21 Aralık 2024 Cumartesi

Arzu Demir yazdı |Suçüstü olmanın saldırganlığı

Gazeteci arkadaşlarımızın gözaltına alındığı sırada servis edilen görüntülere tekrar bakın. Bu görüntülerde vuku bulan şey, önümüzdeki dönemin özeti. Şebnem Korur Fincancı'nın da gözaltına alınmasının nedeni bu. Faşizm karşısında boyun eğmemiş olmak.
 

Faşist şeflik rejimi, suç üstü olmanın telaşı ile bu kez de Kürt basınını hedef aldı. 25 Ekim'de Mezopotamya Haber Ajansı ve Jinnews'ten gazeteci arkadaşlarımız, siyasi soykırım saldırısına maruz kaldı. Büroları, evleri yağmalandı, kapıları kırıldı, fotoğraf makinelerine, bilgisayarlarına, kitaplarına, dergilerine el konuldu.

İktidar, öylesine büyük bir telaş içindeydi ki uzun resmi açıklamalar yaparak, kamuoyunu "iknaya" da girişti.

Elbette bu telaşa sebep olan şey; Başûrê Kurdistan'da kimyasal silah kullanarak insanlığa karşı işledikleri suçların deşifre olması. ANF'nin geçtiğimiz hafta yayınladığı, kimyasal silah saldırısına maruz kalan iki gerillaya ait görüntüler, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bu suçu gözler önüne serdi.

Faşist şeflik rejiminin temsilcileri her ne kadar "Yok öyle bir şey" açıklamaları yapsa da, konu, özellikle Avrupa merkezlerindeki eylemlerin de etkisi ile uluslararası basının ve kamuoyunun gündemine taşınmış oldu. Atom Savaşına Karşı Uluslararası Doktorlar Birliği/ Toplumsal Sorumluluk Taşıyan Doktorlar, Başûrê Kurdistan'daki incelemeleri sonucunda "Türk devletinin kimyasal silah kullandığına dair belgelere ulaştık" açıklamasını daha öncesinden yapmıştı. İki gerillaya ait söz konusu görüntüler de, bu uzman görünüşünün bir başka belgesi oldu. Almanya Federal Meclis Sol Parti Milletvekili Gökay Akbulut da, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'ne başvuruda bulunarak, bu suçların soruşturulmasını istedi. Irak'ın da bir inceleme talebi olacağını basın yazdı.

Tüm bu süreçte, Kürt basını, yaptıkları haber ve röportajlarla, insanlığa karşı işlenen bu suçun deşifre edilmesinde önemli bir rol oynadı. Onları saray rejiminin hedefi haline getiren de "savaş suçu" gerçeğini ezilenlere anlatma çabasındaki ısrarlarıdır. Medyalarında istediklerini yazsınlar, istedikleri uydurma açıklamaları yapsınlar, bu gerçeği değiştiremezler, tıpkı kimyasal silah kullandıkları gerçeğini değiştiremeyecekleri gibi.

İktidarın bu konuda sıkışmışlığını gösteren bir başka nokta ise, söz konusu görüntülere ilişkin bilimsel bir görüş açıklayan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı'ya yönelik tutumu oldu. Medya Haber Tv'de canlı yayın sırasında yaptığı değerlendirme nedeniyle saray medyası tarafından hedef gösterildi, ardından da jet hızıyla hakkında soruşturma açıldı. Tehditler, hedef göstermeler soruşturma sonrasında da sürdü ve dün Şebnem hoca gözaltına alındı.

Aynı dönemde yaşanan bir başka örnek de, Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatı Sezin Uçar'ın hedef gösterilmesi oldu. Bu kez tetikçilik görevi Ergenekon basınına düşmüştü. Kimyasal silah saldırılarına tutum alınması gerektiğine işaret eden bir tweeti nedeniyle hem avukat Uçar hem de İstanbul Barosu genel kurulunda aday olan ÖHD'li avukatlar hedef gösterildi. Avukat Uçar, bir önceki seçimlerde Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu'nun başkan adayıydı. Bu genel kurulda ise herhangi bir yönetim organına aday olmamıştı. Ancak O'nun üzerinden, "Kimyasalcılar kaybetti, kemalistler kazandı", "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" şeklinde başlıklar atıldı. Saray rejimi de "alternatifiz" diyen "güçlendirilmiş parlamenter demokrasiciler" de Kürt düşmanlığında bir kez daha aynı nakarat da buluştu.

Kürt basınına dönük bu son siyasi soykırım saldırısı, Meclis'te kısa bir süre önce kabul edilen yeni Sansür Yasası'nın aslında ilk uygulaması oldu. Yasa tasarısı ilk gündeme getirildiğinde, Diyarbakır merkezli siyasi soykırım saldırısı ile 16 gazeteci, rehin alınmıştı. Yasanın ilk uygulaması da Kürt gazetecilere yönelik oldu. Ankara "Emniyet"" Müdürlüğü'nün yaptığı uzun açıklamada, bu çok net görülüyor. Gazetecilerin, devleti suçüstü yapan haberleri, tam da Sansür Yasası'nın karakterine uygun olarak "dezenformasyon" olarak tanımlanırken, sosyal medya araçlarının kullanımına dikkat çekiliyor.

Tüm bu gelişmeler, faşist şeflik rejiminin, "Seçim atmosferine girdik, biraz ortamı yumuşatalım" niyetinde olmadığını da hatırlatıyor. Dolayısıyla, faşist zorbalığın arttığı bir süreç ezilenleri bekliyor. Ancak, bu süreç iktidar bakımından da zor geçecek. Gazeteci arkadaşlarımızın gözaltına alındığı sırada servis edilen görüntülere tekrar bakın. Bu görüntülerde vuku bulan şey, önümüzdeki dönemin özeti. Faşist zorbalıkla, boyun eğdirmeye çalışacak, ezecek. Ancak direnenler, bu zorbalığa rağmen başını eğmeyecek. Şebnem Korur Fincancı'nın da gözaltına alınmasının nedeni bu. Faşizm karşısında boyun eğmemiş olmak.