1 Mayıs 2024 Çarşamba

Cumartesi Anneleri 857. hafta: 'Baba' diyemeden hasret bırakıldık

Babası Hüseyin Aydemir gözaltında kaybedildiğinde 3 yaşında olan Dilan Aydemir, Cumartesi Anneleri 857. açıklamasında, "Baba demede babaya hasret bırakıldık" sözüyle yaşadıklarını özetledi. Dilan Aydemir, adalet mücadelesi yürüteceklerini belirtti. 

Cumartesi Anneleri'nin gözaltında kaybedilenler için hakikat ve adalet arayışı 857. haftasında. Her hafta yapılan eylemlerle devleti yönetenlere ve kamuoyuna seslenen kayıp yakınları, demokratik bir Türkiye inşası için önce yakın ve uzak tarihte yaşanan kaybetmeler olmak üzere her türden insan hakları ihlalleriyle yüzleşmek, cezasızlığı sonlandırmak ve sorumluların adil biçimde hesap vermesini sağlamak gerektiğini kaydetti bir kez daha. 

Covid-19 salgını nedeniyle online düzenlenen eylemde kayıp yakınları bu hafta, gözaltında kayıp olgusunu, "Kayıp demek ölümle yaşam arasında olmak demek. Ne ölmüş ne de yaşıyor demek. Geride kalanlar için de bir sarkaç misali ölümle yaşam, umutla yas arasında gidip gelmek demek!" diye tanımlayan, 26 yıl önce kaybedilen ve akıbeti hala bilinmeyen Hüseyin Aydemir'in ailesinin sesine ses oldular. 

'BABA DEMEDEN BABAYA HASRET KALDIK'
Aydemir, 1995 yılında kaybedildiğinde kızı Dilan 3 yaşındaydı. "Baba kelimesini kullanmadan babaya hasret bırakıldık" diyen Dilan Aydemir, "Ben babamı kaybettiğimde henüz 3 yaşındaydım, resimlerinden bize anlatılanlardan, onurlu duruşundan tanıyorum. Bizler de artık adalet istiyoruz. Bizim de gidilecek bir mezarımız, üzerinde ismi yazılan bir mezar taşımız olsun istiyoruz" ifadelerini kullandı. 

'VAZGEÇMEYECEĞİZ'
Cumartesi Anneleri 857 haftanın basın metnini Bingöl Elmas okudu. Elmas, "Kaç yıl geçerse geçsin; Hüseyin Aydemir için, tüm kayıplarımız  için, adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 158 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekanımız Galatasaray'dan vazgeçmeyeceğiz" dedi. 

NE OLMUŞTU? 
34 yaşındaki 6 çocuk babası Hüseyin Aydemir Lice'nin Tûtê (Yaprak) köyünde yaşıyordu. O dönemde köy yakmaların, köylüleri göçe ve korucu olmaya zorlanmaların, gıda ambargoları ile aç bırakmaların yaşandığı Lice ve köyleri adeta cehenneme dönmüştü.

Hayvan ticareti ile uğraşan Aydemir de, güvenlik güçlerinin hedefindeydi. Sık sık evi basılıyor ailesi şiddete maruz kalıyordu. Ev baskınlarını yapan askerler Hüseyin'e iletilmesi için gelip teslim olmaması halinde kendisini buldukları yerde öldürüp ölüsünü panzerle sürükleyerek teşhir edecekleri yönünde mesajlar bırakıyorlardı. Bir baskın sırasında da babasını gözaltına aldılar. Yirmi gün boyunca gözaltına alındığı inkar edilen baba ağır işkence gördü. Ona "oğluna söyle gelip teslim olsun" denildi. Bu koşullarda evine gelemeyen Hüseyin Aydemir, ailesi ile birlikte önce Diyarbakır'a ardından Adana'ya göç etti. Ancak buralarda da baskı ve tehditlerden kurtulamadı. 1995 yılının ortalarında ailesiyle birlikte İstanbul'a taşındı.

Aydemir, 19 Ekim 1995 sabahı  memleketlisi ve yakın arkadaşı Fehmi Tosun'un Avcılar'daki evine gitti. İki arkadaş birlikte  kahvaltı ettikten sonra  saat 10:00 sıraları evden çıktılar ve bir daha geri dönemediler.

Onların Aksaray'da sivil polisler tarafından gözaltına alındıklarını öğrenen aileleri tüm yasal yollara başvurdu. Her yerde oğullarını arayan Aydemir Ailesi onun polisler tarafından Ankara'ya götürüldüğü, Ankara emniyetindeyken de askeri yetkililerce teslim alındığı bilgisine ulaştı. Ancak ailenin yaptığı tüm başvurular sonuçsuz bırakıldı. Hüseyin Aydemir ve arkadaşı Fehmi Tosun'un gözaltına alındığı devletin bütün kademelerince inkar edildi. Hukuk işletilmedi. Onların akıbetlerinin açığa çıkartılmasını, suçun faillerinin yargılanmasını sağlayacak etkinlikte soruşturmalar yürütülmedi. Zaman aşımı gerekçe gösterilerek dosyalarında takipsizlik kararı verildi.