19 Nisan 2024 Cuma

Ayşe Yumli yazdı: 25 yıllık kararlılık ve cesaret

Hasan’ın bulmuştuk ancak mücadele bitmemişti. Kayıplar mücadelesinde 2. aşamaya girmiştik. Kayıp aileleri arasında örgütlü mücadele, komiteler, kurultaylar, kayıplar gününün belirlendiği, Cumartesi Anneleri'nin açığa çıktığı süreç başlamıştı artık.

Hasan Ocak yoldaşımızın ilk kayıp ilanı 1995 yılının 26 Mart’ın da İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi’nde İstanbul İşçi Sendikaları Şubeleri Platformu olarak düzenlediğimiz İşçi Kurultayı’nda açıklanmıştı. Kürsüden Hasan yoldaşın kaybedilmek istendiğine dair duyurunun yapılmasıyla tüm yoldaşları öfke ve hüzün sardı.

Hasan yoldaş 21 Mart Newroz gününde bir yoldaşı ile görüşmeye giderken Topkapı-Yenikapı arasında işkenceciler tarafından gözaltına almıştı. Öncesinde faşist diktatörlük Gazi Mahallesi’nde kahvehaneyi tarayarak Alevi- Sünni çatışması yaratmak istemişti. Emekçilerin bu provokasyona gelmeyerek faşist devlete yönelmesi ile başlayan ayaklanmaya yanıt ise katliam oldu. Gazi ve Ümraniye mahallerinde 33 emekçi katledildi. 

Emekçi halkların ayaklandığı o günlerde Hasan Ocak, Gazi barikatlarında yer almış, diğer emekçi semtlere direnişi yaymaya, destek ve dayanışmayı örgütlemeye, ayaklanmanın ihtiyacı olan materyalleri sağlamaya çalışmıştı. Kürdistan’da kirli savaş karşısında serhildana duran Kürt halkıyla, batıda ayağa kalkan Türkiye emekçi halklarının birleşik devrimini yaratmaya çalışmış ve ayaklanmadaki önderliği ile düşmanın dikkatini çekmişti.

O’nun gözaltına alınmasının ardından ailesi ve yoldaşları, Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM), İstanbul Terörle Mücadele Şubesi,  İstanbul Valiliği gibi resmi kurumlara başvurduğunda “Hasan Ocak bizde yok”, “Oğlunuz burada değil” yanıtını aldı.  

Kaybedilmek istendiği kesinleştiğinde yeni bir süreç başlamıştı artık. Yoldaşlar, işçiler arasında kitle ve örgütlenme çalışması yürüten bizlere kolektifin kararını açıkladı.

30 Mart günü Hasan yoldaşın kaybedilmek istendiğine dair ailesi ve Gazi’de gözaltına alınan devrimcilerin aileleri basın açıklaması yapacak, 31 Mart’ta ise İHD İstanbul Şubesi’nde yoldaşlarımız açlık grevi başlatacak, kimi kentlerde basın açıklamaları yapılacak ve eylemler kesintisiz devam edecekti. 

30 Mart günkü açıklamanın ertesi günü İHD İstanbul Şubesi’nde açlık grevi yapılacaktı, ancak yapılamadı.

2 Nisan günü tekstil işçileri olarak DİSK Tekstil İşçileri Sendikası 1 No’lu Mecidiyeköy Şubesi’nde basın açıklaması yaptık ve ardından da Emekçi Kadınlar Birliği Kültür Merkezi’ne giderek gözaltında yakınları olan aileler ile birlikte kararlılığımızı bir kez daha ifade ederek İHD’ye geçtik ve açlık grevini başlattık. Basın açıklamamızda Hasan Ocak ve gözaltındaki devrimciler serbest bırakılıncaya kadar açlık grevinde olacağımızı duyurduk. Eyleme ilişkin tartışmalar o sırada da devam etti. Ancak eylem başlar başlamaz, Türkiye ve Kürdistan kentlerinden, Avrupa ülkelerinden destek mesajları gelmeye, İstanbul’un kimi emekçi semtlerinden ziyaretler olmaya başladı.

31 Mart’ta Bursa’da, 1 Nisan’da Adana’da yoldaşlarımız ve ilerici, mücadeleci sendikalar, politik kurum ve kitle örgütleri ile ortak basın açıklamasında Hasan yoldaşı gündemleştirmişlerdi. 2 Nisan’da İHD’de başlayan açlık grevinin ardından aynı günün akşamı Esenyurt, İkitelli, Okmeydanı Pir Sultan Canlar Derneklerinde, ertesi gün ise Gülsuyu Pir Sultan Canlar Derneği’nde açlık grevi eylemi başlatıldı. Avrupa’da ise ilk olarak 110 kişinin katılımı Almanya’da eylemin startı verildi. Kürdistan’ın birçok hapishanelerinde tutsaklar, “Hasan Ocak derhal serbest bırakılsın” talebiyle açıklamalar yapıyorlardı. 

4 Nisan’da aileler açıklama yaparak, “Hasan Ocak’ın gözaltında olduğu kabul edilmediği için süresiz açlık grevine başlıyoruz” dedi.  Aynı gün İstanbul Valiliği önünde Hüseyin Toraman’ın Annesi Hatice Toraman’ın da katıldığı eylem gerçekleştirildi.  Ayrıca açlık grevi Demokratik Mücadele Platformu öncülüğünde, Hasan yoldaşın ailesi ve kayıp aileleri birlikte CHP İstanbul binasına taşındı. 

Biz tekstil işçileri olarak 4 Nisan açlık grevinde yer almamıştık, direnişi yeni yoldaşlar devralmıştı.  Açlık grevi bir merkez gibiydi. Eylemdeki yoldaşlar ve Hasan yoldaşın ailesi her gün yeni bir alanda eyleme koşuyor, gözaltılara, işkencelere rağmen kararlılıkla yürüyorlardı. 

6 Nisan’da İskenderun’da basın açıklaması, 10 Nisan’da İzmir ve İstanbul’da HADEP Avcılar ilçe binasında açlık grevi, 11 Nisan’da Mersin’de eylem, Antakya'da imza kampanyası, Adana’da ise sendikalarında içinde yer aldığı “Demokrasi Güçleri”nin gazete ilanı devreye sokuldu. Eylemin hızlı yayılması bizde "Hasan yoldaşı kesin sağ alacağız" umudu yaratıyordu, ama devletin sınıf kininin keskin olacağı fikrini de elden bırakmıyorduk.

Aynı zamanda MLKP-K Kızıl Müfrezeleri “Hasan Ocak” için roketle karakol saldırıları düzenliyor, faşist odakları ve devlet kurumlarını hedef alıyordu.  Komünistler aylarca tüm güçlerini, kitlesini Gazi komutanı, değerli yoldaşımızı bulmaya kilitlemişti. Açlık grevleri, CHP Fatih ilçe binası gibi işgaller, emekçi semtlerde gösteriler, kitlesel etkinlikler, imza kampanyaları düzenleniyor, bakanlık, valilik, DGM, polis binası önleri eylemlerle boş bırakılmıyor, dişe diş bir kavga yürütülüyordu. Konu, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin,  Avrupa’da uluslararası kurumların gündemine sokuluyor, militan eylemler gerçekleştiriliyordu.  Hasan yoldaşın partisi, ailesi, yoldaşları, kayıp aileleri, İHD, aydınlar 21 Mart’tan itibaren Hasan yoldaşın bulunduğu 17 Mayıs’a kadar ve sonrasında aylarca inanılmaz kararlılıkta bir kavga yürüttü.

17 Mayıs günü... O gün Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’nda Hasan yoldaş bulunduğunda başta ailesi olmak üzere yoldaşları olarak bizler de tarifi zor duygular yaşadık. Yoldaşımızın işkence yapılmış cenazesi 26 Mart günü Beykoz Ormanlığı’na atılmış, sonra da Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’na gömülmüştü. Partisinin sözüyle militan, baş eğmez, alçak gönüllü, herkesin yapamayacağı işleri yapan ve tek başına parti olmayı bilen nadir yoldaşlardan birini kaybetmiştik.

Hasan’ın bulmuştuk ancak mücadele bitmemişti. Kayıplar mücadelesinde 2. aşamaya girmiştik. Kayıp aileleri arasında örgütlü mücadele, komiteler, kurultaylar, kayıplar gününün belirlendiği, Cumartesi Anneleri'nin açığa çıktığı süreç başlamıştı artık. DMP ve 4 kayıp ailesinin sürdürdüğü mücadele, yeni katılımlarla artarak devam etti. Batıda Kürt halkından katılımlar artmaya başlamıştı. Bakırköy Özgürlük Meydanı ve Kadıköy’de kayıplar için mumlar yakılıyordu. “Hasan Ocak bulundu. Katilleri nerede?”, “Katilleri istiyoruz”, “Kimsesizler Mezarlıkları açılsın” talebimizi ısrarla dile getiriyorduk.

27 Mayıs’ta Hasan Ocak, Hasan Gülünay, Hüseyin Toraman ve Kenan Bilgin’in aileleri CHP Beyoğlu ilçe binasında oturma eylemi başlattı. Kayıp aileleri artık çocuklarına kavuşacakları, mezarsız günlere son verecekleri günlerin yakın olduğuna sonsuz inanıyorlardı. Çünkü 17 Mayıs’ta Hasan, 26 Mayıs’ta Rıdvan Karakoç yoldaşlarımızı bulmuştuk. On binler olduk, ölümsüzleşen Hasan ve Rıdvan yoldaşları Gazi Mahallesi’nde kızıl bayraklarla, sosyalizm ve devrim sözünü bir kez daha vererek sonsuzluğa uğurladık. 

27 Mayıs’ta aydınlar başlattıkları "Katilleri istiyoruz” kampanyası ile tarihe adını yazan önemli bir eylem gerçekleştirdiler.  Hasan yoldaşın bulunması için kampanyanın başından beri merkezinde yer alan Demokratik Mücadele Platformu, BEKSAV’a bağlı Yeni Gün Müzik Topluluğu, İsmail Sarıoğlu, Suna Aras, Şanar Yurdatapan ile Hasan Ocak, Hasan Gülünay, Kenan Bilgin, İsmail Bahçeci’nin ailelerinin de olduğu 30’a yakın kişi Cumartesi günü saat 12.00’de Galatasaray Lisesi önünde Cumartesi Anneleri'nin ilk oturma eylemini gerçekleştirdiler. Bugün hala saldırılara, gözaltılara, yasaklara rağmen Cumartesi Anneleri kızlarını, oğullarını, eşlerini, kardeşlerini aramaya devam ediyor, eylemlerini büyük bir kararlılıkla sürdürüyorlar. 

28 Mayıs’ta Analar Kurultayı düzenledi. Hasan yoldaşın bulunması için kayıp analarının yanından hiç ayrılmayan EKB kayıplara karşı mücadelede yeni bir mevzi yaratmış oldu ve yeni kararlar aldı. Kurultayda çocukları kaybedilen analarımız “Türkiye Arjantin olmayacak” kararlılıkları ile bize inanılmaz bir güç verdi. “Katilleri buluncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz” diyen analarla, kurultay delegeleri “Analar Birliği”ni kurma kararı aldı.

29 Mayıs’ta İstanbul’da Pir Sultan Abdal Derneklerinin 15 şubesinde yoldaşlarımızın önerisiyle açlık grevleri başlatıldı. Eylemin amacı, kayıp ailelerinin oturma eylemini desteklemekti. Talebi de; "Kayıplar, sokak ve ev infazları son bulsun. Sivas, Gazi, Ümraniye katliamlarının sorumluları cezalandırılsın”dı.  31 Mayıs’ta ise CHP Beyoğlu İlçe binasında oturma eylemi yapan aileler de eylemlerini açlık grevine dönüştürdüler. 

İHD Ankara Genel Merkezi'nin önerisiyle, sendika ve demokratik kitle örgütlerindeki kimi yoldaşlarımızın katılımı ile “Kayıplar son bulsun, sorumlular cezalandırılsın” şiarıyla başka bir kampanya örgütlendi. 1 Haziran-17 Eylül arası süreçte yürütülen kampanyada 17 Mayıs, Hasan yoldaşın bulunduğu gün “Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Günü” olarak kararlaştırıldı. Tüm bu kararlar kayıplar mücadelesinde önemli bir yerde durdu.

Önemli gündemlerden biri de,  kayıplar mücadelesinin uluslararası alana taşınmasıydı. Yoldaşlarımız 1996 yılında 1. Gözaltında Kayıplar Kurultayı’nı İstanbul’da 32 ülkeden delegenin katılımıyla gerçekleştirdi. Demokratik Mücadele Platformu ve Emekçi Kadınlar Birliği’nin örgütlediği, Avrupa’dan AGİF’ten yoldaşlarımızın desteklediği kurultayda önemli bir karar alındı. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Komitesi’nin (ICAD) kurulması kararlaştırıldı ve dünyanın farklı ülkelerinde kurultaylar örgütlenmeye başlandı, 12 ülkede temsilcilik açıldı. 

Hasan yoldaşın partisi MLKP-K ve yoldaşları açlık grevlerinden, işgallere, zincirleme eylemlerinden mitinglere katılımlara çok çeşitli eylemlerle büyük bir militanlık, özveri, fedakârlıkla kayıplar mücadelesi yürüttü. Ocak ailesinin, “Ölülerin değil, öldürenlerin listesini istiyoruz” diyerek hesap sormaya devam eden iradesi durmaksızın devam etti.  Kayıplar mücadelesinde birleşik mücadele, İHD başta olmak üzere, emekçi sol partileri, demokratik kitle örgütleri gibi tüm kuvvetleri, faşizme karşı mücadelede önemli bir yerde durdu.  

Komünistler, Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında yüzlerce yurtseverin, devrimcinin kaybedildiği gerçeğinin açığa çıkartılmasında, toplumda, mücadelenin siyasi bölüklerinde kayıplarla ilgili bir farkındalık oluşturulmasında, mücadele gücü açığa çıkartılmasında ve faşist diktatörlüğün kaybetme politikasının önüne set çekilmesinde öncü rol oynamıştı. Sadece Türkiye, Kürdistan’da değil uluslar arasıalanda da kayıplara karşı mücadelenin ortaklaştırılmasını sağlamıştı.