleyi örgütlemektir.

EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI KENDİ ADAYLARIYLA ÇALIŞMA YÜRÜTMELİ

Seçimlerden beklentiniz nedir? Emekçi sol hareket bu seçimlere nasıl yaklaşmalı?
Şahin Tümüklü: 2015'den bu yana süren topyekun saldırı ve tasfiyeci kuşatma emekçi sol örgütlerde örgütsel daralma, kadro erozyonu, kitlelerden kopuşla beraber kimi geri eğilimler yarattı. Etkisizleşen, biraz nefes almaya ihtiyaç duyan emekçi sol 'gerçeği' oluştu. Tam da bu zeminde Sosyalist Güç Birliği gibi özünde sosyal şovenist, CHP angajmanı yapılar var. Diğer yanda burjuva ittifakın makul ve makbul bir adayı olursa destekleriz diyen popülist sol siyaset kulvarları var. Emekçi sol kendi varoluşunu seçimler ve 'Erdoğan gitsin de...' hedefine indirgeyemez. Bu, kendini gereksizleştirmedir. Seçim sürecini faşist rejimin yıkılmasının mümkün olduğunun kavramasına hizmet edecek bir politik çalışma olarak ele almak gerekir. HDP eksenindeki EÖİ genişleterek güçlendirilmelidir. EÖİ'nin kendi bağımsız adayları ve seçim hedefleriyle, kendi gücüne bağlı bir seçim çalışması yapması gerekir. Burjuva ikinci blokun ve CHP'nin emekçi sol mücadele güçleri bakımından teşhiri yapılmalı; onun rejim bekçisi, devlet partisi ve katliamlar tarihindeki rolünü bıkmadan usanmadan emekçilere, ezilenlere anlatacak bir çalışma hedeflenmelidir. Emekçilere, ezilenlere burjuva faşist düzende onun restore edilmesinin fayda sağlamadığını anlatmalı, 'devrim mi, düzen içi restorasyon mu?', 'burjuva cumhuriyet mi halk cumhuriyetler birliği mi?' vb. eksenlerinde ideolojik mücadeleyi yükseltmeliyiz.