18 Nisan 2024 Perşembe

'Cezasızlık politikaları kadınları yaşamdan koparmaya devam ediyor'

Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla son 1 yıl içerisinde Diyarbakır'da kadınlara, çocuklara ve LGBTİ+'lara dönük şiddet olaylarına ilişkin raporunu kamuoyuyla paylaştı.

Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla kadınlara, çocuklara ve LGBTİ+'lara yönelik Diyarbakır'da meydana gelen şiddet olaylarının raporunu kamuoyuyla paylaştı. Diyarbakır Barosu'nda düzenlenen basın toplantısına, çok sayıda demokratik kitle örgütü, siyasi parti, sendika ve meslek örgütü temsilcisi katıldı.

Rapor, Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi avukatları Berfin Polat, Gözde Engin ve Ezgi Sıla Demir tarafından okundu.

Raporda, Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı'nın kadına, çocuğa ve LGBTİ+lara yönelik şiddet ve hak ihlalleri alanında mücadele ve dayanışmayı büyütmek amacıyla kurulduğu belirtildi. Açıklanan verilerin gerçek sayıların tamamını yansıtmadığı belirtilen raporda, rapor dışında kalan, adli makamlara ve kadın örgütleri vebenzeri yapılara yansımamış şiddet olayları olduğuna da dikkat çekildi.

Rapora göre, Diyarbakır'da 1 yıl içerisinde bin 484 psikolojik şiddet, bin 190 fiziksel şiddet, bin 95 ekonomik şiddet, 395 cinsel şiddet, 3 kadın cinayeti, 4 öldürmeye teşebbüs, 6 şüpheli ölüm ve 6 LGBTİ+'lara yönelik şiddet olayı gerçekleşti. Ayrıca rapora göre Diyarbakır'da son 1 yılda bin 240 çocuk cinsel şiddete maruz bırakıldı. Bölge kentlerinde 26 çocuğun şüpheli şekilde yaşamını yitirdiği kaydedilen raporda, aile içi şiddet sonucu 16 çocuğun yaşamını yitirdiği, yine 43 çocuğun aile içinde cinsel istismara maruz kaldığı dile getirildi. 

"Veriler incelendiğinde kadınların, çocukların ve LGBTİ+'ların en fazla maruz kaldıkları şiddet biçiminin psikolojik, fiziksel ve ekonomik şiddet olduğu ortaya çıkmıştır. Psikolojik şiddet tek başına uygulandığı gibi fiziksel, ekonomik, dijital, flört şiddeti veya ısrarlı takip gibi diğer şiddet biçimleriyle birlikte de uygulanmaktadır. Yine kadınlar toplumsal alanda yaşanan şiddet, intihar, kuşkulu ölüm, alıkonulma, cinsel saldırı ve fuhuş yapmaya zorlanma gibi birçok alanda şiddete ve ihlale maruz kalmaktadır. Kadınlar çatışmalı ortamda, hapishane ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını yitirmektedirler" ifadeleri yer alan raporda, kadınlara, çocuklara ve LGBTİ+'lara dönük şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynağını aldığı vurgulandı.

Özel savaş politikalarına da dikkat çekilen raporda, "Kürt ve kadın düşmanlığıyla hareket eden ve bölgeye özel olarak gönderilen üniformalı/üniformasız erkekler üzerinden üretilen bu politikalarla; kadınların bedeni, dili, kimliği ve varlığı hedef alınmaktadır. Türkiye'nin her yerinde uygulanan bu politika; bölgede çok daha yoğun bir şekilde uygulanmaktadır. Politik, sosyal, kültürel, ekonomik vb. tüm alanları hedefi haline getiren savaş politikaları, aynı zamanda toplumun ve bireyin zihniyetine de odaklanarak, kadınların hak arayışlarına karşı bir sindirme, yıldırma ve korkutma aracı olarak da kullanılmaktadır" dendi.

Faillerin "cezasızlık politikası zırhıyla" korunduğuna dikkat çekilen raporda, cezasızlık politikalarının adalete erişim ve hak arama yolunda büyük bir engel olduğunun altı çizildi.

"Kadın kırımı, bir devlet politikası olarak toplumsal cinsiyetli sistematik şiddet sarmalını tarifler. Toplumsal cinsiyet normlarından kaynaklı şiddet ise Türkiye'ye özgü olmayıp yapısı gereği eril tahakküm üzerine kurulu devletlerin tamamının ortak karakteridir" denilen raporda, İran'da Mahsa Amini'nin, Irak'ta Nagihan Akarsel'in katledilmesinin de politik olduğuna işaret edildi.

Kadın insan hakları savunucuları ve özellikle de Kürt kadın hak savunucularının uzun süredir yargı tacizine de maruz kaldığı ifade edilen raporda, son 1 yılda Diyarbakır'da onlarca kadın hakkında soruşturma başlatıldığına, 31 kadının gözaltına alındığına, 15 kadının ise tutuklandığına dikkat çekildi.Raporda, "İfade özgürlüğünün özel görünümü niteliğindeki basın, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerine yönelik soruşturma ve kovuşturma açılması şeklindeki 'dolaylı sınırlamalar', sistematik örgüsü göz önünde bulundurulduğunda, daimi bir ceza tehdidine mahal vermekte ve hakların kullanımına dair 'caydırıcı etki' yaratmaktadır. Kadın hak savunucularına yönelik baskı sadece soruşturma ve kovuşturma açılması şeklindeki doğrudan ceza tehdidini içermemekte, eylem ve etkinliklerin yasaklanması ve fiziki güç kullanımını da beraberinde getirmektedir" ifadeleri kullanıldı.

Toplumun tamamına sirayet eden ekonomik kriz ve yoksulluğun kadınlar ve çocuklar için çok daha yakıcı hale geldiği belirtilen raporda, "Kadınların, çocukların, mültecilerin ucuz iş gücü olarak kullanıldığı mevcut ortamda; sırf geçinebilme kaygısıyla yaşamda geri kalan her şeyden feragat etmiş bir toplum gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Maddi olanaksızlıklar ve artan yoksulluk, ekonomik bağımsızlığı olmayan kadını mecburen erkeğe bağımlı kılmakta olup; şiddetten kurtulmanın ilk ve en büyük engeli haline gelmiştir" denildi.

Devlet tarafından yürütülen düşmanlık politikalarının LGBTİ+'ları da hedef aldığı vurgulanan raporda, "LGBTİ+ların başta yaşam hakkı olmak üzere; adalete ve sağlığa erişim ile çalışma ve eğitim hayatında yaşadığı hak ihlalleri görünmez kılınmakta, varoluşları kriminalize edilmektedir" dendi. 2022 yılında da LGBTİ+'lara dönük iktidar destekli nefret söylemlerinin devam ettiği kaydedilen raporda, Diyarbakır'da da homofobik ve transfobik şiddet olaylarının arttığı dile getirildi.

Diyarbakır'da yer alan hapishanelerde kadın tutsaklara yönelik hak ihlallerine de dikkat çekilen raporda, kadın tutsakların yaşadıkları, her türlü hak ihlali, işkence ve kötü muamele karşısında yapılan başvuruların sonuçsuz kaldığı, üstüne hak ihlallerinin her geçen gün arttığı vurgulandı.

Rapor, şöyle devam etti: "Geçtiğimiz 25 Kasım'dan bu yana ne yazık ki; kadınlar şiddetin her türlüsüne maruz bırakılmaya ve devletin cezasızlık politikasının cesaretlendirdiği erkek şiddeti, kadınları yaşamdan koparmaya devam etmiştir. Kadınlar, hem kamusal alanda hem özel alanda en
temel hakları olan yaşam hakkı için dahi mücadele vermek zorunda kalmıştır. Yukarıda tespit ettiğimiz hak ihlalleri kapsamında devleti yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyoruz. Bizler Mirabel Kardeşlerden miras aldığımız ruhla mücadeleye devam edeceğimizi 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle bir kez daha deklare ediyoruz."