28 Mart 2024 Perşembe

Diktatörün 'bir kaç tane şehit' hesabı

Diktatörün sırf şu "bir kaç tane şehit" sözü bile kıyametin kopması için yeterli. Şimdi Libya'dan, İdlib'den, Efrin'den, Serekaniye'den, Güney Kürdistan'tan, kısacası işgal ettiği, halkların gözünde işgalci olarak görüldüğü her yerden Türk devletinin askerlerini ve bağlı çete gruplarını çekmesini daha gür bir şekilde haykırma zamanı. Bu sesin en çok da Türk emekçiler tarafından yükseltilmesi gerekiyor. Çünkü tüm bu işgaller, halklara karşı işlenen suçlar "Türk halkı" adına yapılıyor.

Faşist şef Erdoğan, TSK'nın Libya'daki kayıpları için "Bir kaç tane şehidimiz var" diyor.

Sanki elmadan, armuttan bahsediyor; bir kaç tane elma, bir kaç tane armut.

Ardından da halkın gönlüne "su serpiyor". "Ama birkaç tane şehidimizin karşılığında 100'e yakın lejyonerlerden etkisiz hale getirdik." Halk şimdi mutluluktan havalara uçuyor değil mi? Sonra da aynı soğukluk ile ekliyor: "Şehitler tepesi hiçbir zaman boş kalmayacak."

"Bir kaç tane şehit" diye yaşadıkları büyük kayıp ve hezimeti halktan gizlemeye çalıştı. Ancak olmadı. Libya Ulusal Ordusu'ndan Erdoğan'ı yalanlayan açıklama gecikmedi: "16 Türk askeri öldü."

Erdoğan'ın "Birkaç tane şehidi"nden biri olan Albay Okan Altınay'ın da gerçeği kamuoyundan gizlemek için sessiz sedasız gömüldüğü ortaya çıktı. Ama bu gerçek de sır olarak kalamadı.

Erdoğan'ın cihatçı çeteleri korumak için girdiği İdlib'de ölen asker sayısı da resmi açıklamalara göre 15'i buldu. Ancak gerçeğin de bu rakamın çok üstünde olduğunu tahmin etmek zor değil. Ayrıca Rus ajansları da ölen Türk askerlerine ilişkin her gün yeni görüntüler yayınlıyor.

Erdoğan, Şubat ayının başında Van'daki çığ felaketinde ölen uzman onbaşı için de aynı sözleri sarf etmişti: "Şehitler tepesi inşallah boş kalmayacak."

Kalmaz tabi.

Kürt halkının kazanımlarına, statüsüne düşman oldukça, cihatçı katillerin hamiliğini dünyanın her yerinde yaptıkça, elbette "Şehitler tepesi" diye allayıp pulladığı mezarlıklar boş kalmaz ve daha sayısız insanın cansız bedeni, Erdoğan ile partisi ve ailesinin faşist emellerine malzeme olarak o mezara gömülür.

Halkın canının hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Bu gerçeği bilmeyen de yok artık. Aileler, yoksulluk, işsizlik ve geleceksizlik nedeniyle canına kıyıyor. Saray ahalisinin bunun karşısında kılı kıpırdamıyor. Ancak Emine Erdoğan, kolunda milyon dolarlık çantası ise halka "tasarruf yapın" diye sesleniyor. Bir de Saray'ın kapı kulu kalemşörleri yalan propaganda ile gerçeği gizlemeye çalışıyor. Çalıştıkları işyerleri işçilere mezar olurken, Erdoğan, "Bu işin fıtratında var" diyerek cinayetleri aklıyor. Kadınlar, erkek şiddetine karşı direndiğinde, "Kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum. Eşitlik fıtrata aykırı" demişti. O'nun bu şekilde sırtını sıvazladığı erkekler, günde 4-5 kadının canını almaya devam ediyor. Emekçinin, kadının, çocuğun, kısacası vatandaşın canının faşizm için hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Önemli olan saltanatlarının devamı ve sermaye iktidarının güvenliği.

Erdoğan'ın "Birkaç tane şehit var" sözünden görüyoruz ki kendi askerinin de canının da herhangi bir değeri yok. İster paralı, ister zorunlu asker olsun. Ya da ister rütbeli ister er. Şovenist histeriyi oluşturmak istediklerinde cenaze törenlerine gidip iki gözyaşı döküp hamasetle "vatan, millet, şehitler tepesi" derler ya da asker kayıplarının yaratabileceği etkiden korktukları için de son örnekte olduğu gibi gizlice gömerler. Sonuç değişmez, aynıdır; savaş zayiatı; envanter gibi. Erdoğan'ın açıkça söylediği gibi "bir kaç tane..."

Erdoğan ve partisinin ideolojik mayasını aldığı faşist Necip Fazıl'ın "İdeolocya Örgüsü"nden aktarırsak, "Onun varlığı uğruna verilen her can kutsal şehitlik mertebesine ulaşılmışlık olarak kabul edilecek!"* ve "Şehitler Tepesi boş kalmayacak."

Bu kavramı, Efrin'in işgalinde yine asker tabutları gelmeye başladığında kullanmaya başlamıştı. Saray medyası günlerce bol Türk bayraklı "Şehitler tepesi" diye fotoğraflarlar yayınlamıştı. Diktatör şimdi de diline pelesenk etti. Belli ki daha çok cenaze gelecek ve halkı bu cenazelere alıştırmak istiyor.

Türk devletinin kuruluşundan bu yana bekası için Mezopotamya ve Anadolu'da yaşayan her ulustan sayısız insanın kanını döktüler. AKP iktidarı, aynı devlet geleneğini bire bin katarak sürdürdü. Aldıkları canların, ölümüne sebep oldukları insanların cansız bedenlerini üst üste koysan kim bilir kaç "insan tepesi" olur?

Diktatörün sırf şu "bir kaç tane şehit" sözü bile kıyametin kopması için yeterli. Şimdi Libya'dan, İdlib'den, Efrin'den, Serekaniye'den, Güney Kürdistan'tan, kısacası işgal ettiği, halkların gözünde işgalci olarak görüldüğü her yerden Türk devletinin askerlerini ve bağlı çete gruplarını çekmesini daha gür bir şekilde haykırma zamanı. Slogan net: İşgalci Türk ordusu Libya'dan, Suriye'den, Rojava'dan, Kürdistan'dan çık.

Bu sesin en çok da Türk emekçiler tarafından yükseltilmesi gerekiyor. Çünkü tüm bu işgaller, halklara karşı işlenen suçlar "Türk halkı" adına yapılıyor. "Hayır. Benim adımı kullanarak yürüttüğün bu işgale, rızam yok", "Hayır, sen beni temsil edemezsin" diyerek faşist rejimin karşısına dikilmesi gerekiyor. Her şeyden önce ayaklar altına alınan onurunu korumak için bu şart değil mi?

*Aktaran; Markist Teori Dergisi, 40. Sayı, Berçem Öter, N. Fazıl'ın 'İdeolocya Örgüsü': 'Başyücelik' Türk Tipi Başkanlık