6 Mayıs 2024 Pazartesi

Cumartesi Anneleri Güçlükonak katliamının aydınlatılmasını istedi

Cumartesi Anneleri ve insan hakları savunucularının gelenekselleşen oturma eylemine yönelik yasak devam ederken, kayıp yakınları 19. kez İnsan Hakları Derneği önünde bir araya geldi. Eylemde 1996 yılanda yaşanan ve 'Güçlükonak Katliamı' olarak bilinen olayın aydınlatılması talep edildi. Cumartesi Anneleri, 23 yıl önce Şırnak Güçlükonak'ta gerçekleştirilen katliamın sorumlularının açığa çıkarılarak yargılanması talebiyle toplandı. Kayıp yakınları, “719. haftamızda inkar ve cezasızlıkla üzeri örtülmek istenen Güçlükonak katliamı unutulmasın” talebiyle bir araya geldi. Ailelerin açıklaması, Galatasaray Meydanı üzerindeki yasağın devam etmesi nedeniyle İnsan Hakları Derneği önünde yapıldı.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, Güçlükonak katliamının nasıl gerçekleştirildiğini anlattı. 10-12 1996 tarihlerinde askerler, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerine baskın yaptı. Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’u gözaltına aldı. Taşkonak Jandarma Taburu’na götürülen köylüler İşkenceyle sorgulanarak öldürüldü. 15 Ocak 1996 tarihinde Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner'i arayan jandarma, gözaltındakileri serbest bırakacaklarını, onları almak için bir minibüs göndermelerini istedi. Durumdan şüphelenen Öner, sürücüyü yalnız göndermek istemedi ve korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz ve Lokman Özdemir’i de yanına alarak Ramazan Nas’ın kullandığı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu’na gitti. Taburdakiler korucuların gelmesini beklemiyordu. Gelen korucular da öldürüldü ve daha önce öldürülen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cansız bedenleri minibüsün koltuklarına bağlandı, başlarına da çuval geçirildi. Ramazan Nas'ın kullandığı minibüs jandarmanın kontrolünde yola çıktı. Yol askerler tarafından trafiğe kapatıldı. Minibüs bir noktaya gelince aracın içindeki jandarmalar inerek uzaklaştı. Yolu kesen özel tim, önce minibüsü silahla taradı. Atılan roketler sonucu minibüs ve içindeki 10 ceset kömür haline geldi. Kaçmaya çalışan minibüs sürücüsü de taranarak öldürüldü. Adeta kül olmuş bedenler, ailelere teslim edilmedi. Üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeler yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldü.

BULGULAR RESMİ AÇIKLAMALAR İLE ÇELİŞİYORDU

Gülseren Yoleri konuşmasının devamında şunları belirtti: “Genelkurmay Başkanlığı 16 Ocak 1996 günü Ankara’dan yerli ve yabancı gazetecileri helikopterle Güçlükonak’a getirdi. Gazetecilere açıklama yapan Albay Oğuz Kalelioğlu 'Katliamı PKK’nin gerçekleştirdiğini ve örgütün bir ay önce ilan ettiği ateşkesi bozduğunu' açıkladı. Olay yerinde yalnızca 20 dakika tutulan ve köylülerle konuşmalarına izin verilmeyen gazetecilerden bazıları resmi açıklamaları kuşku verici buldu ve bu kuşkularını İHD ve Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu ile paylaştı. Bu açıklama üzerine 'Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu' bir heyetle olay yerine gitti. Heyetin olay yerinde elde ettiği tanıklıklar, bilgi ve bulgular resmi açıklamalar ile tümüyle çelişiyordu. Heyet ulaştığı bütün bilgi, bulgu ve belgeler ışığında kamuoyuna: 'Bu katliamı PKK değil, devlet güçleri yapmıştır' açıklamasında bulundu ve raporlarıyla birlikte Diyarbakır DGM, Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği ve Genelkurmay'a başvurdu. Ancak bir sonuç alınamadı. Yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı. AİHM’e taşınan davada ise Türkiye etkin soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiği için mahkûm oldu.

"Katliamdan 13 yıl sonra, 2009 yılında dönemin bakanlarından Adnan Ekmen, 'Olayı araştırınca arkasından devlet çıktı. JİTEM’in işiydi, söyleyemedik.' dedi. Ergenekon yargılamaları sürerken 3.11.2013 tarihli Türkiye Gazetesi’nde Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığının yürüttüğü soruşturmada o dönemde bölgede görev yapan pek çok kişinin ifadesinin alındığı, savcının önemli tanıklara ulaştığı ve Güçlükonak katliamında şüphelilerin JİTEM'le bağlantılı görevliler olduğu şeklinde bir haber yaptı."

Açıklamanın devamında "23 yıl önce işlenmiş olan bu insanlığa karşı suç ile ilgili inkâra son verilerek gerçeğin hem aileler hem de toplum düzeyinde resmi olarak açıklanmasını istiyoruz. Bu suçun faillerinin tespit edilerek adil bir yargılama faaliyeti sonucunda cezalandırılmalarını istiyoruz. Güçlükonak’ta gözaltına alınan, devletin güvencesi altındayken yaşam hakları ihlal edilen 11 kişi için adalet istiyoruz" denildi.

ERCAN KANAR: KORUCU YAKINLARI 'KATLİAMI DEVLET YAPTI' DEDİ

Olay yerine ilk giden heyette yer alan Avukat Ercan Kanar, Güçlükonak katliamının insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu ifade etti. Katliamın yaşanmasının hemen ardından Genel Kurmayın gazetecileri bölgeye götürerek açıklama yapması ve PKK'yi sorumlu tutmasının düşündürücü olduğunu belirten Kanar, olaydan on gün sonra çevre köyleri gezerek ölenlerin yakınlarıyla görüştüklerini söyledi ve şunları kaydetti: “Gittiğimiz köylerin üçü de korucu köyüydü ve PKK'ye karşıydılar. Ama açıkça 'bunu yapan devlet güçleridir' dediler. Bunun üzerine Genel Kurmaya dört kez yazı gönderdik. Katliamla ilgili sorular sorduk, ancak hiçbir yanıt alamadık.” Katliamın yaşandığı 1995 yılında PKK'nin tek taraflı ateşkes ilan ettiğini hatırlatan Kanar, “Ateşkesi PKK bozdu demek için devlet tarafından bu katliam sahneye konuldu” diye bildirdi. “O tarihte bölgede görev yapan ve 2000 yılında ordudan atılan kıdemli yüzbaşı Özcan Özsoy itirafta bulundu. Bu olayın emrini tabur komutanın verdiğini söyledi. Muharebe Arama Kurtarma Ekibi'nin yaptığını açıkça itiraf etti” diyen Kanar, 2009 yılında dönemin bakanlarından Adnan Ekmen'n de katliamı JİTEM'in yaptığını itiraf ettiğini sözlerine ekledi. Kanar konuşmasını “Hangi hükümet döneminde işlenirse işlensin insanlığa karşı suçtan devlet sorumludur. Sorumlular yargı önüne çıkarılmalıdır, bölge halkından özür dilenmelidir. Mağdur olanların mağduriyetleri giderilmelidir” diyerek sonlandırdı.