25 Nisan 2024 Perşembe

Arzu Demir yazdı | AKP neden Kobanê yenilgisini unutamıyor?

2012 yılının 19 Temmuz günü, Rojava devrimiyle ezilenler tarih sahnesine kendi yazdıkları senaryo ile çıktı. Rojava halkları, Kürt gerillasının önderliğinde yeni bir yaşamın tohumunu attı. Bu yaşam, halkların eşit ve gönüllü birlikteliğine dayanıyordu. Kadın özgürlükçü bir yaşamı hedefliyordu. "Herkesin her şey" olduğu bir yaşamın inşasına doğru atılan büyük bir adımdı. Rojava devrim güçleri, bu işin hiç de kolay olmayacağını biliyordu elbette.

Kısaca 2012'den bu yana devrim süreci hangi tarihsel dönemeçlerden geçti? Bir hatırlayalım.

2013 yılının yaz aylarında, El Nusra çeteleri, Türk devletinin desteği ile Serêkaniyê'den (Ceylanpınar'ın karşısından) devrimin topraklarına yönelik büyük bir saldırı başlattı. Ceylanpınar sınırındaki TİGEM, karargahları konumundaydı. Serêkaniyê'nin büyük bir bölümünü işgal ettiler. Tıpkı bir yıl sonra Kobanê savunmasında olduğu gibi sokak sokak, ev ev, oda oda bir direnişle, Serêkaniyê cihatçı çetelerden temizlendi.

Bir yıl sonra ise, DAİŞ çeteleri 3 Ağustos'ta Ezîdîlerin kadim yurdu Şengal, ardından da 15 Eylül'de Kobanê'ye yönelik büyük bir işgal saldırısı başlattı. Kobanê, Rojava devriminin başladığı ilk yerdi. Efrîn ve Cizîre kantonları arasında olması nedeniyle stratejik bir anlamı da vardı. Kobanê düşerse, devrim düşer diye planladılar. Ama olmadı. 27 Ocak 2015 tarihinde Kobanê DAİŞ çetelerinden, YPG/YPJ, MLKP ve Türkiyeli diğer devrimci örgütler ile enternasyonalist devrimcilerin, Rojava halklarının ödediği ağır bir bedelle kurtuldu. Kobanê zaferi, DAİŞ'in yenilgisinin başlangıcı oldu. Onu, 2015 yılının Haziran ayında Grê Spî, 2017 Ekim'inde Rakka takip etti.

Erdoğan iktidarı, Rojava devrimine karşı ikinci büyük savaşını, El Nusra'nın Serêkaniyê'ye yönelik işgal saldırısından sonra DAİŞ çetelerinin Kobanê'ye yönelik saldırısı ile başlattı. Erdoğan, DAİŞ çeteleri ile ortaklığını hiç gizleme ihtiyacı duymadı. Çetelerin Kobanê'nin yüzde 80'inini işgal ettiği günlerde Erdoğan, çetelerin üssü Antep'te, 7 Ekim günü müjde vermişti." Şu anda Kobani düştü, düşüyor." Ağzı kulaklarında, Kobanê'den gelecek iyi haberleri bekliyordu.

Ama buna ezilenler izin vermedi. Diyarbakır'dan İstanbul'a her yerde ezilenler, Kobanê savunmasının yanında durdu.

DAİŞ, AKP'nin ortağıydı, Kobanê ise Türkiye ve Kürdistan halklarının eşit ve özgür yaşam umuduydu.

Ezilenler bu umuda sahip çıkmak için sokaklara döküldü. Türk devletini, çetelere destek vermekten vazgeçirmeye ve uluslararası güçleri de DAİŞ'e karşı mücadeleye katılmaya zorladılar.

Bugün HDP'li siyasetçilere, milletvekillerine siyasi soykırım saldırısını gerçekleştiren Saray rejimi ise, halkların üzerine resmi ve gayri resmi silahlı güçlerini gönderdi. İHD Genel Merkezi'nin raporuna göre, 7-12 Ekim tarihleri arasında 46 kişi yaşamı yitirdi. HDP'nin rehin tutulan önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın daha önce twitter'dan yaptığı açıklama göre, bu rakam; 43'tü; 6'sı HÜDAPAR'lı, 33'ü HDP'liydi. Bingöl'de öldürülen 2 polis ile 2 Suriyeli mülteci de bu verinin içinde. Faillin devlet olduğu tüm suçlarda olduğu gibi, yargı hiçbir şey yapmadı. 6 HÜDAPAR ve 2 polis dışında katledilen insanlara ilişkin cezasızlık süreci işliyor.

AKP/Saray rejiminin resmi ve gayri resmi silahlı güçleri içeride, çeteleri de Kobanê'de katliam yaptı. Halklar ise içeride ve dışarıda bu katliamları durdurmaya çalıştı. Erdoğan, kendi yaptığı katliamların sorumluluğunu HDP üzerine yıkmaya çalışırken, bir süredir sokağa çıkma yönünde bir eğilim/irade gösteren HDP'yi yeniden hareketsiz kılmak istiyor.

Kobanê serhildanı döneminde HDP'nin Eşbaşkanlığını yapan Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş'ı rehin tuttukları yetmedi, şimdi çemberi genişletiyorlar.

Ama nafile… Hem HDP, bu süreçten bir kez daha biat etmeden çıkacak, hem de AKP'nin DAİŞ ile işbirliği unutulmayacak. Sadece Erdoğan değil, devrik başbakan Davutoğlu'nun DAİŞ'liler için kullandığı "öfkeli gençler" açıklamaları da hafızalardaki yerini koruyacak.

Enerji Bakanı Albayrak'ın, nam-ı diğer Damat Berat'ın, DAİŞ'in işgal ettiği topraklardan çaldığı petrollerin uluslararası alana taşınmasını bir dönem sahibi olduğu Powertrans şirketi ile yaptığı gerçeği hala orta yerde duruyor.

Kobanê savunması günlerinde, Türk askerlerini DAİŞ çeteleri ile sarmaş dolaş gösteren görüntüler, televizyonların canlı yayınlarına yansımıştı. Yaralı DAİŞ'liler, Antakya, Antep gibi sınır kentlerindeki hastanelerde tedavi edildi. Özellikle Antep, DAİŞ'in karargâhı haline getirildi. Savaşçılar Türkiye sınırından Rojava'ya rahatça geçti. Rojava'da özgürleştirilen yerlerde bulunan DAİŞ silahlarının Türk menşeili olduğu defalarca ispatlandı. Daha da önemlisi, MİT TIR'larının taşıdığı silahların DAİŞ dahil cihatçı gittiği artık gün gibi ortada.

DAİŞ Kobanê'de yenildi. Saray rejimi de DAİŞ ile birlikte büyük bir yenilgi aldı. Ancak, Erdoğan iktidarı, Rojava'da Kürt halkının kazanımını tamamen ortadan kaldırmaktan vazgeçmedi. Bunun için her yolu denedi.

ABD ve Rusya'nın da yol vermesi ile 2018 yılının Ocak ayında Efrîn'e yönelik işgal saldırısını başlattı. 2019 yılının 9 Ekim günü de Serêkaniyê'yi işgale girişti. Şimdi, Efrîn, Serêkaniyê, Grê Spî, Türk devleti ile çetelerinin işgali altında. Özellikle Efrîn ve Serêkaniyê'den her gün kaçırma, öldürme, tecavüz haberi geliyor. DAİŞ, Rakka'da halka, kadınlara ne yapıyorsa, aynısını Türk devleti ve çeteleri gerçekleştiriyor.

Bu durum, en son BM'nin "Bağımsız Uluslararası Suriye Soruşturma Komisyonu"nun raporuyla belgelendi.  BM'nin "Suriye Milli Ordusu" olarak tanımladığı, Türk devletinin çetelerinin, Efrîn ve Serêkaniyê'de işlediği suçlar, öldürme, tecavüz, işkence, fidye isteme, mülke el koyma, insanları göçe zorlama, İslamiyet'e geçme dayatması gibi sıralanıyor. Kadınlara yönelik suçlar ağırlıkta. BM'nin raporuna göre, sadece Şubat ayında 30 kadın tecavüz saldırısına maruz kaldı.

Saray rejimi, ölüm, işkence ve yoksulluktan oluşan bu yaşamı İstanbul'dan Şengal'e, Kürtlerin ve ezilenlerin haklarını talep ettiği her yere yaymak istiyor. Faşizmi tahkim ederken, karşısına çıkan her türlü muhalefeti de yok etmek için siyasi soykırım saldırılarını her gün devreye sokuyor.

"Seçimle" gelen AKP, seçimle gitmeyeceğini defalarca gösterdi. "İlk seçimde gidecekler" şeklindeki faşizmden kurtulma umudunu seçim sandıklarına bağlamadan, faşizme karşı her türlü direnişin bir hak ve gereklilik olduğunu unutmayalım.