Elif Bera Yüksel yazdı | Balık baştan kokar: Habertürk operasyonu ve erkek şiddeti
"Balık baştan kokar" der halkımız; baş kokmaya başladı mı çürümenin ilk emareleri erkek şiddetidir. Habertürk TV'ye yapılan operasyonda konu edilen tüm isimler buna delalettir. Görünen o ki AKP, Suriye yağması ya da Kürt katliamı sırasında istediklerini söylemesi karşılığında Mehmet Akif Ersoy'a sınırsız bir erkek şiddeti alanı açmıştı. Çıkarları ters düştüğü ilk anda ise lağım kendiliğinden patladı.
Günlerdir sokak ortasında bir lağım taşmışçasına Habertürk televizyon kanalına dönük operasyonu izliyoruz. Dalga dalga yayılarak ilerliyor; AKP'nin iç klik çatışmasında kişilerin güncel siyasi çıkarlarına uymayan herkesi de içine katarak kabarıyor. Mehmet Akif Ersoy'un gözaltına alınması ve tutuklanması ile kitlelerin gündemine giren operasyon saatler içerisinde burjuva medyanın diğer kanatlarınca bir magazin çukuruna dönüştürüldü. Operasyonun hedefinde esasen kimlerin olduğunun, neden tertiplendiğinin, hangi siyasi çatışmaların sonucu olduğunun bastırılması için özel olarak kullanılan üçüncü sayfa haber dili ile kişiler ve olaylar bulamaç haline getirildi. Tüm bu bilinçli kargaşa içinde operasyona konu edilen Mehmet Akif Ersoy başta olmak üzere erkeklerin işledikleri cinsel suçlar hasır altı edildi, bunun burjuva medyadaki yaygınlığının sözü dahi açılmak istenmedi. Aksine başta bir başka kadın sunucu olan Ela Rümeysa Cebeci ismi vasıtasıyla iktidarın siyasi operasyonu pornografik bir hikayeye dönüştürüldü. Burjuvazinin arsız ilişki ağı dedikodu malzemesi olarak sunularak esas çıkar peşinde olan klikler gizlendi. Milli İstihbarat Teşkilatının medya ayağı olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın jetindeki gazeteci çemberinin merkezinde olan, Hakan Fidan'ın özel görev ilişkisi kurduğu Mehmet Akif Ersoy'un eylemleri yerine herhangi bir ekran figürü olan kadın sunucu Ela Rümeysa Cebeci'nin kimle ne zaman buluştuğu, kimle kaldığı, ne giydiği servis edilmeye başlandı. Tüm kokuşmuş, uyuşturucuya batmış ilişki ağıyla, AKP sözcüsü sözde gazeteciliği ile Ela Rümeysa Cebeci'nin bu yazıda savunulacak bir yanı yoktur; burada onun eylemi herhangi tartışmanın konusu haline getirilmeyecek. Mesele onun bu çürümenin "herhangi" bir parçası olduğunun anlaşılmasındadır. Bugün ise ismi operasyonda açığa çıkan siyasi çelişkilerin üstünü kapatan, kanal içerisinde ayyuka çıkan erkek şiddetini örten bir karakter olarak öne sürülmektedir.
"Balık baştan kokar" der halkımız; baş kokmaya başladı mı çürümenin ilk emareleri erkek şiddetidir. Habertürk TV'ye yapılan operasyonda konu edilen tüm isimler buna delalettir. Dosyanın başlangıç düğümünü Kasım Garipoğlu oluşturuyor. Garipoğlu soyismi bize Münevver Karabulut'u vahşice katleden Cem Garipoğlu'ndan tanıdık. Kasım Garipoğlu katilin kuzeni. Cem Garipoğlu'nu aylarca saklayan, yoksul bir genç kadın olan Münevver'in ailesini tehdit eden, hala Cem Garipoğlu'nu hapishaneden kaçırdıklarına dair dedikodularla Münevver'in ailesine huzur vermeyen köklü bir burjuva aileden söz ediyoruz. Kesilesice köklerinin bir ayağı da medyada, Habertürk TV'de bulunuyor. Operasyonda şüpheli olarak addedilen para trafiğinin kesişim noktasında Kasım Garipoğlu var. Ortağı olan Gökalp İçer ise bu soruşturmadan daha uzun süredir tutuklu. Neden mi? Kadın avukat Göksu Çelebi'nin uyuşturucu koması nedeniyle hayatını kaybetmesi olayında fail. Lağımdan çıkan her erkeğin bir kadını taciz, tecavüz, şantaj, tehdit ettiğine ilişkin yeni bir anlatı geliyor. Bu açıdan Mehmet Akif Ersoy gözaltına alındığının ilk saatlerinde geçmiş dönemde onunla çalışma arkadaşlığı yapmış kadın gazetecilerden açıklamalar gelmesi şaşırtıcı değil. Bir dönem patronu Mehmet Akif Ersoy olmuş olan kadın gazeteciler Nur Köşker ve Tuğçe Acar, sistematik tacize uğradıklarını açıkladı. Mehmet Akif Ersoy başta olmak üzere Habertürk TV erkek yöneticilerinin ekran önünde oldukları anlarda kıyafetlerine özel olarak müdahale ettiklerini, uyuşturucu ve seks ortamına dahil olmadıklarında işlerinden olduklarını, bunları teşhir ettikleri takdirde canlarıyla tehdit edildiklerini açıkladılar. Görünen o ki AKP, Suriye yağması ya da Kürt katliamı sırasında istediklerini söylemesi karşılığında Mehmet Akif Ersoy'a sınırsız bir erkek şiddeti alanı açmıştı. Çıkarları ters düştüğü ilk anda ise lağım kendiliğinden patladı.
Faşist şefin koruyucu kalkanı ortadan kalkınca ilk nefeste kadınlar uğradıkları erkek şiddetine, baskı ve mobbinge dair konuştu. Kadın gazeteciler bu taciz sarmalının uzun yıllardır herkes tarafından bilindiğini, kanal yöneticilerinin onları susturmaya çalıştığını da duyurdu. Herkesin gözü önünde devletin kadrolu failleri özel olarak parlatılıyordu. Kadın gazetecilerin anlatımları ve operasyonun servis edilmesiyle ortaya çıkan iç ilişkiler bulamacı aynı zamanda burjuva medya tekelinde kadınların konumunu da tekrar gösterdi. Kadın gazeteciler yalnızca ekranda duracak "süs" olarak ele alınıyor, medya patronlarının eğlencesine malzeme edilmek isteniyor, bunu reddedince tekel tarafından eziliyor ve meslek dışı bırakılıyorlar.
AKP, bu operasyonu kendi dışında gelişen gelişigüzel bir "ahlaksızlık" hikayesi olarak sunmaya çalışıyor. Bu yolla tasfiye operasyonunun burjuvazinin hangi kanadı çıkarına yapıldığını kapatıyor. Burjuvazi içi yer kapma çatışması öylesi şiddetlenmiş durumdaki bu tasfiyenin gereklerini ancak kitleler önünde bu kadar kokuşmuş hikayeler sunarak yerine getirebiliyorlar. Özellikle kadın bedenini bu hikayelerin merkezine oturtuyorlar. Kadınların tüm yaşamlarının didik didik magazin malzemesi yapılarak servis edilmesi, açığa çıkan ilişkilerin "bireysel sapkınlıklar" olduğuna inandırmaya hizmet ediyor. İzinsiz çekilmiş taciz içerikli videolar, mesaj içerikleri, fotoğraflarla magazin yoluyla kadınların bedenine saldırı devam ediyor. Faşist ‘80 darbesi sonrası Yeşilçam'da açığa çıkarılan "erotik film furyası"nı AKP tam olarak aynı motivasyonla kukla yazarları eliyle yapıyor. Saptırma ve bulandırma için sabah magazin kanallarından sosyal medyadaki trol hesaplarına tüm olanaklar seferber ediliyor. Herkes ellerini kavuşturmuş Sabah yazarlarının servis ettiği, Ela Rümeysa Cebeci'nin hangi ünlü ile videolarının olduğu haberini dinliyor.
Burjuvazinin ahlakı tam da operasyonla açığa çıkanlardır; varlığının kirişi kadının beden ve emek sömürüsüne dayanır, hedefi bu sömürüyü daha fazla derinleştirmektir. Bu zeminde sınıfsal karakterini bir yanıyla da erkek şiddeti oluşturur. Burjuvazinin temizi yoktur. Habertürk operasyonu ile kitlelerin gözüne sokulanlar istisna değil kaidedir. Mehmet Akif Ersoy tam da temsil ettiği sınıfın temsilcidir. İşçi sınıfının yükselişine karşı saldırıya tutuşan antikomünist, faşist bir babanın evladı, MİT'in sadık medya ayağı olarak sınıfının gereklerini en son da uyuşturucu skandalı ile parlayarak tam olarak yerine getirmiştir. İnkara ve sömürgeciliğe karşı canfeda mücadele veren Kürt halkının temsilcilerine "terörist" demesi, onlarca gazetecinin tutuklanmasına değil tepki göstermek üstüne buna ön ayak olması onun ne idüğünün belli olduğunu çoktandır gösteriyordu. İşçi sınıfı ve ezilenlerin yanında değil tam cephesinde sesiyle, sözüyle, eylemiyle konum alanlar tam da böyledir.
Asalak sınıfın bunca çürüyüşü elbette ki onları omuzlarında taşıyan biz ezilenlerin de sırtını çürütüyor. Burjuvazinin en görünür organı olan medyanın tablosundan görüldüğü üzere erkek şiddeti kopmaz bir şekilde bu çürümeye bağlı. El ele gidiyorlar. Bu noktada burjuvazinin iç çatışmalarını teşhirde erkek şiddetinin rolünü vurgulamak, bu yanıyla da teşhir konusu haline getirmek bizlere düşüyor. Ömrünü ezilenlere düşmanlıkla geçirmiş Mehmet Akifler karşısında proleter ahlakın en ileri yanlarına yaslanmaya; kadın cinsiyle dayanışma, yoldaşlaşma, kadın özgürlüğü için mücadelede gönüllülüğü artırmaya ihtiyaç var. Kadınları yalnızca sömürü ve eğlence unsuru olarak ele alan burjuvazinin pratiklerinden ne kadarının proleter saflara yansıdığı bizler için göz kulak açık olunması gereken bir yerde duruyor.