23 Nisan 2024 Salı

Deniz Aktaş yazdı | Ateş çemberinde 25 Kasım

Yerel ağlardan başlayarak kadınları bir araya getirmeyi başarmalıyız. Erkek şiddetine karşı özsavunma biçimleri uygularken apartmanımızdan mahallemize, toplu taşımalardan okullara, kampüslere kadınları bu biçimlere dahil etmeliyiz. Dünyanın dört bir yanında kadınlar bir araya geliyor, birbirinden öğreniyor, el ele veriyor, ağlar oluşturarak özgürlük mücadelesini örgütlüyor.
 

Dışarıda isyana durmuş kadınlar ateş çemberinden geçiyor. Değiştirmek değil, devirmek istiyor. Hayatlarına kast eden ne varsa ateşe veriyor. Mahsa Amini'nin yaktığı ateş dünyayı kasıp kavuruyor. Biz de Silivri'de birçok tutsak kadın gibi bu ateşle ısınıyor, mücadeleye sarılıyor ve bu güçle, bu cesaretle 2022 25 Kasımı'nı karşılıyoruz.

Bir taraftan direniş büyürken kadınlar üzerindeki baskı, yaşam tarzına müdahale vb. de artarak devam ediyor. Dünyanın bütün ülkelerinde kadın düşmanlığının biçimi değişse de erkek egemenliğinin baskı, zor yoluyla saltanatını devam ettirme gerçeği değişmiyor.

Sansür yasasıyla "makul" haber yapmayanlara hapis cezaları getirilirken, halka gerçekleri söyleyenler tutuklanıyor. Konser yasakları, eylem yasakları derken uzayan liste ile tüm toplum baskı altına alınmaya çalışılıyor. Örgütlü kadınlardan başlayarak devam eden gözaltı ve tutuklamalara her gün bir yenisi ekleniyor. Bizim de karşı karşıya kaldığımız ve gözaltındaki birçok kadına uygulanan çıplak arama işkencesi ile kadınlara gözdağı verilmeye çalışılıyor.

Kadınlar hayatın her alanında şiddete, tacize maruz kalırken cezasızlık bir devlet politikası olarak her geçen gün daha fazla aymazlığını sürdürüyor. Bir taraftan İstanbul Sözleşmesi gibi kazanılmış haklarımız bir gecede ortadan kaldırılırken diğer taraftan ilk kez cinsel istismar suçunu tanımlayan ve cinsel istismarı suç sayan Lanzarote Sözleşmesine, nafaka hakkımıza, 6284 sayılı yasaya göz dikiliyor. Yargı paketleri taciz, tecavüz ve çocuk istismarı suçlarında somut delil aranmasını buyuruyor.

Ekranlar neredeyse her gün nasıl yaşamamız gerektiğinin, nasıl oturup kalkmamız gerektiğinin, kaç çocuk doğuracağımızın, kiminle yaşayacağımızın, hangi saatte sokağa çıkacağımızın, kahkahamızın volümünün, etek boyumuzun ölçüsünün fermanını yayınlıyor. Tabi biçilen bu elbisenin ölçüsü bize dar geliyor.

Bu ölçüleri koyan erkek egemenliğinin asıl derdinin kadınların toplumsal hayatta özneleşmesinin önünü keserek, gücü elinden bırakmamak olduğunu biliyoruz. Kadınları şiddetten korumayarak hatta şiddeti teşvik ederek baskıyı kadınlar üzerinde kırbaç gibi kullanarak kadınları çaresiz bırakmak istiyor. Bizi bu sistemin ucuz işgücü, ailenin/erkeğin hizmetkarı konumuna razı etmeye çalışıyor.

Kadınlar bu politikalara razı olmadıklarını yıllardır gösteriyor. Dinamizmini hiç kaybetmiyor. Bütün baskı, zor yollarına karşı kazanımlarına sahip çıkıyor. Cezasızlığa karşı sokağa çıkarak kadın katillerinin cezasızlıkla ödüllendirilmesinin önüne geçiyor.

Farplas, ETF gibi kadınların öncülük ettiği direnişler günden güne artıyor. Kadın işçiler hakları için yağmur çamur, tazyikli su, gözaltı demeden işyeri önünde, nöbet alanlarında aylarca direnerek, işyerlerini işgal ederek kazanımlar elde ediyor.

Tüm konser yasaklarına rağmen sahneden inadına özgürlük şarkıları söyleyenler, eylem yasaklarına karşı 8 Mart'ta da olduğu gibi barikatları yıkan en başta kadınlar oluyor.

21. yüzyıl 25 Kasımlarının içeriği de değişiyor. Artık yaşadığımız şiddete karşı üç maymunu oynayanlara şiddeti anlatmaktan çıkıp adaletimizi kendimiz sağlıyoruz. Şiddete karşı kendimizi savunuyor, özsavunma uyguluyor, kendi yasamızı yazıyoruz. Yan yana gelip örgütlü gücümüzü kadın isyanına dönüştürüyor, önümüze çıkan engelleri ateşe veriyoruz...

Kadınlar bugün sadece değişimi değil, devrimi örgütlüyor. Tüm dünyada kadınların haklarına ve hayatlarına yönelik saldırılar artarken kadınların isyanı dünyada domino etkisi yaratıyor. Toplumsal mücadeleye dönüşüyor.

İran'daki yangının fitilini ateşleyen öfke, İran'da yıllardır birçok Mahsa'nın katledilmesinin, kadınlar üzerindeki denetimin, baskı ve şiddetin öfkesiydi. Ahlak polisinin rejimin sadece bir görünümü olduğunu bilen kadınlar doğrudan rejimi hedefledi.

Susmaya mahkum edilen kadınların sesi çığlığa, görünmemesi buyrulan saçlar isyanın silahına dönüştü. Dünyanın birçok yerinde saçlarını kesen kadınlar isyan ateşini harladı. Afganistan'da Taliban rejimi altındaki kadınlar da ölüme meydan okuyarak Amini eylemlerini örgütledi.

Bu eylemler kadınların özgürlük talebinden çıkarak politik özgürlük mücadelesine dönüştü. Açlığa, yoksulluğa karşı genel grev genel direnişle "Diktatöre ölüm" tüm ülkenin sloganı haline geldi. Kadınların başını çektiği mücadelelerin toplumu harekete geçirme gücü bir kez daha kanıtlandı.

ABD Yüksek Mahkemesi'nin kürtaj hakkını kaldıran kararına karşı kadınların direnişi haziran ayı boyunca sürdü. Kadınlar artık birçok ülkede verilmeyen, geri alınan haklar için devlet dairelerini ateşe veriyor.

21. yüzyıl 25 Kasımlarının içeriği değişirken örgütlenerek bu isyanları büyütme, yayma ve cins özgürlükçü bir toplum inşa etme ihtiyacı değişmiyor. Ayaklanmalar İran'da olduğu gibi yeni örgütlenme biçimlerini canlandırıyor.

Biz de bugünden savunma hattındaki direnişimizi canlandırmaya, bu yüzyılın örgütlenme biçimlerini yaratmaya koyulmalıyız. Yerel ağlardan başlayarak kadınları bir araya getirmeyi başarmalıyız. Erkek şiddetine karşı özsavunma biçimleri uygularken apartmanımızdan mahallemize, toplu taşımalardan okullara, kampüslere kadınları bu biçimlere dahil etmeliyiz.

Dünyanın dört bir yanında kadınlar bir araya geliyor, birbirinden öğreniyor, el ele veriyor, ağlar oluşturarak özgürlük mücadelesini örgütlüyor.

Bu hareketin coşkusunu bu yıl Silivri'den yayacağız. Sloganlarınıza eşlik ederek direnişi birlikte büyüteceğiz. Biliyoruz şimdi özgürlük daha yakın.

*SKM MYK üyesi (Silivri 1 Nolu Hapishanesi)