21 Aralık 2024 Cumartesi

Arzu Demir yazdı | Kadınların yine yükü arttı

Cinsiyetçi dünyanın kuralları, depremin ardından hayatta kalan kadınlar için işlemeye devam ediyor. Onlar artık çadırlarda ya da kaldıkları barınma alanlarında hayatın tüm yükünü çekmekle yükümlüler.

Maraş depreminde hayatını kaybeden kadınların sayısının erkeklerden çok olduğu tahmin ediliyor. Devletin resmi kurumları, henüz hayatını kaybedenlere dair yaş, cinsiyet gibi bilgilerin yer aldığı kapsamlı bir değerlendirmeyi kamuoyu ile paylaşmış değil. Ancak dünyanın başka ülkelerindeki doğal afetlerde de hayatını kaybeden kadınların sayısının erkeklerden fazla olduğu düşünüldüğünde, Maraş depremine ilişkin tahmin de yanlış olmayacaktır.

Bu veri neden önemli? Çünkü bu veride de insanlığın mahkum edildiği erkek egemen dünyanın bir sonucunu görüyoruz.

Elbette doğal afetlerde hayatını kaybeden kadın sayısının erkeklere göre fazla olmasında kadınların fizyolojik yapısının bir etkisi var. Ancak bundan öte, erkek egemen sistemin kadınlara biçtiği toplumsal cinsiyet rolleri, deprem gibi tehlikeli anlarda da işlemeye devam ediyor. Kadınlar, anne, eş ya da kardeş olarak deprem anında ailenin diğer fertlerini evden çıkartmakla, onların güvenliklerini sağlamakla kendilerini görevli sayıyor. Diğer yandan da geceleri yaşanan doğal afetlerde, pijama, gecelik gibi ev kıyafetleri ile dışarı çıkmak yerine, üzerini değiştirerek zaman kaybettiği için enkazın altında kalabiliyor. "İnsan o anda üzerini değiştirmeyi mi düşünür" demeyin. Erkek egemen sistem, kadınlara maalesef bunu düşündürtüyor.

Cinsiyetçi dünyanın kuralları, depremin ardından hayatta kalan kadınlar için işlemeye devam ediyor. Onlar artık çadırlarda ya da kaldıkları barınma alanlarında hayatın tüm yükünü çekmekle yükümlüler.

Depremin ikinci gününden itibaren Antakya'daki dayanışma çalışmalarını örgütleyen Özgür Genç Kadın Merkezi Koordinasyonu'ndan Hivda Selen, "Dayanışma çadırlarına yardım istemek için gelenlerin neredeyse tamamı kadınlar" diyor. Bu cümle de aslında, depremin ardından günlük hayatın yeniden rayına konulması işinin tüm ağırlığıyla kadınların omuzlarında olduğunu gösteriyor.

Hem kadın depremzede hem de çalışma yürüten kadın  gönüllüler günlerdir, çocuk, hasta ve yaşlı bakımından ev işlerine kadar, kadınların harcadıkları bakım emeğinin deprem öncesine göre kat kat arttığını anlatıyor. Tıpkı Covid-19 salgınında olduğu gibi.

Maraş merkezli depremin üzerinde bir ay geçti. Ancak hala çadırlarda ya da seralarda birkaç aile bir arada kalıyor. Bu durumda kadınların ilgilenmek zorunda kaldıkları kişi sayısı da artıyor. Ayrıca temel ihtiyaçlar bile devlet tarafından hala karşılanmadığı için banyodan yemeğe günlük hayatın olağan işleri daha çekilmez hale geliyor.

Bir diğer önemli nokta ise;  kadınların ve de çocukların, çadır kentlerde ve kalabalık çadır ya da seralarda kendilerini güvende hissetmemeleri. Bir röportajda, Antep'te çadırda yaşayan Emel Özkılsız, yaşadığı tedirginliği şu sözlerle anlatmış: "Çadırın fermuarı her açıldığında birinin gireceğinden korkuyorum. Çocuklarımı korumak için geceleri uyumuyorum."

Bu tedirginliğe ek olarak, artan erkek şiddetini de ekleyelim. Depremin ilk günlerinde bir örnek basına da yansımıştı. Samandağ'daki evi hasar alan bir kadın, iki çocuğunu, ayrı yaşadığı ve boşanma aşamasında olduğu eşi İsmail K.'ye emanet etmişti. Ancak bu erkek, annenin çocuklarını görmesine izin vermemiş, ardından da öldüresiye dövmüştü.

Bölgede kadınların maruz kaldıkları erkek şiddetini raporlayacak kurumlar olmadığı için gerçek tablo henüz bilinmiyor. İskenderun'dan HDP PM Üyesi ve avukat Mehtap Sert, "Baroların kadın hakları merkezleri çalışmaya başlayınca, şiddet konusunda veriler toplanmaya başlayacak ve gerçek durum açığa çıkacak" sözleriyle gerçek duruma işaret ediyor. Şu anda kadınların başvurabilecekleri bir resmi kurum da olmadığı için 6284 sayılı yasanın koruma hükümleri de uygulanmıyor. Boşanma aşamasında olan kadınlar da gidecek yerleri olmadığı için boşanmak istedikleri erkeklerle aynı çadırları paylaşmak zorunda kalıyor. Kadınlar için tam bir şiddet döngüsü.

Deprem bölgesine gönderilen yardımların da cinsiyet körü olması, kadınların pet, hijyen ürünleri, iç çamaşırı, genital kremler gibi temel ihtiyaçlara ulaşmasına engel oldu.

Bu temel ihtiyaçların farkında olan kadın örgütleri, harekete geçerek bu sorunları çözmeye çalıştı.

Uzun sözün kısası, tüm kadınların savunmasız bırakıldığı bu ortamda, kadın örgütlerinin deprem bölgelerindeki varlığı, büyük önem kazanıyor. Her şeyden önce depremzede kadınlara yalnız olmadıkları duygusunu veriyor. Bu büyük yıkımın içinde, çaresizlik ile baş başa kalmamak, yeniden ayağa kalkmak için umut etmek çok değerli. Toplumsal dayanışmayı sürdürerek bu umudu büyütmeye devam etmek zorundayız.