19 Nisan 2024 Cuma

Beştaş'tan gözaltılara tepki: Bizler durmayacağız

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, haftalık basın toplantısında ESP ve SKM'li kadınlara yönelik gözaltılara dikkat çekti, "Bizler durmayacağız, mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz" dedi. Beştaş, karısına şiddet uygulayan Mensur Işık'a 2 yıl uzaklaştırma verildiğini de duyurdu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Diyarbakır'da bulunan partinin Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu bürosunda gündemdeki konulara ilişkin basın toplantısı düzenledi. 

MENSUR IŞIK'A 2 YIL UZAKLAŞTIRMA
Beştaş, Merkezi Disiplin Kurulu'nun eşine şiddet uygulayan Muş Milletvekili Mensur Işık hakkında verdiği kararı açıkladı. Beştaş, şunları söyledi: "Disiplin kurulu kadının beyanı esastır ilkesinden hareketle hem Mensur Işık'ı hem de Ebru Işık'ı dinledi. Savunmalar alındı, iddialar dinlendi. Mensur Işık'a 2 yıl geçici süreyle partiden uzaklaştırma cezası verildi.

Mensur Işık ile şiddet uyguladığı karısı Ebru Işık'ın dinlendiğini belirten Beştaş, şöyle devam etti: "HDP olarak bizim için kim tarafından ve kime uygulanırsa uygulansın şiddet kabullenemeyeceğimiz bir şeydir. HDP olarak yaklaşımımız bu konuda da nettir. Aile içi şiddet konusunda da toplumsal şiddet konusunda da mücadele eden parti olarak bundan sonraki tutumumuz daha güçlü bir şekilde devam edecektir. Üzgünüz, partimizden bir milletvekilinin böyle bir mesele ile anılması, böyle bir şiddet uygulaması bizi derinden sarsmış, üzmüştür. Ama bu bizim tutumumuzu asla etkilememiştir."

33 KURŞUN KATLİAMI
33 kurşun katliamının 77. yıldönümü olduğunu hatırlatan Beştaş, bu katliamın Kürt halkının hafızasından hiçbir zaman unutulmayacak ve insanlığın vicdanında mahkum olan olaylardan biri olduğunu ifade etti. Beştaş, "Van Özalp'ta 33 Kürdün kaçakçı oldukları gerekçesiyle katledilmesi. Orgeneral Mustafa Muğlalı tarafından gerçekleştirilen bu katliamda 32 kişi kurşuna dizilerek insanlık dışı bir şekilde öldürüldü. Bu olayın faili olan Muğlalı adeta kahramanlaştırıldı ve isminin kışlalara verildi. Muğlalı'nın isminin kışlalara verilmesi zihniyetini ve bu zihniyete karşı mücadelemizin dün olduğu gibi bugün de devam edeceğimizi belirtmek isterim" dedi.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ: KADINLARA SAVAŞ AÇILDI
İktidarın İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmaya yönelik girişimlerini hatırlatan Beştaş, bunun en temel gündemlerden olduğunu belirtti. Beştaş, şöyle devam etti: "Bundan 9 yıl önce büyük bir sükse ile iktidar partisi tarafından imzalanan İstanbul Sözleşmesi, şimdi iktidarın hedefinde. Biliyorsunuz her gün İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasına dönük konuşmalar yapılıyor. O zaman iktidar, bu sözleşmenin bir Türkiye ilinin ismini almasından büyük bir memnuniyet ve onur duymuş, bugün ise hedefine oturtmuştur. Şimdi ortada kadına yönelik o kadar büyük bir şiddet var ki adeta kadınlara savaş açılmış. Adeta kavramı bile yersiz. Çünkü her gün ev içinde, sokakta, işyerinde, kolluk gücünün, eşlerin fail olduğu, sokaktaki herhangi bir erkeğin fail olduğu binlerce olaya tanıklık ediyoruz. Bu dönemde İstanbul Sözleşmesinin neden yeterince uygulanmadığını tartışmamız gerekirken, İstanbul Sözleşmesi kaldırılmak isteniyor."

"İstanbul Sözleşmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddet faillerin cezalandırılması gibi çok titiz hazırlanan bir metin. Sözleşme, psikolojik şiddet, fiziki şiddet, zorla evlendirilme, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, kadın sünneti, tecavüz ve taciz gibi cinsel taciz olmak üzere bütün şiddet yöntemlerini içeriyor. İstanbul Sözleşmesi nedir diye halk tarafından soruluyor. Çünkü bazı anketlerde bilinmediği yönünde yorumlar var. Ama İstanbul Sözleşmesi aslında biliniyor. Bugüne kadar uygulanmadı, iktidar bilinçli bir şekilde uygulamıyordu. Çünkü kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran hoş gören kadını eve kapatan ve biat etmesini sağlamak isteyen bir iktidar aklıyla karşı karşıyayız."

"İstanbul Sözleşmesine ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler var ama bu sözleşme öyle bir sözleşme ki silahlı çatışma durumlarında bile geçerliliğini koruyor ve taraf devletlerin sorumluluklarının yerine getirilmesini istiyor. Burada devletin sorumluluğu birinci derecedir. Kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi sorumluluğu devletlere yüklüyor. Bununla ilgili tazmin de devlete ait. Bu konuda Erdoğan'ın Türk aile yapısına zarar verdiğini söyleyerek, Türkiye'nin sözleşmeden çekilmesini isteyen bir kesimin olduğunu da biliyoruz. Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden imzasını çekmesini isteyenler kim? 18 yaş altı evlilik destekçisi olanlar, nafakaya karşı olanlar, mağdur koca edebiyatı yapanlar bunun iptali için kampanyalar yürütüyorlar."

'KÜRT KADIN VE ÇOCUKLARINA ÖZEL SALDIRI PLANI DEVREDE'
Kürt kadınları ve çocuklarına yönelik özel bir saldırı planının devreye konulduğuna dikkat çeken Beştaş, Kürdistan'da yaşanan taciz ve tecavüz saldırılarını anımsattı.

Olayların üzerinin örtülerek, cezasızlık politikasının işletilmek istendiğine de dikkat çeken Beştaş, "Bu kampanyalar bütün ülkeyi suç mahaline çeviriyor ve bu işin mağduru saldırıya uğrayan kadın oluyor. İşte dün Pınar, önceki gün Fatma Altınmakas ve bu konuda ismini sayamayacağımız kadar kadın bu şiddetin mağduru oluyor. Bölgemizde Kürt illerinde ayrıca önemle üzerinde durmamız gereken bir mesele var. Failin kolluk olduğu tecavüz ve taciz vakaları. Önce Şırnak'ta sonra İdil'de failin kolluk olduğu taciz ve tecavüz ve istismar vakaları yaşandı. M.O. tutuklanmadı bile. 20 gün boyunca bir kadına tecavüz eden bir insan tutuklanmadı, fail kolluk gücüdür, uzman çavuştur diye tutuklanmadığı için böyle bir manzara yaşıyoruz. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Bu özel bir saldırının devrede olduğunu gösteriyor. Kürt kadınlarının bu konuda çok uzun soluklu bir mücadelesi vardır. Bunu hoş görmeyecek buna karşı en sert mücadeleyi yine ortaya koyacaktır" şeklinde konuştu.

SOSYALİST KADINLARIN GÖZALTINA ALINMASINA TEPKİ
AKP ve MHP iktidarının son dönemlerde kadınlara yönelik saldırılarının tesadüf olmadığını, kadın özgürlük mücadelesi yürütenlere yönelik saldırı ve operasyon düzenlendiğini kaydeden Beştaş, ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş ve SKM Sözcüsü Hatice Deniz Aktaş ile SKM MYK üyelerinin de aralarında olduğu 9 sosyalist kadının Balıkesir Altınoluk'ta gözaltına alınmasına tepki gösterdi. Beştaş, "Çünkü bu konuda kadınların konuşmasını mücadele yürütmesini engellemek istiyor. Kadınların durmayacağını kendisi gayet iyi bilsin; bizler durmayacağız, bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz" dedi.

SOSYAL MEDYA YASASI
Bugün Meclis Genel Kurulu'na getirilecek olan sosyal medya yasasıyla ilgili de konuşan Beştaş, şunları ifade etti: "Cinsiyetçiliği, ırkçılığı iktidarın trolleri yapıyor: Dertleri asla cinsiyetçilik ve ırkçılık değildir. Kendi trolleri vasıtasıyla cinsiyetçi, ırkçı söylemler üreten ve bunun destekleyicileri şimdi efendim sosyal medya için ırkçı, cinsiyetçi, hakaret ve küfürler varmış diyorlar. Tamam da bunu sizin trolleriniz yapıyor. 7 bin 500 hesap Twitter Genel Merkez tarafından askıya alındığında, bütün Türkiye ve dünya bunu gördü. Sizin, yeşil küreli hesaplarınızın nasıl bir dil kullandığını hepimiz yaşadık. Tabi ki cinsiyetçi söylemlere ve ırkçılığa karşıyız, ama sizin sosyal medya düzenlemesini getirmenin amacının bu olmadığını gayet iyi biliyoruz. Dertleri asla cinsiyetçilik ve ırkçılık değildir. Medya kanallarını ele geçiren AKP iktidarının tek derdi kaldı daha doğrusu dertlerinden bir tanesi, medyayı kontrol altına almak.

'GEÇMİŞ YOK EDİLECEK'
"Yaşanan skandalları hemen karartmak ve halkın gözünden gerçekleri kaçırmak istiyorlar. Bu, hakikate de bir operasyondur. Çünkü gerçekler, en çok sosyal medyada açığa çıkıyor. Basın yayın üzerindeki sansürden dolayı yazılamayan hakikatler, sosyal medyada ilk anda doğru kanallardan dolaşıma sokuluyor. İktidar internetteki bütün suçlarını sildirmek istiyor. Unutulma hakkını getiriyorlar. Yani; internette insanlar istedikleri zaman dilimindeki haberleri, olayları, olguları sildirebilecekler, arama yapıldığında kendileriyle ilgili bilgi, fotoğraf ve belge gibi verilere yer verilmemesini isteme hakkı getiriyorlar. Şimdi burada; şöyle bir şey söyleyelim. Cemaate bir savaş ilan ettiler ve ortaklarını terörist ilan ettikten sonra bolca resimler, kareler, fotoğraflar, videolar, haberler, yazılar, belgeler çıktı. Bütün bunları sildirecekler. Sanki yokmuş gibi olacak."

'KAYYUMLARIN VERDİĞİ ZARARLAR DİPSİZ KUYU'
Kayyum saldırılarına da değinen Beştaş, belediyelere kayyum olarak atananların yolsuzluklarını sürdürdüğünü söyledi. Beştaş, şunları hatırlattı: "Mardin Büyükşehir Belediyesi'nin önceki kayyımı Mustafa Yaman 16 kişiyi işten atmıştı. Müfettiş bunlar hakkında diyor ki; bunlar hırsız, bunlar rüşvetçi, bunlar ihaleye fesat karıştırıyor. Kendi denetimcileri bile bunu söylüyor. Yine Siirt'te vekili olduğum ilde, Taziye Evi ülkü ocaklarına devredildi. Yani daha önce Celadet Ali Bedirxan'ın kütüphanesi de yıkılmıştı. Vali Fuat Atik o zaman İstiklal Marşı'yla, Erdoğan ve Soylu fotoğraflarıyla, büyük bir fetihle gidip belediyeye oturmuştu. Şimdi bunu kurt işaretli semboller asarak, taziye evini ele geçirdiler. Aslında ne Siirt ne Siirt'in kurumları ne belediyesi bunlara ait değil. Diğer bir mesele burada halkın belediye başkanı olmayacaklarını, olamayacaklarını ilk günde söylemiştik. Bugün de söylüyoruz. Siirt gibi çok yerde suça bulaşmış bir gençlik örgütüne taziye evini peşkeş çekmek, açık bir halk düşmanlığıdır, bunu kabul etmeyeceğiz. Tabi ki kayyımlar atadıkları günden beri mezarlık tahribatlarından cenazelere el koymalara kadar kirli işlerde aktif rol oynadılar, ölülere dahi saygısı olmayan kin ve nefrete bezenmiş bu zihniyetin temsilcileri şimdi de yas evini saygısızca gasp ediyor.
 
"Kayyım tartışmaları ve kayyımın ortaya koyduğu zararlar, dipsiz kuyu gerçekten. Şimdi Yüksekova birinci kayyım dönemi sonucu aylık geliri 4 milyon TL olan bir belediye var. Tahmin edin borcu ne kadar: 680 milyon TL. Önceki kayyım 680 milyon TL borç edinmiş. Ve bu sadece İller Bankası'ndan 680 milyon TL çekmiş, kredi iller bankasından ilçenin 5 bin nüfuslu olduğu ve belediyenin aylık su gelirinin 5 milyon TL olduğu söylenerek alınmış. Yani böyle büyük bir yalan ve manipülasyon ortada. Bu borç ile Yüksekova halkı ve Yüksekova Belediyesi yirmi borç altına sokulmuş oldu. Şimdi bununla ilgili astronomik kredi biliyorsunuz tamamlanmamış içme suyu, izale hattı ve arıtma tesisi ile kanalizasyona harcadık diyorlar. Ama Yüksekova'da kanalizasyon sistemi hala yok, insanlar fosseptik çukurları kendileri kazıyorlar. Yani 680 milyon TL borç almış, kanalizasyon parasını yemiş, 20 yıl belediyeyi borç altına sokmuş. O bahçeler sulanıyor diye böyle bir borcumuz var ve siz tanklarla, tankerlerle su taşıyorsunuz diyebiliyorlar."