19 Mayıs 2024 Pazar

Deniz Aytaç yazdı | Siyasette mevzi savaşımları

Siyasi iktidar, sorgulanır halini gidermek ve psikolojik üstünlüğü tekrar ele geçirebilmek için siyasetle mevzi savaşımlarına ağırlık ve hız vermiş durumdadır. AKP, burjuva muhalefetin sokaktan uzak ve orantılı eleştirel siyaset yapış tarzını dikkate almak ve bunlarla çatışmayı düşük tempoda yürütmekle birlikte, ana darbenin doğrultusunu devrimci-sosyalist harekete yöneltmektedir. Bu saldırılarının bir amacı da bizi savunma pozisyonunda tutmak, kendi belirlediği zeminde çalıştırmaktır. Oysa biz belirlenen zeminde çatışmanın yanı sıra kendi belirlediğimiz gündemler çerçevesinde çatışma zemini oluşturabilir, buralardan mevziler elde edebiliriz. 'Savunmacı pozisyon'dan çıkarak, hücum ruhunu kuşanıp yeni mevzileri fethedebiliriz.

Mevcut siyasi iktidar, kültürel-ideolojik manada iktidar olamadığını defalarca itiraf etti. Gelinen noktada salt kültürel-ideolojik değil, fiili politik iktidar olma durumu da sorgulanır hale geldi. Bu sorgulanır hale gelme durumu ister istemez psikolojik üstünlüğünün kaybedilmesini de beraberinde getirdi. Kuşkusuz mevcut siyasi iktidarın sorgulanır hale gelmesi ve psikolojik üstünlüğü yitirmesi mali-ekonomik, ideo-politik ve askeri alanlarda yaşadığı sıkıntılarla ilgilidir. Ancak bunların en somut biçimde görünür ve hissedilir olduğu yer siyaset alanıdır. Ve tüm bu sorunların giderilebileceği, çözüme kavuşturabileceği yer yine siyaset alanıdır. Biliyoruz ki, 'tarihsel maddeciliğin temel önermelerinden biri şudur: Sınıfların arasındaki dünyevi mücadele, nihai olarak toplumun-iktisadi ya da kültürel değil, siyasi düzleminde çözülür.*

Bu denklemin gayet iyi farkında olan mevcut siyasi iktidar, sorgulanır halini gidermek ve psikolojik üstünlüğü tekrar ele geçirebilmek için siyasetle mevzi savaşımlarına ağırlık ve hız vermiş durumdadır. Ne var ki bu mevzi savaşımını salt siyasi iktidar yürütmez. Burjuva muhalefet partilerinden çeşitli kitle ve meslek örgütlerine; emekçi soldan devrimci-sosyalistlere kadar birçok yapı bu savaşımda yerini alır.

Örneğin MHP 'yasal düzenleme'ler ya da HDP'nin kapatılmasını 'namus meselesi' haline getirerek siyaset alanında ciddi mevziler elde etmeye çalışmaktadır. Öte yandan CHP, İYİP, DEVA, 'esnaf gezme'leriyle kendilerince bir mevzi ve ateş hattı oluşturmaya çalışırken, bu cepheyi izleyen Gelecek Partisi de Çin'in Uygur Türklerine uyguladığı baskıyı özel bir gündem olarak işleyerek iktidarın suskunluğunu teşhir etmektedir.

Peki AKP ne yapmakta? O, burjuva muhalefetin sokaktan uzak ve orantılı eleştirel siyaset yapış tarzını dikkate almak ve bunlarla çatışmayı düşük tempoda yürütmekle birlikte, ana darbenin doğrultusunu devrimci-sosyalist harekete yöneltmektedir. Bunun nedeni açık.

Burjuva muhalefetin manevra alanları ve sınırları bellidir. Mevcut siyasi iktidar onun olası durumlarda atabileceği adımları öncesinden az çok kestirebilmekte. Burjuva muhalefet partileri sokaktan yalıtıktır ve oluşabilecek en küçük toplumsal hareketlilikte mevzileri hızla terk edecektir.

Burjuva muhalefet, 'zor' karşısında siyasi-sınıfsal konumuna uygun bir biçimde uzlaşı üzerine kurmaktayken devrimci-sosyalist hareket bunun tersi bir siyaset izler. Bunu iyi bilen ezenler de buna göre konumlanırken -ilk vuran iki kez vurmuş olur misali- siyasi mücadelede çatışmaların yönünü belirlemeye çalışarak inisiyatif ele geçirmeye gayret eder.

Dikkat edelim, son bir kaç aylık süreçte en temel gündemler HDP, Boğaziçi direnişi ve İstanbul Sözleşmesi oldu. Bunların hepsi birer mevzi ve bu mevziler yoğun bir biçimde ateş altına alındı. Ezenler bu mevzilerin ardında kimlerin olduğunu iyi biliyor. Örneğin tesadüf müdür ki feminist, sosyalist kadın ve LGBTİ+ hareketinin güçlendiği bir dönemde İstanbul Sözleşmesi feshediliyor. Peki ya işçi cephesinde hak arama ve sendikalaşma bilinci gelişirken Kod 29 adı altında "Ahlak Yasası"nın çıkarılması? Ya da zindanlarda direniş bayrağı yükselirken, tahliyesi gelen siyasi tutsakların keyfi bir biçimde tahliyeleri geciktirilmesi!... Mevcut siyasi iktidar giderek zayıflayan hegemonyasını güçlendirmek için devrimci-sosyalist ve ilerici-demokratik hareketlerin en ileri mevzilerine saldırıyor. Ve bunu boşuna yapmıyor, biliyor ki özünde siyaset mevzi kazanma işidir. Ne kadar çok mevzi kazanırsan o kadar başarılı olursun.

O halde biz de kuşkusuz mevzilerimizi tüm gücümüzle savunacağız. Ancak bunu yaparken tümüyle 'savunma pozisyonu'na düşmemeye de özen göstereceğiz. Nitekim mevcut siyasi iktidarın bu yönlü saldırılarının bir amacı da bizi savunma pozisyonunda tutmak, kendi belirlediği zeminde çalıştırmaktır. Oysa biz de belirlenen zeminde çatışmanın yanı sıra kendi belirlediğimiz gündemler çerçevesinde çatışma zemini oluşturabilir, buralardan mevziler elde edebiliriz.

Örneğin giderek derinleşen mali-ekonomik krize bir de Covid-19 salgını eklenince, iktidarın -özünde kapitalist sömürü sisteminin- gerçekliği tüm çıplaklığıyla gözler önünde serilmiş oldu. Bu dönemde müthiş bir yığınsal 'mağduriyet' yaratıldı. İşçi cephesinde yaşanan birçok gelişme, sendikalaşmanın yanı sıra çok daha yaygın, kapsayıcı ve örgütlü işçi dayanışma ağları kurmanın ne kadar acil bir ihtiyaç olduğunu gösterdi.

Öte yandan giderek kalabalıklaşan bir işsizler ordusu var. Bunlar, iş arama kurumları önünde onlarca metrelik kuyruklara mahkum edilmiş halde. Arjantin'de 2001 Aralık ayaklanmasının öncüsü 'işsiz işçiler'di. Bunlara daha sonra yoksullaşan orta sınıf katıldı. Küresel ölçekte nüfusu giderek artan işsiz işçiler Türkiye'de de kitleselleşmekte ve devrimci mücadelenin dolaysız yedekleri arasında yerini almaktadır. Bunlarla birlikte mali-ekonomik krizin, varlığını önümüzdeki yıllarda daha da derinleşerek sürdüreceğini düşündüğümüzde, işsizler ordusuna yönelik bir politika geliştirme ihtiyacı kendini ciddi bir biçimde hissettiriyor.

Elbette burada kısaca vermeye çalıştığımız bir-iki örnek çoğaltılabilir. Bunlar kazanılabilecek yüzlerce mevziden sadece bir-iki tanesidir. İşçi katliamlarından kadın katliamlarına, tarım ve köylü sorunundan ekolojik mücadeleye, sağlık çalışanlarından esnafa, liselerden üniversitelere, deprem mağdurlarından 'Kanal İstanbul Projesi'ne kadar hücum edip fethedilebilecek yüzlerce mevzi var. Bunlar bilinmeyen şeyler değil tabi, ancak günümüz siyasetinde yoğunlaştırılmış bir mevzi savaşımlarını iyi anlamakta fayda var. Son süreçte bu savaşımın bu denli yoğunlaşmasının temel nedeni mevcut siyasi iktidarın zayıflamasıdır. Ve iktidarın güç kaybettiği, hegemonyasını yitirdiği tüm alanları çeşitli siyasi aktörler kendilerince doldurmaya çalışıyor. Bunu kim ne kadar başarıyor tartışılır elbette. Ama tartışılmaz bir gerçek var ki o da burjuva partilerin artık bir bir çözüldüğü, bölündüğü ve paramparça olduklarıdır. Burjuva partileri, ezilen yığınların sorunlarına çözüm gücü olamıyor, bu yönde güven üretemiyorlar. Birbirleriyle çatışırken karşılıklı tüm pisliklerini, çirkefliklerini ortaya döküyorlar. Bu da ezilen yığınlarla burjuva partiler arasında uçurumun daha da derinleşmesine yol açıyor. Ki yapılan son anketlere göre yüzde 16'lık bir 'kararsızlar kitlesi olduğu belirtiliyor.

Bahsi geçen bu kitle, emekçi sol ve marksist leninist komünistlerin en temel hedef kitlesi olmalıdır. Bu kitleye ulaşabilmenin ve bu kitle arasında güçlü mevzi inşa edebilmenin bir yolu başarı tutkusunu kuşanmaktan ve her daim denenmemiş olanı denemekten geçiyorsa; bir yolu da tam da karşıtlarımızın bizi görmek istediği 'savunmacı pozisyon'dan çıkmaktan, hücum ruhunu kuşanıp yeni mevziler fethetmekten geçiyor.

*Leo Panitch- Sam Gindin, Küresel Kapitalizmin Oluşturulması, Yordam Kitap, S. 335