6 Mayıs 2024 Pazartesi

Berçem Öter yazdı | 1955 Rum pogromundan 2021 pogromlarına

Pogromun adresi ve muhatabı olan halklar değişse de, yöntem ve biçimleri baki kalmıştır. 6-7 Eylül'de Bayar-Menderes diktatörlüğünün uyguladığı pogromun muhatabı Rum halkıyken; bugün Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğü yönetiminde Kürt halkı, Alevi emekçiler başta olmak üzere; Suriyeliler başta olmak üzere farklı halklardan mültecilerdir.

6-7 Eylül 1955'de İstanbul'da Rum halkına uygulanan pogromun* üzerinden 66 yıl geçti. Sömürgeci faşist Türk devletinin tarihi bakımından pogrom dönemsel bir politika olarak geride bırakılan ve dersler çıkarılarak, yüzleşilen tarihsel bir hafıza mıdır, yoksa tarihi bir miras olarak devralınıp yeri geldiğinde uygulanan sistematik bir politika konusu mudur?

Sömürgeci faşist Türk devleti kendisini red-inkar-imha siyaseti temelinde varetmiştir ve bu kuruluş mottosu sistemli biçimde sürdürülmüştür. Tarih boyunca pogromların adresi ve muhatabı olan halklar değişse de, uygulanma yöntem ve biçimleri baki kalmıştır. 6-7 Eylül'de Bayar-Menderes diktatörlüğünün planlayıp uygulamaya koyduğu pogromun muhatabı Rum halkıyken; bugün Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğü yönetiminde Kürt halkı ve Alevi emekçiler başta olmak üzere tüm ezilen halklar ve mültecilerdir. Doğrudan devletin yetkili ağızlarınca uygulanan ırkçı, şoven politikalar yoluyla kışkırtılan 'duyarlı' ve milliyetçi güruhlar hedef haline getirilen halkların üzerine salınmıştır. Yağma, talan, yakma ve katliam pogromun temel sonuçlarıdır.

Bayar-Menderes diktatörlüğünün Rum halkına uyguladıkları pogrom planının temel hedeflerini sıralamak gerekirse:

Birincisi, kapitalist dünyanın o dönem hakim gücü ABD'ye bağlılığın kanıtlanması ve Doğu Akdeniz'de hakimiyetin İngiliz emperyalizminden ABD tarafından devralınmasının kolaylaştırılması.

İkinci hedef, "Kıbrıs davasına sahip çıkma" sloganıyla Türk halkının Rum halkına saldırtılarak şovenizmin tırmandırılması, zayıflamaya başlayan kitle desteğinin güçlendirmesi.

Üçüncü hedefi ise, İstanbul Rumlarının mülk ve şirketlerinin Türk burjuvazisine transfer edilmesidir. Pogromdan komünistlerin sorumlu tutulması yoluyla antikomünist bir atmosfer geliştirilmesi de plan dahilindedir.

Uygulanan pogrom sonrası sıkıyönetim ilanı da plan dahilindedir. Amaç devletin pogromun doğrudan örgütleyicisi olduğunun perdelenmesi, saldırıların pratik uygulayıcılarının korunması ve sonuçlarının üzerinin örtülmesidir. Sıkıyönetim ilanı, devletin can simididir.

SIKIYÖNETİMLE PERDELENEN POGROM
Sıkıyönetim uygulama ve yetkilerine yaslanan asker ve polis şubeleri temel verileri gizlemiş ya da deforme etmiştir. Saldırılar boyunca dört Rum mezarlığı tahrip edilmiş, Beşiktaş bölgesinde üç Rum katledilmiş, Edirnekapı'da öldürülen bir papazın cenazesi yok edilmiş, binlerce ev ve işyeri yağmalanıp, yakılmıştır. 70 bin Rum geride her şeyini bırakarak Yunanistan'a göç etmek zorunda bırakılmıştır. Yerli ve yabancı muhabirlerin saldırılara ilişkin çektikleri fotoğraflara el konularak imha edilmiştir.

Verilerin saklanması bu dönemle de sınırlı değildir. Adnan Menderes ve Celal Bayar'ın yargılandıkları Yassıada mahkeme tutanaklarının 6-7 Eylül ile ilgili bölümleri 45 yıl boyunca gizli tutulmuştur. Buradaki tutanaklar pogromun doğrudan devlet eliyle planlandığının açık ispatıdır.

14 Ekim 1960 tarihinde 11 kişinin yargılandığı 6-7 Eylül davası Yassıada mahkemesinde okunan raporla, 5 Eylül 1955 gecesini 6 Eylül 1955 sabahına bağlayan gece, sabaha karşı, patlayıcı maddelerin Mustafa Kemal'in doğduğu ev olan Selanik'teki Türkiye Konsolosluğuna yerleştirilmesinin doğrudan Celal Bayar, Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu'nun talimatıyla yapıldığı ortaya konulmuştur. Ki ırkçı güruhların harekete geçirilmesinde bu olay propagandanın temel aracı kılınmıştır.

Celal Bayar savunmasında, olayların nedenini Kıbrıs'ta yaşananlara karşı "Türk milletinin meşru müdafaası" şeklinde tanımlayarak meşrulaştırmaya çalışırken; Adnan Menderes "olaylarda bir hayli komünist yakalandı" sözleriyle pogromla övünür. Fatin Rüştü Zorlu ise olayları basından duyduğunu iddia edip, olayların komünistler tarafından kışkırtıldığını polis bültenlerinden öğrendiğini açıklar tüm pişkinliğini kuşanarak. Yargılama sonucunda Adnan Menderes 6 yıl ve 375 TL para cezasına, Fatin Rüştü Zorlu da 4 yıl ve 250 TL para cezasına çarptırılır. Bu cezalar, maddi zarar ve Türkiye Anayasası'nın ihlali için verilir; mahkeme kararında insani kayıplar hakkında herhangi bir açıklama ise yoktur.

Özel Harp Dairesi eski Başkanı Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, 1991 yılında Tempo dergisine verdiği röportajında, "6-7 Eylül olayları Özel Harp Dairesi'nin işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı" sözleriyle hem itirafta bulunmuş, hem de övünmüştür.

2014 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler arasında Suriye politikasına ilişkin yapılan görüşme de pogromların alt yapısının nasıl oluşturulduğunun örneklerinden biridir. MİT Müsteşarı Fidan'a ait olduğu ses kaydında, "Şimdi bakın komutanım, ben öbür tarafa 4 tane adam gönderirim, 8 tane boş alana füze de attırırım. Problem değil o. Gerekçe üretilir. Olay böyle bir iradenin ortaya konması. Biz savaş iradesi ortaya koyuyoruz, her zaman yaptığımız şeyi, akıl yürütme hatasına düşüyoruz" sözleriyle devlet organizasyonlarını çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Ki zaten devam eden günlerde Rojova'dan YPG güçlerince atıldıkları iddia edilen füzeler Hatay'da boş araziye düşmüştür.

BUGÜN POGROM'UN HEDEFİ; KÜRTLER VE MÜLTECİLER
Alevi emekçilere dönük 1979 Maraş, Çorum katliamları, 1993 Sivas katliamı, aynı yıllarda Bakur Kürdistanı'nda Lice katliamı ve benzer sayısız katliam vardır. Geçtiğimiz aylarda Konya'da 21 ve 30 Temmuz tarihlerinde Dal ve Dedeoğulları ailelerine yönelik katliam saldırıları, saray rejimi tarafından eğitilerek görevlendirilmiş ülkücü Onur Gencer'in İzmir'de Deniz Poyraz'ı HDP binasında katletmesi, Ankara'nın Altındağ ilçesinde Suriyeli göçmenlere dönük 11 Ağustos günü yapılan ırkçı saldırılar ise pogromun güncel yansımalarıdır.

Türk halkını Kürtlere, Suriyeli göçmenlere saldırtarak şovenist histeriyle faşist kitle yaratmak, buna dayanarak içte ve dışta Kürtlere kirli ve işgalci savaşı tırmandırmak, faşizme karşı mücadeleyi ezmek bugün açısından pogromun temel amacıdır. Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğü ırkçı, şoven saldırılar yoluyla zayıflayan kitle temelini bu tür saldırılarla güçlendirmek istiyor.

Gerillanın üslenme alanları olan Güney Kürdistan'daki Medya Savunma Alanlarındaki kitle imha silahları dahil kesintisiz sürdürülen bombardıman, Şengal'de halkın özsavunma güçlerine dönük hastaneler dahil katliam saldırıları, Rojava'da işgalin yanı sıra Kürt halkının yerleşim alanlarına dönük sistematik bombardıman devam ettiriliyor. İçeride ise, Konya'da linç/pogrom saldırısı ve İzmir'de HDP'lilere suikast, orman yangınlarını linç saldırısı için kullanma, HDP'lilere dönük kitlesel tutuklama saldırıları, devrimci, ilerici, yurtsever güçlere dönük kontra güçlerce uygulanan kaçırma, işkence ve ajanlaştırma saldırıları, sokak ortasında gazetecilere alenen yapılan linç saldırıları; meslek birliklerini demokratik güçlerden gasp etme hazırlığı saldırıların güncel örnekleridir. Göçmenlere dönük linç saldırıları ırkçı saldırıları toplumsallaştırma çabasının yeni bir aracı olarak devreye sokulmuş durumdadır. Bu yolla kemikleşmiş ve ihtiyaç duyulması halinde sokağa salınacak sivil faşist kitle tabanı örgütlenmeye çalışılıyor. Bu güruhların pratik eğitim ve deneyim kazanma sahası ile yaptıkları saldırılarda vücut buluyor. Ankara Altındağ'da göçmenlere saldıran güruhun adliye çıkışında bozkurt işaretleri ile verdikleri zafer pozu, yaslandıkları devlete duydukları öz güvene dayanıyor.

POGROMA KARŞI ÇÖZÜM: BİRLEŞİK MÜCADELE
Devletin pogrom saldırıları elbette kapalı kapılar arkasında planlanan ve yeri geldiğinde alt yapısı hazırlanarak devreye konulan saldırılardandır. Faşist burjuva devlet açısından pogrom, kendiliğinden ortaya çıkan bir sonuç değildir, varlığını sürdürmenin biricik araçlarındandır. Öte yandan bu saldırıları boşa düşürecek olan da devrimci, ilerici ve demokratik güçlerin böylesi saldırılara karşı hazırlık ve karşı koyabilme güçlerinde verilidir. Gerici-faşist kitle yaratma saldırganlığı; işçi ve emekçiler, ezilen halkların devrimci, demokratik cephede birleştirilmesi ve birleşik mücadelenin gücüne dönüştürülmesi yoluyla bertaraf edilebilir.

Faşist Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğünün yeni 6-7 Eylül pogromları yaratma yolundan kendilerini yaşatma savaşımına karşı; işçi, emekçi ve ezilen halkların birleşik mücadelesi yolundan ezilen insanlığın ortak geleceğini kurma, sosyalizm mücadelesini büyütmekten başka seçenek bulunmuyor.

*Pogrom: Dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketi. Bu şiddet evleri, iş yerlerini veya ibadet yerlerini tahrip etmek, insanları dövmek, yaralamak, tecavüz etmek veya öldürmekten oluşur.