25 Nisan 2024 Perşembe

Devrimci dönüşüm kaçınılmazdır

Türkiye'nin bundan sonraki güncel meselesi, siyasal özgürlüklerin tesis edildiği bir antifaşist özgürlük cephesinin inşasıdır. Tam da burada en geniş toplumsal kesimlere ulaşabilecek bir dile ve yaratıcı pratiklere azami ihtiyaç vardır. Gezi sonrası ortaya çıkan ve bir süre devam eden 'forum'ların daha geniş bileşenli ve doğrudan halk kitlelerine yaslanan kalıcı biçimlerini inşa etmek mümkündür. Ezilenler dünyasının eşit hukuka dayalı demokrasinin fikir alışverişinden tutalım geniş katılımlı demokratik eylem planlamalarına dek her türlü çeşitli meclisler biçiminde somutlamak bunun yollarından biridir.
Atılım gazetesinin bu haftaki "Gündem" köşesinde; Gezi direnişi sonrası yaşanan devrimci dönüşüm işleniyor.
 
Atılım Gazetesi'nin Gündem yazısı şöyle:
 
Aynı yerdeyiz, bütün zenginliği ve azametiyle bir devrimin arifesinde. İktidarsa ne denli kahredici olduğunu çarşı pazar enflasyonunu saklamak için dahi topluma gözdağı vererek ve terör söylemi enflasyonuyla göstermeye çalışıyor. Hem de bile isteye ve fazlasıyla teatral bir üslupta. Bunu gereğini yapan 'benim yargım' beklendiği gibi derhal harekete geçiyor ve bu arada anlaşılıyor ki iktidarın en büyük korkusu yeni toplumsal isyan ve ayaklanmalardır. Üçüncü dalga haklar olarak güvencelenen protesto, gösteri ve yürüyüş hakkının cebren yasaklanması ve tehdit konusu olması da bir politik paranoya olarak bilinen iktidarın iliklerine işlenmiş halde; bu saatten sonra şifa bulması imkansız.
 
Erdoğan 'Sarı Yelekliler' isyanını ilkin önemsemedi, hatta ''Türkiye'de buna tevessül edilmez'' yaklaşımındaydı. Dahası, şiddet metodu nedeniyle Macron'u eleştirdi; nedense isyan dalgasının uzak kıyıları dövdüğünü sanıyordu. Ancak Bahçeli derhal alarm butonuna basıp güncel tehlikeye işaret edince, uykuları kaçan AKP-MHP konsorsiyumu hangi nedenle olursa olsun sokağa çıkacakları pişman edeceğini bütün bağırganlığıyla ilan etti. Bir gün evvel Macron'la alay edilirken sanki ''Sarı Yelekliler'' tası tarağı toplayıp Türkiye'ye gelecekmiş  gibi panik politikası hakim oluverdi.
 
Şöyle bir paradoks oluşuverdi; bir açıklamayla ortamı yumuşatmaya çalışan ve taleplere kulak verdiğini göstermeyi önceleyen Macron kendi toplumunda yükselen itirazları dikkate alırken, AKP iktidarı hangi nedenle olursa olsun sokağa çıkanların kahredileceğini bağırıyor. Sadece bu dahi, kendi taraftarları açısından da iktidarı sorgulama sebebidir. Saçma sapan komplo teorileriyle, Nihal Atsız'ın neredeyse bütün dünyayı düşman sayan vasiyetini andıran söylemle yol almanın ömrü dolmuştur.
 
Tahayyülü dahi zor ancak tam bu sırada İçişleri Bakanlığının sarı yelek satışlarının kontrol etmesi paranoyanın ötesinde, bütün bu bağırganlığın işe yaramayacağı ön kabulüne dayanıyordu. Şunu anladılar; dünya eski dünya değil, küresel çapta bütün isyanlar ve özgürlük arayışları birbirini tetikliyor. Komplocu zavallılıkla kulp takılan toplumsal direnişlerin engellenemeyeceği da apaçık. Dünyanın bütün ezilenleri tam da Marks'ın tarif ve tahayyül ettiği gibi enternasyonal bir ortak deneyimi birbirleriyle paylaşıyor ve bu faşist devletler/iktidarlar kadar, adım adım birer despotluğa dönüşen burjuva demokrasileriyle birlikte büyük bir korkuyla hareleniyor. İktidar her an yıkılabileceği endişesini  kuvvetle yaşıyor. Söz gelimi on yıl önce bu denli yakın yıkım tehlikesini hissetmiyorlardı. Hala söyleyecekleri vardı ve bir biçimde kendilerini üretebiliyorlardı. Günden güne tükendiler, faşizmin üreticisi ve sürdürücüsü oldular. Ardından patlayan ve devlet krizini alabildiğine derinleştiren özgürlük talepli Gezi isyanıyla bir devrimci durum oluştu. Faşizmin bütün ezberini yerle bir eden, Cumhuriyet tarihinin en geniş ve büyük ölçekli toplumsal hareketi halini alan Gezi ''artık  yeter'' hissiyatıyla patlamıştı. Baskının, tehdidin iş görmeme ihtimali dahi iktidarın kabusu. Ancak görülüyor ki işlevsel kullanım kotasını dolduran divan-ı harp dili günden güne paslanıyor. Politik  İslamcı ve ırkçı alaşıma sahip rejimin korku siyasetine abanması iş görmüyorsa faşizmin yıkılması güncel bir mesele haline gelmiş demektir.
 
Antifaşist toplumsal muhalefet bileşenlerinin düne kıyasla daha da çoğalıp genişlediğini iktidar da biliyor. Tam da bu nedenle faşist alaşıma onay verenler haricinde bütün bir toplum hedeftedir. Çeşitlik derece farklarıyla iktidara itiraz eden herkes ama herkes polis, adliyenin ve bu arada açlığın-işsizliğin muhatabıdır. O kadar ki CHP genel başkanı dahil hapisle tehdit edilebilmektedir. Bu, iktidarın son demlerini yaşadığı hissine kapıldığının işaretidir.
 
İktidar, emperyalistler arası çelişkileri kullanarak Rojava devriminin kazanımlarını ortadan kaldırmaya kilitlenmiş durumda. Efrin işgali sürecinde olduğu gibi “Ansızın girebiliriz” sözleriyle ırkçı hezeyanları köpürtmenin, tabutlara yaslanarak nutuk çekmenin nimetlerini ikinci kez tatmak istiyor. İktisadi-mali kriz koşulları altında bunun kazançlı bir iş olacağını hesaplıyor. Krizin bunaltıcı etkisi altındaki kitlelere savaş şurubunu içirmenin sarhoş edici etkisinin yaratacağı sonuçlara güveniyor. Aynı zamanda, burjuva düzen partilerini savaş aracılığı ile bir kez daha etrafında toplamak, yerel seçimlerden önce iç politikada kendi pozisyonunu güçlendirmek istiyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Kuzey Suriye'yi işgal ve saldırıya destek vereceği yönündeki açıklaması, Saray iktidarı için bulunmaz nimet olmuştur. Erdoğan'ın pozisyonunu bundan daha iyi ne güçlendirebilirdi.
 
Kürdistan'a karşı sömürgeci tutum ve ırkçı muhafazakar günlük dil. Kitle konsolidasyonu için bunlara adeta abanıyor. Kendisini en güçlü hissettiği anda başına gelen bu boşluğa düşme halini iktidar da anlamlandıramıyor. 24 Haziran seçim sonuçlarıyla faz değiştiren rejimin yeni yapısını kendisi legalize etti. Zannediliyordu ki legalize edilince süt liman bir rejim inşa edecekti. Olmazdı, olmadı; devlet krizi sürdüğü gibi, geniş kitleler açısından iktidar meşruluğunu da kaybetti. Fiili OHAL şartlarında ilerlediğimiz 31 Mart seçimlerini bu nedenle rejimi tasdik mekanizması olarak düşündüler. Kendi ayağına sıkmak tam da buydu aslında. Şu veya bu nedenle 24 Haziran seçimlerinden daha az oy alırlarsa, ki şu andaki bütün işaretler bu yönde, toplumsal isyan dalgasıyla yıkılmaktan korkuyorlar. Kahrediciliğiyle iftihar eden, muhaliflerine karşı durmaksızın suç tesis eden iktidarın kendisini kurtarmak için öne sürdüğü her cümlenin, her tezin dönüp onu vurması da ömrünün dolduğunu gösteriyor. Toplumun geniş kesimleri en temel demokratik haklarını kullanarak iktidara itiraz ediyor. İktidarın rıza üretme kapasitesi kilitlenmiştir. Bu saatten sonra herhangi bir anahtarla kilidi açmak da neredeyse imkansız. Mevcut kadro bileşeniyle faşizmi bu kadar üretebildiler ve her adımdaki harp dili-pratiğiyle kendi tabanlarına karşı da yabancılaştılar.
 
Türkiye, siyasi coğrafyası yıkımın ve yeniden kuruluşun iç içe olduğu bir devrim sürecindedir. Antikapitalist motifler taşıyan demokratik devrimin güncelliğini her olay bir kez daha teyit ediyor. Devrimci dönüşüm programı bunun kaldıracı olacaktır. Faşizmin kendini bu biçimde uzun yıllar devam ettirmesi imkansızdır. Ancak unutmayalım; egemenlerin yönetme taktikleri tarihsel deneyimlerin soyutlamalarını içerir. Örneğin, böylesi kırılma anlarında bıkkınlık, usanmışlık, çaresizlik dili devrimci dönüşümlerin değil burjuva restorasyonların manivelasına dönüştürülür. Bu nedenle de egemenler cephesinin bütün bileşenlerine kapalı ancak ezilenler cephesinin bütün bileşenlerine açık bir özgürlük cephesi, işçi emekçilerin kurucu irade olmalarının da teminatıdır.
 
Toplum sürüklendiği girdabı kabullenmiyor. Dünyanın başka yerlerindeki sonuç alıcı özgürlük mücadeleleri ilham kaynağıdır. Türkiye'nin bundan sonraki güncel meselesi siyasal özgürlüklerin tesis edildiği bir antifaşist özgürlük cephesinin inşasıdır. Tam da burada, en geniş toplumsal kesimlere ulaşabilecek bir dile ve yaratıcı pratiklere azami ihtiyaç vardır. Gezi sonrası ortaya çıkan ve bir süre devam eden 'forum'ların daha geniş bileşenli ve doğrudan halk kitlelerine yaslanan kalıcı biçimlerini inşa etmek mümkündür. Ezilenler dünyasının eşit hukuka dayalı demokrasinin fikir alışverişinden tutalım geniş katılımlı demokratik eylem planlamalarına dek her türlü çeşitli meclisler biçiminde somutlamak bunun yollarından biridir.