6 Mayıs 2024 Pazartesi

Çelik: Ekonomik krizden çıkış siyasal sorundur

Türkiye kapitalizminin krizine ilişkin ANF'ye konuşan Marksist Teori dergisi yazarı Olcay Çelik, 2018'de belirginleşen krize ilişkin değerlendirmelerde bulundu, salgının küresel yıkımı öne çektiğini söyledi. Krizi ve yoksullaşmayı ekonominin kötü yönetilmesi, yolsuzluk ve israfın yaratmadığına işaret eden Çelik, "Bunu yaratan bizzat kapitalist üretim tarzının işleyişidir. Kapitalizm krizlerden böyle çıkar. Bu yüzden ekonomik krizden çıkış sorunu işçi sınıfı için ekonomik değil, siyasi bir sorundur, sınıfsal iktidar sorunudur, devrim sorunudur" dedi.

Türkiye'de kapitalizmin içinde bulunduğu kriz, krize ilişkin geliştirilen yöntemlere ilişkin ANF'den Roni Aram'a konuşan Marksist Teori dergisi yazarı Olcay Çelik, "Türkiye kapitalizminin 2018'de belirginleşen krizinin nedensel kökenini, kapitalizmin 2008-2009'da yaşadığı küresel krizden sonraki inişli-çıkışlı durgunluk sürecine, daha spesifik olarak da 2013 sonrasında küresel ticaretin ve yabancı sermaye akımlarının mali-ekonomik sömürgelere olan akışının yavaşlamasına bağlayabiliriz. Salgın, kapıda olan küresel yıkımı öne çekmiş oldu" değerlendirmesinde bulundu.

Küresel kriz ile Türkiye'deki krizin birbiriyle bağlantılı olduğuna işaret eden Çelik, "Ancak yıkıcı etkileri bir süre ötelenebilir. Faşist şef de bunu yapmaya çalışıyor ama manevra imkanları giderek tükeniyor" diye konuştu.

ÇARESİZLİK İÇİN SAVRULMA
Merkez Bankası başkanını sık sık değiştiren, damadı Berat Albayrak'ı bakanlık görevinden istifa ettiren Erdoğan, ekonomi bakımından bir "çözüm modeli" olmadığına işaret eden Çelik şunları söyledi: "Çaresizlik içinde savrulmaları var. Kuru baskılamak için faizi artırsa dolaysız temsilcisi olduğu sermaye bloku zarar ediyor. Faizler yükseldiğinde ev kredileri pahalılaşıyor ve müteahhitlerin konut satışları çakılıyor. Veya Anadolu'da bir organize sanayi bölgelerinde, tekellere makine parçası üreten orta burjuvazi zaten görece az kar marjı ile çalıştığı için, yükselen faiz onun karının daha da erimesi anlamına geliyor. Faizi indireyim, kuru salayım dese, bu sefer de dolaysız temsilcisi olduğu blokun giderek tekelleşen ve yabancı kredilerle iş yapmaya başlayan üyeleri dolar borcunun ve mali sermaye gücünün asıl sahibi olan ve Erdoğan'ın dolaylı temsilcisi olduğu işbirlikçi-tekelci sermaye bloku isyan ediyor. İki blokun da zararı Türkiye kapitalizmini ayrı ayrı zora sokuyor."

Kriz koşullarında işçi sınıfının yarattığı zenginliğin sermaye blokları arasında nasıl pay edileceğinin Erdoğan'ın tutarsız sert hamleler yapmasına yol açtığını kaydeden Olcay Çelik, "Önce Albayrak ile düşük faiz, bol kredi dönemine geçiyor, kuru Merkez Bankası rezervleriyle tutmaya çalışıyor, deniz bitince de Albayrak'ı görevden alarak emperyalizme ve onun ilk plandaki işbirlikçilerine taviz vermeye başlayacağı mesajını veriyor. Derken, yine bir görevlendirme değişikliği ile tekrar kredi pompalama evresine geçiyor, kendi dolaysız burjuvazisine göz kırpıyor. Yarın tekrar tam tersi bir hamleye girişebilir. Bir dediği diğerini tutmayabilir veya dediğiyle yaptığı arasındaki açı daha da artabilir" şeklinde konuştu.

ERDOĞAN KENDİSİNİ ELEŞTİREN ÖZİLHAN'I İŞÇİLERDEN KORUYOR
TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan'ın açıklamaları ve 5'li çete diye tanımladığı sermaye grubu içinde yer alan Limak Holding'in patronu Nihat Özdemir'in Erdoğan'ın ekonomi politikalarına ilişkin uyarılarını hatırlatan Çelik, "Tabii bu huzursuzluklardan işçi-emekçilere bir kazanım çıkmaz. Zira aynı faşist şef, Tuncay Özilhan'ın villasını, sokağını Kod 29 ile işten atan işçilerden koruyor" diyerek sermaye ile iktidarın işbirliğine dikkat çekti.

'EKONOMİK KRİZDEN ÇIKIŞ SİYASİ BİR SORUNDUR'
Kapitalizmin krizlerden çıkışı, iflaslar ve işsizliğin artarak işgücünün değersizleşmesi, özel sektör borçlarının halka yıkılması, işçi sınıfının daha da yoksullaştırılmasında gördüğünü belirten Çelik, "Bu da bize krizleri sınıfsal ve siyasi barış içerisinde atlatmanın hiçbir yolunun olmadığını, krizin faturasının muhakkak bir sınıfın ödemesi gerektiğini gösterir. Örneğin, işçi salgında ölümüne çalıştırılabilmeli, 1140 TL'ye ücretsiz izne yollanabilmeli, Kod 29 ile kolayca işten atılabilmeli, şirketlerin borçlarını devlet üstlenmeli ki ülkedeki 26 dolar milyarderinin serveti bir senede 15 milyar dolar arttırabilsin, Koç Holding karını yüzde 117 büyütebilsin... Kürşat Ayvatoğlu gibi tipler veya saraydaki şatafat elbette kanımıza dokunuyor ancak krizi ve yoksullaşmayı yaratan şey ekonomi yönetiminin kötü olması veya yolsuzluğun, israfın, köşe dönmeciliğin artması değil, bizzat kapitalist üretim tarzının işleyişidir. Kapitalizm krizlerden böyle çıkar. Bu yüzden ekonomik krizden çıkış sorunu işçi sınıfı için ekonomik değil, siyasi bir sorundur, sınıfsal iktidar sorunudur, devrim sorunudur" diye konuştu.

Emperyalist ülkelerdeki merkez bankalarının faiz kararlarını değerlendiren Çelik, bir yanılgıya dikkat çekiyor: "Faiz sıklıkla sanıldığı gibi 'paradan para kazanmak' değildir. Faiz karı, reel üretimde yaratılan artıdeğerden mali kapitalistin aldığı paydır."

Çelik, Türkiye gibi mali-ekonomik sömürgelere özgü faiz-kur tartışmalarına ilişkin ise şunları söyledi: "Son tahlilde ülke içinde işçi sınıfının ürettiği artıdeğerin emperyalistler ve yerli sermaye blokları arasında nasıl pay edileceğine dair tartışmalardır. Düşük faizle kredi genişlemesine dayalı ekonomi politikaları iktidarın doğrudan sınıfsal dayanağı olan burjuva bloku krizden korumak, semirtmek için seçtiği bir yoldur ve onun tam tersi olan sıkı para politikası gibi bu da sürdürülemezdir. Ucuz krediye dayalı genişleme orta burjuvaziyi ve hatta halkı bir süre çok sınırlı bir şekilde rahatlatabilse de kurların yükselmesine yol açarak, ithalata bağımlı üretimin pahalılaşmasına, dolayısıyla hayat pahalılığının da artmasına yol açar. Tersi, yani sıkı para politikası ise kuru düşürse de kriz koşullarındaki anlamı direkt olarak ekonomiyi durdurmaktır, işsizliktir, iflastır. Hangisini seçsin halk? Hayat pahalılığı ile aç kalmayı mı, yoksa işsiz kalıp aç kalmayı mı? Kırk katır mı, kırk satır mı?"

'FAİZ-KUR KAVGASI BİZİM DEĞİL'
İşçi sınıfının bu tartışmalardan fayda beklememesi gerektiğini söyleyen Marksist Teori yazarı Olcay Çelik, "Zira bu kavga bizim değil, bizden söküleni artırma ve bölüşme kavgasıdır. Halkın faizle yatıp faizle kalkması burjuva ideolojisinin hegemonyasıdır, başarısıdır. Eğer siz iktidarda olan sınıfı, sınıflar savaşımını gizleyip 'Türkiye ekonomisi' diye sahte bir bütünlük üzerinden meseleleri tartıştırabilirseniz, ezilen sınıfların burjuvazinin çıkarlarını kendi çıkarları sanmalarını sağlayabilirsiniz. Tıpkı 'vatan' denen sahte bütünlüğü 'böldürtmemek' üzerinden Türk işçi-emekçisini Türk burjuvazisinin çıkarlarına yedekleyip, şovenizm ve ırkçılıkla Kürt halkına ve kazanımlarına düşman etmek gibi..." dedi.