21 Aralık 2024 Cumartesi

Büyükanıt'ı tanırız, kendisi bombacıları iyi tanır

Ajanslar, Genelkurmay Eski Başkanı Büyükanıt'ın öldüğünü duyurdu. Adet olanın tersine, bu ölenin arkasından iyi şeyler söylemek mümkün değil. Çünkü o, "Tanırım, iyi çocuklardır" dediği bombacıların hesabını vermeden, Erdoğan'la kirli pazarlıklar yaptığı Dolmabahçe görüşmesini "mezara kadar götürerek" gitti.

Genelkurmay Eski Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, tedavi gördüğü İstanbul Acıbadem Hastanesi'nde hayatını kaybetti. Büyükanıt'ın ölümünü biraz daha dramatik hale getirmek isteyen haber siteleri, bir kaç gün önce yaşamını yitiren eşi Filiz Büyükanıt'ın cenazesine rahatsızlığı nedeniyle katılamadığını da eklemeyi unutmadı.

Ancak Anadolu ve Mezopotamya halkları da Büyükanıt'ı unutmadı. Onu, özellikle 'e-muhtıra' ve ardından AKP rejimiyle sıkı işbirliğine giriştiği, Erdoğan'la Dolmabahçe'de yaptığı görüşmeyle hatırlıyor. Erdoğan'ın, "Benimle mezara kadar gidecek" dediği görüşmenin içeriği resmi olarak hala açıklanmadı ancak, halklar lehine olmadığı da biliniyor. Bir de, Şemdinli Umut Kitabevi bombacıları için sarf ettiği, "Tanırım, iyi çocuklardır" sözleri unutulmuş değil.

Yaşar Büyükanıt, 28 Ağustos 2006'da Genelkurmay Başkanı olduktan sonra, AKP karşıtlığı üzerinden gelişen/geliştirilen kitle hareketleri birden bire örgütlenmeye başlandı. Özellikle 2007'nin başından itibaren büyük kentlerde geniş katılımlı "Cumhuriyet Mitingleri" tertiplendi. Kemalist/ulusalcı/Ergenekoncu kesimlerin bir araya geldiği bu mitinglerde en çok öne çıkan slogan, "Ordu göreve" idi. Keza, aynı yılın yaz aylarında Meclis tarafından yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı seçimine Abdullah Gül'ün aday gösterilmesi de, söz konusu mitinglerin örgütlenmesinde başka bir motivasyondu.

"Cumhuriyet Mitingleri" tamamlanmış, "367" tartışmaları derken, AKP hükümeti nezdinde beklenilen etkiyi yaratmamıştı ki, Genelkurmay, doğrudan sazı eline aldı. 27 Nisan 2007'de Genelkurmay Başkanlığı'nın resmi internet sitesinden, hükümet aleyhine muhtıra yayınlandı. "E-muhtıra" olarak da adlandırılan darbeci girişimle, ordunun hükümetin uygulamaları ve Cumhurbaşkanlığı seçiminden dolayı duyduğu rahatsızlık dile getiriliyordu.

Daha önceki darbe ve darbe girişimlerinden farklı olarak AKP kendi hamlesini yaptı, 22 Temmuz 2007 için erken seçim kararı aldı. Tabi ki, o tarihe kadar da baş döndürücü bir süreç yaşandı.

Yaşar Büyükanıt, Genelkurmay Başkanı sıfatıyla 5 Mayıs 2007'de dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'la Dolmabahçe Sarayı'nda "resmi" bir görüşme yaptı. Görüşme "resmi" olsa da kayıtları hiçbir yerde tutulmadı. Erdoğan, daha sonraları yaptığı bir açıklamada, "Benimle birlikte mezara kadar gidecek" dediği görüşmenin içeriğini sır olarak sakladı.

HEM SIRADAN HEM SIR!
Önce, görüşmeyle ilgili olarak iki tarafın açıklamalarını bir hatırlayalım.

Yaşar Büyükanıt, 17 Kasım 2012'de Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nda Başbakan Erdoğan'la Dolmabahçe'de yaptığı görüşmeye ilişkin şöyle konuşmuştu:

"Mayıs 2007'de bu görüşme gerçekleştirildi. Tesadüfen ben İstanbul'daydım. Sayın Başbakan da İstanbul'daydı. Telefonla görüştük. 'Zaman nasıl uygunsa gelin, görüşelim' dedi. Başbakana benim diyeceğim şey 'geliyorum' demektir, başka bir cevap verecek halim yok. Böyle bir görüşmeydi."

O kadar "masum" ve "ikna edici" ki, sanırsınız daha bir hafta öncesinde muhtıra veren kendisi değil.

Erdoğan da aynı komisyona, "Yaptığımız görüşme, haftalık olağan ve sıradan bir görüşmedir" dedi. Madem öyle, "sıradan" görüşme, niçin mezara kadar "sır" olsun ki?

ERGENEKON OPERASYONU BAŞLADI
Ancak, söz konusu görüşmede karşılıklı "güvence"lerin verildiği, bugünden bakınca daha net bir şekilde görülüyor. Zira, takip eden aylarda başlatılan Ergenekon operasyonlarında hemen her kademedeki general topun ağzına konulup tutuklanırken, darbe yapmakla suçlanırken, e-muhtıra veren Genelkurmay Başkanı olarak Büyükanıt'a ilişkin tek bir dosya dahi açılmaması, bırakalım sanık olarak, tanık olarak dahi hiçbir dosyaya dahil edilmemesi, Dolmabahçe görüşmesinin "mezara kadar" sır olarak sürmesinin sadece ikili bir "güvence"yle ilişkili olmadığını da göstermektedir. Zira...

Dolmabahçe görüşmesinin ikinci haftası dolmadan, Danıştay provokasyonu gerçekleşti. Hemen takip eden ilk ayda, Ümraniye'de bir gecekonduda "ortaya çıkarılan" mühimmatla Ergenekon operasyonlarının düğmesine basıldı. Sonrası, devletin gizli arşivlerinin saklandığı Kozmik Oda'lara varan tertipler, devleti ele geçirme savaşları, amacı ve içeriği gerçeklerden saptırılarak iç hesaplaşmaya ve tasfiye operasyonlarına varan Ergenekon/Balyoz davaları...

Bütün bu süreçlerde Büyükanıt, adeta dokunulmazlık zırhıyla korundu. AKP-Cemaat operasyonuyla devletin el değiştirmesi sürecinde kilit bir yerde "sessizce" bekledi. Süreç boyunca ve sonrasında ortalıklarda gözükmemesi, masum olduğu anlamına gelmiyor. Büyükanıt, AKP ile Gülen Cemaatinin devleti ele geçirmesi ve birlikte işledikleri suçlardan ve bugün ortaya çıkan sonuçlardan birinci dereceden sorumlu isimlerden biridir. Bu anlamıyla, Türkiye halklarına karşı sorumludur, suçludur.

'BOMBACILARI TANIRIM, İYİ ÇOCUKLARDIR'
Kürt halkına karşı da suçludur. Zaten, ordunun en üst kademesine gelene kadar Kürt halkına karşı "masum" olmanın olanağı da pek yok zaten.

Büyükanıt, henüz Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemde, 2005 yılının ağustos ayında Hakkari Yüksekova'da bomba patlar. Kasım ayına kadar da peş peşe bombalı saldırılar devam eder. Son bomba, 9 Kasım 2005'te Şemdinli'de Umut Kitabevi'nde patlar. Ancak bu sefer halk, bombacıları suçüstü yakalar.

Bombacı Astsubay Ali Kaya ve itirafçı Özcan İldeniz ile ilgili olarak ilk açıklama yapanlardan biri Yaşar Büyükanıt'tır: Tanırım, iyi çocuklardır.

Her şey açık ve net!

DOLMABAHÇE'YLE İLGİLİ FARKLI İDDİALAR
Bu arada, 5 Mayıs 2007'deki Dolmabahçe görüşmesiyle ilgili farklı iddialar sürekli gündemde tutuldu. Bir dönem Twitter'de "fuatavni" ismiyle yapılan paylaşımlarda, Erdoğan'ın kendisiyle ilgili topladığı dosyaya karşılık Büyükanıt'ın da bir dosya ortaya koyduğu iddia edildi. Fuat Avni'ye göre, derin devlet tarafından toplanan bu dosyada Erdoğan'ın soy kütüğü, gençliğinde radikal örgütlerle kurduğu bağlantı ve dahası belediye başkanlığı döneminde oluşturduğu rüşvet havuzu yer alıyordu.

Twitter fenomeni, bunun üzerine iki ismin 'mezara gidecek' sözler verdiğini ve derin devletin dosyalarının devam ettirildiğini öne sürdü.

Erdoğan ailesinin ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı dönemden beri yakınlarında olan kişilerin ekonomik olarak palazlanmaları dikkate alındığında, iddia dikkate değer görünüyor.

Fuatavni paylaşımlarına bakalım:

"Birbirlerine mezara gidecek sözler ve sırlar verirlerken bugünlerde yapılan ve yapılması düşünülen bütün adımların sözü Tiran'dan alındı. (...) Derin Devlet'in tasfiye edeceği deşifre olmuş ve istenilmeyen kim varsa daha sonra bırakılmak şartıyla tutuklanmalarına göz yumuldu. Tiran'ın, Derin Devlet tarafından kuşatıldığı çok ama çok sonra anlaşıldı. Anlaşılıncaya kadar bürokratik yapı çoktan tasfiye edilmişti. Tiran'ın emin olması gereken bir şey var artık kim olduğunu ve kime hizmet ettiğini sadece Kozmik Oda'ya sekiz yıl önce girenler bilmiyor. (…) Meğer biz 'Derin Devlet'in bir kısım adamları tasfiye ediliyor' diye şükrederken adamlar içeri girmeden dışarı çıkacakları tarihi biliyormuş."

Bugünkü AKP-MHP-Ergenekon işbirliğini anlatması açısından da kayda değer.

Binali Yıldırım başbakanken Başdanışmanı Abdülkadir Özkan, "Bence Sayın Büyükanıt o gün bu cemaatin devlet, emniyet, istihbarat ve ordu içinde ulaşmış oldukları tehlikeli noktayı Sayın Erdoğan'a haber verdi ve ikna etti" diye başka bir iddia ortaya attı.

"Bence" derken sanki kendi yorumuymuş gibi bir hava yaratsa da, aslında bu görüş, Saray'ın manipülasyon formatına ve bugünkü Ergenekon ittifakıyla fazlasıyla uygun.