21 Aralık 2024 Cumartesi

Arzu Demir yazdı | Asgari ücret sadece asgari ücret değildir

Milyonlarca çalışanın kaderini belirleyecek olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, ilk toplantısını yaptı. Asgari ücretin, enflasyon karşısındaki durumunun ne olacağı, asgari ücretin miktarı kadar önemli. Geçen yıl Aralık ayında faşist şef Erdoğan, "Asgari ücrete yüzde 50 artış yaptık" diyerek "müjde" vermişti. Fakat gördük ki, asgari ücret daha emekçinin cebine girmeden, enflasyon karşısında eriyip gitmişti. Bu durumda, asgari ücretin artırılması da yetmiyor. O zaman ne yapılmalı?

Çalışma Bakanı Vedat Bilgin'in açıklamasına göre, özel sektörde çalışanların yüzde 37'si asgari ücret alıyor. Bu oran yaklaşık 5 milyon 400 bin kişi anlamına geliyor. Oldukça yüksek bir oran. Ancak gerçekte asgari ücretle çalışanların sayısı çok daha fazla. Çünkü bakanlığın verileri sadece sigortalı işçileri kapsıyor. Yaygın olan kayıtdışı çalışanlar bu resmi veriye dahil değil. Onlar dahil edildiğinde durum ne? Birleşik Metal-İş Sendikası TİS Uzmanı İrfan Kaygısız, kayıtdışı çalışan işçiler ve göçmen işçiler ile birlikte asgari ücretle çalışan sayısının yüzde 57'ye yükseldiğini söylüyor.

Ayrıca asgari ücretin yüzde 5 oranında fazlasını alan yüzde 6,5'lik çalışan bir kesim var. Bunu da dahil ettiğimizde işçilerin yüzde 60'ından fazlası, aslında asgari ücret ile asgari ücret altında ve çok az üzerinde ücretle yaşamaya çalışıyor. Bu veriler, milyonlarca kişi anlamına geliyor. İrfan Kaygısız bu durum için, "Asgari ücret ortalama ücreti aşan bir genel ücrete doğru gidiyor" diyor.

Asgari ücret sadece işçileri değil, işsizlik ödeneği miktarını, evde bakım ücretini, stajyer ücretlerinin de belirlenmesinde kriter olarak alınıyor.

Tam da bu nedenle asgari ücret, sadece asgari ücret değildir.

2021 yılı yönetmeliğine göre, asgari ücret, "İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret" olarak tanımlanıyor.

Aslında en düşük ücret ve koruyucu bir sınır. O ücretin altında bir ücrete işçi çalıştırılmaması anlamına geliyor. Fakat Türkiye, kelimenin gerçek anlamında bir asgari ücretliler ülkesi haline geldiği için ortalama ücret ve maaşlar ile asgari ücret arasındaki makas da giderek kapanıyor.

AB ülkelerinde asgari ücret ve civarında ücretle çalışanların oranı yüzde 4'ün altında. Ücretlerin geri kalanı ise toplu iş sözleşmeleriyle belirleniyor.

Milyonlarca çalışanın kaderini belirleyecek olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, ilk toplantısını yaptı. İktidarın "bir seçim yatırımı" olarak da gördüğü asgari ücrete ne kadar zam yapılacağını yakın bir zamanda göreceğiz. Ancak belirlenecek asgari ücretin, enflasyon karşısındaki durumunun ne olacağı da, asgari ücretin miktarı kadar önemli.

Hatırlayacaksınız, geçen yıl aralık ayında faşist şef Erdoğan "Asgari ücrete yüzde 50 artış yaptık" diyerek "müjde" vermişti. Fakat gördük ki, asgari ücret daha emekçinin cebine girmeden, enflasyon karşısında eriyip gitmişti.

Bu durumda, asgari ücretin artırılması da yetmiyor. O zaman ne yapılmalı?

Öncelikle Asgari Ücret Tespit Komisyonu adı altında yapılan orta oyununa son verilmesi gerekiyor. Bu komisyonda devleti temsilen 5 (bugün bakımından AKP), patronları temsilen 5 (TİSK) kişi var. İşçileri temsilen komisyonda olan 5 kişi de Türk-İş'ten. Bu sınıf işbirlikçisi konfederasyonun, açlık sınırının altında bir asgari ücrete imza atmaya zaten hevesli olduğunu biliyoruz. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, "Asgari ücretin 7 bin 785 TL'nin altında olması durumunda o masada olmayız" diye şov yaptı. Ancak telaffuz ettiği rakam, konfederasyonunun açıkladığı açlık sınırıydı. Önerdiği yüzde 41,5. Kendisi temmuz ayında açıkladığı 25 bin 750 TL maaşla bir burjuva olarak yaşarken, işçiye açlık sınırında yaşamı reva gördü. Üstelik bu maaş sarı sendika patronunun cebine giren net para. Altına sendikanın arabası, gittiği her yerde otelinden yediği içtiğine kadar tüm masrafları konfederasyon bütçesinden, yani işçilerin aidatlarıyla ödeniyor. Böyle birinin işçileri temsil etmeyeceği açıkken, Türk-İş'in işçileri temsil etme amacı taşımayan kuruluş misyonuna uygun davrandığını söyleyelim.

İrfan Kaygısız, asgari ücretin toplu pazarlık süreci ile belirlenmesi gerektiğinin altını çiziyor. Çünkü masada, patron ve devlet karşısında işçilerin eli hayli zayıf. Mevcut durumda, asgari ücrete katılmayan taraf en fazla anlaşmaya şerh düşebiliyor. Kaygısız, "Bu nedenle, yaptırımı olan bir mekanizma ile asgari ücret belirlenmeli. Uyuşmazlık, anlaşmazlık halinde grev hakkını da içermeli" diyor. Aslında asgari ücretin insanca yaşanacak bir ücret olarak belirlenmesini sağlayacak olan temel nokta da bu; grev hakkının olduğu bir toplu sözleşme sürecine tabi olması.

Emekten yana olan birçok kesimin dikkat çektiği bir diğer nokta ise kimsenin inanmadığı TÜİK'in enflasyon verilerinin parametre olarak kullanılmaması. TÜİK, Kasım ayında yıllık enflasyonu yüzde 84,39 olarak açıkladı. Bu resmi rakam da 1998'den beri görülen en yüksek seviye. Ancak gerçek enflasyon ENAG'a göre yüzde 170,70.

Asgari ücretin gerçek verilere göre belirlenmesi ve sürekli güncellenmesi durumunda "insanca yaşanacak bir ücret"e emekçiler yaklaşmış olacaktır. Ancak bu da elbette, sendika ve işçi örgütlülüklerinin dışında, partilerin de merkezinde olduğu toplumsal mücadele gündemi olmasıyla mümkün.