Ebru Yiğit yazdı | Yaşamın içinden bir kitap Haliç
Erkan Salduz'un ilk öykü kitabı "Haliç", birbirinden renkli insanları evimize misafir ediyor. Doğal, yaşamın içinden, bazen kurnaz, bazen sakar, bazen de şanssız birbirinden farklı insanların yaşamından küçük kesitler sunuyor. Politik mizah bakımından kendine has diliyle siyasetin gündelik hayattaki nüvelerini satırlara döküyor.
"Nuri Abi... Siyasete girişi, dükkanına parti bayrakları asmakla başladı. Akabinde partinin organize ettiği kahvaltılara koli koli ampul taşıyarak siyasetle olan münasebetini geliştirdi. Bunu pek çok kişi garipsedi, en çok da eşi Hayriye Abla itiraz etti. 'Nuri, börek çörek yapayım. Her seferinde kahvaltıya ampul, kablo, kapı zili götürmek nedir, gülerler sana' dese de Nuri Abi hiç oralı olmadı. 'Sen politikadan ne anlarsın?' deyip bildiğini okumaya devam etti."
Yaşam şahsına münhasır ve birbirinden farklı insanların yolunun tesadüfen kesişmesinden oluşuyor gibi görünse de, aslında politik ilişkiler bütünüdür. Nasıl mı? Çok uzaklara bakmaya gerek yok. Hepimiz Yadigar gibi mahallemizde bir anda zengin olanların yaşamını azıcık gözlemlesek yeter. Sevdiği kıza hediye almak için kolay yoldan para kazanmak isteyen Yadigar, bizzat kendi deneyimi ile öğreniyor burjuva siyaseti. Elbette bir Türk filminde yaşamıyor ve hikayenin sonunda zengin olmak yerine, işi ehline bırakmayı öğreniyor. "Para ve siyaset ilişkisini en iyi elektrikçi Nuri abi kavramıştı" diyen Yadigar, kendi büyüme serüvenini kah gülerek kah geriye dönüp o günlere iç geçirerek anlatıyor bize.
Yadigar büyürken hayalleri durur mu? Onlar da büyüyor. İki hayalinden en azından birini gerçekleştirmek için bu defa emeğine güveniyor. Emek sermaye çelişkisini deneyimleyip bir taraf seçecek kadar kapitalizmin çarklarına girmeye yaşı elvermese de bir ustanın yanında çırak oluyor. Sovyet, kızıl komünist, bankacı, tefeci, Hitler, Nazım gibi birçok kelime dağarcığına ekleniyor. İş kurmak isteyen bir çocuğun sınır tanımazlığı ile ilk işini kuruyor. Belki bugün sahilde sesini duyduğumuz yüzlerce çocuktan biriydi Yadigar'ın sesi: "Ay çekirdeği ister misiniz?"
Ceylan Yayınları tarafından yayımlanan Erkan Salduz'un ilk öykü kitabı "Haliç", birbirinden renkli insanları evimize misafir ediyor. Doğal, yaşamın içinden, bazen kurnaz, bazen sakar, bazen de şanssız birbirinden farklı insanların yaşamından küçük kesitler sunuyor. Politik mizah bakımından kendine has diliyle siyasetin gündelik hayattaki nüvelerini satırlara döküyor.
"Güneş, usul usul yükselerek surların burçlarına vuruyordu. Haliç dingindi, masmavi bir çarşafı andırıyordu. Acıların, sevinçlerin, aşkların, savaşların, yokluk ve yoksulluğun binlerce yıllık tanığıydı. Tarihin dehlizlerinde ona dair nice giz vardı. Günışığına kavuşan sırlar, sakladıklarının yanında hiçbir şeydi. Kilitli bir sandık gibiydi. Her sabah sularını ısıtan güneşle parıldıyordu şehrin en güzel yerinde. Tersanede vurulan her çekicin çıkardığı ses, onun yürek atışıydı; dalga dalga yayılırdı şehre. Şairlerin dizelerinde, ressamların tuvallerindeki sayısız renkti."
Haliç'in surlarında, kayıkların gölgesinde ne kadar anı vardır bilinmez, ama Erkan Salduz, kimilerini bizlerle tanıştırmayı seçmiş. Bir atık kağıt işçisinin arabasının sesinden anlatmış bazen, bazen yeni yetme bir muhabirin kayıt cihazından. Kentsel dönüşümün dönüştürmeye gücünün yetmediği, hala mekanik komşuluk ilişkilerine direnen mahalle sakinlerini, çok da sakin olmayan fabrikalardaki makinaların arasında yaşamdan koparılan çocuk işçilerin korkusunu ya da kelimenin gerçek anlamıyla kendi hapishanesini yapan insanların hikayesini yazmış Erkan Salduz. Haliç kadar renkli, Haliç kadar gerçek ve Haliç kadar yaşamın dışına itilmiş olanların yaşamının ta içinden yazmış.
Yaşamın siyahı, beyazı ve grisi vardır. Erkan Salduz'un hikayelerinde de mizah, hüzün ve öfke var elbette. Gülerken yarım kalan bir tebessüm, 'yargı dağıtacakken' bir an gelen 'aferin sana iyi yapmışsın' hissi ya da 'al işte böyle olur' dedirten kimi anlar var. Dört duvarın sınırlarını aşıp hayatın gözlerinin içine bakıyor Salduz ve gördüğünü bizimle paylaşıyor. Onun gözlerine görüneni okuyor, okuduğumuzu kendi gözlerimizde canlandırıyoruz.
"Doktor Barış, yarım sayfadan ibaret mektubu hızlıca okudu. Elleri titredi. Gözleri mektubun son sözcüklerine takılıp kaldı. Sevinç Yılmaz'ın keder ve çaresizlikle dolu ömrünü sığdırdığı mektup elinde gittikçe ağırlaştı. Kayıp düşecekti ki, mektubu tekrar savcıya uzattı." O mektup Doktor Barış'ın elinde ağırlaşırken bir kez daha yaşamak ağrıya dönüşüyor bazılarımızda. Haberlerde okuduğumuz, dinlediğimiz birçok "intihar" haberinin ardındaki çaresizliğin duygusal ağırlığına çekiyor boynumuzdaki vebal. Yalın cümlelerle anlatıyor Erkan Salduz, yoksulluğu, çaresizliği, kayıtsızlığı, bencilliği ve insan olma sorumluluğunu.
Haliç'te birçok duyguyu tarif etmiş Erkan Salduz. Karakterler ne kadar yaşamın içindense kelimeleri de o kadar sade ve tanıdık. Duygularda, karakterlerde, olaylarda ve elbette mekanlarda bile politik bir seçim var. Ama hepsinin ortak noktası mizah ile iç içe geçmesi. Mizah, ironi, trajikomik anlatım bakımından zor bir denemeyi alnının akıyla tamamlamış Erkan Salduz. Keyifle okurken kitabı, elbette yazarın komik, heyecanlı sesi de canlanıyor kulaklarımızda. Bir gülümseme de, onun sesini duymuş olmaktan ötürü, gelip yerleşiyor dudağınıza. Kitabı okurken bir dostun sesini duymaya hazır olarak başlamanızı öneririm.