29 Mart 2024 Cuma

Birleşik mücadele zorunluluğu

Emekçi kitlelerin özlemini ve beklentisini karşılayamayan emekçi sol hareketin tüm faturayı, HDK ve HDP'ye kesmesi kadar sığ bir yaklaşım, tartışmaya açılan 'yeni ittifak', 'yeni model' vb. önermeleri ilk andan itibaren etkisiz kılacaktır. Yanlışları eleştirmek başka, umutsuzluk veya vazgeçiş başka şeydir.

Geçen haftaki başyazıda "Faşist saldırganlık ve ekonomik krizin yarattığı yıkım ile egemen siyasetin çözülüşü yeni bir toplumsal patlamayı olgunlaştırıyor. Yani dünyayı dolaşan isyan dalgası Türkiye'ye de gelecek. Gelecek gelmesine de önderlik sorunu nasıl çözülecek?" demiş ve sorunun çözümü için tutulması gereken temel halkanın birleşik mücadele olduğunu söylemiştik.
Bu tartışmayı biraz daha somutlaştırmakta yarar var. Çünkü kategorik olarak hiç kimse birleşik mücadele fikrine itiraz etmese de körün fili tuttuğu yerden tarif etmesi misali, birleşik mücadeleyi kendine göre tanımlıyor ve ona göre ilişkileniyor.

Öncelikle birleşik mücadele fikrini koşullayan zemine dair birkaç noktayı vurgulamak gerekir. Birleşik mücadeleyi ortak düşmana karşı ortak mücadele gibi ahlaki ya da 'güçsüzlüğümüzü' aşmanın matematiksel çözümü olarak anlayan yüzeysel kavrayış ne yazık ki emekçi sol harekette oldukça yaygın bir eğilim. Sorunu biçimsel ya da duygusal saiklerle açıklayan bu yaklaşım haliyle politik mücadelenin karmaşık tablosundan kaynaklanan basınçlar karşısında dayanıksız oluyor. Halbuki birleşik mücadeleyi koşullayan ittifaklar sorunu sosyalist hareketin teorik birikiminde esaslı bir yer tutar. Ve içinde mücadele yürütülen sosyopolitik ortamın çelişkilerini çözmenin yolu olarak ele alınır. 'Hangi sosyopolitik zeminde devrim yapmak istiyoruz?' sorusuna verdiğimiz yanıt, bizi ittifaklar sorununa götürür. İttifak siyasetinin hangi düzlemde ve biçimde çözülebileceği sorunu ise birleşik mücadeleye somut bir form kazandırır.

Marksist Leninist komünistler bu soruna devletle toplumsal yapı arasındaki yapısal açmazlardan hareketle yanıt vererek politik özgürlük zemininde birleşik devrim ve birleşik devrimci önderlik fikrini geliştirerek yanıt verdi. İnançsal, kültürel, ulusal vs. bakımlardan çeşitlilik gösteren bir toplumu asimilasyon, inkar ve imha politikalarıyla tekçi bir potada eritmek isteyen bir devlet yapısı kaçınılmaz biçimde çelişki ve çatışmalara yol açtı. Cumhuriyet tarihi bunun envai çeşit örnekleriyle doludur.

Bu durumun birbiriyle bağlantılı iki temel sonucu oldu. Birincisi; devletin faşist karakterinin üzerinde şekillendiği zemine yol açtı. Toplumsal çeşitliliğin direnci ile devletin tekçi şekillendirme çizgisi bir yandan isyanı, bir yanda otoriterliği koşullayan bir tarihsel gelişim hattını ortaya çıkardı. Devlet bu yapısal açmazı siyasi olarak Alevi-Sünni, laik-şeriatçı, Türk-Kürt ikilemlerini kışkırtarak yönetme hattından ilerledi. Bu kriz yönetiminin yetmediği yerde ise darbe ve gerici iç savaş yöntemine başvurdu. İkincisi ise bu kriz yönetimi devlete kapitalist gelişimin sonucu olan emek sermaye çelişkisinden kaynaklanan gerilimleri de bastırma, maniple etme, yönetme olanağı sağladı. Bu gerçeklikten hareket ettiğimizde devrimci stratejinin devletin böl-parçala-yönet taktiğini boşa çıkaracak bir siyasi eksen ve bu siyasi ekseni stratejik bir görüş açısına bağlayacak bir yaklaşımla birleştirme ihtiyacı açık hale gelir. Sosyalistler bu siyasi ekseni politik özgürlük talebi üzerinden formüle etti. Politik özgürlük bayrağının devletin kışkırttığı çelişki zeminlerini birbirine bağlayarak Türk'le Kürt'ü, Alevi ile Sünni'yi, inananla inanmayanı birleştirerek kapitalist toplumun temel ve uzlaşmaz çelişkisi olan emek-sermaye çelişkisini emek lehinde ve sosyalist devrim yönünde çözüme ulaştıracak yolu açabileceğini öngördü.

Peki bu nasıl başarılabilir?

Bunun için bu toplumsal dinamikleri bir araya getirebilecek ve faşist rejimin karşısına dikebilecek bu programatik yaklaşımı toplumsal ve siyasi bir güce çevirebilecek bir örgütsel zemine ihtiyaç vardır. Başlangıçta ifade etmeye çalıştığımız, tutulması gereken temel halka esprisi bu bağlamda karşılık bulmaktadır. Yani birleşik mücadele matematiksel bir denklem ya da duygusal ahlaki bir refleks olarak değil, sosyopolitik gerçeklik içinde devrime yürünen yol olarak kavranmalıdır.

Emekçi sol hareketinin bütün bileşenleriyle bu yol yürüyüşünde, birleşik mücadelenin araç modelinin birçok örneğini verdi. Bu topraklar bu konuda oldukça zengin deneyime sahip. İttifaklar, platformlar, güç birlikleri sonunda en ileri şeklini 15 Ekim 2011 tarihinde demokratik toplumu oluşturacak modelini Halkların Demokratik Kongresi'yle oluşturdu. Meclis modeliyle doğrudan demokrasinin örneğini oluşturan HDK, "toplumsal alanın siyasallaşması, siyasal alanın toplumsallaştırılması" ana hareket planıyla büyük bir umut ve coşku yaratarak çekim merkezi olmayı başarmış, ancak henüz yeni kök salmışken hızla gündeme gelen seçimler nedeniyle de kendi içerisinden Halkların Demokratik Partisi'ni çıkardı. Gezi direnişinin ve müzakere sürecinin ortaya çıkardığı siyasal atmosferin ve ortaya koyduğu 'yeni yaşam' perspektifinin etkisi çok hızlı bir şekilde birleşik partiyi büyüttü. Meclis'te yer alan üçüncü parti konumuna gelirken, siyasal etkisiyle gerçekte AKP/MHP faşizmi karşısında direnişe geçebilen bir partiye dönüştü. Bundan sonra yaşananlarsa özünde HDK ve HDP'nin taşıdığı bu güç sömürgeci faşizmin temel hedefi oldu.

Toplumsal ve siyasi hareketin yükselişe geçtiği ve ortaya koyduğu yeni bir perspektifle çekim merkezi olan HDK ve HDP, gelinen aşamada başka bir sorunla yüzyüze. Kuruldukları koşullarda çekim merkezi olan HDK ve HDP, politik iklim değişikliğinin yarattığı rüzgarla merkezkaç eğilimlerle karşı karşıya. Bunun HDK ve HDP'nin yürüttüğü taktiklerdeki kimi yanlışlıklarla açıklamak elbette yeterli olmayacaktır. Özellikle birleşik mücadelenin muhatabı hareketlerin bu yanlışlarla eleştirmesinin, mücadele etmesinin ve değiştirmesinin olanakları mevcutken, faşizmin saldırı rüzgarından ilk sendelemede "yeni model", "yeni ittifak", "yeni birlikler" arayışına girmek stratejik hattın konjonktürel duruma feda edilmesi anlamına gelecektir.

HDK ve HDP'de bir araya getiren neydi, bugün ayrı yol tutmaya iten etken nedir? Bu sorulara birleşik direnişte kendine rol ve misyon biçenlerin subjektif değerlendirmelerle değil objektif değerlendirme ve çözümlemeyle yanıtlamaya ihtiyaç var.

Emekçi kitlelerin özlemini ve beklentisini karşılayamayan emekçi sol hareketin tüm faturayı, HDK ve HDP'ye kesmesi kadar sığ bir yaklaşım, tartışmaya açılan 'yeni ittifak', 'yeni model' vb. önermeleri ilk andan itibaren etkisiz kılacaktır.

Yanlışları eleştirmek başka, umutsuzluk veya vazgeçiş başka şeydir. ÖDP'den SYKP'ye, Devrimci Partiden, SMF ve TİP'e uzanan emekçi sol güçlerin farklı zeminlerden başlattığı ve sürdürdüğü yeniden yapılanma ve birlik tartışmalarının bu bakımdan devrimci sonuçlar üretmesi zor görünüyor. Türkiye ve Kürdistan'ı aynı anda görmeyen, kazanılmış bir düzey olarak HDK-HDP'nin gerisine düşen bu arayışların devrimci niyetlerden hareket etse de tasfiyeci basıncın ürünü olduğunu ve önümüzdeki görevleri göğüsleme ve devrimi hazırlama sorumluluğu bakımından tutulması gereken temel halkayı ıskalamaktan başka bir sonuç yaratmayacağı açıktır.

Hem HDK'nin hem de HDP'nin ortaya koyduğu devrimci demokratik program, emekçi sol hareketin tarihsel teorik ve pratik mücadelesinin içinden süzülüp şekillenmiş ve sömürgeci faşist düzenin bir alternatifi olarak ezilenlere alternatif bir düzen olarak sunulmuştur. Faşist zorun yarattığı daralma ve sıkışmışlık ruh halinin geldiği nokta vazgeçmek ve çözümsüzlük olamaz. Birleşik mücadele hattının tarihi misyonunu hayata geçiremediği ve her geçen günün de bunu zorunlu kıldığı bir yerde kendi birikimlerimizle bu toprağa kök salması için bin bir bedelle suladığımız HDK ve HDP'de halkların direnişini ve mücadelesini sergilemenin olanakları mevcuttur. Yapılması gereken, tüm bileşenleriyle toplumsal ve siyasal örgütlenmenin gereklerini yerine getirmek ve toplumu örgütleyecek pratik bir atılıma geçmektir.

Ev ev, sokak sokak toplumsal alanı örgütlemeye girişmek için önümüzdeki tek engelin atalet olduğu açık. Ekonomik krizin, faşist zorun, erkek şiddetinin, doğa talanının etkilenmediği neresi var? Ezilenlerin mücadelesinin sendika, parti, dernek binalarına sıkıştırılamayacağı ortada. Emekçi sol hareket de ittifakı sadece siyasi öznelerin birliğine, ittifakına kendini sıkıştırırsa geçmişten daha farklı bir tabloyla karşılaşmayacaktır. Gerçek ittifak, ezilenlerin taleplerine ve özlemlerine yanıt verecek bir alternatifi sunmaktır. Bu geleceğin bir sorunu değil, bugünün temel sorunudur. Tarihin deneyimi birlikler niyetlerle değil zorunluluklar dayatır. Türkiye ve Kürdistan devriminin zorunluluğu da birleşik devrim ihtiyacıdır. Bu soruna en yakından yanıt olabilecek olan en temel model de öncelikle HDK ve HDP'nin örgütlülüğünü büyütmek ve onu da içerecek şekilde bir şekilde antifaşist cephe oluşturmaktır.

Tasfiyeci basıncı göğüslemenin ve yaklaşan fırtınanın devrimci bir kasırgaya dönüşmesinin yolu budur.

Tasfiyeci basıncı göğüslemenin ve yaklaşan fırtınanın devrimci bir kasırgaya dönüşmesinin yolu budur.