Arzu Demir yazdı | Filistin Filistinlilerindir, bedenimiz bizim!
"Aljau, İsrail zindanlarında 30 yıl, Kamel Saaid Abuhanisch ise 23 yıl tutulmuş. Her iki eski tutsağın da altını çizdiği şey, İsrail'in Filistinli esirlere karşı "aç bırakma" politikası izlediği.
Tutsakların Sesi Platformunun geçtiğimiz hafta sonu Paris'te gerçekleştirdiği Politik Tutsaklarla Uluslararası Dayanışma Konferansından çıkan çok önemli sonuçlar var. Meksika'dan İran'a 20'ye yakın ülkeden delege ve temsilcinin yer aldığı konferansın öncelikle altını çizdiği nokta; hapishaneler sorununun sadece bir insan hakları meselesi değil, sınıflar mücadelesinin sert biçimde geçtiği bir mevzi olduğu gerçeğiydi. Konferansın toplandığı tarih, 19-22 Aralık hapishane katliamının yıldönümüydü. 28 devrimcinin hayatını kaybettiği bu katliam, burjuva Türk devletinin, devrimcileri teslim alma operasyonu olarak sınıf savaşımının en sert biçimlerinden biriydi. Katliamın 25. yılında, faşist şeflik rejimi, bu savaşımın bir aracı olarak kuyu tipi hapishaneleri inşa ediyor. F tipi tecrit sisteminin devrimci iradeyi teslim alamadığı yerde inşa edilen kuyu tipi hapishaneler, sınıf savaşımının daha da sertleşeceği anlamına geliyor.
Konferansın açığa çıkardığı bir başka önemli gerçek ise, İsrail'in Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırım savaşında hapishanelerin tuttuğu yer oldu. Bu konuyu doğrudan konferansa katılan Filistinli delege ve temsilciler anlattı. Esir takası anlaşmaları kapsamında özgürlüklerine kavuşan Batı Şeria'nın Nablus kentinden Waal Naaim Aljau ile serbest bırakıldıktan sonra Mısır'a sürülen Gazzeli Kamel Saaid Abuhanisch'in anlatımları çok çarpıcıydı.
AÇ BIRAKMA POLİTİKASI ÖLENE KADAR İŞKENCE
Aljau, İsrail zindanlarında 30 yıl, Kamel Saaid Abuhanisch ise 23 yıl tutulmuş. Her iki eski tutsağın da altını çizdiği şey, İsrail'in Filistinli esirlere karşı "aç bırakma" politikası izlediği. Hatırlayacaksınız, İsrail, kuşatma altında tuttuğu Gazze'de de açlığı bir soykırım silahına dönüştürmüş, çocuklar başta olmak üzere yüzlerce Filistinlinin açlıktan can vermesine neden olmuştu. Waal Naaim Aljau, İsrail zindanlarındaki ölümlerin yüzde 80'inin açlık kaynaklı olduğunu söylüyor. Hastalığa bağlı ölümler de sıkça yaşanıyor. Abuhanisch ise, İsrail zindanlarında geçirdiği 23 yılı "Ölene kadar işkence" cümlesiyle özetliyor ve ekliyor: "Bir kısmımız açlıktan öldü, bir kısmımız cilt hastalıkları nedeniyle öldü, bir kısmımız ise tıbbi ihmaller nedeniyle öldü. Yani, ağır koşullar ve ağır acılardan bahsediyoruz. Ayrıca aç bırakma politikası da var: 7 Ekim'den bugüne kadar tutuklulara sunulan şey, asgari sınırı bile aşmayan çok az miktarda yiyecek. Şimdi kış geldi ve ben bu dönemde ekim ayına kadar hayatta kaldım, tüm battaniyeler ve giysilere el konuldu; tutsakların giyecek hiçbir şeyi kalmadı, sanki tutsakların soğuktan ölmesini istiyorlarmış gibi."
İsrail zindanlarındaki insanlık dışı saldırılardan bir diğeri de cinsel şiddet.
Tecavüz, çıplak arama gibi cinsel şiddet biçimleri, daha çok kadınlara yönelik erkek egemen devletin bir saldırı biçimi. Ancak, siyonist İsrail rejimi, bunu özellikle hapishanelerdeki Filistinli erkeklere karşı kullanıyor. Filistinli erkek tutsaklar, sistematik olarak köpeklerle tecavüze uğruyorlar. Bu yönüyle, cinsel şiddet, Filistin halkına karşı özel bir soykırım savaşı stratejisi.
TSP'nin konferansında bu gerçeğin altı çizilirken, o gün konferansa katılanlar olarak, İsrail devletinin işlediği suçlardan birinin de ilk kez açıklanmasına tanıklık ettik.
AĞIR SİLAHLI VE MASKELİ ASKERLER
Gazze'deki ablukayı kırmak üzere 30 Eylül'de İtalya'dan yola çıkan Vicdan gemisinde yer alan Zora Sözcüsü gazeteci Anna Liedtke, gözaltında tutulduğu İsrail'de tecavüz saldırısına uğradı. Anna, bu saldırıyı, 21 Aralık Pazar günü konferansın, "Hapishanede kadın ve LGBTİ+ tutsak olmak" başlıklı oturumun forum bölümünde söz olarak açıkladı.
Bu cinsel saldırıyı, Zora'nın önceki gün yaptığı açıklamadan aktarmak istiyorum: "İşgalci güçlerin uluslararası sularda gerçekleştirdiği hukuksuz saldırının ardından filodaki aktivistler önce Ktzi'ot işkence hapishanesine, ardından Givon Gözaltı Merkezine götürüldü. Yoldaşımız Anna, burada aralıksız cinsiyetçi küfürlere, tehditlere, aşağılamaya ve şiddete maruz kaldıklarını aktardı. Ağır silahlı ve maskeli askerlerin gözü önünde, zorla çıplak arama işkencesine direndiği için siyonist kadın gardiyanlar tarafından tecavüze uğradığını açıkladı."
Anna'nın konferansta söz alırken söylediği şu sözler çok önemli: "Bunu sadece kendim için açıklamıyorum. Bunu bütün kadınlar adına açıklamak istiyorum. Bunu cinsel baskı yaşayan kadınlar adına paylaşıyorum. Bunu cinsel baskı yaşayıp söyleyemeyenler adına paylaşıyorum."
Cinsel şiddet, açıklanması ve konuşulması hala zor bir alan. Bu işkenceyi yaşayıp sessiz kalan kadınlara, çokça tanık olduk. Anna, sessiz kalmadı ve bu cesaretiyle, sesiz kalmak zorunda bırakılan kadınlar için de bir sorumluluk yüklendi. Şimdi, tam da işaret ettiği gibi, onun yüklendiği sorumluluğu paylaşmak hem Anna'nın hem de Filistinli tüm esirlerin bu işkenceye karşı sesini çoğaltma zamanı.
Anna'nın ilk açıklamasını yaptığı gün son sözü; "Her kadın özgür olana kadar mücadele edeceğim. Erkek egemenliği yıkılana kadar vazgeçmeyeceğim" oldu. Örgütü Zora da yaptığı açıklamada, mücadele kararlılığını vurgularken, "Enternasyonalist sorumluluğumuz, Gazze'de yaşanan soykırımı ve uzun süredir devam eden acıları durdurmak için güçlerimizi birleştirmeyi gerektiriyordu" dedi. Bu tutumun doğal sonucu olarak da Gazze'ye yelken açan gemilerde yer aldıklarını belirttiler ve eklediler: "Filo eylemleri, bu ölçekte enternasyonalizm tarihinde yeni ve çığır açan bir deneyim olarak yerini aldı. Bu eylemin bir parçası olmaktan onur duyuyoruz."
ANTİKAPİTALİST GENÇ KADIN ÖRGÜTÜ
Daha öncesinde Rojava devrimiyle dayanışma eylemleriyle önemli bir mücadele deneyimi biriktiren Zora, Filistin konusundaki tutumuyla dikkat çeken antikapitalist bir genç kadın örgütü. Soykırıma karşı çıkarken, Filistin halkının direnişinden yana eylemiyle saf tuttuğu için özellikle Alman devletinin birçok kez saldırısına uğradı. Örneğin 2023'ün Aralık ayında, Alman polisi, Berlin'de çok sayıda Zoralının evine baskın düzenledi. Zoralı gençler kadınlar, Alman devletinin "yasaklı örgüt listesi"nde yer alan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'ne destek vermekle suçlanmıştı. Zora, o gün söylediklerini, Anna'ya ilişkin yaptığı açıklamada da tekrarladı: "Emperyalist barbarlığın ve destekçilerinin çoklu şiddet mekanizmalarını her yerde teşhir etmenin günün en acil görevi olduğunu ve ezilen, sömürülen, cinsel şiddet ve tacizin her türlüsüne maruz bırakılan Filistin halkına karşı sorumluluğumuz olduğunun bilincindeyiz."
Bu elbette, sadece Zora'nın sorumluluğu değil, soykırım Gazze'de, çeşitli biçimlerde devam ettiği sürece, bu soykırıma ortak olmayan herkesin sorumluluğudur.