28 Mart 2024 Perşembe

Deniz Yılmaz yazdı | Neoliberalizme karşı mücadelenin kurucu dinamikleri -3

Neoliberal saldırılara muhatap olan ezilenler, direnişe geçtikleri çoğu durumda yalnızca emek-sermaye çelişkisinin taraflarını temsil etmiyorlar. Ekonomik taleplerle başlayan kendiliğinden "özsavunma" hareketleri bile, bir aşamadan sonra devlet-halk, faşizm-özgürlük arasındaki kavganın mevzisine dönüşüyor.

Neoliberalizmi yalnızca iktisadi bir sistem olarak değerlendirmek ve ona karşı mücadeleyi "ekonomik" taleplerin içerisine sıkıştırmaya çalışmak, sorunun en baştan yanlış kavranılması demektir. Nasıl ki, tüm alt yapısal değişiklikler kendisine ait siyasi üst yapıda karşılık buluyorsa, neoliberal dönüşüm de bu kapsamda değerlendirmelidir. İşçi sınıfı ve ezilenlere karşı yeni bir yıkım süreci örgütleyen neoliberalizm, bu saldırının sertliğine uygun olarak burjuva devleti yeniden dizayn etmiştir.

Çok değil birkaç on yıl önce neoliberalizmle şekillenen "yeni dünya düzeni"nin demokrasi ve özgürlükler dünyası olacağı vaat ediliyordu. Ne var ki öyle olmadı, olamazdı da zaten. Burjuva devletler, burjuva demokratik sınırları genişletmek bir yana, otoriterleşme yolunu tuttu. Büyük mücadelelerle kazanılmış demokratik hak ve özgürlüklere dönük geniş çaplı bir saldırı furyası başlatıldı. Burjuva devletin faşist diktatörlük biçimini aldığı ülkelerde ise faşist terör ve demagoji tek yöntem haline geldi.

Neoliberal dönüşümle birlikte ulusal devletlerin güvenlik doktrinleri de yenilenmiş, kontrgerilla aygıtı, isyanlara ve halk hareketlerine karşı yetkinleştirilmiştir. Polisin, devletin iç savaş aygıtındaki yeri gözle görülür biçimde genişlerken, burjuva güvenlik politikaları kapitalist kenti adeta kuşatmıştır. Yasallaştırılmış iç güvenlik paketlerinin ve faşist baskının üzerinde yürüyen neoliberalizm, gelişim hızını yavaşlattığı ölçüde, burjuva demokrasisinin geleneksel mekanizmalarını da işlevsizleştirmiştir.

Tüm bu gelişmelerin sonucunda ise politik özgürlük mücadelesinin talep ve sloganları, neoliberalizme karşı direniş hareketlerine daha güçlü damga vurmaktadır.

POLİTİK ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ
Neoliberalizmin iktisadi yıkım politikalarının yanı sıra toplumsal ve siyasi politikalarındaki saldırganlık, neoliberalizm karşıtı halk hareketlerini hızlı biçimde politik özgürlük mücadelesiyle buluşturuyor. Öyle ki, neoliberal yıkımın çeşitli biçimlerdeki saldırılarına muhatap olan ezilenler, direnişe geçtikleri çoğu durumda yalnızca emek-sermaye çelişkisinin taraflarını temsil etmiyorlar. Dar kapsamlı ekonomik taleplerle başlayan kendiliğinden "özsavunma" hareketleri bile, bir aşamadan sonra devlet-halk, faşizm-özgürlük arasındaki kavganın mevzisine dönüşüveriyor. 

Durumun devrimci denklemini şu şekilde kurmak mümkündür. Politik özgürlük mücadelesi neoliberalizme karşı direnişlerden güç alırken, neoliberalizmin kesin yenilgisi için de politik özgürlük mücadelesinin yükseltilmesi gerekmektedir. Ezilenlerin ekonomik-sosyal ve siyasal haklarını yıkıma uğratan dinamitler, aynı zamanda neoliberal devletleri yıkacak olan politik özgürlük taleplerinin patlama fitillerine dönüşmüştür. Bu ise neoliberalizmin yarattığı tahribatın, kapitalizmin içerisine düştüğü krizin ve burjuva devletlerin neoliberal kapitalizmin krizine karşı herhangi bir çözüm üretmekten yoksun oluşlarının sonucudur. Daha geniş çerçevede bir sıralama yapmak gerekirse;

1- Neoliberalizmle birlikte burjuvazinin ve burjuva devletin, halk kitlelerine verebilecek hiçbir şeyi kalmamıştır. "İşçi aristokrasisi" gibi ayrıcalıklı tabakalar hızla çözülmektedir. Dünün "sosyal devleti", bugün temel hakları paralılaştıran, kitleleri güvencesizleştiren, açlığın, yoksulluğun ve işsizliğin müsebbibi olarak en çıplak biçimiyle ezilenlerin karşısındadır. Devletin, ezilenler karşısında bütün "yumuşak geçişleri" kaldırması, burjuva devletin inandırıcılığına ağır bir darbe iken devrimci alternatifleri güçlendirmiştir.

2- Neoliberalizm, burjuva partiler arasındaki siyasi ayrımları silikleştirmiş, nispi refah dönemine ait sosyal demokrat partilerin neoliberalizmle entegrasyonu tamamlanmıştır. Hangi burjuva parti olursa olsun, devlet aygıtının başına geçtiği andan itibaren uygulayacağı yegane politika, neoliberal reçetelerdir. Burjuva partilerin, temel hak ve özgürlükleri genişletme yönünde adım atamayacak olmaları, neoliberalizme karşı tepkilerin, burjuva partilerce sönümlendirilmesinin olanaklarını daraltmıştır. Neoliberal saldırganlığın sürdüğü her koşulda, ezilenler için düşman kavramı burjuva partilerden çıkarak devlete doğru genişleyecektir.

3- İşçi sınıfı ve ezilenlerin, geleneksel sendika bürokrasisi içerisinde yer alarak ya da yasal kimi olanaklara dayanarak haklarını kazanma ihtimali olabildiğine zayıflamıştır. Bu yüzdendir ki, neoliberalizme karşı mücadelelerin, fiili, meşru, militan karakterde ve hemen her aşamada devletle çarpışarak yürümesi gerekiyor. Devletle gerçekleşen her çarpışma, işçi sınıfı ve ezilenlerin politik özgürlüğün kazanılması mücadelesindeki okuluna dönüşüyor.

4- Halk kitlelerinin neoliberalizme karşı mücadele edebilmek için ihtiyaç duyduğu politik özgürlükler, neoliberal devletler tarafından budanmıştır. Söz, eylem, örgütlenme hakkının gasbı, grev ve eylem yasakları, sokak hareketlerinin devletin zor gücüyle muhataplaşması ve sosyal medyaya varıncaya kadar ifade özgürlüğünün engellenmesi, neoliberalizme karşı mücadele ile politik özgürlük arasındaki ilişkinin öncelik-sonralık değil içiçelik olması gerektiğini söylüyor.

5- Neoliberalizmin ekonomik ve siyasi merkezileşme düzeyi, neoliberalizm karşıtı mücadelelerin birleşme eğilimini arttırmaktadır. Yoksullaşan ve haklarını kaybeden kitlelerle, politik özgürlükleri için mücadele edenler, karşılarında tek ve birleşik bir cephe görüyorlar. Şu an için birbirinden görece bağımsız sayılabilecek bu hareketler birleştiği her durumda ise büyük halk hareketleri ve isyanların yaratıcısı olmaktadır. Yine bu hareketlerin proleterleşen yoksul kitlelere dayanıyor olması önemli bir sınıfsal dinamiktir. Bilinen devrimci taktikle söylemek gerekirse neoliberalizm, 'düşman cephesini daraltmış, ittifak güçlerini büyütmüştür'.

6- Neoliberalizme karşı mücadelenin en aktif öznelerinden birisini kadınlar oluşturuyor. Neoliberalizmin mülksüzleştirme, işçileştirme ve emeğin yeniden üretim alanına yönelik piyasalaştırma saldırısının odağında yer alan kadınlar; yeni bir sınıf hareketinin ve politik özgürlük mücadelesinin kurucu iradesi olarak öne çıkıyorlar. Kadınların özgün talepleri ve politik varlıklarıyla neoliberalizme karşı mücadelenin sürükleyicisi olmaları, neoliberal kapitalizmle birlikte erkek egemenliğini de ortadan kaldırmayı hedefleyen devrimci bir içeriğe doğru genişliyor. Tüm dünyada sosyal hak mücadeleleri ve güvencesizlik karşıtı hareketin kadın düşmanı cinsiyetçi politikalara ve kadın cinayetlerine karşı yaşam hakkı talebiyle birleşmesi tesadüf değildir. Özellikle kadınların hak mücadelelerine katılımı ve sınıf hareketindeki varlık düzeyi güç kazandıkça, böylesi hareketlerin dar ekonomik çıkarlara sıkışmadan, toplumsal kurtuluş hedefiyle donanmasının garantilerinden birini oluşturuyor.

İçinde bulunduğumuz dönem halk ayaklanmaları ve isyanlar dönemidir. Neoliberalizme karşı direnişleri çoğaltmak ve bu direnişleri politik özgürlükleri kazanma mücadelesinin kaldıracına dönüştürecek, süreklileşmiş bir hareketin yaratılması için hayati önemdedir. Günlük mücadeleler yoluyla ayaklanma kitlesinin içerisinde kök salmak, kazanımlarla ilerlemek ve ezilenlerin farklı bölüklerine öncülük ederek mücadelelerini birleştirmek, ayaklanmanın önderliğini bugünden inşa etmenin en geçerli yoludur.

Bu başarıldığı ölçüde ayaklanma anında, devlete vurulacak politik darbeler kuvvetlenecek, politik özgürlüklerin kazanılması uğruna daha militan mücadeleler açığa çıkacaktır.