2 Mayıs 2024 Perşembe

'Basında ölülere yönelik şiddetin yeri' paneli: Dil habercilikte kilit önem taşıyor

"Basında ölülere yönelik şiddetin yeri" başlığıyla gerçekleşen panelde, onurun kişi hayatını kaybettikten sonra da devam ettiğini ve haber dilinin buna göre kurulması gerektiği kaydedildi. Yaşanan sürecin düşmanlık hukukunun da ötesine geçtiği belirtilen panelde, iktidar medyasının iktidarın diline göre haberleri şekillendirdiği söylendi. Bunun karşısında Özgür Basın ilkesine göre haberlerin yapılmasının önemine dikkat çekildi. 

Ölüye Saygı Ve Adalet İnisiyatifi'nin, Ölüye Saygı ve Adalet Panel Serisi: "Basında ölülere yönelik şiddetin yeri" başlığıyla devam etti. Gazeteci Hüseyin Aykol'un moderatörlüğünde gerçekleşen panele; Bianet'ten Nadire Mater, Jinnews'ten Ayşe Güney, Gazete Duvar'dan Ali Duran Topuz ve Yönetmen Veysi Altay konuşmacı olarak katıldı. 

MATER: DİL HABERCİLİKTE KİLİT ÖNEM TAŞIYOR
İlk olarak söz alan Nadire Mater, yıllardır gazetecilik yapmasına rağmen bu konuda haber yapmakla birlikte çok fazla düşünmediğini keşfettiğini söyledi. Mater, sunumuna "Hiç ölüm haberi yaptınız mı?. En son ne zaman yaptınız? Kimin hakkında yaptınız? Kriteriniz neydi? Haber kişinin yakınlarını nasıl etkiledi?" sorularını yönelterek başladı. 

Saray medyasının hem şiddeti görünmez kıldığını hem de yeniden ürettiğini söyleyen Mater, ancak muhalif medyanın da bu konuda muaf tutulamayacağını kaydetti. Son yıllarda gazeteciliği perspektif, tema ve başlık üzerinden tartışmanın haberciliğin ufkunu geliştirmenin yararlı olduğunu söyleyen Mater, ölüye saygı konusuna derinleşilmesi gerektiğini de belirtti. 

Saray medyasının geçen yıllara dair haberlerinden alıntılar yapan Mater, haber dili ve perspektifinin iktidar diline göre şekillendiğini; şiddeti kışkırttığını, nefret içerdiğini, cinsiyetçiliği barındırdığını vurguladı. "Dil habercilikte kilit önem taşıyor" diyen Mater, öncelikle dilin silahsızlandırılması gerektiğini söyledi. 

Aynı şekilde haberde kullanılan fotoğrafa da dikkat etmek gerektiğinin altını çizen Mater, şiddet üretmemek gerektiğini belirtti. 

GÜNEY: KADINLAR HEM DEVLETİN HEM ERKEKLERİN ŞİDDETİNE UĞRUYOR
Ayşe Güney de kadın haberciliğinde ölüye saygı ve adalet konusunu kadın eksenli ele aldı. Güney, kadınların hem devlet tarafından bir yandan da erkeklerin katliamına uğradığını söyledi. 

Ölüye saygının toplumların değerleri üzerinden oluştuğunu kaydeden Güney, kadın katliamlarından sonra kadınların tüm hayatlarını ortaya serildiğini ve bunu kendilerinin de istemeden yaptıklarını fark ettiklerine dikkat çekti. Bunun üzerine kadın haberciliğine eğildiklerinin altını çizen Güney, "Çok fazla üstünde düşünmediğimizi, doğallığında bazı haklarını koruduğumuzu fark ettik. Erkek ve devlet şiddetiyle karşı karşıya olduğumuz bir dönem. Kadınlar ganimet olarak görülüyor. Afganistan'da şu an Taliban rejim oluşturmaya çalışıyor ve bunu kadınların hakları üzerinden yapmaya çalışıyor. Hem erkeğin hem de dışarıda kamusal alanda devlet tarafından gördüğümüz şiddetin de kaynağının ortak olduğunu kadınlar olarak biliyoruz" diye konuştu. 

Devlet mekanizmasının evdeki erkekle işbirliği halinde olduğunu vurgulayan Güney, "Kadınlar çok önemli bir mücadele veriyor. Daha cesursa tepkiler koyabiliyor çünkü arkalarında güçlenen bir kadın mücadelesi var. Biz de medya alanını seçerek burada mücadele ediyoruz. Dilin değişimini, dönüşümünü  çok önemsiyoruz" dedi. 

Onurun kişi hayatını kaybettikten sonra da devam ettiğinin altını çizen Güney, haber dilinin kişinin onurunu gözeterek yapılması gerektiğini söyledi. 

TOPUZ: DÜŞMAN HUKUKUNUN DA ÖTESİNDE BİR KÖTÜLÜK
Ali Duran Topuz ise meselenin hukukla ilgisine ilişkin bilgi verdi. Ölenler üzerinden şiddetin teşhir ve tehdit edildiğini söyleyen Topuz, "Şahit olduğumuz meseleler bildiğimiz düşmanlık hukuku çerçevesinde açıklanabilir değil, daha ilerisine geçen daha geniş bir saldırganlığın ve kötülüğün işareti" ifadelerini kullandı.

Düşman hukukunun bile bugünkü koşulları kabul etmediğini söyleyen Topuz; 10 Aralık 1993 tarihli Özgür Gündem'in "İnsanlık Sürükleniyor" manşeti ve 3 Ekim 2015 Şırnak'ta Hacı Lokman Birlik'in katlinden sonra fotoğrafının yayınlanmasını hatırlattı. Özgür Gündem'in manşetle ciddi bir gündem yarattığını belirten Topuz, "Dönemin medyası esasen o görüntülerin haber yapılmasını istemediği gibi o görüntülere de karşı değildi, bu haberleri yapan gazetecileri de gazeteci görmüyordu. O dönem kendine muhalif diyenler de dahil" diye konuştu. 

'BİRLİK'İN YARGISIZ İNFAZLA ÖLDÜRÜLMESİNDEN BAHSEDİLMEDİ'
Birlik'in fotoğrafının önce Sabah gazetesine gittiğini, fotoğrafı çeken çocuğun özel harekat polisleri tarafından kaçırılıp, uğradığı işkence sonucu bir kenara atıldığını belirten Topuz, gazetenin haberi yapmadığını vurguladı. Topuz, "2016 darbesinden önce olmak üzere tepkileri dile getirmek mümkündü. Fotoğrafın sosyal medyaya düşmesinin ardından eleştiriler geldi. Hacı Lokman Birlik'in çatışmadığı ölmediği, yaralı yakalandığını, yakından kurşun sıkılarak öldürüldüğü, canlı alındığı yönünde tanıklar vardı. Ama mesele buraya dönmedi, yargısız infaz durumundan bahsedilmedi. 90'lı yıllarda da böyleydi. Meselenin sadece talimatla bağlantılı olmadığına dair özel bir durumu ortaya çıkarıyor" dedi.

Hükümetin daha sonra Hacı Lokman Birlik'in fotoğraflarını çeken ve yayınlayan kişiler hakkında "güvenlik güçlerine zarar veriyor" iddiasıyla soruşturma başlattığını ve Hürriyet gazetesinin Birlik hakkında "örgüt üyesi" olarak haber yaptığına dikkat çeken Topuz, "Darbeden sonra 'hainler mezarlığı' uygulaması ortaya çıktı. Hain diye bir kategori yarattığınızda hukuk dışı bir kavram yaratıyorsunuz ve bunlar hukuk dışında tutuluyor. Hainler Mezarlığı, FETÖ üzerinden çıktı ama bilinmeyen yerlere gömülme ve atma" diye konuştu. 

ALTAY: CANI PAHASINA MÜCADELE ETMELERİNE DEĞİL AĞLAMALARINA KAMERAYI ÇEVİRORUZ
Yönetmen Veysi Altay ise son sunumu yaptı. Altay, T.C.'nin tarihsel geçmişinden bu yana ölüye saygısızlığın hep var olduğunu söyledi. "IŞİD ortaya çıktığında bizim elimizle inanılmaz bir korku oluşturdu, savaşmadan birçok yeri elde etti" diyen Altay, IŞİD'in katliam esnasında ve sonrasında cesetlere yaptığı zulme ilişkin çektiği profesyonel videoyu sosyal medyada yayınladığını ve bu videoların elden ele yayılarak aslında IŞİD'in istediğinin yerine getirildiğini belirtti. 

Sosyal medya üzerinden bu tür videoların yaygınlaşmasının devletin işine geldiğini ve bilinçli bir proje olduğuna dikkat çeken Altay, Türkiye ve Kürdistan'da birçok mücadele ve direniş hikayesi olduğunu sinemasal boyutta bakıldığında iyi bir şekilde işlenmediğini söyledi.

Şırnak'ta yoğun çatışma sürecinde hayatını kaybeden gerillaların cenazelerini alabilmek için Kürt halkının canı pahasına savaştığı bir dönemde bir Kürt yönetmenin çektiği Cennetten Kovulmak filmine işaret eden Altay, bu filmin mücadelenin tam tersi bir kurguyla işlendiğini vurguladı. Altay, "İnsanların cenazelerine sahip çıktığı bir ortamda tam tersi bir filmi yapıyorsunuz" dedi. 

Son dönemlerde yönetmenlerin temel kaygısının çekilen filmlerin nereye gönderileceği, yayınlanıp yayınlanmayacağı, festivale katılıp katılamayacağı yönünde olduğunu ve bundan kaynaklı da kendilerine otosansür uyguladığını dile getiren Altay, insanlar canı pahasına mücadelesini değil de ağlamalarına, mağduriyetlerine kameranın döndüğünü kaydetti. 


ENGİN: 2009 SONBAHARINDA MEDYA SAHİPLERİNE TALİMAT VERİLDİ
Söz alan Aydın Engin, tanıklıklarını paylaştı. 2009 sonbaharında medya sahiplerini Ankara'ya çağırdı o dönemin 28 Şubatçı generalleri. Bir toplantıya katıldılar. "Bundan sonra haberlerinizde PKK militanı denmeyecek, onun yerine teröristler diyeceksiniz; PKK'de demeyeceksiniz PKK yazacaksınız; bundan sonra PKK'ıllar öldürülecek, ölü ele geçirilecek, etkisiz hale getirilecek, korucular ölecek, askerler ve polisler şehit olacak. Böyle uygulayacaksınız" talimatı verildiğini aktardı. Engin, o yıllarda Cumhuriyet gazetesinde olduğunu hatırlattı. Hürriyet gazetesinde bu kararı uygulamayan kişinin işten atılmakla tehdit edildiğini belirtti. Engin, "Bu arkadaş bize geldi, yayınlar mısınız dedi. Yaptık yayınlanmadı. Ben köşe yazımda PKK diye yazdım, neden 'Ke' kullandığımı açıkladım ancak o paragrafta çıkarıldı" ifadelerini kullandı. 

Aykol, "Sanıldığı gibi 'bebek katili' gibi kavramlar gazetecilerin kendi ideolojik olarak kullandığı kavramlar değil ta Ankara'dan o güçlü 28 Şubatçı generallerin açık, kesin ve tartışılmaz talimatlarıyla medyaya girdi" diye konuştu. Gazetecilerin çok da masum olmadığını ancak devlet talimatıyla bu kavramların kullanıldığını söyledi. 

Panel, soru ve cevapla devam etti.