27 Nisan 2024 Cumartesi

Beyazıt'tan Suruç'a gençlik hep en önde - Taylan Yıldız

Beyazıt katliamının 41. yılına girdiğimiz şu günlerde, Beyazıt'tan Suruç'a bakmak, aralarındaki kopmaz bağı farketmek ve her iki dönemin devrimci gençlik hareketi adına üstlenmiş olduğu misyonu kavramak, tarih bilincine katkı sunacağı gibi gençlik hareketinin ileri yürüyüşüne de ışık tutacaktır.
16 Mart 1978 yılında gerçekleşen Beyazıt katliamı, devrimci gençlik hareketinin özel olarak hedeflendiği ilk katliam saldırılarından biri olarak Türkiye siyasi tarihindeki yerini almıştır. 7 devrimci gencin şehit düştüğü ve onlarcasınında yaralandığı bu saldırı aynı zamanda bir gençlik katliamı olarak tarihe geçer.
 
Ne var ki, İstanbul Üniversitesi'nde gerçekleşen ve faşist dikatatörlüğün özgün bir yönelimiyle örgütlenen bu katliam, ilk ve tek gençlik katliamı olarak kalmaz. Aradan geçen 37 yıl sonra devrimci gençlik hareketi, bu kez de sosyalist gençlik şahsında hedeflenir. Bu sefer faşist rejimin saldırganlığı daha büyük olur. Devrimci gençlik hareketi 33 şehit ve yüzlerce yaralı verir. Beyazıt'ın ardından Suruç da içinde taşıdığı politik anlam ve üstlendiği devrimci misyondan ötürü, devrimci gençlik hareketi tarihinde önemli bir kilometre taşı olarak öne çıkar.
 
Beyazıt katliamının 41. yılına girdiğimiz şu günlerde, Beyazıt'tan Suruç'a bakmak, aralarındaki kopmaz bağı farketmek ve her iki dönemin devrimci gençlik hareketi adına üstlenmiş olduğu misyonu kavramak, tarih bilincine katkı sunacağı gibi gençlik hareketinin ileri yürüyüşüne de ışık tutacaktır.
 
BEYAZITTAN SURUÇ'A GENÇLİK HEP EN ÖNDE
 
Faşist diktatörlüğün, devrimci gençlik hareketi ve onun öncülerine yönelik imha saldırılarına yöneldiği her dönem, aynı zamanda gençlik mücadelesinin öncülük rolünü sürükleyici bir güç olarak yerine getirdiği dönemlerdir.
 
16 Mart katliamıda böyle gerçekleşir. Devrimci gençlik hareketi çoktan üniversite sınırlarını aşar, faşist diktatörlükle politik ve askeri çarpışma biçimleri göstermeye başlayan örgütlülüklere dönüşür. Aynı zamanda büyük kentlerden taşraya yayılacak biçimde üniversiteler üzerindeki faşist işgal büyük oranda kırılmış, devrimci otorite sağlanmıştır. Ezilenlerin hak arama mücadelesinde ve yükselen anti faşist kavganın en önünde  gençlik vardır.
 
Bu anlamda Beyazıt katliamı ile Suruç katliamının dönemsel politik benzerlikleri çarpıcıdr. Öyle ki Suruç'ta hedeflenen devrimci gençlik hareketi, içinde bulunulan dönemin tartışmasız en ileride yürüyen bölüğüdür. Gezi Ayaklanması ve 6-8 Ekim Serhildanının bir anlamda yaratıcısıdır. Bu zaman dilimi içinde görülecektir ki faşist saray rejimini zorlayan her gelişmede devrimci gençliğin imzası vardır. Kobanê ile buluşma hedefiyse, dönemin devrimci ruhunu devrimle buluşturmayı hedefleyen en ileri hedeftir. Saray rejimide bu çizgiyi kırabilmenin hesabını yapmıştır.
 
Görülüyor ki, faşist diktatörlüğün katliam saldırıları, her şeyden önce  devrimci gençliğin öncülük çizgisinı kırmayı amaçlıyor. Bu anlamda '71 devrimcileri karşısında alınan tavır da, 16 Mart katliamı ve Suruç katliamı da öncü devrimci çizgi şahsında bütün gençlik hareketini teslim almayı hedefler. Ancak devrimci gençlik bu saldırılardan daha güçlü çıkmayı başarır.
 
İKİ DEVRİMCİ SİMGE: BEYAZIT VE KOBANÊ
 
Her iki gençlik katliamına bakıldığında görülecektir ki, faşist diktatörlük katliam saldırılarını planlarken, saldırının gerçekleşecği mekanı da özel olarak belirlemekte ve örgütlemektedir. Bu yüzden Beyazıt ve Suruç, tesadüfi olarak tercih edilen herhangi bir yer olarak düşünülemez. Aksine katliamın gerçekleştiği yerler, faşist rejimin ince hesapları sonucunda düşünülen ve büyük politik anlamlar içeren yerlerdir.
 
Öyle ki Beyazıt Meydanı, devrimci gençlik hareketi için bütün diğer mekanlardan daha farklıdır. Bu meydan adeta gençlik mücadelesinin diğer ismi olarak anılır. Osmanlı'daki öğrenci hareketlerinden bu yana gençlik mücadelesinin gür sesi bu meydanda yankılanıyor. Büyük kavgalar ve büyük zaferlerde yine bu meydanda gerçekleşir. '60'lı yılların başındaki Hürriyet mitingleri, '68 devrimci hareketi, boykotlar, işgaller, mitingler hepsi Beyazıt Meydanı ile özdeşleşmiştir. Devrimci gençliğin ilk şehitleri olan Turan Emeksiz ve Taylan Özgür'de yine bu meydanda ölümsüzleşir. 
 
Kobanê ise yirmibirinci yüzyılın ilk devrimi olan Rojava devriminin başladığı yer. AKP destekli IŞİD çetelerine karşı verdiği büyük devrimci savaşla, halklarımızın zihnine onur simgesi olarak kazınan bir özgürlük abidesi. Faşist saray rejimi içinse Kobanê, diktatörlüğü varlık krizine sokan ve ona meydan okuyan devrimci bir merkez.
 
Faşist diktatörlüğün farklı tarihlerde de olsa Beyazıt ve Suruç'u bir gençlik katliamı için tercih etmesi tam da burada ifade edilen politik nedenlerden ötürüdür. Amaçlanan halkların ve ezilenlerin bilincini dumura uğratmaktır. Çünkü bu mekanlar devrim ve özgürlük mücadelesiyle anılan, anti faşist kuvvetlere moral değerleri taşıyan merkezlerdir. Faşist rejim her ne kadar katliam saldırılarıya, Beyazıt ve Suruç'un teslimiyet ve yılgınlıkla anılmasını amaçlasa da, bunu asla başaramamış  her iki yerin devrimci mücadeledeki önemi daha da sağlamlaşmıştır.
 
KATLİAMLAR DEVLET ELİYLE VE EN TEPEDEN ÖRGÜTLENMİŞTİR!
 
Beyazıt ve Suruç katliamının en önemli benzerliklerinden biri de katliamın örgütlenme biçimine ilişkindir. İki katliam saldırısı da, bizzat devletin en tepesinde planlanarak örgütlenir, son aşamasında ise hayata geçirilmesi için gerici-faşist örgütler sürece dahil edilir.
 
16 Mart 1978 günü, İstanbul Üniversitesi öğrencileri anti faşist mücadelenin gereği olarak toplu çıkış gerçekleştiriler. Ancak, katliam günü yürüyüş güzergahı polisin müdahalesiyle değiştirilir. Her zamanki yürüyüş yolu panzerle kapatılarak, devrimci gençler başka bir yönde harekete zorlanır. Katliam tanığı bütün öğrencilerin aktardığına göre, Beyazıt Meydanı o güne kadar hiç olmayan biçimde sessiz ve tenhadır. Faşist diktatörlük merkezi bir talimatla polislerini ilk defa Beyazıt Meydanı'ndan çekmiştir. Meydanda kalan sınırlı sayıdaki polis kuvveti ise, katliamdan dakikalar önce gelen ikinci bir talimatla alandan uzaklaştırılır.
 
Devrimci öğrenciler ise "Faşizme karşı omuz omuza" sloganlarıyla İstanbul Üniversitesi Ana Kapı'dan çıkarak Eczacılık Fakültesi'ne doğru yürümektedir. Tam bu esnada katliamı gerçekleştirmesi için örgütlenen MHP-Ülkü Ocakları üyesi sivil faşist Zülküf İsot, devrimci öğrencilerin arasına yaklaşır ve üzerindeki bombayı yürüyüş kortejinin üzerine fırlatır. 7 öğrencinin şehit düştüğü katliam salıdırısından onlarca öğrenci de yara alarak çıkar.
 
Biliniyor ki, Suruç katliamına giden süreçte benzer özellikler taşıyor. Saray diktatörlüğünün katliamdaki rolü, her ne kadar türlü yöntemlerle karartılmaya çalışılsa da polis tutanaklarından mahkeme dosyalarına kadar yanısır. Dün Beyazıt'ta MHP'li sivil faşistleri  tercih eden faşist diktatörlük, bugün tek farklılık olarak katliam için politik İslamcı IŞİD çetelerini tercih eder. Saray rejiminin polisi ise başından sonuna kadar katliamın örgütlenme planına bağlı kalmış, bu plan içerisinde üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmiştir. 33 devrimcinin şehadeti ise tıpkı Beyazıt'taki gibi bir bombalı saldırının sonucunda olmuştur.
 
KATLİAMLARIN GÖSTERDİĞİ: BİR ÖLÜR BİN DOĞARIZ
 
Beyazıt katliamı ile devrmci gençlik mücadelesini kırmak iseteyen dönemin hükümeti faşist Milliyetçi Cephe (MC), katliamın ilk saatlerinde istediği sonucu elde edemeyeceğini anlar. DİSK, en hızlı biçimde "Faşizme İhtar" grevleri düzenler. Devrimci gençlik hareketi de yaralılarını hastanelere ulaştırdıktan hemen sonra on bine yakın bir sayıyla iktisat fakültesini işgal eder. Aynı zamanda ana kapının önünde bir araya gelen otuz bin genç, tek bir ses olup "Beyazıt faşizme mezar olacak" sloganları atmaya başlar.
 
Ertesi gün, şehit devrimcilerin cenazesi yaklaşık yüz bin kişi ile kaldırılır. Devrimci-demokratik kitleler adeta Beyazıt şehitlerinin etrafında kenetlenir.
 
Yıllar sonra gerçekleşen Suruç katliamı da tıpkı Beyazıt'ta olduğu gibi sokakta yanıtlanır. Türkiye ve Kürdistan'da milyonlar sokaklara akar. Her cenaze yüzbinlerle uğurlandığı gibi militan sokak gösterileri de düzenlenir. İki katliam saldırısının ardından gösterlen devrimci karşı koyuş, faşist diktatörlüğü her iki örnekte de yeni hesaplar yapmaya zorlamıştır.
 
Bu konu bağlamında bir yerin daha altını çizmek gerekiyor. Devrimci gençlik hareketi, farklı tarihlerde gerçekleşen iki katliam salıdırısını da birleşik mücadeleyi büyüterek yanıtlar. Öyle ki, 17 Mart 1978 günü alınan karar doğrultusunda Beyazıt Meydanı'da tek bir pankart ve slogan vardır. "Yaşasın gençliğin anti faşist birliği", Suruç katliamının ardından ise "Katillerden hesabı gençlik soracak" sloganı dönemin parolası olur.
 
HESAP SOKAKTA SORULACAK
 
Beyazıt katliam davası geçtiğimiz yıllarda saray mahkemeleri tarafından zaman aşımına uğratıldı. Devlet kendi eliyle gerçekleştirdiği  bu katliamı yine kendi mahkemelerinde hukuki bir sorun olmaktan çıkardı. Bunu başarabilmek için kimi zaman mahkemeleri kaçırdı, kimi zaman aileler ve tanıklar üzerinde baskı kurmayı denedi, kimi zamansa burjuva hukukunun temel işleyişini dahi askıya aldı.
 
Saray mahkemeleri şimdi de Suruç katliam davası için aynısını yapmak istiyor. Beyazıt, Bahçelievler ve Sivas katliam davalarını zaman aşımına uğratan AKP mahkemeleri, Suruç katliam davasını da zamana yayarak ailelerin-gazilerin ve adalet isteyen herkesin talebini uzun süre içerisinde tavsatmak amacındadır. Buna karşın büyük bir adalet mücadelesi de yükseliyor.
 
Elbette ki sarayın mahkemelerinden adalet çıkmayacak. Adaletin tecelli edeceği yegane yer sokaklardır. Şehit ailelerinin- gazilerin, tanıkların, demokratik kamuoynun ve de gençlik hareketinin yürüteceği militanca adalet kavgası başta Beyazıt katliamı olmak üzer hesapsız kalan tüm davaları omuzlamak zorundadır. Öyleyse Beyazıt ve Suruç'tan yükselen sesle noktalayalım.
 
"Yaşasın gençliğin antifaşist birliği – Katillerden hesabı gençlik soracak"